Gündem

Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi’nin Berat Albayrak’a selamı duruşma tutanağına eklendi: "Selamdan bile korkan bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız"

21 Ekim 2022 15:46

Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Yavuz Değirmenci, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selim Temurci'ye açtığı davanın duruşmasına katıldı. Değirmeci'nin duruşma salonundan çıkarken avukata "Damat beye selam söyleyin" ifadesi avukatın talebi üzerine duruşma tutanağına eklendi.  Değirmenci, "Allahın selamıdır bu geçin zapta diyerek karşılık verdim." dedi. 

Berat Albayrak'ın Selim Temurci'ye açtığı davanın duruşması İstanbul Anadolu Adalet Sarayı'nda görüldü. Duruşma sonrası Değirmenci'nin Albayrak'a avukatıyla selam yollaması duruşma tutanağına işlendi. Tutanakta, "Katılan vekilin talebi ile duruşmayı izleyenlerden birinin sanık müdafiilerinin beyanına göre Yavuz Değirmenci isimli şahsın duruşma salonundan çıkarken ‘Damat Bey’e selam söyleyin” şeklinde söz söylediği görüldü." ifadesine yer verildi. 

"Selamdan bile korkan bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız"

Değirmenci yaşananlara ilişkin olarak, "Allah'ın selamıdır bu geçin zapta diyerek karşılık verdim.Selamdan bile korkan bir psikolojik vaka ile karşı karşıyayız." dedi.

"Ülkemizde insan hayatı bu kadar ucuz olamaz diye haykırmak zorundayız"

Duruşma sonrası Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selim Temurci şu açıklamayı yaptı: 

"Sözlerime tekrar Bartın Amasra’da hayatını kaybeden madencilerimize Rabbimden rahmet dileyerek başlamak istiyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bir haftadır kalbimiz Bartın’la atıyor, annelerin, çocukların yürek burkan seslerini, isyanlarını unutmamız mümkün değil. Rabbim şehitlerimizin ailelerine, tüm milletimize sabırlar versin. Çok vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Maden kazalarında hayatını kaybedenlere bakıldığında; Türkiye neden dünya şampiyonu? Bu soruyu artık çok daha yüksek sesle sormak zorundayız. Ülkemizde insan hayatı bu kadar ucuz olamaz diye haykırmak zorundayız.

Kader diyerek meseleyi geçiştirenlere, Resulü Ekrem efendimizin bir sahabiye “Deveni bağla sonra Allaha tevekkül et” sözünü bu mübarek Cuma günü  tekrar hatırlatmak istiyorum.  Ve soruyorum, ülkeyi yönetenler olarak siz devenizi bağladınız mı? Müfettiş raporlarına, Sayıstay raporlarına göre tedbir aldınız mı? Tedbir almadan kader demek, yönetememenin en ucuz itirafıdır. Maalesef son kazada da olan budur. İktidar sahiplerine tavsiyem mahkemeyi kübrayı unutmamalarıdır. Tekraren Rabbim ülkemize, milletimize böyle acılar yaşatmasın diyorum.

"Hâkim karşısına çıkma nedenim, 15 Temmuz öncesi ve sonrası vatandaşlarımıza dağıtıldığı iddia edilen devlet envanterinde kayıtlı olmayan silahlarla ilgili"

Bugün burada hâkim karşısına çıkma nedenim, 15 Temmuz öncesi ve sonrası vatandaşlarımıza dağıtıldığı iddia edilen devlet envanterinde kayıtlı olmayan silahlarla ilgilidir. Sedat Peker bu silah dağıtımının amacının iç çatışma çıkarmak olduğunu ve silahların dağıtılmasında koordinasyonun İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yürütüldüğünü iddia etmişti.

Bugün bu adliye, silahlandırıldığı iddia edilen siyasetçilerin, rüşvet, çete, yolsuzluk, karapara ve mafya batağında debelenen haramzadelerin değil, görevi gereği sorulan sorulara düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında toplumu aydınlatmak için cevaplar veren muhalif bir siyasetçinin yargılanmasına şahit oldu.

