Kültür-Sanat

George Orwell'in oğlu: Babam, tüm hayatını yalanların maskesini indirmeye adadı

"Çok az vakit geçirmiş de olsak, olağanüstü bir baba olduğunu söyleyebilirim"

20 Ağustos 2017 19:21

Yazar George Orwell’in oğlu Richard Blair, babası için “Tüm hayatını yalanların maskesini indirmeye adadı ve hakikat kisvesi adı altında sunulan yarı gerçekleri ortaya çıkarmaya çalıştı” dedi. 

Tuhaf Dergi'den Eylem Kaftan'a konuşan Blair, "Babanızla ilgili unutamadığınız bir hatıranız var mı?" sorusunu şöyle yanıtladı:

“Babamla beraber yeni bozulmuş arabanın arkasında oturuyorduk. O zamanlar çok sık olurdu bu. Arabanın tamir edilmesini bekliyorduk. O bana minik hikâyeler anlatıp, Beatrix Potter okuyordu. Sanırım kalbinin derinliklerinde bunun benle geçirdiği son anlar olduğunu, bir daha geri dönmeyeceğini biliyordu."

Blair, sözlerinin devamında şunları kaydetti:

"Babam son derece adanmış bir babaydı. Hep çocuk sahibi olmak istedi. Bir çok açıdan geleneksel bir adam sayılabilirdi ve evlendikten bir süre sonra çocuk sahibi olma isteğini ifade etti ancak eşi Eileen’le çocuk sahibi olamadığı için evlat edinmeye karar verdi. Ben de böylece aileye katılmış oldum. Son derece pratik, uygulamaya önem veren bir babaydı ve ben 10 aylıkken Eileen öldüğünde bir bebeği büyütmek için gerekli her şeyi kendi kendine yaptı. Olağanüstü derecede hoşgörülüydü, ama parmaklarımı kaybetmeme pek sıcak bakmadığı için onun marangoz aletleriyle oynamamdan pek hoşlanmıyordu. Bazı şeyleri kendi başıma keşfedebilmem için bana alan tanırdı, mesela eski piposunda kalan tütünü içmeme izin verirdi, bu her seferinde benim korkunç hastalanmamla sonuçlansa da. Bana kitap okumaktan çok hoşlanırdı ve uykudan önce bana kendi uydurduğu minik hikâyeleri okurdu. (En azından bana anlatılan bu) Tüberküloz hastası olmasına ve son romanını yazmaya çalışmasına rağmen benle elinden geldiğince zaman geçirmeye çalışırdı. Bana hastalığı bulaştırmamak için de çok dikkatli olması gerekiyordu.  Sürekli olarak bana belli bir mesafede olmak zorunda olduğu için de daima son derece endişeliydi çünkü bana kendini yabancılaştırmadan uzak durabilmek için çabalayıp duruyordu. Küçük kız kardeşi Avril bu süreçte onun en büyük destekçisiydi. 1946 yılında Londra’dan İskoçya’nın batı yakasına, Jura adasının ücra bir bölgesindeki çiftlik evine taşındık. Çoğu zaman hiç oyun arkadaşım olmamasına rağmen, yaşamak ve büyümek için harika bir yerdeydim. Yine de insanlar misafirliğe geldiğinde son derece sokulgan bir çocuktum ki evimiz daima misafirle dolup taşardı. Sonuç olarak, birlikte çok az vakit geçirmiş de olsak, babamın olağanüstü iyi bir baba olduğunu söyleyebilirim."


Röportajın tamamı Tuhaf Dergi Ağustos sayısında…