Gündem

Davutoğlu-Fidan hattında 46 Türk rehinenin dönüş hikâyesi

Yıldıray Oğur, 46 Türk rehinenin IŞİD'in elinden nasıl kurtarıldığını yazdı

21 Eylül 2014 19:14

Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 101 gün boyunca rehin tuttuğu 46 Türk rehinenin nasıl kurtarıldığını yazdı. Oğur yazısında, “Operasyon derken kastedilen bir rambo kurtarma operasyonu değil, anlatılanlardan anlaşılan 101 gündür süren takip, istihbarat, sızma,  ikna ve tahliyenin toplamından oluşan istihbari-diplomatik ve askeri bir faaliyet bu. Bir numarasında Hakan Fidan’ın olduğu, 101 günde defalarca denenmiş, riskler alınmış, bedeller ödenmiş bir kurtarma operasyonu” dedi.

Yıldıray Oğur’un Türkiye’de “Yaslı gitti, şen geldik” başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2014) yazısı şöyle:

 

Yaslı gittik, şen geldik

 

18 Eylül Perşembe günü Başbakan Davutoğlu’nun Azerbaycan gezisinin saati bir türlü belli olmuyor. İlk planlara göre Ankara’dan kalkış saat: 21.00. Ama sürekli, “biz size bilgi vereceğiz, tam netleşmedi” haberleri geliyor.

Bakü’ye hem ikinci yurt dışı gezisi, hem de Yunanistan, Gürcistan Başbakanlarının da katılacağı doğal gaz boru hattı açılışı için giden Başbakan’ın kalkış saatinin neden bir türlü belli olmadığından kimse şüphelenmiyor.

90 kişi kapasiteli yeni uçak Bakü’ye varıyor, gün boyu resmi temaslar, Cuma namazı, okul gezisi…

İkinci iptal programda görünen resmi akşam yemeği.  Akşam yemeği için milletvekilleri, bazı bakanlar, Başbakan’ın danışmanları, gazeteciler bir restorantta toplanıyor. Başbakan yine yok. Basın danışmanı Osman Sert “Başbakan sahilde bir yürüyüşe çıktı” diyor.

Gece yarısına doğru danışmanlar, bakanlar arasında bir hareketlenme başlıyor. Hepsi ayakta.

Başbakan Davutoğlu ise odasında. O telefonun çalmasını bekliyor. O sırada televizyonu karıştırırken karşısına tesadüfen TRT1 de yayınlanan Kızılelma dizisi çıkıyor. Dizide Bakü’ye operasyon için gelmiş bir MİT’çi anlatılıyor.

Saat 23.22. Beklenen telefon geliyor. Normal telefon sesi değil çalan. Devrin koca kulaklarına karşı bulunmuş alternatif bir hattın zil sesi bu. Sare Hanım “Merak etme müjdeli haberdir” diye teskin ediyor Başbakan’ın heyecanını.

Telefonun ucunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan var: “Beklediğimiz haberi vermek için aradım”. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve Hakan Fidan arasında bir sır bu hayırlı haber. Hatta Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında (söylemedikleri) bir parolası bile var.

Yarım saat sonra Başkonsolos Öztürk Yılmaz trafikten habersiz müjdeli haberi vermek için arıyor Başbakan’ı: “Alo” demeden, Davutoğlu “Hoşgeldin Öztürk” diyor. Konsolos ağlamaya başlıyor, arkadan bebeklerin de ağlama sesleri geliyor.  Davutoğlu, 4-5 saat eşini bile aramamasını söylüyor.

Çünkü henüz erken. Sınırdan geçmeden henüz kurtulmuş sayılmazlar.

101 gündür yayın yasağı yüzünden konuşulmuyor ama devletin en birincil gündemi 49 rehineyi kurtarmak. Bunun için özel bir ekip kurulmuştu.

İlk günden itibaren tepelerinde askerin heronları dolaşıyor, çok tehlikeli olmasına rağmen istihbaratla sürekli içeriden bilgi geliyordu. Ne yiyip içtiklerine kadar an be an takipteydi Ankara.

101 günde 8 kez yer değiştirdi 49 rehine. Heronlar da tepelerindeyken. 

Ama ikisi bebek, üçü Iraklı personel 49 rehine için en uygun ve en az riskli kurtuluş zamanı bir türlü gelmedi.

Bu ilk kurtarma operasyonu değil. Yine son aşamaya kadar gelindiği, uçakların hazırlandığı başka denemeler de olmuş. Ama irrasyonel bir örgütün elinde, anlık bir hatanın bedelinin ağır olmasından çekinilip vazgeçilmiş.

Bu kurtarma çalışmaları için Musul’a gidip hayatlarını tehlikeye atan MİT elemanlarıyla tanışmak da istemiş Davutoğlu: “Bir daha geri dönme garantisi bile olmadan gidiyorlardı, alınlarından öptüm” diye anlatıyor o buluşmayı.

Bölgede Türkiye’yi seven aşiretlerden insanlar da hayatlarını tehlikeye atmak pahasına çalışmalara büyük katkı yapmışlar.

