Gündem

Enver Yücel: Bana dershane olmayan bir ülke göstersinler

Bahçeşehir Üniversitesi ve Bahçeşehir kolejlerinin sahibi: İngiltere liselerinin yüzde 70'ini özel sektör işletiyor. Türkiye'de eğitimin yüzde 98'i devlet eliyle yapılıyor. Burada bir rekabet var mı?

13 Temmuz 2014 16:24

Bahçeşehir Üniversitesi ve Bahçeşehir kolejlerinin sahibi Enver Yücel, “Türkiye’de eğitim, siyasetin bir aracı haline geldi” diyerek, dershanelere yönelik kapatma çalışmalarını eleştirdi. Yücel, Ben eğitimci gözlüğümle işe bakıyorum. Bir kere bana dünyanın bir yerinde dershanenin olmadığını göstersinler. Amerika’da benim var. Almanya’da Köln’de benim var. Kanada’da var. Diyorum nerede yok, bir ülke bana söylesin” ifadelerini kullandı.

Zaman gazetesinden Gülizar Baki’ye konuşan Enver Yücel, dershanelerin kapatılması ve Türkiye’deki özel eğitim kuruluşlarının durumunu değerlendirdi. Gülizar Baki’nin Enver Yücel ile yaptığı röportaj şöyle:

 

Yurtdışında açtım, yurtiçinde açamıyorum, imkânım YÖK!

 

Giresun’dan yatılı okumak için İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ne gelen ve burada son sınıf öğrencisiyken dershaneciliğe başlayan Yücel, daha sonra üniversiteyi kazanıyor, matematik öğretmenliği okuyor. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, “İdarecilikle birlikte öğretmenlik yapılamıyor” diyerek ders vermeyi bırakıyor. Yücel, geçtiğimiz mayıs ayında Amerika’da bir üniversite açtı. Geçen sene de Berlin’de ilk Türk üniversitesini açan Yücel, eğitimden kazandığını yine eğitime yatıran bir işadamı. Yücel ile Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş kampüsünde yaptığımız görüşmeden birkaç gün sonra üniversitenin sözleşmesi yenilenmeyen 42 öğretim görevlisine dair haberler medyaya yansıdı. Tekrar bunu sorduğumuzda rutin bir uygulama olduğu için konuşmak istemedi. 2 bin kişinin çalıştığı bir kurumda sözleşmesi yenilenmek istenmeyen insanların olabileceği gibi kendi isteğiyle ayrılanlar da olabilirmiş. Nitekim bu 42 kişinin 16’sı kendi isteğiyle sözleşmesini yenilememiş.

 

Eğitim dışında başka bir iş sahanız var mı?

Hayır. Sadece eğitim üzerine çalışıyoruz. En uzak tarafı yayın. Onun dışında dershane, kolej ve üniversite yalnızca.

 

Üniversiteye hazırlanırken hayal ettiğiniz böyle bir şey miydi?

Tabii ki değildi. Çünkü bizim dönemimizde şöyle olacağız deyip o yöne yönelebileceğimiz bir şansımız olmadı. Tesadüfi olarak bu sektördeyim. Uğur Dershanesi'nin ilk öğrencilerindenim ben.

 

Kim kurmuştu?

Laleli Camii'nin vaizi idi. Aradan iki üç sene geçti. Kendisi milletvekili oldu, dershaneyi de bir arkadaşına bıraktı. O da yürütemedi, sonra biz onu aldık. (1974) Üç odalı bir yerdi.

 

Taksitle satın aldığınız doğru mu?

50 liraydı. Taksitleri bir senede ödedik. Bir para değildi zaten.

 

Sonra matematik öğretmenliğini kazanıyorsunuz…

Okurken çalıştım. O gün bugün 40 yıla yakındır eğitim sektörünün içindeyim. Ne derler; kader ağlarını örmüştü.

 

Kolejleri ne zaman kurmuştunuz?

Dershaneye Türkiye'nin her yerinde öğrenci geliyordu. O zaman Anadolu'da dershane yoktu. Her okuldan, her bölgeden öğrencimiz vardı. Baktık ki eğitim önemli bir sektör. Öyle bir özel okul açalım ki bu çok iyi olsun istedik. O azimle okulculuğa başladık 91 yılında. İlk Uğur Koleji'ni kurdum. Sonra bir arkadaşa bıraktım. Bahçeşehir Koleji'ni kurdum. Dershaneyle ama devam ettim. Ondan sonra Türkiye'nin üniversite ihtiyacı malumdu. O zamanlar vakıf ve özel üniversiteler yoktu. Ben biliyordum ki Türkiye bu yanlıştan er ya da geç dönecektir. Önce Kıbrıs'ta kurmayı düşündüm. Sonra Türkiye'de kurulursa Kıbrıs ne olur diye düşündüm. Türkiye'de 1998 yılında kurmaya karar verdim. 

