Medya

Fuat Uğur: 'Evet'çi gibi görünüp, 'Hayır' için çalışıyorlar; amaç, halkın sandığa gitmesini engellemek!

"Hoca ekibinin etkili olduğu iller tam kış uykusunda"

23 Şubat 2017 12:34

Türkiye yazarı Fuat Uğur, anayasa değişikliği referandumuna ilişkin yürütülen "Evet" kampanyasıyla ilgili olarak 
"'Evet' cephesindeymiş gibi görünüp 'Hayır' cephesinin değirmenine su taşıyanlar, yavaş yavaş kendilerini belli ediyorlar artık. Üstelik onların arasında sadece gazeteci ve yazarlar yok" dedi.

AKP Ankara Milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal'ın "Erdoğan'dan sonra tufan mı olacak? 5 yıllığına yönetime gelen ve çok güçlü yetkileri olan solcu bir Cumhurbaşkanı Türkiye'nin bütün kazanımlarını tersine çevirmez mi?" ifadesini adını anmadan hatırlatan Uğur, "Biri milletvekili ve yazar örneğin. Sanki CHP’lilerin iddialarına yanıt verir gibi yaparak halkın kafasında kaygı uyandırmayı hedefliyor ve onları en hassas noktalarından vuruyor. Kötü niyeti buram buram tütüyor satırlardan" dedi.

Aydın Ünal, 9 Şubat 2017'de yayınlanan yazısında şu ifadelere yer vermişti:

"Öyle ya... Önümüzdeki 5-10 yılı değil, önümüzdeki 100 yılları şekillendirecek bir değişiklik yapıyoruz. Allah uzun ömürler versin, ama Recep Tayyip Erdoğan da her canlı gibi fani. İktidar AK Parti'den giderse, sağ partiler kaybederse, iktidara CHP ya da daha kötüsü CHP-HDP ittifakı gibi oluşumlar gelirse, sol iktidara taşınırsa ne olacak? Erdoğan'dan sonra tufan mı olacak? 5 yıllığına yönetime gelen ve çok güçlü yetkileri olan solcu bir Cumhurbaşkanı Türkiye'nin bütün kazanımlarını tersine çevirmez mi? Örneğin başörtüsü zulmü geri gelmez mi? Terör güç kazanmaz mı? Ekonomi onarılamayacak yaralar almaz mı? Yolsuzluk alıp başını gitmez mi? Hatta ezan, Kur'an geçmişte olduğu gibi yasaklanmaz mı? En başta şu hususu bir kez daha vurgulayalım: Sistem değişikliği Erdoğan'ın şahsı için yapılmıyor. Recep Tayyip Erdoğan, diğer tüm eser ve hizmetlerinde olduğu gibi, şahsını değil, Türkiye'nin bugününü ve geleceğini düşünüyor. Kendisinden sonra da yaşayacak, Türkiye'yi bir ve güçlü tutacak eserler bırakmanın mücadelesini veriyor. Dedelerimizin, babalarımızın, bizim yaşadığımız sorunları, yani istikrarsızlığı, koalisyonları, ekonomik krizleri, darbeleri çocuklarımız yaşamasın diye güçlü bir sistem inşa etmeye çalışıyor. Sadece güçlü liderlerle işleyebilecek bir sistem değil, eser, hizmet ve proje siyasetiyle işleyebilecek bir sistem kuruyor"

Uğur, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun “Bana şimdi ‘Evet der misiniz?’ diye sorsanız, düşünmeden ‘Evet’ derim, ama düşünürsem ‘Hayır’ derim. O yüzden herkese söylediğim şey şudur: Lütfen düşünün. Düşünmeden karar vermeyin!” ifadesini aktaran Karar yazarı Elif Çakır'a da tepki gösterdi. Uğur, Çakır için adını anmadan "Son yıllarda yaptığı 'hata'lar için Erdoğan’dan affedilmeyi bekleyen bir başkasının yönettiği gazetede yazan hanımefendi" dedi.

