21 Temmuz 2015 14:32
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demitaş, 32 vatandaşın yaşamını yitirdiği Suruç katliamı sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Meclis'teki dört partiye yaptığı "terör için ortak deklarasyon imzalayalım" çağrısına yanıt verdi. Demirtaş, "Siz Dolmabahçe deklarasyonuna sahip çıkamamışken yeni bir deklarasyon çağrısı yapmanın anlamı yok" dedi.
"Katliamların detayları yarım günde ortaya çıkarılır, ama ortada tek suçlu yok" diyen Demirtaş, katliamla ilgili TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırdı. Olağanüstü toplantı için üç madde sıraladıklarını Demirtaş, şunları söyledi:
- Birincisi çözüm süreci
- İkincisi Türkiye'nin Rojava bölgesiyle ilişkileri
- Dış politika ve IŞİD tehdidi
Hafta sonu IŞİD'e tepki için İstanbul'da büyük bir yürüyüş düzenleneceğini açıklayan Demirtaş, "Bütün partileri davet ediyoruz. Parti bayraklarıyla değil barış ve kardeşlik bayraklarıyla yürüyüşe katılım gerçekleşsin istiyoruz" dedi.
Demirtaş, dün Suruç'taki patlama sonrası Adıyaman'da PKK ile askerin çatışması sonrası hayatını kaybeden Uzman Onbaşı Müsellim Önal için de başsağlığı diledi.
HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 32 vatandaşın yaşamını yitirdiği Suruç katliamına ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Demirtaş'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
İnsanlık dışı Suruç katliamını bir kez daha lanetlediğimizi böylesine vahşileşmiş bir terör anlayışının neler yapabileceğini bir kez daha acı örneğiyle bize hatırlatan bu terör eylemini kınadığımızı, orada 32 arkadaşımızı, genç yoldaşımızı yitirdik. Her birine Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu arkadaşlarımız Türkiye’nin değişik illerinden Kobani'deki insanlarla, çocuklarla dayanışma göstermek için yola çıkmışlardı. Yanlarında oyuncaklar, günlük insani ihtiyaçlar, karınca kararında yürüttükleri yardım kampanyasıyla bohçalarıyla yola çıkmış, Kobani’ye geçmelerine izin verilmemişti, ama onlar son bir kez mesajlarını vermek için kültür merkezinin bahçesinde basın toplantısı düzenleme kararı almışlardı.
Türkiye’nin sınırlarından TIR’larla silahlar geçirildi. İnsanlığını yitirmiş, tecavüz ordusu rahatlıkla gidip geldiler, sınırı neredeyse kendi istekleri doğrultusunda rahatlıkla kullanabiliyorlar. Ama bu devrimci gençlerin götürdüğü oyuncaklar sınırdan geçemedi. Bu üniversite öğrencileri sınırdan geçemediler. Fakat onların taşıdığı mesaj yerine oluştu. Kimi Trabzonlu, Samsunlu, Dersimli, İstanbullu. Kimi tıp hukuk öğrencisi, ama her biri bu ülkenin ezilenleri için mücadele geleneğinden direniş geleneğinden gelen birer yiğit devrimci. Dün ülkemiz işte böylesine 32 önemli evladını, devrimcisini kaybetmiş oldu. Bir kez daha yüreği yananların, bu ölümden acı duyanların başı sağ olsun diyorum.
Öyle diyorum, maalesef ülkemizde bu ölümlere sevinenler de oldu. Memnuniyet duyanlar da oldu. anladık ki evet, çoğunluk olarak bir aradayız. Anladık ki bu acıyı yürekten paylaşanların sayısı Türkiye’nin dört bir yanında savaş isteyenlerden daha çok. Sayımız daha fazla. Bu bizi mutlu etti. Türkiye’nin her yerinden kardeşlik mesajları almak, bu vahşeti kınayan mesajlar almak bizi mutlu etti.
