Yaşam

Erol Evgin: Küfretmeyi, argoyu severim; küfür lügatim iyidir

"Bizim en büyük imaj danışmanımız Mevlana’ydı"

18 Kasım 2017 10:57

Türk Pop Müziği'nin öncü seslerinden Erol Evgin, küfür haznesinin geniş olduğunu belirterek, "Küfretmeyi, argoyu severim. Küfür lügatim iyidir. Şimdi örneklendirip okurların ahlakını bozmayalım" dedi.

Argonun zenginlik olduğuna dikkat çeken Evgin, "Hem rahatlatır insanı hem de dilde bir zenginliktir argo. Ben sahnede belden aşağı fıkra da anlatırım yerine göre. Ama zarif bir şekilde anlatıyorum ki insanlardan kötü tepki gelmiyor" diye konuştu.

"Bizim en büyük imaj danışmanımız Mevlana’ydı. Onun, 'Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol' sözü" diyen Evgin, "Zaten 70’lerde henüz ‘imaj’ denilen şeyi bile bilmiyorduk.Şimdi de imaj değil ‘algı yönetimi’ deniyor. Zaten Türkiye algıdan yıkılıyor artık. Her şeyimiz algı oldu" ifadesini kullandı.

Posta gazetesinden Oya Çınar'ın sorularını yanıtlayan Engin'in yanıtları şöyle:

Sanat hayatınızda 50 yılı devirmek üzeresiniz. Nasıl geçti bu 50 yıl? 

Rüzgar gibi geçti... Zorluklar da oldu ama bir şekilde hepsini aşıp bugüne geldik. Tanrının bana bir lütfu...

Nasıl zorluklar yaşadınız? 

80’lerde piyasaya arabesk müzik egemen olmuştu. Gazino ortamları vardı ama konser alanları yoktu. Biz sesimizi yalnız gazinolarda duyurabiliyorduk. Ama aileler de oralardan çekilmişti, başka bir seyirci profili oluşmuştu. O sıralar istemeyerek de olsa müzikten çekilmek zorunda kaldım. Ekmek paramı kazanmak için mimarlık yaptım. “Kol kırılır yen içinde kalır” deyimi bizim meslek için çok geçerli. Ama halkın sevgisi yok mu... Her şeye değer.

O sevgiyi kalpten hissettiğiniz bir anınızı paylaşır mısınız? 

Egeli, tombul, çok şeker bir teyze bir gün uçakta kolumu tuttu, “Evlerin ışıkları bir bir yanarkene, bendeki karanlığı sen nerden biliyooon?” dedi.

Dünkü Erol Evgin ile bugünkü Erol Evgin arasındaki en büyük fark ne? 

Çok fark var. Bir kere başladığınız noktada büyük bir acemilik oluyor. Fazla kasıyorsunuz kendinizi. Şimdi evimin odasındaymışım da misafirlerimi ağırlıyormuş kadar rahatım sahnede.

Hiç değişmedi hep aynı kaldı dediğiniz bir şey yok mu? 

Ninnilerden ağıtlara kadar, müzikle doğup, müzikle ölen bir milletiz. Her millet bu kadar müziksever mi bilmiyorum. Belki de İslam’da resim, heykel, hatta dans yasak olduğu için müzik bu kadar gelişti, bilemiyorum. Ama halkın müziğe sevgisi hiç değişmiyor.

İlk yıllarda bir arkadaşınız, “Senden pop star olmaz” demiş... 

Evet, Silüetler grubu vardı o zaman. Onların solisti Mesut Aytunca, “Çok düz giyiniyorsun, favorin yok, saçın, sakalın yok, böyle pop star olunmaz” demişti. Ben de üzülmüştüm. Ama zamanla hem müzikte hem de sinemada benim gibi bir sürü ‘düz insan’ çıktı.

Bize onca yıl hiçbir kusurunuzu göstermediniz. Var mı yok mu? 

Hatasız kul olmaz. Mutlaka vardır. Ama ben onları hep törpülemeye çalıştım. İnsan ilişkileri hayatın temelidir. Bunu doğru, düzgün ve dürüst kurmaya gayret ettim. Dünyaya gelme amacımız bu zaten, hataları düzeltme gayreti. Gençliğimde çabuk öfkelenir, karşımdakini az dinlerdim. Şimdi iyi bir dinleyiciyim, daha sakinim. Empati kurmayı öğrendim.

Sizi ne öfkelendirir? 

Kötü niyet ve yalan. Onun dışındaki hatalara toleransım yüksektir. İnsanlara inisiyatif veririm. Hata yaptıklarında kızarsanız insanlar korkar ve bir daha sorumluluk almak istemez. Hataya asla kızmam. Samimiyetle, “Yapamadık” ya da “Düştü kırıldı” denilmeli. Ama işin içine yalan da girmemeli.

‘Muhallebi çocuğu’, ‘İdeal damat adayı’ yakıştırmalarınız var. Düzgün ve iyi insan profili çizmek bir imaj çalışması mıydı? 

Bizim en büyük imaj danışmanımız Mevlana’ydı. Onun, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” sözü. Zaten 70’lerde henüz ‘imaj’ denilen şeyi bile bilmiyorduk. Şimdi de imaj değil ‘algı yönetimi’ deniyor. Zaten Türkiye algıdan yıkılıyor artık. Her şeyimiz algı oldu.

Ailenin ‘Kötü çocuğu’ olmak istemez miydiniz hiç? Daha hareket serbestiniz olurdu belki... 

Ben öyle olamadım maalesef bu dünyaya gelişimde. Doğru söylüyorsun, onların her şeyi yapmaya hakkı vardır. Size yakıştıramazlar. Belki bir daha gelmek kısmet olursa o zaman denerim. Keyifli bir şey olabilirdi, evet.