Elif Çakır'ın da 3 Şubat 2017'de yayınlanan yazısında şu ifadelere yer vermişti:

"Sayın Karamollaoğlu meramını öyle güzel anlattı ki.. Mesela CHP’nin ‘cepheden karşı’, o iflah olmaz ‘Erdoğan karşıtlığı’ tavrı ve insanı gerçekten irrite eden tavrı yoktu. Dedi ki: “Biz başkanlık sistemine kategorik olarak karşı değiliz. Bizim karşı olduğumuz şey kontrol edilemeyen başkanlık sistemi.” “Erbakan Hoca da başkanlık istiyordu, diyorlar. Doğrudur. Ancak Erbakan Hoca denetlenmeyen ve hukukun üstünde bir başkanlık sistemi istemedi.” Çünkü, dedi: “Kuvvetler ayrımı kâmil manada gerçekleşmezse bu ülkeye bir fayda sağlamaz.” Sonra dedi ki: “Bana şimdi ‘Evet der misiniz?’ diye sorsanız, düşünmeden ‘Evet’ derim, ama düşünürsem ‘Hayır’ derim. O yüzden herkese söylediğim şey şudur: Lütfen düşünün. Düşünmeden karar vermeyin!” “Ancak hala fırsat var, değişiklik olursa evet deriz. Fırsat kaçmadı, hala paketin değişebilme imkanı var, bu konuda ümidimizi kesmeyiz. Bir masanın etrafında toplanıp neden konuşmayalım?” Ve son nokta... “Benim fikirlerime karşı olabilirsiniz, tasvip etmeyebilirsiniz ama bu size hakaret etme hakkını da tanımaz.” Vallahi bravo. Billahi de bravo... Baktım sosyal medya trollerinde falan ses yok... Hakaret yok... Saydırmaca yok.. Vatan hainliği ile suçlama yok... Kripto diye bağıranlar yok... Ortam bildiğiniz sakin... Çıt yok, çıt..."

Fuat Uğur'un “'Evet'çi olup 'Hayır'ın değirmenine su taşımak" başlığıyla yayımlanan (23 Şubat 2017) yazısı şöyle:

“Evet” cephesindeymiş gibi görünüp “Hayır” cephesinin değirmenine su taşıyanlar, yavaş yavaş kendilerini belli ediyorlar artık.

