Gündem

Gültan Kışanak'ın Öcalan'a sormak istediği tek soru

Kışanak: Hayallerini sormayı tercih ederim ki nasıl bir yol izleyeceğiz, bizi nasıl bir yol bekliyor. Çünkü hayallerinden bunu yakalamak mümkün.

28 Nisan 2013 16:24

BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak, muahbirlikten yazı işleri müdülüğüne ilerleyen gazetecilik yıllarını anlattı. "Türkçem iyidir, Kürtçem iyi değildir" diyen Kışanak, bugüne dek yaptığı en iyi röportajın Abdullah Öcalan ile olduğunu, bundan sonra da en çok röportaj yapmak istediği kişinin yine abdullah Öcalan olduğunu söyledi. Gazeteci Kışanak'ın MHP lideri Devlet Bahçeli'ye de bir sorusu var:

Milliyet'ten Serpil Çevikcan'ın sorularını yanıtlayan Kışanak, "Hâlâ haberlere baktığımda “Ben olsaydım şöyle yazardım, şöyle sorardım” diye bakıyorum. Uzun süre editoryal işler yaptığım için kitap okumaktan zevk alamaz hale geldim. İmla hatası, anlatım bozuklukları görüyorum. Türkçem iyidir. Kürtçem iyi değil." diyor.


İşte o röportajdan ilgili kısımlar:


Şimdi gazeteci olsanız kiminle röportaj yapmak isterdiniz?

İnsan röportaj yaparken, “Öyle bir ropörtaj yapayım ki sarssın, kimsenin bilmediği bir şey çıksın” istiyor. Bence Sayın Öcalan’la röportaj imkanı olsa en kolay bana izin verirler. Hem gazeteciyim hem milletvekiliyim. Cezaevlerine en kolay girebilecek kişiyim. Çok isterim.

Obama ile görüşmek ister misiniz?

Obama bana gazeteci olarak cazip gelmiyor. Cevapları çok kontrollü.

Birçok röportaj veriyorsunuz. Hiç “asıl şunu sormalıydı” diye içinizden eleştirdiğiniz oluyor mu?

Hâlâ haberlere baktığımda “Ben olsaydım şöyle yazardım, şöyle sorardım” diye bakıyorum. Uzun süre editoryal işler yaptığım için kitap okumaktan zevk alamaz hale geldim. İmla hatası, anlatım bozuklukları görüyorum. Türkçem iyidir. Kürtçem iyi değil.

Gazetelerin hepsini okur musunuz? Sözcü’yü mesela?

Onlara internetten bakıyorum. Ama gazetelere kağıt olarak dokunmak, kaç sütuna yer aldı, fotoğraflı mıydı, benim için önemli. Kağıt olarak okumam gereken gazetelere mutlaka zaman yaratıyorum.

 

Mustafa Erdoğan’a sabah fırçası

 


“Ben Gündem’de İstanbul’da yöneticiyken, Mustafa Erdoğan (Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni) Ankara Haber Müdürü’ydü. 1993 yılı. Sabah her yerden gündemler geliyor, bir tek Ankara’dan gelmiyor. Mustafa Erdoğan sabah kalkıp gelemiyor. Uyarılar da işe yaramıyor. Çok disiplinli çalışırım. Dayanamadım, Ankara’ya gidip uyarmaya karar verdim. Mustafa’yı da kaybetmek istemiyorum, iyi gazeteci ama bu sabah işine sinir oluyorum. Mustafa, odasının duvarlarına yan yana fotoğraflar çerçeveletmiş. Kendisiyle uğraşan Ankara temsilcileri. O kadar kendine güveniyordu. Ben yine de söyleyeceğimi söylemiştim.


Abdullah Öcalan’la röportaj yapmışsınız. Nasıl oldu, niye siz yaptınız?