"Berat Albayrak’a yönelik bir hakaretin olmadığına dair savunmamızı kapsamlıca, hukuken yapmış olduk"

Bugün Damat Berat Albayrak’ın hakkımda yapmış olduğu hakaret şikayeti neticesinde başlatılan davanın ilk duruşmasına partililerimiz ve avukatlarımız ile birlikte katılıp, ortada Berat Albayrak’a yönelik bir hakaretin olmadığına dair savunmamızı kapsamlıca, hukuken yapmış olduk.  Maalesef arkadaşlar, son dönemde birçok örnekte olduğu gibi, muhalif siyasetçiler Türk Ceza Kanunu ve Mahkemeler üzerinden siyasi yasaklı hale getirilmeye çalışılıyor. Şahsıma yönelik de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Yargıya müdahale edilmek istendiğinin de farkındayız. Yargının tarafsız ve bağımsız bırakılmadığını, istedikleri gibi kararlar vermeyen hakimlerin bulunduğu adliyelerden tayin dönemi olmamasına rağmen sürüldüğünü de biliyoruz.

Ve biliyoruz ki, bu ülkede devleti, milleti, hepimizi ilgilendiren suça konu olabilecek kapsamlı ve ciddi iddialar Cumhuriyet Savcıları tarafından görmezden geliniyor. Ve evet, bu ülkede üstünlere başka bir hukuk uygulanıyor. Bilindiği üzere, Peker tarafından ortaya atılan iddiaların önemli bir kısmı çok kısa bir süre içerisinde ya bir videoyla, yada olayın içerisindeki bir şahıs tarafından teyit edilmiştir. Bu şahıs ülkede başbakanlık, bakanlık yapmış insanlarla ilgili çok ciddi suçlamalarda bulunmuş, deliller ortaya koymuş, mafya-ticaret-siyaset-medya ilişkisini bütün ayrıntılarıyla ifşa etmiştir. Yetkili makamlar tüm bu gelişmeler karşısında harekete geçmese de, Sedat Peker’in iddiaları milletimiz tarafından ciddiyetle takip edilir olmuştur.

Peker birçok iddiasında olduğu gibi silah teslimatıyla ilgili nokta atışı yaparak yer, zaman, araç ve kişilerden bahsetmiş, orada bulunan bir Gazi’mizde adeta koordinatları verilen o yerde kendisinin de bulunduğunu, bir şey teslim edildiğini ancak ne teslim edildiğini görmediğini beyan etmiştir.  Bu çok ciddi iddiayla ilgili mevcut Ak Parti yönetiminden, dönemin Ak Parti Genel Başkanı sayın Binali Yıldırım’dan, İçişleri Bakanı Sayın Soylu’dan ve ismi geçen ilgili kişilerden kamuoyunu bilgilendirecek bir açıklamayı herkes gibi ben de bekledim, bekliyorum.

"15 Temmuz gecesi demokrasimize sahip çıkmak için sokağa davet etmiş birisi olarak, birilerine silah mı dağıtıldı, sizin bilginiz var mıydı sorularına en fazla muhatap olan kişi benim"

Peker’in açıklamaları sonrası Ak Partiden gelmeyen açıklama, şu anda Gelecek Partisi genel başkan yardımcısı olan şahsımı silah teslimatı ile ilgili açıkça zan altında bırakmış, medyada neden açıklama yapmadığım sorgulanmış ve dönemin Ak Parti İstanbul İl Başkanı olarak kamuoyunu aydınlatma zorunluluğum ortaya çıkmıştır. Zira, silah teslimi yapıldığı iddia edilen kişiler o dönem İstanbul’da benim gençlik kolları başkanım da dahil olmak üzere gençlik kollarımızda görevli olan arkadaşlarımızdır.

Tüm bu iddialar ortadayken; milyonlarca insanı İstanbul’da ve Türkiye’de 15 Temmuz gecesi demokrasimize sahip çıkmak için sokağa davet etmiş birisi olarak, birilerine silah mı dağıtıldı, sizin bilginiz var mıydı sorularına en fazla muhatap olan kişi benim.