Üstelik onların arasında sadece gazeteci ve yazarlar yok.
Ak Parti’nin nüvesini oluşturduğunu biteviye tekrarlayan bu ekibin aslında kimlerle bağlantılı olduklarını bu köşeyi okuyanlar bilir.
Şimdi olan bitene bakalım:
1-CHP'nin "Bizim derdimiz Erdoğan değil. Bu sistemle bir diktatör gelip her istediğini yapar" lafına Ak Parti’nin rantını yemiş bu elemanlar balıklama atlamış durumda. Biri milletvekili ve yazar örneğin. Sanki CHP’lilerin iddialarına yanıt verir gibi yaparak halkın kafasında kaygı uyandırmayı hedefliyor ve onları en hassas noktalarından vuruyor:
“Ya iktidar Ak Parti’den giderse, CHP-HDP ittifakı iktidar olursa, başörtüsü zulmü tekrar gelirse, hatta ezan ve Kur’an geçmişte olduğu gibi yasaklanırsa…”
Kötü niyeti buram buram tütüyor satırlardan.
Son yıllarda yaptığı “hata”lar için Erdoğan’dan affedilmeyi bekleyen bir başkasının yönettiği gazetede yazan hanımefendi ise “Düşünmeden oy verirsem evet derim ama düşünürsem hayır” diyerek bu kampanyaya destek veriyor. Ekibin diğer yazarı bir “Abi” de Ak Parti’de “Evet” için gönüllerin rahat olmadığını işlemekte ve çarpıtmalara takla attırmakta alttan alta.
Daha pek çok var onlardan. Ama bu ekibin asıl hedefi, halkı Erdoğan sonrası ya da Erdoğansız bir ihtimale karşı korkutarak onların sandığa gitmelerini engellemek ya da en azından heveslerini kırmak.
2-Ak Parti teşkilatları ise rehavet içinde. Anadolu illerinde, özellikle Ak Parti’nin güçlü olduğu illerde FETÖ’cüler ve Akşener’ciler kahve kahve dolaşıp anayasa taslağını tahrif ederek anlatıyorlar. Özellikle Hoca ekibinin etkili olduğu iller tam kış uykusunda.
3-Belediyelerin tuhaf çalışmalarını unutmayalım. Misal İstanbul Büyükşehir Belediyesi, hiç gündemde yokken “Belgrad ormanının ortasından geçen dekovil hattını açacağız” diye ortaya çıkıp çevrecileri ayaklandırmayı marifet sayıyor. Maçka parkının içine çıkacak metro istasyonunun yerini değiştirmemekteki inatları ise akıllara ziyan. Zaten bu mesele koruma kurulunda ele alındı ve metro çıkışının Maçka parkından verilmesinin önüne geçildi. Hadi buyurun.
6-Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in geçen ay yaptığı açıklama bir başka misal. Durup dururken sokaktaki çiğ süt satışının yasaklandığını, vatandaşların artık çiğ süte “ari çiftlik”lerden ve işletmelerden, marketlerden ulaşabileceğini açıkladı. Düşünün, sokak ve köy sütçüsünden süt alıp ev yoğurdu yapan milyonlarca tüketici ve yine bir milyondan fazla küçük süt üreticisinin hâlini. Bu konuyu ele alıp eleştirince de Bakan Çelik “Yanlış anlaşıldık, sokakta süt satışını yasaklamıyoruz, 10 süt hayvanını besleyen küçük üreticiler için de hiçbir uygulamamız yok” diye açıklama yaptı. Peki, iyi oldu mu bu şimdi? Neye hizmet etti?
4-Ve şimdi de Sağlık Bakanı Recep Akdağ, tam referandum öncesinde lokanta ve kafelerin önündeki sigara içilen açık alanların da sigara içmeye yasaklanacağını açıkladı. Buna kendi ayağına sıkmak denir. Sigara içen müşteri lokantaya ya da kafeye gitmediğinde olacakları düşünelim. Zararla birlikte gelen çözüm belli: İşçi çıkarma. Türkiye’de 130 bin bu türden iş yeri var. Her birinde 5 kişi çalışsa 650 bin kişi. Aileleriyle birlikte hesaplayıp çıkan nüfusu bulun. Sanki kasıtlı yapılıyor.
Kibirli bürokrasi ise her zamankinden daha faal.
Bu arada söyleyeyim, ben sigara kullanmıyorum.
5-FETÖ operasyonları sürüyor ama bir başka gerçek daha var ve giderek rahatsız edici hâl almaya başladı. Hâlâ kritik pozisyonlarda göreve devam eden kripto FETÖ mensupları masum insanları ihraç ediyorlar. Bu sayı çok fazla değil ama birkaç gerçek masumun varlığı örnek gösterilip mağdurların sayısının çok yüksek olduğu algısı pompalanıyor. Amaç akrabalar ve eş dostlarıyla birlikte küskünler ordusu oluşturmak. Buna bir de kripto FETÖ yöneticilerin solcuları ihraç ederek hayırcı potansiyeli konsolide etmelerini de ekleyin ve nasıl bir hain plan içinde olduklarını anlayın.
6-Ak Parti’nin çeşitli kademelerdeki yöneticilerinin abuk subuk laflarını da unutmayalım. Sanki bugünleri beklemişler gibi peş peşe patlatıyorlar bombaları.
Sonuç:
Öte yandan karanlık odaklar da harekete geçti. Müjdat Gezen’in tiyatro okulu kundaklanırken, diğer yandan Cem Küçük gibi mücadeleci ve sembol bir gazetecinin evine silahlı saldırı düzenleniyor. Amaç insanları korkutup “Acaba eski terör günlerine mi dönüyoruz” algısına hizmet etmek.
Bu hâl ve şerait altında artık hataya tahammül yok. Ak Parti ve hükûmet içinde bulunduğu rehavetten bir an önce kurtulmalı, tüm sorumluluğu ve yükü yine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üzerine yıkmak yerine harıl harıl çalışmaya başlamalı.

