Medya

"D vitamini şişmanlatır mı, zayıflatır mı?"

"Kilo sorununuz varsa lütfen gidin D vitamini seviyelerinizi ölçtürün"

02 Mart 2017 11:41

Hürriyet yazarı Osman Müfüoğlu, modern beslenme denilen yeni hayat tarzının, insanları D vitamini, omega-3 ve probiyotik fakiri yaptığını söyledi. Müftüoğlu, "D vitamini seviyeleri iyileşen kişilerde açlıklarını kontrol etme, daha az yeme ihtiyacı içine girme ve daha uzun süre tok kalma durumu başlıyor" diyen Müftüoğlu, "Ayrıca kilo programlarındaki yağ yakma hızları da artıyor. Ve D vitamini de tıpkı omega-3 yağları gibi en çok göbek-karın bölgesindeki yağların erimesini hızlandırıyor. Bunu da muhtemelen kalsiyumun etkinliğini artırarak başarıyor" diye yazdı.

Müftüoğlu, "Eğer kilo sorununuz varsa lütfen gidin D vitamini seviyelerinizi ölçtürün. Eksikse de onu yerine koymadan kilo vermeye çalışmayın" ifadesini kullandı.

Osman Müftüoğlu'nun "D vitamini şişmanlatır mı, zayıflatır mı?" başlığıyla yayımlanan (2 Mart 2017) yazısı şöyle:

Modern beslenme denilen felaket ve yeni hayat tarzımız bizi D vitamini, omega-3 ve probiyotik fakiri insanlar yaptı. Bu üç eksiklik yalnızca bağışıklığımızı zayıflatmıyor, aynı zamanda kilo sorununa da katkı yapıyor.

Önce şu mühim bilginin altını yeniden ve kalınca bir çizelim: Çoğumuz üç mühim doğal desteğin açlığı içinde kıvranıyoruz: Bunlar D vitamini, omega-3 yağ asitleri ve probiyotikler. 
Bir başka deyişle modern beslenme denilen felaket ve yeni hayat tarzımız bizi D vitamini, omega-3 ve probiyotik fakiri insanlar yaptı. 
Bu üç eksiklik bizi yalnızca halsiz, yorgun düşürmüyor. Yalnızca bağışıklığımızı zayıflatmıyor. Kaslarımızı, kemiklerimizi güçsüz bırakmıyor. Bunlar aynı zamanda kilo sorununa da katkı yapıyor. Bu düşüncemizi doğrulayan bazı bulgular ise son yıllarda birbiri ardına yayınlanıyor. 
Mesela geçenlerde yayınlanan yeni bir çalışma omega-3 takviyesinin doğru yapılabildiği takdirde kadınlarda yağ yakmayı hızlandırabileceğini, özellikle de karın bölgesindeki yağlardan kurtulmayı kolaylaştırabileceğini gösterdi. 
Öyle görünüyor ki probiyotikler, D vitamini için de böyle bir durum söz konusu. Probiyotiklerin “neden ve nasıl” kilo sorunu ile ilişkili olabileceklerini bir başka yazıya bırakıp bugün “D vitamini- kilo sorunu” konusunu masaya yatırıyorum. Buyurun...

D vitamini kiloyu nasıl ve niçin etkiliyor?

D vitamini yalnızca bir vitamin değil. Farklı pek çok fonksiyonu olan olağanüstü bir sağlık mucizesi. 

Zannedildiği gibi yalnızca kemikler ya da bağışıklık sistemine yardımcı olmuyor, daha pek çok görevi yerine getiriyor. 
Birçok organda (mesela kalp, beyin ve pankreasta) D vitamininin özel reseptörleri var. D vitamini reseptörlerine sahip dokulardan biri de kaslarımız. 
D vitamininden mahrum kalan kaslar daha çabuk yoruluyor. O kasların metabolizmaları bozuluyor. Enerji tüketim dengeleri altüst oluyor. 
Neticede yağlanmak kolaylaşıyor. Biz bu gözlemlere dayanarak uzun yıllardır kilo programına aldığımız herkesin yeterli D vitamini stoğu bulunup bulunmadığına da bakıyor, rakam eğer 50’lerin altındaysa 70-80’lere yükseltmeye çalışıyoruz. Gözlemlerimiz ise bize şunları gösteriyor: D vitamini seviyeleri iyileşen kişilerde açlıklarını kontrol etme, daha az yeme ihtiyacı içine girme ve daha uzun süre tok kalma durumu başlıyor. 
Ayrıca kilo programlarındaki yağ yakma hızları da artıyor. Ve D vitamini de tıpkı omega-3 yağları gibi en çok göbek-karın bölgesindeki yağların erimesini hızlandırıyor. Bunu da muhtemelen kalsiyumun etkinliğini artırarak başarıyor. 
Özeti şu: Eğer kilo sorununuz varsa lütfen gidin D vitamini seviyelerinizi ölçtürün. Eksikse de onu yerine koymadan kilo vermeye çalışmayın.

Zatürreenin gizlisi saklısı olmaz 

Zatürree öksürük, nefes darlığı, ateş, yorgunluk ile özetlenebilecek dört ciddi belirtiyle varlığını belli eden akciğer iltihaplanmasıdır. Her mevsimde rastlanabilse de sorun esas olarak kış aylarında daha bir sıklaşır. 

