Kültür-Sanat

Ferzan Özpetek: Gençlerin sorunu özgürlük değil, para

Yeni filminin galasını yapan Ferzan Özpetek, Türkiye'de gençlerin öncelikli sorununun para olduğunu söyledi

04 Mayıs 2014 13:32

Yönetmen Ferzan Özpetek, Türkiye'de gençlerin önceliğinin para olduğunu söyleyerek, “Tanrının para olduğu bir dönemdeyiz. Para her şeyin üzerinde. Bunu kabul etmek zor geliyor bana. O yüzden de belirli güzellikleri görmeyecek olan gençler beni üzüyor. Özgürlük değil de para Tanrıyı kırsak çok iyi olacak. Her gitmeyen kötü şeyin arkasından para denen şey çıkıyor” dedi.

Vatan gazetesinden Eda Solmaz’a konuşan Özpetek, “Kemerlerinizi Bağlayın” filmi hakkında konuştu. Ferzan Özpetek söyleşisi şöyle:

 

'Bu şartlarda insan olmak çok zor'

 

Ferzan Özpetek yeni filmi “Kemerlerinizi Bağlayın” için Diyarbakır'da gala düzenledi. Özpetek, ilham veren yönetmenlerden... Filmleriyle bir bakıma izleyicisine "Benim ya da başkalarının sizden bir farkı yok" demek istiyor. Son filminde ise önemli bir noktaya kamerasını çeviriyor, kanser!

“Kemerlerinizi Bağlayın”ı izlerken bir ağlama hali söz konusu oluyor. Ben de babamı kanserden kaybettiğim için sanki tüm süreç tekrar gözümün önünden geçiyor gibiydi...

Biliyor musun, çok kişi aynısını söylüyor. İtalya’da da filmden çıkarken çok ağladıklarını belirttiler. Bunların arasında en sevindiğim cümle ise kanserli bir arkadaşımdan geldi, “Film sayesinde ilk defa hastalığımdan utanmadım.” İnsanlar kanser olduklarını söylemiyor ve saklıyor. Tabu gibi... Film İtalya’da çok iyi bir gişe yaptı. Türkiye’de ise filmlerim hiçbir zaman iyi gişe yapmıyor. Ama DVD’de inanılmaz bir satış oluyor. Önemli olan seyirciye bir şekilde ulaşmak. Bir arkadaşım, “Korsan DVD’lerinden korkmuyor musun?” diye sordu. Asla korkmuyorum, insanlar yeter ki seyretsin...

 

Filmlerinizde ölüm birleştirici bir unsur da aynı zamanda...

Ölüm konusuna çok takıntılıyım. Çünkü ölüm can sıkıcı bir durum. Bir insanı kaybetmek hiçbir zaman kabul edemeyeceğim bir şey. Bir insanı bir daha görememe duygusu zor geliyor bana.

 

Müzikler filmlerinizin en can alıcı yanı... Son dönemde evinizde hangi şarkılar çalıyor?

Şarkılara kafam çok takılır ve çok uğraşırım. Hep çok satıyor film müzikleri albümleri. Aynur’un büyük bir hayranıyım. Sezen Aksu evimde çalar. Bazen Sezen’e telefon açıyorum, “Çıkmamış ve yeni yaptığın bir şarkını göndersene bana” diye. Sezen’in oğlu Mithat Can’ın İngilizce çok güzel bir şarkısını son filmde kullandım.

 

Aynur’un müziğine hayran oldum...

 

Bir de Kürtçe şarkı var filmde.

Aynur’a bayılıyorum. Onun şarkısı tamamen tesadüfi bir şekilde filme girdi. Bir gece kurgu yapan arkadaşa 4 Kürtçe şarkı verdim. O da sevişme sahnesine koymuş. Onu yarısında kesip sadece koklaşırken ki kısmına koydurdum. Diyarbakır'da da gala yapacağımı hiç düşünmemiştim. Mesela yine bu filmde Türk şarkı hiç yok. Buradan anlayın ki içimden geldiği gibi hareket ediyorum filmlerimde...

 

Filmlerinizde hissettirmek istediğiniz güçlü duyguları izleyici alabiliyor mu?

Seyirci ile çok güzel bir alışverişim var. Paylaşma duygusu hoş bir şey. Sık sık beni yolda durdurup sarılıyorlar. Bu tarz şeyler yaşamak beni duygulandırıyor ve hoşuma gidiyor. Yüzümü tanımalarının nedeni filmlerim ile çok haşır neşir olmaları. Aynı filmi 7-8 kere izleyenler var.

