Gündem

'Çocuğa istismar tasarısı'na muhalefet şerhi: Hükümet ortağı MHP'nin dahi görüşünün dikkate alınmaması ironik

Araştırmalar kimyasal hadımın suçun yeniden işlenmesini önlemediğini göstermektedir

18 Nisan 2018 18:17

CHP ve HDP, Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği (KEFEK) Komisyonu’nda görüşülen çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında cezaları artıran 10 maddelik hükümet tasarına muhalefet şerhi düştü. 13 yaşındayken 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. davasında mahkemenin çocuğun ‘rızası olduğu’ gerekçesiyle en alt sınırdan ceza vermesi örneğine dikkat çeken CHP, “Tasarı metninde 12 yaş üstü ve altı diye bir farklılığa gidilmesi, rıza yaşının 12 olarak algılanmasına sebep olmaktadır” dedi. HDP, şerh gerekçesinde, MHP’nin tasarıya ilişkin itirazlarını hatırlattı ve “İronik olan, hükümet ortağı MHP’nin dahi görüşlerinin dikkate alınmamış olmasıdır” dedi.

CHP’li Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksel ile  Tekirdağ Milletvekili  Candan Yüceer’in tasarıya sundukları muhalefet şerhinde yer alan bazı bölümler şöyle:

"Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı tali Komisyon olarak sevk edilen Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda görüşülmüştür. 10 maddeden oluşan Kanun Tasarısı, çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında var olan cezaların artırılmasını öngörmektedir.

Türkiye’de son 15 yılda çocuğa yönelik cinsel istismar vakaları yaklaşık yüzde 400 oranında artmıştır.  2002 yılında çocukların cinsel istismarı suçuyla ilgili açılan dava sayısı 4 bin 988, mahkûmiyet 3 bin 443 iken, 2016 yılında 15 bin 51 dava açılmış, 13 bin mahkûmiyet kararı çıkmıştır. 

Türkiye çocuklarını koruyamamaktadır. Bu rakamlar buzdağının görünen yüzüdür. Cinsel istismar vakalarının sadece yüzde 15'i adli makamlara ulaşabilmektedir. İstismara uğrayan çocuk veya çocuğun ebeveynleri, istismarı saklamakta, söyleyememektedir.

Tasarı metninde 12 yaş üstü ve altı diye bir farklılığa gidilmesi, rıza yaşının 12 olarak algılanmasına sebep olmaktadır. 12 yaş kademelendirmesinin kız çocuklarının zorla ve erken yaşta evlendirilmelerinin yolunu açabilecek olması, tek bir hâkimin bile bu maddeye dayanarak aldığı bir kararın içtihat olarak kabul edilmesi yolu ile yasalaşmasına bile gerek kalmadan, uygulamada rıza ve evlilik yaşının 12’ye indirilmesi endişelerini artırmaktadır. 13 yaşındayken 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. davasında mahkemenin çocuğun ‘rızası olduğu’ gerekçesiyle en alt sınırdan ceza vermesi bunun örneğini oluşturmaktadır.  Ayrıca, iktidar tarafından TBMM’ye sunulan çocuğun tecavüzcüsüyle evlenmesine yönelik gece yarısı önergesi de kaygı vericidir.

“Cinsel istismarı “hadım” üzerinden cezalandırmak, her istismarcıyı pedofili olarak göstermek, suçu basitleştirmektir”

Tasarının getirdiği en tartışmalı hüküm; cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyen kişinin infaz kurumundan tahliye edilmesinden önceki 3 ay içinde başlayan ve tahliyeden itibaren 5 yıl süreyle devam edecek olan “ayakta veya yatarak cinsel isteğin baskılanmasına yönelik tedbire tabi tutulması” konusudur. Yani kimyasal kastrasyon (hadım) uygulamasıdır.

"Anayasa aykırı"

Ceza hukukun temel amaçlarından birisi olan özel önleme amacı, suç işleyen kişinin, cezasını çektikten sonra iyileştirilmesi ve yeniden suç işlememesinin sağlanmasıdır. Anayasa’da tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulmayacağı hüküm altına alınmıştır. Kimyasal kastrasyon düzenlemesi; kişinin bedeni üzerinde, bedensel nitelikte ceza niteliğinde tedbir öngörmesi bakımından Anayasa’ya ve hukuka aykırıdır.