Ama aynen IŞİD gibi düşünen, katliama inanan kişilerin olduğunu da gördük, siyasi anlayışların olduğunu da gördük. IŞİD PYD’den daha iyidir diyenler, HDP’den daha iyidir diyenler, oradaki katliamlar için elinize sağlık mesajı yayınlayanlar da oldu. onlar insanlık onurundan nasibini almamış olanlardır. Biz yüzümüzü Türkiye’nin aydınlık insanlarına, barıştan yana dönük olarak insanlarına döneceğiz.
Elbette ki bu saldırı partimizin gençlerimizin uğradığı ilk saldırı değil, kim bilir belki de son saldırı da olmayacak. Yakalanır mı arkasındakiler, bilemiyoruz. İçinde devlet parmağı olan, devletin içinden güç alarak, destek alarak gerçekleştirilen hiçbir katliamın arkasındakiler çıkarılmadı. Diyarbakır mitingi katliamcısı bu işi tek başına yapmış gibi içerde tutuldu sadece. Hangi devlet elemanından istihbarat aldı, destek aldı, kim yakaladı serbest bıraktı? Bunları ortaya çıkarmak yarım günlük iştir. HDP olarak biz iktidarda olsaydık sadece yarım gün içerisinde bütün bu bağlantıları ortaya çıkarıp savcılığa teslim ederdik. Mersin Adana bombacısı. Kimliği belli, yeri yurdu belli. Ama arkasında kimler var, kimlerden destek alarak bunları yaptı? Bunu ortaya çıkarmak yarı günlük iş. Ama bombalayan da ortada yok.
Roboski’de 34 kişiyi katledenler yarım günlük soruşturmayla ortaya çıkabilirdi. Emri verenleri bulabilirdiniz, hala yok. Gezi direnişinde katledilen 9 gencin, çocuğun nasıl katledildiğini ortaya çıkarmak yarım gününü bile almazdı. Ceylan Önkol, karakoldan atılan roketle paramparça edildiğinde, o atışı yapanı bulmak zor değildi.
İşin içine devlet bulaşmışsa, failler bulunamıyor. Şimdi bize birlik olalım diyenler, evet bir arada beraber olalım da devleti siz yönetiyorsunuz. Mağdur olan hep halk, mağdur olan hep biz. Siz işlenen bu suçların faillerini ortaya çıkarın. İktidarda olduğunuz dönem boyunca gerçekleştirilen katliamların hesabını verin. Yine beraber oluruz. Ama kusura bakmayın, bütün suçlarınıza bizi ortak edecek şekilde yaptığınız çağrıları biz uygun görmüyoruz.
Öncelikle 28 arkadaşımızın cenazesinin morgdan alınıp memleketlerine gönderildiğini biliyoruz, 4 arkadaşımızın henüz kimlikleri tespit edilemedi. Vicdanı olan, ben bu ülkede kardeşçe yaşamak istiyorum diyen herkesi bu cenazelere sahip çıkmaya çağırıyoruz. Görkemli şekilde bu devrimcileri uğurlamaya davet ediyoruz.
TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. Meclis başkanına çağrı yapıyoruz. Meclis başkanı derhal toplantıya davet etmelidir. Bizler de 80 milletvekili imzamızla hazırız.
Parlamentoyu üç temel gündemle olağanüstü toplanmaya çağırıyoruz. TBMM olup bitenlere sessiz kalamaz. 80 milletvekilimize ek olarak, 30 vekil daha imza verirse, parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırabiliriz. Barıştan yana olan milletvekillerini de imza vermeye çağırıyoruz.
Birincisi, çözüm süreci. Çözüm süreci eğer parlamentonun dahiliyle, alacağı kararla bir selamete kavuşursa barışı sağlamamız daha da kolaylaşacak. İkincisi, Türkiye ve Rojova bölgesiyle ilişkileri… Ne olacak? Bütün bunları parlamentonun netleştirilmesi lazım.
Üçüncüsü, dış politika ve IŞİD tehdidi de üçüncü gündem maddemiz olmalı.