Çok öfkelendiğinizde edebileceğiniz en ağır küfür ne olur mesela? ‘Eşek’ falan mı? 

Yok canım, küfretmeyi, argoyu severim. Küfür lügatim iyidir. Şimdi örneklendirip okurların ahlakını bozmayalım. Hem rahatlatır insanı hem de dilde bir zenginliktir argo. Ben sahnede belden aşağı fıkra da anlatırım yerine göre. Ama zarif bir şekilde anlatıyorum ki insanlardan kötü tepki gelmiyor.
 

Yazdan bu yana Türkiye turnesindesiniz. Yıllar sonra... 


80’lerin geleneğiydi Türkiye turnesi. O zaman Anadolu turnesi denirdi, 40 gün sürerdi. Keyifli anılar biriktirirdik. Bu kış öyle bir istek uyandı içimde. “Yeniden Türkiye’yi dolaşalım” dedik. 14 konserlik bir seri. 12’sini yaptık, iki tane daha var. 24 Kasım’da Edirne’de olacağız. Ama çok iyi bir kararmış. Tadı damağımda. Belki seneye yine yaparız.

Komik anılar yaşadınız mı? 

Yaşamaz mıyız. Bodrum Antik Tiyatro’daki konserimiz öncesinde mesela... Orada kulis yok, konteynır getirdiler hazırlanmam için. Kapının önünden bir çift geçiyor konuşa konuşa, ben de içeride duyuyorum seslerini. Adam diyor ki, “Ya şimdi 135 lira çok bir bilet için.” Kadın cevap veriyor, “Yahu kaç yılın Erol Evgin’i. Eve temizliğe 150’den aşağı kadın gelmiyor.” Bunun gibi komik, tatlı anekdotlar.

Ve ‘Altın Düetler’in devamına hazırlanıyorsunuz... Evet. Şarkılarımızı seçtik. Sanatçı arkadaşlarımızla görüşmelerimiz başlayacak. Henüz kendilerinden onay almadığımız için isimlerini vermek doğru olmaz. Tarkan ile de yapalım isterim. Kısmet, bakalım. ‘Altın Düetler’in ilki Mayıs 2016’da çıkmıştı. Hâlâ ‘Top 10’da 1 numara. Dilerim ikincisi de öyle olur.
 

Müzik kadar istikrarlı olduğunuz bir şey daha var hayatınızda: Evlilik. 

Evlilik bir şanstır. Bunun doğru anahtarı yok. Evlilikte huzur bulmak çok önemli. Birbirini iyi tanımak, aynı frekansta buluşmak ve aynı şeylerden zevk almak mühim. Benim şansım yaver gitti.

Size bakıp ‘Aşk aslında bitmeyen bir şeymiş’ diyebilir miyiz? 

Şekil değiştiren bir şey. İçinizdeki tutku önce aşk oluyor. Zamanla sevgiye dönüşüyor. Yıllar geçtikçe o sevgi daha da derinleşiyor. Çocuklarınız, torunlarınız oluyor. Bir yumak oluyorsunuz. Evlilik sadece iki kişinin ilişkisi değil ki.

“Günün muhasebesini yatmadan kapatırım” demişsiniz. Eşinizle de hep böyle miydi? Hiç elinizde yastıkla salonun yolunu tutmak zorunda kalmadınız mı? 

Zaman zaman tabii sıkıntılar yaşadık. Hiç sıkıntı olmadan da olmaz. Mutlaka tartışılır. Yerine göre kavga da edilir ama sonunda tatlıya bağlanır bir şekilde. Öyle bir durumda kalmadım çok şükür.

Kadınlardan en çok sabrı ve şefkati öğrenmişsiniz. Erkekler size ne öğretti? 

Babamdan sakin güç olmayı öğrendim. Kendisi öyleydi. Sessiz otoriteyi öğrendim. Susarak, abur cubur konuşmadan, bazen sadece bakarak otorite sağlamayı öğrendim.

Yakın dostlarınız genelde kadın mı erkek mi? 

İnsanları sevgililik ilişkisinde kadın ve erkek diye ayırırım. Ama dostluk cinsiyetsizdir. Her iki cinsin de gevezesi, sır tutamayanı olur. Yüzde yüz ayrı gezegenlerden gelen iki cinsiz neticede.

70 yaşında bu kadar üretken ve genç kalmanızın sırrı nedir? 

Yaşlanmak da, gençlik de akıl işidir. Aklınız gençse her zaman genç kalırsınız. O zaman hücreleriniz de yaşlanmaz. Var olan potansiyeli kullanmak mühim, kullanmadığınız şey ölür. Yaşamayı çok seviyorum. Sahip olduğumuz beden ve ruh bize Allah’ın lütfu, ona iyi bakmalıyız.
 

Türkiye’de sizi en rahatsız eden şey ne? 

Cehalet, Türkiye’nin en temel problemi. Cehaleti çözdüğümüz zaman bu topraklarda her şeyi halledebiliriz. Yapılması gereken belli: 15 yıl içimize kapanıp, çağdaş eğitime yatırım yapmak... Cehalet olmasa trafikte binlerce kişi ölmez. Her yaz yüzlerce orman yanmaz. Kadına şiddet biter. Cinsellik sevgiyle buluşur. Kadınlar bu ülkenin yarısı. Ülkenin yarısı, atıl vaziyette evde börek açıyor, başka da bir şey yapmıyor. Bu cehaleti ortadan kaldırırsak ülkeye demokrasi, insan hakları gelir. Ama sırf bu olmasın diye cehalete prim verenler var. “Ben cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) daha çok güveniyorum” diyerek bazıları maalesef cehaletten besleniyorlar.