 

Bana dershane olmayan ülke göstersinler

 

Kaç öğrenciniz var?

Üniversitemizde 17 bin.

 

Bütün okullarınızda, yani toplamda kaç öğrenci var?

Bahçeşehir Koleji'nde 20 bine yakın var. Uğur Dershaneleri'nde 140 bin civarında...

 

Sizi daha çok üniversite mi heyecanlandırıyor?

Beni en çok heyecanlandıran fen ve teknoloji diye bir lisemiz. Beni en çok, bu okuldan mezun olanların geleceğini görmek heyecanlandırıyor. İlk göz ağrım dershanecilik tabii ki. Ben oradan başladım. Dershanelerin bir sene sonra kapanıyor olmasına insan üzülmüyor değil. Ama yapacak bir şeyimiz yok.

 

Eğitimin her alanında varsınız, tecrübelerinizi göz önünde bulundurursak sizce dershanelerin dönüşmesi mümkün mü?

Dershanenin yaptığı iş başka. Okulun, eğitimin yaptığı iş başka. Ona dönüşüm demem çok zor. Ama biz şimdi yeni bir tür okul yapmaya çalışıyoruz. O da Uğur Hazırlık Liseleri.

 

Ne demek oluyor?

Dershane olmayınca, özellikle dar gelirli öğrenci eksik olduğu yerleri tamamlama şansına sahip olmayacak. Dolayısıyla biz de öğrencinin üniversiteye yine eşit koşullarda hazırlansın diye, herhangi bir lisede okuyorsa bile son iki yılında Uğur Hazırlık Lisesi'ne gelerek orada hem diplomalarını alacaklar hem de dershanelerde olduğu gibi üniversiteye hazırlık içinde olacak.

 

Bu, dershaneyi kapatmanın çözüm olmadığını kanıtlayan ara bir formül değil mi?

Şimdi ihtiyaç ortadan kalkmıyorsa öğrenci ve velisi bu ihtiyacı mutlaka gidermeye çalışacaktır. Okullar da gidermeye çalışacaktır. Gideremiyorsa orada mutlaka yer arayacaktır. Çünkü ihtiyaç ortadan kalkmamıştır. Gönül isterdi ki ihtiyaç ortadan kalksın, dershaneye talep azalsın. Ama öyle olmadı. Zaman içinde bunu göreceğiz.

 

Velileri de aptal yerine koymak anlamına gelmiyor mu bu karar? İnsanlar sonuçta diploma vermeyen bir yere niye milyarlar aktarsın? Demek ki ihtiyaç var.

Geçen haftalarda sınav sonuçları açıklandı. Başarılı olan öğrencilere, illere, okullara bakıyoruz, Türkiye'nin her yerinden öğrencileri görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu'da, Diyarbakır'da, Mardin'de, Van'da derece yapan öğrenciler çıkıyor. Bakıyorsun en ücra köşesinde Türkiye'nin dar gelirli bir aile çocuğu derece yapmış. Çok iyi puanlar almış bu öğrencilere baktığınızda hepsinin dershaneye gittiğini görüyorsunuz. Bu öğrencilerin çoğunluğu da ücretsiz olarak bu dershanelere gidiyorlar. Bunlar olmazsa buradaki vatandaşlar çocuklarının eksik olduğu yerleri nerede ve nasıl tamamlayacaklar önümüzdeki günlerde göreceğiz. Türkiye'de liseler arasında eğitimde fırsat eşitliği yok, farklılıklar çok fazla.

 

Konuştuklarınızı, bu değişikliği yapanlara anlattınız mı hiç?

(Gülümsüyor) Dedim ya 40 yıla yakındır bu işi yapıyorum. Bu işi hem dünyada anlattım, anlatıyorum, hem Türkiye'de anlatıyorum. Ama artık anlatmıyorum çünkü anlatamadık. Anlatamıyoruz.

 

Bu sebeple karar siyasi deniyor. Sizce?.. 

Şimdi bunlar siyasi olacağı için… Ben eğitimci gözlüğümle işe bakıyorum. Bir kere bana dünyanın bir yerinde dershanenin olmadığını göstersinler.

 

Mesela Amerika'da, Avrupa ülkelerinde var mı dershaneler?

Amerika'da benim var. Almanya'da Köln'de benim var. Kanada'da var. Diyorum nerede yok, bir ülke bana söylesinler.

 

Sürecin en ateşli olduğu dönemde Ankara'ya gidip ifade ettiniz mi?

Bundan önce TÖDER'in başkanıydım, her yerde, her platformda anlattık. Raporlarımızla anlattık, görüşmelerimizle anlattık.

 

Ne söylüyorlardı?

Anlattık.

 

Karşıdan bir tepki olmadı mı? 

Herkese anlattık.