Genel merkezimiz kurşunlandı, iki il binamız havaya uçuruldu, Diyarbakır mitingimiz bombalandı. Biz partililerimize, güvenlik tedbirlerinizi artırın diye çağrı yapıyoruz. Parti binalarına giriş çıkışa dikkat edilmelidir.
Tanınmayan yerlerden gelen paketlerin, çiçeklerin parti binasına sokulmaması lazım. Aslında bütün partilerin buna dikkat edilmesi lazım. İbadet yerleri, cem evleri camiler, güvenlik tedbirlerinin hem artırılması hem de cami cemaatlerinin yada başka ibadethanelerinin kendi güvenlik tedbirlerini alması lazım. Toplu bulunulan yerler, toplumun duyarlı olması lazım. Bir panik korku havası yaymak için değil, ama bu tecavüz barbarlık ordusunun da vahşet uygulamasına izin vermemeliyiz.
Şimdi bunu HDP silahlanma çağrısı yaptı, tehlikeli çağrı yaptı diye yayanlara şunu söylemek istiyorum. IŞİD’e karşı tedbir almamızdan herhalde rahatsız oluyorsunuz. Siz istiyorsunuz ki IŞİD rahatça katliam yapsın. Biz sorumlu bir partiyiz. Herkes duyarlı olmalıdır. IŞİD elini kolunu sallayarak eylem yapamamalıdır. Herkes kendi kurumunu, basın açıklaması yaptığı yeri denetlemelidir, dikkatli olmalıdır.
Başbakan çağrı yapıyor, bizde şunu söylüyoruz. Her türlü şiddetin bitirilmesi için, Dolmabahçe metni mutabakatına ulaşmıştık. Acaba o mutabakatla ilgili ne diyorsunuz? Ortada mı bıraktınız? Dolmabahçe mutabakatı şiddetin nasıl bitirileceğinin çağrısını da yapıyor. Siz Dolmabahçe mutabakatına bu kadar değersiz belge muamelesi yapmaya devam mı edeceksiniz? Tamamınızın bilgisi vardı. Sayın başbakan, Sayın Davutoğlu ne diyorsunuz? Sayın cumhurbaşkanı düşüncelerini açıkladı, kendisi her şeyi yok sayıyor. Siz hükümet olarak ne diyorsunuz? Biz arkasındayız, sahipleniyoruz. Siz daha o deklarasyona sahip çıkamaz durumdayken, yeni deklarasyon çağrısı yapıyor.
Yarın bir gün, ortak imzaladığımız deklarasyonlara ne kadar sahip çıkabilirsiniz? Ne kadar iradeniz var? bunu bir duymak istiyoruz? Ne oldu Domabahçe deklarasyonuna karşı tavrınız nedir? Tek bir kelime etmiş değil. Orada oturma düzenine kadar her şey mutabakatla sağlandı. Bunlarla ilgili düşüncelerinizi duymak istiyoruz öncelikle.
Hafta sonu da İstanbul’da IŞİD’e karşı yürüyüş planlanacak. Bu akşam yeri ve saati belirlenecektir. Bu yürüyüşe de IŞİD barbarlığına karşı, uluslararası yürüyüşe vicdanı olan herkesi davet ediyoruz. Barış bayraklarıyla İstanbul’da görkemli bir yürüyüşe davet ediyoruz.
Dünden bu yana saldırıdan bu yana kullanılan hakaret tehdit dilini bize karşı kullananlara iade ediyorum. Üç sayfa ama ancak yazanlar, kusura bakmasınlar IŞİD zihniyetindedirler. Aklını yitirmiş tek bir siyasi çözüm önerisi içermeyen, bir metne de siyasi metin demiyoruz. Tarihlerinde yaptıkları da siyasi açıklama yoktur. Küfürsüz açıklamalarını getirin, saygı duyduğumuz ifade edeceğim. Kendilerine milliyetçi diyenler, sokak ağzıyla ucuz bir dille yaptıkları açıklamalara cevap verecek halimiz de yok. Kendi yönetimlerinin seviyesizliğini gösterir. İnşallah oy verenler de bunların yürüttüğü seviyesiz politikayı yakından görürler.
