Birçokları Tevfik Fikret’i “Hababam Sınıfı”nda maça kaçmak için edebiyat öğretmenine yapılan şaka ile hatırlar. Ertem Eğilmez’in senaryosu ile hayat bulan ve milyonlarca kişi tarafından izlenen, Rıfat Ilgaz’ın filminin izlendiği kadar okunmayan eserinde, edebiyat öğretmeni “Ben nasıl Tevfik Fikret’in ölüm yıldönümünü bilmem” diye yakınır.
Evet, milyonların onlarca kez izlediği filmde bu kadar bahsedilse de eminim, filmden sonra kimse Tevfik Fikret’in ne zaman öldüğünü araştırmamıştı.
Fikret, 19 Ağustos 1915’te İstanbul’da yaşamını yitirerek, adı şarkılarda da geçen, yıllarca yaşadığı Aşiyan’daki evinin bahçesine defnedildi.
Türk Edebiyatı’nın bugünkü halini almasında bazılarına göre ilk isimlerden, bazılarına göre de ikinci isimlerden olan Fikret’in yaşamı edebiyat içinde, edebiyata yön vererek geçti. Sadece edebiyata değil, geleceğin siyasi hayatına da… Atatürk’e de…
Tevfik Fikret’i anlatmak zordur. Çünkü o bir şair, bir düşünür, kimisine göre filozof, kimisine göre sosyologdu. Dolayısıyla Fikret’in her parçasında bir tutam anlatmak daha anlaşılır olacaktır.
Hân-ı yağmâ’dan
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak,
Bugün ki mî’deler kavi, bugün ki çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler yiyin; bu hân-ı pür-nevâ sizin;
Doyunca, tıksırınca, paylayıncaya kadar yiyin!
Öncelikle tezatlıklarla dolu hayatı
Fikret baba tarafından Çankırılı, anne tarafından ise Rum aileden geldi. Babası bugün de eğitim-öğretime devam eden Pertevniyal Valide Sultan Lisesi’nde uzun yıllar görev yaptı. Ancak bir iftiraya maruz kalarak yıllarca sürgünde yaşadı.
Fikret 12 yaşında, annesinin hacda vefat etmesinden dolayı yetim kaldı ve onu ananesi ile dedesi büyüttü.
Tevfik Fikret’i en iyi anlatanlardan birisi Türk Edebiyatı için bir bilgi deryası olan Prof. Mehmet Kaplan’dır. Kaplan’ın daha sonra kitap haline getirilen doktora çalışmasında Fikret’in çocukluğu için özetle şunları söylüyor:
“Annesinin aşırı dindarlığı, şairin hayatının ilk yarısında çok dindar, daha sonra dinsiz oluşu, oğlu Halûk’un din değiştirerek Hıristiyanlığa geçişi, psikolojik bakımdan dikkate değer vakalardır. Din değiştirme bir iç çatışma neticesidir. (…) Bu değişme şahsın dünya görününü, fikirlerini, hassasiyet tarzını baştan aşağı değiştirir. Fikret’in hayatında böyle bir değişme vuku bulmuştur.”
Prof. Kaplan, Fikret’in yaşamını dört parçaya ayırmış ve; “Yirmi bir yaşına kadar, ileriki şahsiyetinin bazı taraflarını önceden haber veren oldukça sakin, fakat içli bir aile ve mektep devresi yaşıyor. Yirmi bir ile yirmi dört yaş arasında, kıs bir bahara benzeyen ilk gençlik çağını idrak ediyor. Yirmi dörtle otuz yaşları arasında, bütün hayatınca devam edecek olan karakteri kazanıyor. Bu tarihten ölümüne kadar olan devre, aynı şahsiyetin muhtelif şartlar altında gelişen safhalarından ibarettir”der.
Fikreti böyle anlatırken, tabiî ki Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecinde olduğunu da unutmamak gerek. 15 yaşındayken 2.Abdülhamid’in İstibdat Dönemi ile tanışan Fikret’in hayatının büyük bölümü de bu baskı altında geçti.
Türk Edebiyatı’na şekil vermesi
Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Fikret, ileriki yıllarda edebiyata yön veren isim oldu. Dönemin Mekteb-i Sultanî’si bugünün Galatasaray Lisesi’nden mezun olan ve daha sonra aynı okulda öğretmenlik yapan Fikret’in, o yıllarda sanat çevrelerinde tanınan Mirsad ve Malumat dergilerinde şiirleri yayımlandı.
1895 yılında Türk Edebiyatı için bir milat olan Servet-i Fünûn dergisini çıkaranlar arasında olan Tevfik Fikret, 1900’lü yıllara kadar sadece edebiyatla değil, dönemin siyasi hayatı hakkında da fikirler öne sürdü.
Servet-i Fünûn demişken, bu yıllardan da bahsetmek gerek. Doç. Dr. Rahim Tarım’ın makalesinde dönem için şu özellikleri sayıyor:
“İçinde yaşadıkları devrin sosyal ve politik şartlarının toplumda yaratmış olduğu bezginlik, bu meselelerin rahatça konulmaması Servet-i Fünûncuları eserlerinde karamsarlık ve içe kapanıklık şeklinde kendini gösterir. Ayrıca onlar, izledikleri akımların da tesiriyle Tanzimat Devri edebiyatçılarının aksine ferdî ve sanatı ön plana alan bir tavır sergilerler. Servet-i Fünûnculardaki bu içe kapanıklık, realiteden kaçış, aşırı hassasiyet, hayal-hakikat çatışması ve hakikatin ağır basmasından duyulan üzüntü ile toplumdan kaçma arzusu, şiirden hikâyeye, romana kadar eserlerinde önde gelen konular arasındadır.”