 

Bir haber hazırlamıştım 7 kardeş, 7'si de üniversite mezunu, hepsi farklı sistemle sınava girmiş. Sınav sisteminin ne kadar değiştiğini gösteren bir vakaydı. Bu kadar sık değişmesini neye yoruyorsunuz? 

Türkiye'de eğitim, siyasetin bir aracı haline geldi. Tabii ki eğitimi siyaset yönlendirecektir, buna katılıyorum. Ama bu denli teknik eğitim meseleleri çok siyasi olmamalıydı. Şimdi, sınavların çokluğu, sınavların azlığı, sınavların kaç basamak yapılacak birer teknik meseledir. Bunların çok sık değişmesi öğrenciler açısından da çok doğru değildir. Bugün Amerika'da üniversitede girişte aranan SAT yıllardan beri SAT çok değişen bir şey yok. Türkiye'de üniversiteye girişi bir basamak yapıyorlar, iki basamak yapıyorlar, tekrar bir basamak yapıyorlar çıkıyor, iniyor… Yani bunların bir anlamı yok. Bana göre doğru şeyler değil bunlar.

 

İnsanlar bu hükümet için umutluydu. Geçmiş dönemlerde sürekli sistemi değiştiriyor, siyasi kararlar için mağdur ediliyordu. Benzer şeyler yaptılar. Sizde de böyle bir umut var mıydı? Şimdi ne düşünüyorsunuz?

Ben umudumu hiç yitirmiyorum. Umudum tabii ki de var. Ama tabii gönül isterdi ki, bu kadar eğitim bakanı fazla değişmesin.

 

Sizin bir eleştiriniz de Türkiye'de bir ölçme değerlendirme sistemi olmaması üzerine. Hatta bir enstitü kurma fikriniz vardı. Ne oldu?

Türkiye'de çok konu verilere dayalı olmuyor. Verile dayalı konuşma kültürüne Türkiye'nin sahip olması lazım. Türkiye'de bu kadar sınav olmasına rağmen ölçme değerlendirme kültürü ülkemizde maalesef yok. Onun hele de eğitim sistemimizde mutlaka olması gerekir.

 

Türkiye'de ise sadece öğrencinin başarısı ölçülüyor...

Bizim yaptığımız sınavlar çok basit. Okuldaki öğrencinin ya sınıfını geçmesi için veya bir okula gitmesi için. Ama gelişmiş ülkelere baktığımız zaman, eğitimin seviyesi nerede, onu ölçmek için de sınavlar yapılıyor. Acaba benim ülkemde eğitim kazanımlarını çocuklara verebiliyor muyuz diye bunun sınavları test ediliyor, yapılıyor. Ve sadece de kendi yaptığı sınavlara bakılmıyor. Son yıllarda en önemlisi PISA sınavları. Ülkelerin başbakanları, başkanları PISA sınav sonuçlarını kesinlikle çok ciddiyetle inceleniyor.

 

Türkiye'de bu var mı?

Var diyemem. Türkiye'de PISA sınavlarının sonuçları ortada, biz çok gerilerdeyiz. Eğitim sistemi bir ülkenin geleceği. Eğitim denildiği zaman zorunlu eğitim 12 yıla çıktı, 8 yıla indi… Tamam, bunlar çok güzel şeyler de yeterli değil. Eğitimin içeriği ne? Eğitimle biz ne veriyoruz? Nasıl bir eğitim veriyoruz, acaba verdiğimiz eğitim doğru mu? Belki de yanlış eğitim veriyoruz. Bunların analiz edilmesi lazım.

 

Edilmiyor mu?

İyi ediliyor yapılıyor keşke diyebilseydim.

 

Eğitimde rekabet şart

 

Türkiye'de eğitimde devlet tekeli var diyorsunuz. Özel sektörün daha fazla söz sahibi olması lazım diyorsunuz. Bu eğitimde fırsat eşitliğine aykırı bir talep ve yorum değil mi?

Ben tabii özel eğitimciyim, bir vakıf üniversitesi mütevelli heyet başkanıyım. Özel okullarım var. Belki kamuoyu bu söylediğimi tabii ki özel okulları savunacaksın çünkü oradan para kazanıyorsun şeklinde yorumlayabilir ama ben her zaman söylüyorum, eğitim devlette de parayla, özelde de parayla. Devletteki parayı yine vatandaş ödüyor. Dolaylı olarak vergileriyle. Bugün eğitimin kimin tarafından yapıldığı değil, artık eğitimin kalitesi önemli. Kim yaparsa yapsın, yeter ki devletin ortaya koyduğu müfredat çerçevesinde iyi eğitim yapsın. Çünkü ucuz yapacağınız eğitimin gelecekte maliyeti çok çok daha fazla oluyor. Bunun icadını ben yapmadım. Dünyada bunu yapanlar var. Daha on yıl içinde İngiltere liselerini yüzde 70'ini özel sektör eliyle işletiyor. Türkiye'de eğitimin yüzde 98'i devlet eliyle yapılıyor. Şimdi burada bir rekabet var mı? Rekabetin olmadığı yerde hangi iş, hangi sektör daha kaliteli oluyor.