Dün aynı zamanda Adıyaman’da üzücü bir olay yaşandı. Operasyonda başçavuş da yaşamını yitirdi. Halkımıza başsağlığı dileğimizi ileterek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Figen Yüksekdağ’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Demirtaş'ın sözlerini tamamlamasının ardından HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ da açıklamalarda bulundu. İşte Yüksekdağ'ın sözlerinden satır başları:
Bir çok duygu bu anda birleşmiş durumda. Dayanışma, mücadele, acı, öfke bir çok insani duygu bu kritik dönemde yükselmiş durumda. Dün vahşice alçakça katliam gerçekleştirildi. 32 genç kardeşimiz katledildi. O 32 can ve yaralı olan 150 kardeşimiz Suruç’a dün Kobani’ye barış götürmek, çocuklara oyuncak götürmek, parklara ağaç götürmek için yola çıkmışlardı. Bu kadar insani, soylu değerli bir eylemin kolu olarak yola çıktılar.
Ama bu kadar soylu bir hareketin önü Suruç’ta, bu soylu değerlerden nasibini almamış zihniyet tarafından kesildi. Siyasette soysuzlaşma, yaşanabilecek olumsuzlukların en kötüsüdür. Türkiye’de artık bu eşiğe doğru götürülüyor. Siyaset değerlerden koparılıyor. İnsani erdemden koparılıyor.
IŞİD adı verilen çetenin yaptığı saldırı işte böyle bir zihniyetin ürünüydü. Daha bir yıl öncesine kadar ona Terör örgütü demeyenlerin zihniyeti işte böyle bir zihniyetti. Bir taraftan acımızı tutarken yasımızı tutarken, bir taraftan o gençlerin ne için yola çıktıklarını daha fazla hatırlamamız gerekiyor. O 32 genç Türkiye’deki sorumsuz aymaz siyasi iktidarın yapmadığı bir görevi yapmak için yola çıktı.
Karşısına çıkarılan IŞİD’e rağmen, demokratik bir Suriye, barışçıl bir Ortadoğu için direniyor. Ama Türkiye’deki siyasi iktidar, bugüne kadar bu meşru insanlık güçlerinin direnişini terörle aynı kefeye koydu ve oradaki insanlık iradesine kardeşlik elini dostluk elini uzatmadı. Ve oluşan bu iklim, savaştan gerilimden katliamdan beslenen bu iklim bugün Suruç sınırında Suruç’ta böyle bir katliamın gerçekleşmesinin de önünü açtı.
Böyle olmak zorunda değildi. Eğer siyasi iktidar, Kobani’ye Rojova’ya Suriye halklarına, askeri yığınakla değil de dostluk kardeşlik yaklaşımıyla gitseydi bugün ne bölgenin başına bela olan IŞİD diye bir çeteyle uğraşıyor olacaktık, belki de bugün 32 kardeşimizi yitirmemiş olacaktık.
O 32 genç siyasi iktidarın yapmadığı görevi yerine getirmek için yola çıktı. Kobani halkına Türkiye halkının kardeşlik elini uzatmak, katliamların kuşatmaların yıktığı bir kenti yeniden kurmak için yola çıktı. Türkiye’de egemen siyaset sadece yıkıyor. Gençlerin bu kurucu eylemini de anlamasını düşünemeyiz. Gençler önce siyasi iktidar tarafından Suruç’taki kolluk güçleri tarafından durduruldular, Kobani’ye girişleri engellendi. Bundan kısa bir süre sonra IŞİD saldırısının hedefi haline getirildiler.
