Gündem

Dilipak, Erdoğan-Davutoğlu ihtilafı iddiasını yazdı: Gelen gideni aratabilir, sadakat yeterli değil

"'Ehliyet' ve 'liyakat' bizde imandan da önce gelen bir özelliktir"

04 Mayıs 2016 13:47

Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, "medyanın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında ihtilaf çıktığını iddia ederek iki ismi birbirine düşürmeye çalıştığını" savundu. "Dikkat etmek gerek, elbette “mahkeme kadıya mülk değildir”, kimse yeri doldurulmaz değil, ama öte yandan da, dikkatli olmak gerek, bazen “gelen gideni aratabilir”. Aslolan işi ehline vermektir.. “Ehliyet” ve “liyakat” bizde imandan da önce gelen bir özelliktir. Tek başına “sadakat” yeterli değil. Halid b. Velid’i hatırlayalım. Hani Müslümanlar “zaferi nerede ise Allah’tan değil, Halid’den bekliyor olacaklardı” da, Hz. Ömer sırf bu sebeble Halid’i görevden azletmişti ya. Biz birbirimize mecbur ve muhtacız.. Allah bizi nefsimizle baş başa bırakmasın. Bizi bize bırakmasın. Sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım" dedi.

Abdurrahman Dilipak'ın, "Biz melek değiliz!" başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

 

Son günlerde sağda-solda en çok konuşulan, yazılıp çizilen konusu Erdoğan-Davutoğlu ihtilafı.. Birileri bu konuyu kaşıyıp duruyor.. Sürekli senaryolar üretiliyor.. Bu işin başını en çok da Paralel yapı çekiyor.. Bir de AK Parti’den kurtulmak isteyenler.. AK Parti’den başka türlü kurtulamayacaklarını düşünüyorlar, onun için de, dedikodu, iftira üretmeye devam ediyorlar..

Sizin eşinizle, akrabalarınızla ilişkileriniz nasıl? İş ortaklarınızla ilişkileriniz nasıl, komşularınız, üyesi olduğunuz dernek, vakıf, “cemaat”te işler nasıl gidiyor.. Orada işler nasıl ise öbür tarafta da öyle.

Habil-Kabil olayını hatırlayın, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın oğulları Yakup Aleyhisselam’la kardeşi arasındaki ilişkiyi hatırlayın. Sonra Hz. Yusuf ve Yakup Aleyhisselam’ın 13 çocuğundan 11’i nasıl oldu da Hz. Yusuf’u kuyuya attılar. Hz. Osman’ı öldürmeye gelenlerin başında Hz. Ebubekir’in oğlu da vardı.. Hz. Lut’un karısı ile arası iyi değildi.. Hz. Ali döneminde neler yaşandı biliyorsunuz. Hz. Ali ile Hz. Aişe annemizin arası da iyi değildir.. Hz. Hacer annemizle Hz. Sare annemiz arasında da sorun yaşanmıştı..

Ne yani, Tayyib Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu bu konuda sözünü ettiğim kişilerden daha mı şanslı konumdalar.

Hepimiz imtihan oluyoruz.. İmam-ı Azam Ebu Hanife bazı konularda hocası İmam-ı Caferi Sadık gibi düşünmüyordu, talebeleri İmamı Muhammed ve İmam-ı Yusuf bazı konularda hocaları gibi düşünmüyordu.. İmam-ı Azam Halife tarafından dövdürülerek öldürüldü..

Biz hepimiz parmak uçlarımız gibi farklıyız.. Her zaman farklı düşünebiliriz.. Bu işler bazen çok tehlikeli boyutlara ulaşabilir.. Her zaman her konuda ihtilaflar yaşanabilir, ama bunlar her zaman bir krize dönüşmez. Hepimiz hata da yapabiliriz. Sonuçta bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir.. Allah bizleri, bir şekilde ve bir vesile ile mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Yoksa kimileri nasıl cennete gidecek, kimileri nasıl cehenneme gidecek..

Bizim Media bir alem.. Sürekli komplo üretir. Süreci maniple ederler. Şimdi bir düzine strateji derneği, SİYAD filan kuruldu ya, onların da “vatan kurtaran projeler”i vardır. Sadece, TSK içinde yuvalanan “derin çeteler”den oluşan “İttihat Terakki” artığı “Halaskar zabitan” belası yok başımızda, bürokrasi, siyasi lobiler, “çarıklı erkanı harp” edası ile asıp kesen “Paralel çeteler” de var.. Şu “oligarşik bürokrasi” belasını da bir kenara not edin.. Danışman-manışman, yakın çevre bürokrasisi “kraldan fazla kralcı” kesilirler başımıza..

