Gündem

"Elinde döviz tutan terörist olacaksa 2 milyon dolarla vatandaşlığa başvuranların tutuklanmayacağı ne malum!"

"Aslında yapılan anayasa ve sistem değişikliği değil, bir 'Tek Ses, Tek Nefes Operasyonu'dur"

15 Ocak 2017 20:48

Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Tan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Elinde silah olan teröristle, elinde doları Euro'su, faizi olan terörist arasında hiçbir fark yok" sözlerine ilişkin olarak "Elinde döviz tutan terörist 2 milyon dolarla vatandaşlığıa başvuranların tutuklanmayı ne malum" dedi. Tan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde oylanan anayasa değişikliğiyle ilgili de "Aslında yapılan anayasa ve sistem değişikliği değil, bir “Tek Ses, Tek Nefes Operasyonu”dur" ifadesini kullandı.

Tan'ın Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:

Bir Başbakan’ın “ilk” görevi, ülkesinin “son başbakanı” olmamaktır!
Binali Bey, bir yılı dolmadan ülkemizin son başbakanı oluyor. 
Ve tarihe geçiyor... 
Neden? Rahat etmek için. 
Herkesin bir hayat formülü var. 
O formül insanı abad da, ediyor berbat da. 
Binali Bey’in ki -Biat et!- Rahat et!
Kendisini abad etti. 
Selefi Davutoğlu’nun hayat formulü “Sıfır sorun”du. 
Bu formülü ise, hem kendini berbat etti, hem de ülkeyi.

***

Durumu toparlamak ise cefakâr Cumhurbaşkanımıza düştü: Ekrandan ekrana, toplantıdan toplantıya seğirtmesi bundan. 
Sabah muhtarlarla, öğleden sonra kaymakamlarla toplanıyor. 
Arada büyükelçilerle canlı yayına giriyor. 
Apartman yöneticileri, kapıcılar sırada avuç ovuşturuyor... 
Otobüs şoförleri, dolmuşçular ise, “bizim başımız kel mi” diye sabırsızlanıyor. 
Külliye’nin 1.056 odasına dağılmış danışmanların derdi ise apayrı. 
Onlar da döviz yangınını söndürmek için Reis’e proje beğendirme telaşındalar.

***

Reis, geçen hafta önüne konulan bir projeden çok etkilendi: 
“2 milyon dolar getiren yabancıya T.C. vatandaşlığı!” 
Böylece bir taşla, birkaç kuş birden vurulacaktı: 
Halkımıza, T.C. vatandaşlığının çok çok kıymetli bir “şey” olduğu gösteriliyordu. 
Vatandaşlık bekleyen Suriyeli sığınmacılara ise, “Yok öyle üç kuruşa beş köfte!” mesajı veriliyordu. 
Ama asıl mesaj ülkemize gelmeye çekinen yabancı turistlere idi: 
“Vatandaşlığı bile 2 milyon dolar eden ülkede üç-beş yüz dolara tatil büyük nimettir!” 
Ama bu arada bir kaza oldu: 
“Akil eskisi bir danışman”ın camlara yazdığı sözleri de söylemiş bulundu: 
“Eli silahlı terörist ile elinde döviz tutan arasında fark yoktur! İkisinin amacı da aynıdır.” 
Yabancı ajanslar ve yorumcular anında sormaya başladılar: 
“Elinde döviz tutan ‘makul terör şüphelisi’ sayılacaksa... 2 milyon dolarla, vatandaşlığa başvuranların ne malum tutuklanmayacağı?”

***

T.C. yurttaşlığına 2 milyon dolar değer biçilmesi çok tartışma yaratacak bir karar. 
Vatandaşlarımız, trafiği, çürük bina veya tente kazalarını geçtik; bazen üçer bazen Allah korusun onaryirmişer şehit olup duruyor. El Bab kapılarında şehit olan Mehmetçikler de var. 
Devlet adamlarımız, “Şehadet çok değerli bir makam. Keşke biz de olsak!” deseler de yanlarında koruma mangaları olmadan sokağa çıkamıyor. 
Bir yanda bedavadan ölen, şehit olanlar, öte yanda, 2 milyon dolar olarak açıklanan yurttaşlık rayiç değeri!! 
Asgari ücretle rakamlar kıpırdamıyor. Acaba, “T.C. yurttaşlığı, 2 milyon dolardır” kararı gayri safi milli gelir hesaplarını canlandırmak için mi?

***

Reis haklı. Tüm bu sorunların kaynağı da nedeni de parlamenter sistem! 
Parlamento, zaten Latince “parlare-konuşma” kökünden gelen “konuşulan yer” anlamında bir söz. 
Yani parlamenter sistem, her kafadan ayrı ses demek. 
En doğrusu tek kafa tek ses. 
650 yıl yaşayan Osmanlı Devleti’nin sırrı tek kafa tek ses idi. Ne zaman 1876’da parlamento belasına bulaştı. Çöküş başladı. 
46 yıl saltanat sürmüş Kanuni’nin feryadı boşuna değildi elbet: 
“Halk içinde, muteber bir nesne yok devlet gibi... 
Olmaya devlet cihanda tek nefes, tek ses gibi!” 
Onca höt zöt, Reis, kendi partisini bile tam olarak tek ses tek nefes yapamadı. 
Sonunda çareyi külliyen, partisini ve parlamentoyu Külliye’ye bağlamakta gördü. 
Yoksa, milyarlar dökerek yaptırdığı, eklenti binalar hariç bin elli altı odanın ne anlamı kalacaktı?

***

Aslında yapılan anayasa ve sistem değişikliği değil, bir “Tek Ses, Tek Nefes Operasyonu”dur. 
Ancak tıpkı FETÖ darbesindeki gibi bazı aksaklıklar yaşanıyor. 
TV’den canlı yayın yasağı çok yanlış oldu. Amaç “gizli oy” vermeyenleri milletin gözünden kaçırmaktı. Olmadı. 
Canlı yayın olsa, vekillerin birbirlerini ısırmasını, tekmelemesini, “dokunulmaz” dedikleri kürsüyü nasıl devirdiklerini görecek ve parlamenter sistemden anında vazgeçeceklerdi. 
Ama ne yazık ki FETÖ kalkışmasındaki gibi aksilikler oldu. 
Şimdi umudumuz millette! Tankların üstüne çıktığı gibi, sandıkta tek ses, tek nefes sormasında: 
“Madem parlamenter sistem kötü. Peki, neden vekil sayısını 600’e, süresini de 5 yıla çıkarıyorsun? Biz koyun muyuz?