1994’te yaptım röportajı. Özgür Ülke’deydim. Çok kıskanıyordum. Mehmet Ali Birand’ın ropörtajı çıktı. Güneri Cıvaoğlu, Çengiz Çandar gidiyor, geliyorlar. Ama ben yapmak istiyordum. Kendi kendime görev verdim.

Güzel sorular hazırlamış mıydınız?

Tabii. Şam’da yaptık röportajı. İlk tanışmamdı Sayın Öcalan’la. Enteresan duygular. Muhtemelen tanıyordu beni gazeteden. Yaklaşık iki ay sürdü koşulların oluşması. Uzun bir görüşme oldu. Üç gün yayımlamıştık.

Haberci gözüyle baktığınızda yanıtlarında iyi başlık veren biri miydi size göre Öcalan?

Kesinlikle. Çok başlık veriyor. Ben şimdi buradan bakınca kendimi gazeteci olarak eleştiriyorum. Ben çok cesur sorular sormamıştım. Belki atmosferle ilgili, belki kendi kendime, “bunu sorsam da söylemez” diye rezerv koyuyordum. Keşke o kadar rezerv koymasaydım. Şimdi baktığımda çok tutuk olduğumu görüyorum. O çok rahattı. 1993 ateşkesi bozulmuş, arkasından bir çatışma başlamıştı. O dönemde Türkiye’de Yeni Demokrası Hareketi ortaya çıkmıştı
Cem Boyner’le. Sayın Öcalan’ın ilgisi o tarafaydı. “Özal’la başaramadık acaba yeni bir şey çıkar mı? Acaba bununla deneyebilir miyiz? Bu sorunu yeniden görüşerek çözmenin koşulları oluşabilir mi”ye kafası takılıydı.

Rahat yazdınız mı? Otosansür yaptınız mı?

O kadar elimi rahat bırakamadım tabii. Hep gazetenin mutfağında olan, karşıya kaldığım baskıları çok iyi bilen biri olarak, kötü bir şey ama otosansür meselesini içselleştirmiştim. Mesela Yeni Ülke gazetesi döneminde avukatla tek tek sayfaları okuyorduk. Kürdistan yazacağız. “K..” yapıyorduk. Ama Öcalan’ı yazarken “PKK Lideri” diye yazdık.

Gazeteyi kapattıracak ifadeler olmasın diye mi otosansür yaptınız?

Tabii. Gazeteyi koruma güdüsü çok fazlaydı. Biz diğer gazetelere göre çok sansürsüzdük aslında. Yine de şöyle yazmasak belki ceza gelmez, belki kapatılmaz gazete diye hareket ediyorduk.

Basın hayatınızdaki en önemli röportajınız buydu diyebilir miyiz?

Evet. 1995’ten sonra kendime çok daha fazla fırsat yaratma imkanım oldu ama gazete yöneticiliği, koordinatörlük falan gazeteyi toparlama işleri ağır bastı.

 

'Devlet Bahçeli'ye ilk sorum 'pişman mısın?' olurdu'

 

Devlet Bahçeli’yle röportaj yapsanız ilk sorunuz ne olurdu?

Gazeteci olayım, birden her şeyi unutayım. Unuttum. Soruyorum: “‘Vur de, vuralım, öl de, ölelim”e karşı verdiği cevaptan bence kendisi de memnun değil. Şunu sorardım: “Pişman mısın? Şimdi olsa bir daha böyle der miydin?” Bence mitingin havası içinde bir refleksle bunu söyledi. Sonra bir lider olarak geri adım atmış pozisyonuna düşmek istemedi.

Gazeteci olarak Öcalan’a bir tek soru sorma şansınız olsaydı ne sorardınız?

Hayallerini. Liderler hep ileriye bakar, hayallerini gerçekleştirmek için de koşulları zorlarlar. Hayallerini sormayı tercih ederim ki nasıl bir yol izleyeceğiz, bizi nasıl bir yol bekliyor. Çünkü hayallerinden bunu yakalamak mümkün.