Ne olmuştu?

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, gazeteci Cemil Barlas ve Türkiye yazarı Fuat Uğur'un adını anmadan "Kendisini kelepçeyle meclis kürsüsüne bağlayan CHP'li kadın milletvekili üzerinden hiç anlamadığımız, hiçbir zaman da anlayamayacağımız  şekilde 'seks içerikli, derili merili' espriler yapmayı 'uygun' bulan adamla aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmaktan çok bunaldık be reis" demişti. Yeni Şafak yazarı ve AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal da İsmail Kılıçarslan'ın söz konusu yazısını sosyal medya hesabında paylaşarak Barlas ve Uğur'u hamam böceğine benzetmişti. Ünal, daha sonra kaleme aldığı yazısında AKP reklam kampanyalarının mimarı  Erol Olçok'un "mahalleye dadanan haşerat tarafından 'ihanet'le itham edildiğini" öne sürmüştü.

Türkiye yazarı Fuat Uğur ise,  İsmail Kılıçarslan'a yönelik olarak  "15 Temmuz gecesi saat 23.00’te bile neden 'Aman sükûnette fayda var' diyebildiklerini de. Aynı kişinin ve benzerlerinin 17 Aralık’tan sonra da Fetullah Gülen amcasına toz kondurmamasını unutmuştuk ama artık acı biçimde hatırlıyoruz" demiş, Yeni Şafak gazetesini "Erdoğan karşıtlığına yakıt taşımak"la suçlamıştı. Uğur, Aydın Ünal için ise, "Her neyse, sonuçta bu şeffaflık iyidir. Evvelden ne müttefik belliydi, ne de sığınakların yeri" ifadesini kullanmıştı.

Star yazarı Ahmet Taşgetiren, Fuat Uğur'un söz konusu yazısına tepki göstermişti. Taşgetiren, "Fuat Uğur Yeni Şafak’ı, yıllardır Cumhurbaşkanı’nın konuşma metinlerini yazan Aydın Ünal’ı yargılıyor. Pes artık" ifadesini kullanmıştı. Taşgetiren, 'bunca zaman nerelerde dolaştıkları bilinmeyen ve bugün hasbelkader AKP'nin orasına burasına sıvanmaya çalışan insanların, buldukları her platformda kendisini hedef aldığını' savunarak "Bazıları, benim de zaman zaman rica - minnet davet edildiğim TV ekranlarından Ethem Sancak'a seslenip 'Niye hala Star'da yazdırıyorsun ki' diye soruyor. Sosyal medya diye bir çamur deryası var zaten, oranın trolleri dolu dizgin" diye yazmıştı.

Yeni Şafak yazarı ve eski Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk ise tartışmaya "Bütün birikimimizi heder ediyorlar. Bir sel gelip, sanki tırnaklarımızla biriktirdiğimiz tüm değerleri silip süpürdü. Bütün birikimimiz, bütün çabamız, bir 'kuş' kadar beyni olmayan, yeni yetme yayın yönetmenleri, köşe yazarları, tv yorumcuları tarafından heder ediliyor gözümüzün önünde" sözleriyle katılmıştı. Öztürk, Ahmet Taşgetiren'e yönelik 'mahallede gösterilen tepkilerle' ilgili olarak ise "Bu medyaya doluşmuş lejyonerlerin, önüne gelen herkesi suçlayan, hakaret eden yazılarına, Ahmet Taşgetiren gibi bu camianın en vicdanlı isimleri de hedef oluyor artık" demişti.