Gündem

"Erdoğan'a göre fesih, Abdülhamid gibi parlamentoya kilit vurup, vekilleri toptan tezkereci yapmak!"

"Cumhurbaşkanımıza minnet ve şükran duymalıyız"

02 Nisan 2017 14:54

Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ile cumhurbaşkanına karşılıklı fesih yetkisi veren 11'inci madde ile ilgili olarak "Tek başına Meclis’i dağıtıp ülkeyi seçime götürmeyi belli ki 'fesih' diye görmüyor. 'İstifa ederim böyle bir şey yok' diye tutturması bundan. Fesih ona göre, belli ki Sultan 2. Abdülhamid gibi, Parlamento’ya kilit vurup milletvekillerini toptan tezkereci yapmak" dedi.

Ahmet Tan'ın "Bu kez sandık nimettir..." başlığıyla yayımlanan (2 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Bu bir referandum veya halkoylaması falan değil... 
Düpedüz bir “Güvenoylaması”! 
“R.Tayyip Erdoğan’a (biraz daha) güvenelim mi - güvenmeyelim mi oylaması!”

***

Ülkenin başına geldiğinden beri, bütün yerel - genel - cumhurbaşkanlığı seçimleri ile referandumları kazandı. 
Rakiplerini yendi. 
Ama bu kez durum çok çok farklı. 
İlk defa karşısında hiçbir rakip yok. 
Millet sadece onu oylayacak. 
O nedenle bu tam anlamıyla bir “Güvenoylaması”dır.
“Ülkeyi toptan Erdoğan’a teslim edelim mi, etmeyelim mi” oylamasıdır.

***

Milletin yarısı, hatta 7 Haziran seçimlerine göre, milletin yüzde 60’ı için Tayyip Erdoğan “Kırk yıllık Kani”dir. 
Değişmesi mümkün değildir. 
Her paragrafı tuzaklanmış 18 madde...
Anahtar sözcük ise 18 yaş. Daha önce vekillik yaşını 30’dan 25’e indirdi. 
Ülkenin yarısı 25 yaş ve altında. 
Ama bugüne dek 25 yaşında milletvekili seçilen 3-5 kişiyi hiçbir zaman geçmedi. 
Mesele, gençleri kandırıp oylarını almak. Tıpkı sözcük oyunları ile “bağımsız yargı, artık tarafsız olacak!” palavrası gibi.
Bir parti lideri kavun karpuz gibi hâkim-savcı seçince mi “tarafsız yargı” olacak? 
Bu anayasanın bir sürü fazlası var. Ama tek eksik: 
“Halkı aptal yerine koymak anayasal suçtur!” maddesi!

***

Bildiğini okumaya, meydan okumaya, danışmanların yazdığı biri ötekini tutmayan nutukları okumuyormuş gibi yaparak okumaya devam... 
Her satırdaki afra tafranın abur cubur horozlanmaların, sakil tutarsızlıkların faturası ise ne yazık ki millete ve devlete...

***

Bu güvenoyu millete sunulmuş fırsat, bir nimettir. 
Kendi eliyle ve bizzat bu imkânı sağlaması ise ilahi bir takdirdir. 
Çünkü, ülkenin sorunu, ne anayasadaki eksiklikler ne de devlete sızmış dinbaz- düzenbaz FETÖ çeteleridir. 
Sorun kendisidir... 
Kendisinin, kendini tanımıyor olmasıdır... 
“Asrın Lideri” diye, “Ümmetin Önderi” diye, “Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı” diye ortalığa düştü. 
“Şam - Emevi Camisi’nde cuma namazı kılacağız” dedi... 
Şimdi kendi ülkemizin camilerinde Suriye’de şehit düşen askerlerimizin cenaze namazına o da ancak bir tabur koruma ile gidebiliyor. 
Malezya menşeili, Dadaloğlu meşrepli ve hayalhanesi salon salomanjeli zihni sinir profesörden paçasını zor kurtarabildi. 
Ama bu arada onun gazıyla yedi düvel ile düşman olduk. 
El Bab, Cerablus, Mınbiç için Fırat Kalkanı diyerek aylardır savaştık. 
Ama antlaşmalara, uluslararası hukuka göre kendi öz toprağımız olan Süleyman Şah’ı mezarında bile koruyamadık.

***

Kendisi gibi, kendi adamlarını da tanıyamıyor.
Allah katında af mümkün olmayan iki günahın (şirk ve kul hakkı) ikisini birden, hem de hakara makara yaparak işleyenleri yıllarca baştacı etti. 
Yatak odalarında kutular dolusu dolarlarla, para sayma makineleriyle koyun koyuna iş tutmalarını görmezden geldi. Sonunda Meclis’teki çoğunluğuna verdiği bir talimatla Yüce Divan’dan kurtardı. 
Madem onca paralar, kol saatleri yalan ve iftiraydı. 
Neden o muhteremleri makamlarına iade etmedi.

***

Çok sevip saydığını arada bir ilan ettiği Cemil Meriç’in ünlü sözüdür: 
“Kendini tanımak, marifetlerin marifetidir!” 
Ustalık dönemi de çoktan geride kaldı. Ne yazık ki böyle bir marifete sahip olmadığı her vesile ile ortaya çıkıyor. 
Daha altı ay geçmedi:
“Kandırıldım, aldatıldım, milletim beni affetsin!” diyeli. 
Kendisine tanıdığı, “FETÖ tarafından aldatılma - kandırılma hakkını” nedense, taşradaki öğretmene, en küçük memura bile tanımadı, tanımıyor.
Değil binlercesi, on binlercesi yargı önüne çıkarılmadan işinden gücünden edilmiş, perişan halde adalet bekliyor.
Bu sadece, kendini değil, hak hukuk ve adaleti de tanımadığını gösteriyor. 
Oysa, kendini tanıması için çok basit bir iş var. 
Nutuk atmaya bir süre ara verse... 
Medyaya yansıyan sözlerini bir defa gözden geçirse yeter. 
“Ferman” haline getirmek istediği anayasada “Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi yoktur. İspat edin istifa ederim!” diye meydanlarda meydan okudu.
Türklük vurgusundan zihnar uzak dursa da “Bir Türk dünyaya bedeldir!” sözünün ilhamıyla olacak kendisini 360 milletvekiline eşitledi. 
1 tek oy ile ülkeyi “istediği gün” seçime götürme yetkisi kendisine, 3/5 çoğunluk şartı ile aynı yetki TBMM’ye! 
Tek başına Meclis’i dağıtıp ülkeyi seçime götürmeyi belli ki “fesih” diye görmüyor. “İstifa ederim böyle bir şey yok!” diye tutturması bundan. 
Fesih ona göre, belli ki Sultan 2. Abdülhamid gibi, Parlamento’ya kilit vurup milletvekillerini toptan tezkereci yapmak!
Çok kızdığına ve istifa sözü ettiğine göre, şimdilik “Böyle bir niyeti yok.”
Ama yarın olmayacağının da hiç garantisi yok.

***

Halkımıza durup dururken böylesi bir “güvenoyu” nimetini sağladığı için Sayın Cumhurbaşkanımıza minnet ve şükran duymalıyız.