 

Onlardan biri de benim... Aynı filmi birçok kez izletebilmek yönetmeni tatmin eden bir şey mi?

Tatmin olmak değil de güzel bir duygu. Hayatınızda kaç kişi olduğu değil, o insanlarda ne kadar hayat olduğu önemli.

 

Yazın Çin’de opera yöneteceğim

 

Hayal ettiğiniz bir dünyanın içinde misiniz?

Bir yere gidip tanınınca hâlâ şaşırıyorum. Onun bilincinde olmamakta güzel bir duygu. Benim hayalim olan şey bol bol film yapabilmekti. Şimdilerde de operayı keşfettim. Üç operayı sahneye koyup, iki kere de yönettim. Gişe rekoru kırdı. Ağustos ayında Çin’e Maskeli Balo operasını sahneye koymaya gidiyorum. Operayı maksimum yani en yüksek sanat olarak görüyorum.

 

Hiç es vermez misiniz?

Kitapta yazdım ondan diyorsun. Kitabı gırgırına yazıyordum ve bir anda çok başarılı oldu. Ondan film yapmayı düşünüyorum. Bir sonraki film İstanbul'da. Anlatma duygusu çok güzel bir şey.

 

‘Tanrının para olduğu dönemdeyiz’

 

Yaş ilerledikçe en çok nelerden tedirgin olmaya başladınız?

Tedirginliğim gençler için oluyor. Hayattan zevk aldığım şeyler var, ama o şeyleri gençlerin göremeyecek olmasına üzülüyorum. O kadar berbat bir şekle sokuyoruz ki her şeyi... Geçen uçakla İstanbul’a inerken, yapılan üçüncü köprüyü yukarıdan gördüm. Yeşilliğin içinde yılan gibi uzanan yolu gördüm ve çok kötü oldum. Gençler ileride nefes alamayacaklar. Bu politik bir fikir değil sadece doğa ile olan ilişkim.

 

Siz özgürlüğünüzü İtalya’da mı elde ettiniz yoksa burada da özgür bir genç miydiniz?

 

Özgürlük değil ki durum. Eskiden de böyleydi her şey... Ama bu şekilde değildi. Tanrının para olduğu bir dönemdeyiz. Para her şeyin üzerinde. Bunu kabul etmek zor geliyor bana. O yüzden de belirli güzellikleri görmeyecek olan gençler beni üzüyor. Özgürlük değil de para Tanrıyı kırsak çok iyi olacak. Her gitmeyen kötü şeyin arkasından para denen şey çıkıyor.

 

‘Üstün kadınlarla beraber büyüdüm’

 

Sizin filmlerinizdeki kadınlar çok güçlüdür. Kadınlarla dolu bir evde büyümenin etkisi büyük mü?

Hiç tartışmasız bir şey var, kadınlar erkeklerden daha üstün ve kuvvetli. Ben biraz tersine ırkçıyım bu konuda. Toplumda büyük bir bozukluk olduğu zaman ilk saldırılan kişi kadın. Toplumun bozulması erkeklerin kendini zayıf hissetmesini sağlar.

O yüzden de kadınlara saldırırlar. Annem ve teyzelerimle büyüdüm. Çok şanslı bir çocukmuşum. Üstün insanlarla beraber olmuşum. Annem ile ilişkimde de onu görüyorum. Onun hayata bakış açısı çok açık. Onunla büyümek çok özeldi.

 

Şimdinin kadınları da böyle mi?

Önemli olan kadın erkek olayı değil. İnsanın hayata bakışı. Çünkü çok felaket ya da harika olabiliyoruz. Aslına bakarsan bu şartlarda insan olmak da çok zor. Cinselliğin dışında...

 

‘Sevişmek ölüme karşı bir hareket’

 

Filmde hastanede geçen sevişme sahnesi inanılmaz...

Birçok eleştirmen o sahneyi övdü. Hayata bakış açımdaki en önemli nokta; Bir insanı tanıyorsunuz, çok hoş geliyor. Aşık oluyorsunuz ve güzel bir hayat yaşıyorsunuz. Birlikte yaşlanarak ve ona alışarak hayata devam ediyorsunuz. Bir gün o insan fiziki olarak tamamen değiştiğinde ondan hâlâ hoşlanırsanız işte o gerçek aşktır. Bir arkadaşımın başına geldi. Bir doktor arkadaşım da “Nereden aklına geldi bu konu, çünkü bu olan bir şey. Hastanede karı kocayı yalnız bırakırız ve onlar sevişirler” dedi. Öyle ölüme karşı bir şey...