Silah teslimatı iddiaları ve bu iddialarda ismi geçen kişiler hakkında soruşturma başlatmayan savcılık; benim yaptığım bir siyasi analizi Berat Albayrak’ın şikayeti üzerine suç sayarak hakkımda iddianame hazırlamıştır. Ortada kesinlikle bir hakaret söz konusu değilken hem hapis ve para cezası istemiyle, hem de siyasi yasaklı hale getirilmem istemiyle biz bugün burada yargılanıyoruz. Takdiri Yüce Milletimizin vicdanına bırakıyorum.

Yargılandığım için değil ama yargımızın bu hale getirilmiş olmasından dolayı üzülüyorum. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: İfade hürriyeti ve basın özgürlüğü üstünlerin hukukuna kurban ediliyor. Bu dava da bunun en somut göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Beklentimiz o dur ki savcılarımızın gerçek suçlulara yönelik hazırlayacağı iddianamelerin de günü gelecek.

"Damat Berat bizi neden suçluyor?"

İktidar partisinin sessizliği ve Gazi arkadaşımızın yaptığı açıklamalar neticesinde biz de farklı tv ve Youtube kanallarında çok net tavrımızı ortaya koyduk. Ortada çok ciddi bir iddia var. Bu konuda bizim hiçbir bilgimiz yoktur dedik. Bu iddianın doğruluğunu tespit edecek Yargımızdır dedik, savcılarımızı adeta yalvararak göreve davet ettik. Şayet bu silah teslimatı iddiası doğruysa, özellikle 15 Temmuz sonrası İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı ve beraberindekilere talimat verecek kişi sayın Soylu olamaz dedik.

Biliyorsunuz Ankara’da dönemin başbakanı ve ak parti genel başkanı sayın Ahmet Davutoğlu’na kurulan kumpası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu deşifre etmişti. Savcılarımız Sayın Soylu’nun bu açık beyanı karşısında dahi harekete geçmemiş olsa da, bu kumpasın İstanbul ayağının yöneticilerinin kim olduğunu o dönemin  İl başkanı olarak elbette biliyoruz. Teşkilatlara kurulan bu kumpasta Damat Berat’ın İstanbul İl Kadın ve Gençlik Kolları Teşkilatları üzerinde nasıl bir tahakküm kurmaya çalıştığını biliyoruz. Burada parti içi mücadeleyi bilen birisi olarak, şayet İstanbul il gençlik kolları başkanı bu işin içindeyse konuyu Berat Albayrak’a sorun, onu dinleyin dedim. Şayet silah teslimatı olayı doğruysa kendisinden  habersiz böyle bir olayın gerçekleşemeyeceğinin altını çizdim. Damat Berat da isminin bu noktada geçmesinden rahatsız olmuş.

Bu değerlendirmelerde bizim öncelikli amacımız; dönemin İl Başkanı ve sahada 15 Temmuzla ilgili her türlü soruya muhatap olan birisi olarak şahsımın ve o dönem birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşlarımızın bu şaibeden hukuk yoluyla kurtarılmasıdır. Hiç şüphesiz bu parti içi güç mücadelesini anlattığım bir siyasi analizdir. Yaptığım bir analiz üzerine yargılanıyor olmam üzücü olsa da, yarın için onur belgemiz olacağını biliyorum.

Damat Berat, pelikan yöntemini kullanarak, kurduğumuz cümlelerin önünü ve arkasını keserek değerlendirmelerimize farklı bir anlam yükleme gayretinde olmuştur. Savcılarımız bu iddiaları incelesin, araştırsın, inşallah böyle bir şey gerçekleşmemiştir şeklinde başlayan, yada biten cümleler kesilerek, direk şahsı suçlanıyor gibi bir algı oluşturma gayretindedir.

