Gündem

Erdoğan'ın Le Figaro yazısında "40 milyon kişi" hatası

"I. Dünya Savaşı'nda 40 milyon insan ölmedi"

11 Kasım 2018 22:12

#tarih dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Fransız Le Figaro gazetesi için kaleme aldığı yazıda, "40 milyon kişinin I. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybettiği" yönündeki ifadenin hatalı olduğunu söyledi.

Göncü, I. Dünya Savaşı'nda 40 milyon insanın ölmediğini,  bu 40 milyon rakamının savaş dışı (yaralı, kayıp) kalan kişi sayısı olduğuna dikkat çekti. Göncü, I. Dünya Savaşı'nda asker, sivil 17 milyon kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Kişisel Twitter hesabından paylaşımda bulunan Göncü, " I. Dünya Savaşı’nda 40 milyon insan ölmedi. Bu sayı yaklaşık (asker-sivil) 17 milyondur. “Casualties”, savaşdışı kalmış demektir ve aralarında yaralıların da bulunduğu toplamdır. Bu seviyede bu hataları artık yapmayalım" ifadesini kullandı.

Göncü'nün  paylaşımı şöyle:

Erdoğan'ın Le Figaro'ya yazdığı makale şöyle:

Erdoğan imzasıyla yayınlanan makale şöyle:

Birinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin liderleri, 11 Kasım 1918 tarihinde dört yılı aşkın bir süre devam eden ve dünyanın her yerinden yaklaşık 40 milyon insanın ölümüne sebep olan çatışmalara son verme kararı almıştı. Bu haftasonu Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Emmanuel Macron’un ev sahipliğinde düzenlenen bir dizi etkinlik vesilesiyle bu büyük olaydan çıkarılması gereken dersleri hatırlayacak, savaşın günümüzün dünyasına etkilerini masaya yatıracak ve gelecekte benzer olayların yaşanmaması için insanlığın atması gereken adımlar hakkında fikir alışverişinde bulunacağız.

Kuşkusuz, kimilerinin “tüm savaşlara son verecek savaş” olarak adlandırdığı Birinci Dünya Savaşı, ülkemiz için bir ölüm-kalım meselesi olmuştur. Bu anlamda o dönemin en modern ve güçlü ordularını Çanakkale’den Kut’ül Amere’ye kadar birçok coğrafyada dize getiren, tarihimizin en kritik dönemlerinden birinde canlarını ortaya koyarak Türkiye’nin mevcut topraklarını bize vatan olarak hediye eden, aralarında Sarıkamış Harekâtı sırasında şehit olan dedem Mustafa oğlu Kemal’in de bulunduğu, ecdadımızı saygıyla anıyorum. Bu anlamda Paris’te düzenlenen programda ülkemi bir şehit torunu olarak temsil etmekten ayrıca gurur duyuyorum. Onların kahramanlıkları ve fedakârlıkları, çocuklarımızın özgür ve bağımsız bir ülkede yaşamasını mümkün kılmıştır. Bu itibarla yüce hatıraları, Türk milletine ilham vermeye devam etmektedir.

 Öte yandan Birinci Dünya Savaşı’nın gerek Avrupa’ya gerek dünyanın diğer bölgelerine getirdiği acıları, sıkıntıları ve yıkımı hatırlamak; tarihten gereken dersleri almak zorundayız. 100 yıl önce sona eren kanlı savaş, insanlığa sömürgeciliğin, yayılmacılığın ve saldırganlığın sonuçlarını en açık biçimde göstermiştir. Aynı zamanda bu olayın sonrasında düzen kurma noktasında yapılan hatalar, maalesef İkinci Dünya Savaşı’nın koşullarını oluşturarak tarihte eşi benzeri görülmemiş acıların yaşanmasına sebep olmuştur.

 Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yüzüncü yıldönümünü idrak ettiğimiz bu günlerde, yaşanan çatışmaların tamamen tarihe karıştığını söylememiz mümkün değildir. Son yıllarda Türkiye’nin güney komşuları Irak ve Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar, artan terör tehdidi ve derinleşen istikrarsızlık ile Filistin’de on yıllardır şahit olduğumuz sistematik mülksüzleştirme ve yurtsuzlaştırma çabaları, bu durumun en somut göstergeleri arasındadır. Birinci Dünya Savaşı, dönemin büyük güçleri tarafından masa başında cetvelle çizilen sınırlar uyarınca birtakım sorunlu siyasi yapıların oluşumunu beraberinde getirmiştir. Dahası bu siyasi yapıların hükmettikleri toplumlarla güçlü bağlar kuramaması Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin yirminci yüzyıl boyunca otoriter rejimler, askeri darbeler ve azınlık yönetimleriyle anılması sonucunu doğurmuştur. Bu dışlayıcı yapıları onlarca yıl boyunca destekleyenler, son olarak Arap Baharı olarak adlandırılan demokratik halk hareketlerinin engellenmesi için seferber olmuşlar, amaçlarına ulaşmak için askeri darbeler dâhil her türlü anti-demokratik yönteme başvurmuşlardır. Bu aktörler, karşı devrimci faaliyetlerini bugün de kararlılıkla sürdürmekte; küresel barış ve istikrarı kendi çıkarları uğruna tehlikeye atmaktadırlar.

Türkiye’de ve eski Osmanlı topraklarında bulunan şehitlikleri gezdiğinizde Saraybosnalı, Afrikalı, Bağdatlı, İstanbullu ve Filistinli gençlerin yan yana yattıklarına şahit olursunuz. Birinci Dünya Savaşı’nın hatıraları, bu anlamda Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve Yahudi toplumlarının evlatlarının çağdaş Türkiye toplumuna bıraktıkları ortak bir mirastır.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin her döneminde komşularının toprak bütünlüğüne saygı göstermiş, onların barış ve istikrarını destekleyici adımlar atmıştır. Bölgemizde yeni Sykes-Picot paylaşımlarının yapılmasına itiraz etmek veya DEAŞ, PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele etmek, tam olarak komşularımıza gösterdiğimiz bu saygının ve aralarında bulunduğumuz Avrupa milletlerinin güvenliğinin gereğidir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkarılması gereken en önemli ders, kalıcı barışı tesis etmenin ne kadar zor olduğudur. Bu itibarla Türkiye olarak Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olan Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimize yönelik çalışmalarımızı sürdürecek; aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında kitleleri temsil eden, demokratik ve özgürlükçü yönetimleri desteklemek suretiyle barış ve istikrara katkı sunmaya devam edeceğiz.