Bir şair olarak Fikret kimdi?
Kimseden ümmîd-i
Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bâl
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim,
İnhinâ tavk-ı esâretten girandır boynumaİ
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim*
Türk Edebiyatı için önemli isimlerden biri olan Prof. Mehmet Kaplan, doktora çalışmasını yaptığı Tevfik Fikret hakkında geniş bilgiye sahiptir. Nitekim, Prof. Kaplan, Fikret’in şairliğini şöyle özetler:
“Fikret’in sesini bugüne kadar getiren ve yarına götürecek olan, büyük ifade kabiliyetine sahip bir şair olmasıdır. Bundan dolayı, onu bir şair olarak ele almak, hakikate daha uygun olur.”
(…) “Fikret’in bizde şimdiye kadar gelmiş geçmiş şairlerin en ustalarından bir olduğu görülür. Dile yeni şekil verme bakımından, onunla kıyaslanabilecek başka Türk şairleri olarak, ancak Mehmet Akif, Yahya Kemal, Nazım Hikmet ve Behçet Necatigil’i sayabilirim. Bunlar, Türkçe’yi hamur gibi yoğurmuşlardır; ve ustaları Tevfik Fikret’tir.”
Prof. Kaplan, Fikret’i bu kadar yüceltse de eleştirmekten çekinmez:
“Fikret’in şiirleri, dili, üslubu, konusu, kompozisyonu, duygu ve düşüncesi bakımında devrine sıkı sıkıya bağlıdır. Fikret, İstibdat ve Meşrutiyet devridir. O, İstiklal Savaşı’nın ateş çemberinden geçmediği gibi, Cumhuriyet devrinin çok başka türlü olan krizlerini de yaşamamıştır. O, dar bir mekana hapsolduğu için, Anadolu’yu ve Anadolu inanını tanımamıştır. Fikret’ten sonra, Türk şiiri, dil, hayat görüşü ve zevk bakımından çok değişmiştir. Fikret’inkinden çok daha güzel şiirler yazılmıştır.
Garip bir tecelli ama, tarihi inkar eden bu istikbal şairi, bugün bizim için bir hayli eskimiş ve hiç sevmediği maziye karışmıştır. Asırların ötesinden gelen Yunus, ondan çok daha yeni ve bize yakındır.”
Bahsedilmezse olmaz: Halûk
Hayat’tan
Beşer, bu şimdi muazzeb sürüklenen meflûç,
Adım adım edecek zirve-i halâsa urûç…
İnan, Halûk, ezelî bir şifâdır aldanmak!*
Haluk, Tevfik Fikret’in sanat anlayışı yeşerten isim oldu. Haluk, Fikret için ümit, geleceğin umudu oldu.
Yaşar Nabi Nayır, “Tevfik Fikret” kitabında Halûk’un Fikret’e etkisi için şunları söylüyor:
“Oğlu Halûk’un sanatı üzerinde büyük etkisi oldu. ‘Rubâb-ı Şikeste’nin sonraki baskılarına eklenen şiirlerden bir kısmı ‘Halûk için’, ‘Halûk’un sesi’, ‘Halûk’un Bayramı’, ‘Halûk’a’, ‘Yine Halûk’ gibi başlıklar taşır; bütün bir bölüm de ‘Halûk’un Defterinden’ adını almıştır. İkinci kitabına ise doğrudan doğruya ‘Halûk’un Defteri’ adını vermiştir.
İlk adımlarını attığı andan ‘Âtî-i milletin meçhul elektrikçisi’ sıfatıyla İngiltere’de tahsilini tamamladığı sıralara kadar Halûk’un büyüyüp gelişmesini, bir mucize gibi hayranlık ve ilgiyle izlemiş, kalbi milleti ile beraber oğlunun yarını için de çarpmıştır.”
Oğlu Haluk’un doğumundan itibaren onun ileride milleti bilgisiyle aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini arzulayan Fikret, on dört yaşındaki Halûk'u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’ya gönderdi.
Oğlunun vatan ve millet için faydalı bir birey olması arzusunu “Halûk’un Vedâı” ve “Promete” adlı şiirlerinde dile getirdi.
Daha önce de bahsi geçtiği gibi, Halûk, yanına yerleştirildiği ailenin etkisi ile din değiştirip Hıristiyanlığı seçti ve babasının düşlediğinden çok farklı bir yaşam sürdü.
1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi; 1916’da Michigan Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği’nden mezun oldu. Tekrar ülkesine dönmeyen Halûk Fikret, 1943 yılından sonra kendisini dine verip rahip oldu ve 1965 yılında Orlando, Park Lake Presbyterian Kilisesi rahibi iken hayatını kaybetti.
Son söz
Her ne kadar ölüm yıl dönümünde Tevfik Fikret’i anlatmaya çalışsak da bu kadarı yetmez, yetmeyecektir de. Ancak, Hababam Sınıfı’nda adı geçen şahsın kim olduğu hakkında da ufak bir bilgi olarak burada dursun.
- Kimseden feyz ummam, kol kanat dilenmem; kendi gök boşluğumda, kendi göklerimde kendim uçarım. Eğiliş, boynuma esirlik halkasından ağır gelir; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
- Şimdi, azap içinde sürüklenen sakat insan, adım adım kurtuluş doruğuna yükselecek. İnan, Halûk. Ezeli bir şifadır aldanmak.