"15 Temmuz’un sırıtan adamı, şahsımı suçlarken ilginç bir yaklaşım içinde"

15 Temmuz’un sırıtan adamı, şahsımı suçlarken ilginç bir yaklaşım içinde. Tazminat isterken; psikolojik varlığımda eksilme oldu diyor. Güler misin, ağlar mısın? Ülkenin varlıklarını tüketen adamın derdine bakın. Bugün bu ülkede yaşanan derin ekonomik krizin başlıca sorumlularından biri olan, milletin hazinesini tarumar eden, varlık fonunu yokluk fonuna çeviren, 128 milyar doları eriten, ülkeyi faize, yoksulluğa mahkum eden en baş sorumlulardan biri, kendi psikolojik varlığındaki eksilmeden bahsediyor.

Ülkeyi yokluğa ve yolsuzluğa mahkum edenler, korkutarak milleti susturmaya çalışanalar, milletin yüzüne çıkacak cesareti olmayanlar, milletin psikoljisini alt üst edenler, er yada geç bu millete hesap verecek. Millet hesap gününü, sandığı iple çekiyor.

"Buradan damada hodri meydan diyorum"

Biz bugün tekrar savcılarımızı göreve davet ediyoruz. Ortada silah teslimatı ile ilgili ciddi iddialar, iddiaları destekleyen somut deliller var. Bir gazimiz her şeye şahit olduğunu, sadece silahları görmediğini söylüyor.  Yeri, şahısları, araçları, zamanı her şeyi onaylıyor. Ümid ediyorum ki Ahmet Onay isimli gazi tüm bu anlattıklarını, bildiklerini Türk Yargısıyla ve medyamızla da daha kapsamlı olarak paylaşır ve bu olay soruşturulur.  Ayrıca buradan Damada hodri meydan diyorum. Hadi sende benim gibi savcıları göreve davet et de 15 Temmuz’un üzerindeki bu karanlığı birlikte kaldıralım. Böylece bu iddia araştırılsın ve kimse töhmet altında kalmasın. Psikolojin bozulmayacaksa hadi buna evet de…

Şimdi tekrar soruyorum; AK Parti ve Berat Albayrak acaba neden bu gençlerimize çıkın böyle bir silah teslimatı olmamıştır, bunlar deli saçmasıdır dedirtmiyorlar? Neden korkuyorlar?

15 Temmuz bizim hayatımızda bir onur gecesidir. Bu onur üzerinde soru işaretleri bırakanlardan, silah teslimatı iddiasıyla ilgili tek bir açıklama yapmayanlardan asıl bir şikayetçiyiz. Sessiz kalarak silah teslimatı iddiasını reddetmeyenleri, en adil ve en mükemmel mahkeme diye inandığım milletimizin derin vicdanına havale ediyorum.  Bizim amacımız silah teslimatı iddiasının aydınlatılması ve varsa yanlış yapanların cezalandırılmasıdır. Bu nedenle bugün mahkeme başkanımızdan dönemin ak parti genel başkanı Binalı Yıldırım’ın, Süleyman Soylu’nun, Ak Parti Genel merkez gençlik kolları başkanı ve gençlik kolları teşkilat başkanının mutlaka tanık olarak dinlenmesini istedik. Ayrıca Müşteki Berat Albayrak’ın şu anda da etrafında bulunan gençlik kollarından arkadaşların ve o dönem Berat Albayrak’ın ülkenin adeta 2 numarası olarak İstanbul teşkilatları üzerindeki güç kazanma mücadelesine yakından tanıklık eden arkadaşlarımızın da mutlaka tanık olarak dinlenmesini istedik.

Maalesef konu aydınlatılsın diye ortaya koyduğumuz bu taleplerin çoğu makul bir gerekçe gösterilmeden mahkemece reddedildi. Bir kez daha gördük ki bu ülkede hukuk herkese eşit uygulanmıyor.

Kimse unutmasın; milletin gözünde iddialara cevap vermeyerek 15 Temmuz’u kirletenler büyük bir vebal altındadırlar. Yanlış yapanlar er yada geç bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap verecektir, hesap günü gelecektir. Buradan sizlerin aracılığı ile şunu net bir şekilde tekrardan muhataplarına ifade edelim: Bizi bu davalar ve baskılar ile yıldıramayacaksınız. Seçimle gidişinize engel olamayacaksınız. Gidişiniz yakın, geleceğimiz yakındır.