En çok da bağışıklık sistemi zayıf çocuklar ile genel durumu bozuk düşkün yaşlı insanları tehdit eder. 
Akciğerdeki iltihap hava keseciklerini etkileyerek karbondioksit ve oksijen takasını önlediğinden “nefes darlığı” hastalığın değişmez belirtisi gibidir. 
Farklı tiplerinin olduğu doğrudur ama en sık görüleni evde ya da işyerinde kapılan “pnömokok” mikroplarının geliştirdiği tiptir. Pnömokok dışında başka bakteriler ve ayrıca virüs ve mantarlarla da zatürree gelişebilir. 
Hangi nedenle gelişirse gelişsin öksürük atakları, nefes darlığı, ateş, genel bir yorgunluk ve halsizlik hali, balgam çıkarma, yan ağrısı zatürreenin değişmez belirtileri olarak kendini gösterir. 
Teşhis genelde kolaydır. Doktorunuz sadece stetoskopunu kullanarak bile sizin zatürreeye yakalandığınıza karar verebilir ama daha da emin olmak, zatürreenin tipini, sebep olan mikroorganizmanın çeşidini, hastalığın geleceğini netleştirebilmek için ileri bazı incelemeler de isteyebilir. 
Eğer uzamış bir üst solunum yolu enfeksiyonunu, fazlaca can sıkmış bir kulak burun boğaz iltihaplanmasını, (tonsilit, otit, sinüzit) sıradan bir soğuk algınlığını takiben öksürük veya aksırığınıza burun-geniz akıntısı, boğaz ağrısı, üşümelerle yükselen ateş, balgam çıkarma gibi belirtiler de eklenmişse o sürecin artık zatürreeye dönüşmüş olabileceği ihtimalini daima aklınızda tutunuz. 
Başlıktaki uyarıya gelince: Zatürreenin gizlisi olmaz! Geç teşhis edileni, gözden kaçırılanı olur. Zatürreenin başlangıcı da olmaz: Zatürreenin her türlüsünün tedavisinin dikkatle yapılması zorunludur.

Zatürree aşısını hepimiz yaptıralım mı?

Zatürreeyi önleyebilen bir aşıya sahip olduğumuz doğru. Bu aşının her türlü zatürreeden bizi koruyabileceği düşüncesi ise yanlış. Çünkü zatürreenin de farklı nedenleri var. 
Mesela bakteriler gibi virüs ve mantarlar da zatürree nedeni olabiliyor. Ayrıca mevcut aşı yalnızca pnömokokal zatürreeden koruyabiliyor. Yine de yaşları 60’ın üzerindeyse, akciğer hastalığı mevcutsa, bağışıklık sistemleri arızalıysa aşılanmalarında fayda var. 
Ben prensip olarak şeker hastalarının, böbrek, kalp ve akciğer yetmezliği olanların, bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananların bu aşıyı yaptırmalarını tavsiye ediyorum.

Ayağımda yangın var, ne yapayım

Ayaklarda hissedilen yanma çoğu zaman “batma, uyuşma, karıncalanma” gibi başka tatsız duygularla da beraber olduğunda can sıkıcı bir problem haline gelebilir. Genelde geceleri ortaya çıktığı için de uyku sorunlarını da beraberinde getirir. Bu şikayetleri biz doktorlar “polinöropati” başlığı altında toplarız. 
Arka planda bir şeker hastalığı, uç sinir sistemi bozukluğu, omurilik veya beyin yıpranması olup olmadığını araştırırız. İtiraf edelim ki çoğu zaman da elle tutulur ciddi bir neden bulamayız. Tedavide de pek başarılı olduğumuz söylenemez. 
Kimi zaman magnezyum, alfa lipoik asit, B6-12 vitamini destekleriyle durumu geçiştirmeye çalışır, kimi zaman da reçeteli ilaçlardan faydalanırız. Eğer böyle bir probleminiz var ve o problemi evinizde geçici olarak hafifletmek arzusundaysanız şunları deneyin:
- Ayaklarınızı günde 2-3 defa, 15-20 dakika ılık suya koyun. 
- Ayakta durduğunuz zamanı azaltın, fırsat buldukça ayağınızı sarkık değil düz duruma getirin. 
- Ayağınızı sıkmayan çorap ve ayakkabılar kullanın.

Mideye kelepçe diyabete çare mi

Mideye kelepçe takmak mide küçültme operasyonları ya da farklı başka teknikler kullanarak diyabet salgınını önlemek mümkün değil. 
Kısacası mideye kelepçe ne diyabet, ne de obezite tedavisi için ilk ve en etkili çare olarak düşünülmemeli. Hayatı tehdit edecek derecede obezite gelişmiş ağır hastalarda, obezite cerrahisi ile obezitenin tedavi sürecini kısaltmak ve o hastaya bir süreliğine de olsa hızla ve hemen “nefes alma” imkanı sağlamak doğru bir yol ama bu sadece ve sadece belirli sağlık tehditlerinin mevcudiyeti halinde kullanılması gereken bir yol ve yöntem. 
Özeti şudur: Diyabetle mücadelenin nasıl yapılacağına ve bu mücadelede cerrahi bir girişime ihtiyaç duyulup duyulmayacağına sadece endokrinoloji, metabolizma ve iç hastalıkları uzmanları karar vermelidir.