 

Özel okulların bu oranda kalmasının insanların gelirleri ile alakalı olmasın? Siz devletin engellemesi olarak mı görüyorsunuz?

Devlet engelliyor diyemem, vatandaşın özel okullara verebilecek maddi imkânı yok. Bunun çözümünün bulunması lazım. Bunun politikasının üretilmesi lazım. Dünya bunu nasıl yapmışsa biz de öyle yapalım diyoruz. Devlet hizmet satın alabilir. Devlet şimdi öğrenci başına ne harcıyor, 4 bin lira 5 bin lira harcıyor. Peki bu harcadığı paranın karşılığını alıyor mu, alamıyor mu? Buraya bakalım.

 

Devlet okullarının sınav sonuçları ortada…

Her şeyden belli. İngiltere de deniliyor ki, kâr amacını gütmeyeceksin, ben şu parayı veriyorum, eğitimi siz yürüteceksiniz. Özel sektörün burada devreye girmesi lazım. Bakın son 10 yılda eğitime ayrılan kaynak çok arttı. Ama artmasına rağmen eğitim kalitesinde iyileşme arzu edilen düzeyde değil.

 

Yurtdışında açtım, yurtiçinde açamıyorum, imkânım YÖK!

 

Sizin için "rektör mü, patron mu, mütevelli heyeti başkanı mı" eleştirileri oluyor...

Ben üniversitenin her şeyiyle ilgilenirim. İlgilenmediğim, bilmediğim alanlardır. O da akademisyenlerin kendi alanlarıdır, kendi disiplinleridir. Tıp fakültesinin hocasının dersini anlamam, karışmam da, bilmem de. Ama üniversitemde fiziksel yapısını bilirim, bozuk giden yeri görürüm, ihtiyaçlara çözüm olmaya bakarım. Rektör mü, mütevelli heyeti mi o Türkiye söylemleri, onlara göre de hareket etmem. Çünkü bunu ben söylemiyorum, 16 yılda Bahçeşehir Üniversitesi'nin ve kolejlerinin geldiği yer herhalde söylüyordur.

 

Yurtdışında üniversite açtınız, Türkiye'de başka yerlerde de üniversite açmak istiyor musunuz?

Bazı bölgelerde üniversitemizin fakültesini, bölümünü açmak istedim, çok da isteriz... Ama şu anda YÖK'ün bize sunmuş olduğu şeylerle buna müsaade edilmiyor. Türkiye'nin her yerinde özel okulumuz var. 50 kampüs ve 120 okul olduk. Doğu ve Güneydoğu'daki öğrenciler ve veliler iyi eğitime daha fazla susamışlar. Batıda zaten her yerde varız.

 

YÖK'ün son yasa taslağı hazırlığı…

Bildiğim kadarıyla mütevelli heyet YÖK'e sunulup onay alınacak şekildeydi, biz zaten bildiriyoruz mütevelli heyetini, o niye tekrar var anlamadım. Ondan herhalde geri çektiler, vazgeçtiler. İdari, mali yönden denetim var deniliyordu, zaten her yıl denetleniyoruz, yani anlamadım ben, neden tekrardan daha yapılıyor. Yani artık YÖK'ün üniversiteleri biraz daha özgür bırakmasında fayda görüyorum.

Öğrenci biliyor ki Twitter'ı ben kullanıyorum. Önümde açık, her an yazılanları görüyorum. Bir ihtiyacında hemen bana ulaşabiliyor. Yöneticilerim de bilir ki, öğrencinin problemini çözemediğinde direkt bana ulaşabilir.

30 sene sonra bu mesleklerin yüzde 60'ı olmayacak. Yani bugün ilkokul bire başlayan kişi mezun olduğunda eğitim sisteminin öngördüğü meslekler olmayacak. Dolayısıyla eğitim sisteminde artık meslek öğretimi yerine becerileri öğretmeye odaklanılmalı.

Sadece öğrencinin bir yere girişle ilgili yapılan sınavlardan ziyade okulun eğitim kalitesini ölçmek lazım. Bu okuldaki öğretmenlerin başarısı ve başarısızlığı… Bir kere bizim öğretmenlerimiz mezun olduktan sonra başka kendini yenileyecek yeni dersler, sertifikalar almıyor ki. Bir taraftan müfredatı değiştiriyoruz, sistemleri değiştiriyoruz ama aynı öğretmen! Bu öğretmenleri hizmet içi eğitimle yeni modele adapte edebiliyor muyuz? Bana göre edemiyoruz.