Tabii istihbarat örgütleri de dört koldan saldırıyor bu arada, her taşın altından çıkıyorlar.. Kimi gazeteci kimliği taşıyor, kimi işadamı, kimi STK temsilcisi rolünde ve tabii kimi de akademisyen.. Bu “beyaz ajanlar”ın yanlarında yerli bir politikacı, gazeteci, aydın, akademisyen, sanatçı ya da STK temsilcisi vardır..

Bizimkiler de çok kolay oyuna geliyorlar. Söylenti bazen en tehlikeli gerçekten daha tahripkar olabiliyor. Şimdi var güçleri ile bu konu üzerinde çalışıyorlar. Nasıl olur da Erdoğan ve Davudoğlu’nu birbirine düşürebilirler. AK Parti’yi nasıl ANAP’a benzetebilirler. Erdoğan’ı Özal’a benzetebilirler mi? Erdoğan sonrası bir “Akbulut”, bir “Mesut Yılmaz” arayışı, falan filan.

İstikamet belli, Anayasa değişikliği ve Başkanlık rejimi. Partili başkan.

Zaten şimdiki sistem, fiili olarak “sınırsız ve sorumsuz bir başkanlık sistemi”ne izin veriyor. Bir an önce bu fiili durumun “sınırlı ve sorumlu bir başkanlık sistemi”ne dönüşmesi gerekiyor..

Şunu görelim, anlayalım. Bizim boşa harcayacak bir kuruş paramız, boşa geçirecek bir saniye zamanımız ve feda edecek tek bir insanımız yok”

Zor bir konjonktürden geçiyoruz. Olağanüstü bir süreç ve bir geçiş dönemi söz konusu. İnsan bu yoruluyor, etkileniyor, aşırı stres bazen gerilimlere sebeb olabiliyor.. Bu da normal. Bunlar da insan. Herkes hata yapabilir.. Sonuçta Allah’ın dediği olacak, bu süreçte insanlar yaptıkları veya yapmadıkları ile kendi imtihanları için vesile oluşturacaklar. Hâşâ kimse ne “Tanrıyı kıyamete” zorlayabilir, ne de Allah’ı iktidara.. “Kadiri mutlak ve bir olan Allah” dilediğini gerçekleştirme konusunda esbabını da yaratma gücüne sahiptir.. Herkes ve her şey Allah’ın iradesine tabidir, ABD, AB, NATO, BM, İsrail, Rusya vd. Ama biz Allah’ın rızasına talibiz. Görevimiz “Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi” olabilmektir..

Ama unutmayalım ki, her şey olacağına varacaktır. Ve Allah (cc) cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyecektir.. Kimse (Hâşâ) “Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl” yetirecek değildir.. Allah “vahdet” üzere olmamızı, tefrikadan sakınmamızı istiyor.. O, bizden istişare ve şûradan ayrılmamamızı istiyor.

Dikkat etmek gerek, elbette “mahkeme kadıya mülk değildir”, kimse yeri doldurulmaz değil, ama öte yandan da, dikkatli olmak gerek, bazen “gelen gideni aratabilir”. Aslolan işi ehline vermektir.. “Ehliyet” ve “liyakat” bizde imandan da önce gelen bir özelliktir. Tek başına “sadakat” yeterli değil. Halid b. Velid’i hatırlayalım. Hani Müslümanlar “zaferi nerede ise Allah’tan değil, Halid’den bekliyor olacaklardı” da, Hz. Ömer sırf bu sebeble Halid’i görevden azletmişti ya. Biz birbirimize mecbur ve muhtacız.. Allah bizi nefsimizle baş başa bırakmasın. Bizi bize bırakmasın. Sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım.. Kalplerimizi telif etmesi için Allah’a dua edelim.. Fasıkların getirdikleri haberlere inanmayalım, sabırlı olalım, affedici olalım. İnat, öfke ve emin olmadığımız konularda zandan sakınalım.. Kim ne yaparsa kendi için yapar. Süreci maniple etmek isteyen gayret sahiplerine duyurulur: Kimse, hiçbir konuda Allah’ı mecbur bırakacak değildir. Şimdi Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya kulak verelim: “Hak şerleri hayreyler, Sen sanma ki gayreyler, arif anı seyreyler, Görelim Mevlam neyler, Neylerse güzel eyler”. Kardeşlerimin sağlık, mutluluk ve iki cihan saadetleri, birbirleri için göz aydınlığı olması, saflarının sık ve doğru olması için dua ediyorum. Bizim birbirimize karşı, birbirimize rağmen kazanacak bir zaferimiz yok, ama birlikte kazanabileceğimiz birçok zaferlerimiz. Tefrikaya düşersek rüzgarımız kesilir sonra!

Selâm ve dua ile..