Artık bizim için her ağaç kitap oyuncak, o gençlerin anısını mücadelesini büyütmek için bir semboldür. Artık Türkiye halkı, bir direniş ve barış sembolü olarak sahiplenmelidir. Bugün şunu yeniden ifade ediyoruz. O kitaplar o fidanlar Kobani’ye gidecek. Parklar inşa edilecek, kütüphaneler kurulacak. Kobani IŞİD çetelerinden ilk temizlendiği gün, siyasi iktidarın temsilcileri cumhurbaşkanı “niye sevinip duruyorsunuz, şehri yerle bir etmiş, çiftetelli oynamanın zamanı mı” diyordu. İşte bu gençler, kobani’nin hiçbir zaman enkaz olarak kalmayacağını ifade etmek için bu yolculuğu başlattılar. Ve bizler gerek siyasi yapılar olarak, demokrasi güçleri olarak, Türkiye halkı olarak artık çok ciddi görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız. Bu yolculuğu menziline ulaştırmalıyız. Onların başlattığı işi tamamlamalıyız.
Bugüne kadar katliamın ilk gerçekleştiği andan itibaren siyasi iktidarın yaklaşımı ortada. Bizi hedef haline getirmekten başka, hiçbir siyasi sorumluluk tavrı sergilemediler. Bu sorumsuzluğu, siyasi iktidarın derhal değiştirilmesi gerekiyor. Bu zamana kadar sayısız saldırıyla karşı karşıya kalan bizleriz ve Davutoğlu çıkıp bizim aklımızla alay edercesine teröre karşı ortak açıklama yapmaya davet ediyor.
Şunun altını net biçimde çizmeliyim. Bölgede ve Türkiye’de mücadele edilmesi gereken bir terör örgütü vardır IŞİD. Bu terör örgütüne karşı en başta mücadele yürütmesi gereken de siyasi iktidardır. Bu siyasi iktidar ne yapmıştır. Elle tutulur, dişe dokunur bir tavrı olmuş mudur? Olmuştu da biz mi görmedik? Siyasi iktidar 13 yıl boyunca, topluma karşı siyasi görevlerini yerine getirmedi. IŞİD’e karşı mücadele görevini yerine getirmedi. Şimdi bunu bir aymazlık örneği göstererek, bizlere ihale etmeye yıkmaya çalışıyor. Bunun açıklanabilir bir tarafı yoktur.
Siyasi iktidar bugün, eğer bu krizin aşılması noktasında samimi bir duruşa sahipse, IŞİD karşısında bu vahşet çetesi karşısındaki mücadele programını açıklamalıdır. IŞİD’in Türkiye topraklarında üstlenme konuşlanma, Suriye’de çeşitli bölgelerde saldırı hareketleri geliştirme süreci boyunca bütün mercileri ortaya çıkarmalıdır.
Bu saldırıların hiçbirisi, Suruç katliamı da dahil olmak üzere istihbaratı olmadan organize bir yapı olmadan yaşama geçirilemez. Türkiye’de siyasi iktidar, bu katliamcı çetelerin hangi merkezlerden beslendiğini açıklamak zorundadır. Bir yılı aşkın süredir, Urfa ve Suruç hattı karanlık bir alan dönüştürülmüştür. Özel olarak Suruç’ta kolluk güçleri ve devlet yapılanmaları mekanizmaları, bunların nasıl çalıştığı, nasıl bir yönetim faaliyeti sergilediği, bunların her birinin araştırılması gerekir.
Biz çok ciddi iddialarla, kanıtlar ve suç duyurularıyla bu siyasi iktidara gittik. Hala Urfa valisi görevinin başında, katliamdan bir gün sonra sokağa çıkma yasağı ilan edebiliyor, basın açıklaması yapma yasağı koyabiliyor. Bir vali böyle bir karar almaya, mağdur olanları hedef haline getirme kararı alanlara nasıl cesaret edebiliyor. Bu valinin derhal görevden alınması gerekir.
Bunun için Meclis’in devreye girmesi gerekir. Bu sadece AKP’nin vicdanına bırakacak bir sorun değildir. Biz AKP vicdanına bıraktığımızda, karşımıza katliam çıkıyor. Türkiye’de üç ay içerisinde 38 kişi katledildi ve 600’den fazla yaralı. AKP hükümeti suçluları açığa çıkarmadı, aksine bizleri hedef haline getirerek, terör saldırılarının hedefi haline getirerek, suçunu daha da büyüttü.
© Tüm hakları saklıdır.