Kurtarma operasyonun gizli kahramanı ise Sare Hanım. 101 gündür ailelerle bizzat ilgilenmiş. İki gün önce rehine olan Başkonsolosun eşi gece 01.30’da yine Başbakan’ın evindeymiş. Bir gelişme olma ihtimalini bilen Başbakan Davutoğlu onu “Size iki bayram yaşatacağız inşallah” diye teskin etmiş.

Bir de kurban adağı var Başbakan’ın herkes sağ salim geldiğinde.

O haber ise gece boyu bir türlü gelmiyor.

Tahliye için belirlenen güzergah tehlikeli. O yüzden Irak sınırından giriş yapmaları beklenirken, tehlike yüzünden yolu daha da uzatma pahasına Suriye üzerinden Akçakale’ye varılması gerekiyor.

Saat: 05.00.

Bakü’de Başbakan’ı rahatlatan telefon ikinci kez çalıyor. Telefonun ucunda yine Hakan Fidan var: “46 vatandaşımız sınırdan Türkiye’ye giriş yaptı.”

Otelin 2. Katındaki bir salona acilen bir basın toplantısı merkezi kuruluyor.

Saat: 05.30. Hiçbir şeyden habersiz uyuyan gazetecilerin telefonları çalıyor: “Bakan bey sizi acilen 2. kata bekliyor”

Kameralar, bakanlar, siyasetçiler, gazeteciler hazır. Danışmanlar son ana kadar ketumiyetlerini koruyor. 

Ve Türkiye’yi rahatlatan açıklama geliyor: “Musul’da rehine olan 46 vatandaşımız 05.00 itibarıyla Türkiye’de”

Bakü programı iptal edilip 15 dakika sonra Urfa’ya rotayı çeviren uçağa geçiliyor.

Urfa Havaalanı’nda kesemedikleri sakalları uzamış, değiştiremedikleri kıyafetleri yerine sabah erkenden açılmış bir mağazadan biraz da eski model yeni kıyafetler alınmış konsolosluk görevlileri, annelerinin kucağında iki bebek ve operasyonu yürüten MİT çalışanlarıyla buluşuyor kafile. Uçaktaki personelin bir kısmı onlara yer açmak için indiriliyor.

Davutoğlu çifti herkesle tek tek ilgileniyor. Başbakan 101 gündür annelerinin zorluklarla beslediği bebeklere hurma, su ikram ediyor, SARE Hanım burnu akan bir bebeğin burnunu siliyor. Uçağa yeni binenler arasında Başkonsolos dışındaki uzun sakallı olan erkekler konsolosluk çalışanları. Peki sakalsız, güneş gözlüklü, sırt çantalı, fit adamlar kim? Yüzlerini uçağa alınan kameralardan kaçıran o adamlar operasyona katılan MİT personeli.

Gazetecilere kurtarma operasyonu hakkında bilgi vermek için toplantı masasına yaklaşırken Davutoğlu bir zamanların meşhur marşının girişiyle ifade ediyor duygularını: “Yaslı gittik, şen geldik”

“Bize fiziki zarar vermediler. Ama psikolojik baskı yaptılar” diye anlatıyor bir konsolosluk görevlisi:

“Gel size dini anlatalım, sizinki Müslümanlık değil” diye İslam’ı anlatmaya kalktılar. “Sizin devlet kafir” diyorlardı. İtiraz da edilmiyor, laf anlamayan, kafaları köşeli adamlar. Bazıları Türkmendi”

Musul’da rehin tutuldukları yerin çok yakını bombalanmış. Kapıda bekleyen iki İŞİD’çi o hava saldırısında ölmüş, rehinelerden yaralananlar olmuş.

Kendilerini Başbakanlık çalışanı olarak tanıtan MİT personelini konuşturmak ise mümkün değil. Başbakan ve Sare Hanım çifti onlara da gül verirken, gazeteciler fark etmesin diye sessizce tebrik ediyorlar.

Uçağın indiği Esenboğa Havaalanı’nda yaşananları yazmak ise zor. Kordonu zorla aşıp eşini görmek için uçağa koşan kadının çığlıkları hala kulaklarda.  “Her kafa kesme görüntüsüyle öldük biz de” diye ağlaşan annelerin babaların...

Heyetteki herkes birbirinden gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu.

Bu kavuşma anını hayatları pahasına sağlayan MİT’in özel ekibi ise yan kapıdan sessizce çıkıp gitti.

“Seçimden önce kurtarıp, sükse yapacaklar, “bunlar tiyatro”, “Kobane’yi verip rehineleri aldılar”a kadar herkesin meşrebine göre ürettiği onlarca komplo teorisinin arkasında diken üstünde 3 günün hikayesi böyle.

Operasyon derken kastedilen bir rambo kurtarma operasyonu değil, anlatılanlardan anlaşılan 101 gündür süren takip, istihbarat, sızma,  ikna ve tahliyenin toplamından oluşan istihbari-diplomatik ve askeri bir faaliyet bu. Bir numarasında Hakan Fidan’ın olduğu, 101 günde defalarca denenmiş, riskler alınmış, bedeller ödenmiş bir kurtarma operasyonu.

Darısı hala İŞİD’in elinde olduğu söylenen 6’sı Amerikalı, diğer onlarca rehinenin başına. En çok da İŞİD’in, Esad’ın elinde rehin kalmış bölge halkının başına…