Kişinin vücuduna, rızası dışında tıbbi müdahale yapılması, bu amaçla kesinliği ve etkileri belli olmayan ilaç uygulamalarına sokulması temel insan haklarına da aykırı bir yaklaşımdır. Üstelik madde uyarınca yapılacak işlemin “tıbbi gerekliliklere uygun olarak” yerine getirilmesi öngörülmüştür. Temel tıbbi etik değerlerine ve tıp hukukunun kurallarına göre bir hekimin, tedavi amaçlı olmayan ve kişinin aydınlatılmış ve serbest rızasını içermeye tıbbi müdahale “tıbbi gerekliliklere uygun” bir müdahale olmayacaktır.

Bir diğer konu da cinsel istismarı “hadım” üzerinden cezalandırmak, her istismarcıyı pedofili olarak göstermek, suçu basitleştirmektir. Her istismarcı “pedofilidir” demek, istismarı bir hastalık olarak görmek veya göstermeye çalışmak bu suça neden olan sosyokültürel birçok etkeni göz ardı etmektir. Önemle belirtmek gerekir ki cinsel istismar eyleminde bulunak failin hastalığı değil suçudur. Faillerin suçu işlemesinin nedeni cinsel dürtüleri değil şiddet eğilimleri ve kadına yönelik bakış açısıdır. Çocukların cinsel istismarı söz konusu olduğunda hiçbir suç münferit değildir. Cinsel şiddet sadece bireysel değil, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalıdır. Hadım cezası suçu toplumsal kaynaklarından ayırarak, tartışmaya, suçu bireyselleştirmeye ve cinsel şiddeti hastalık haline getirmeye neden olacaktır. 

Kimyasal kastrasyonun hedefi cinsel arzu ve dürtüleri azaltmaktır; yani kastrasyon suçlunun düşünce biçimini, zihniyetini ya da saldırganlığını değiştirmez, araştırmalar kimyasal kastrasyonun suçun yeniden işlenmesini önlemediğini göstermektedir.

İçinde barındırdığı olumlu hususlar bulunmakla birlikte temel amacı “cezaları arttırmak” olan, koruyucu ve önleyici tedbirler içermeyen tasarı yeniden gözden geçirilmelidir.

HDP, AKP Hükümeti adeta kendine parti tüzüğü hazırlar gibi bir yasal düzenleme sürecine girmiştir.

 Ağrı Dirayet Dilan Taşdemir, Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, komisyona sundukları şerhte, Türkiye’de OHAL gerekçesiyle 54 kadın merkezi, 1 çocuk hakları örgütü kapatıldığına dikkat çekti ve “Yıllarca yaptıkları çalışmalarla bu konuda deneyim ve bilgi biriktirmiş aktörleri devre dışı bırakmak, düzenlemeyi istismara açık haliyle yasalaştırma riskini de barındırmaktadır. Sürecin asıl ilgililer devre dışında bırakılarak sürdürülmesi, esas olarak ne siyasi partilere, ne de TBMM’ye zarar vermektedir; asıl zararı çocuklar ve yakınları görmektedir” dedi.

"Asıl zararı çocuklar ve yakınları görüyor"

Çocukların cinsel istismarı, toplumun farklı kesimlerinde rahatsızlık yaratan, dolayısıyla bütün bu kesimleri içerecek şekilde yürütülmesi gereken bir süreci işaret etmektedir.

Partimiz, bütün yasa yapım süreçlerinde olduğu gibi, konuyu ilgilendiren tarafların görüşlerinin alınması gerektiği görüşündedir. Bu nedenle Komisyona konuyla ilgili bir avukat, bir sivil toplum örgütü temsilcisi ve cinsel istismarı ortaya çıkaran bir öğretmenin dinlenmesi önerisini dilekçe ile sunmuş olduğumuzu kamuoyu ile paylaşmak isteriz.

Hatırlatmak isteriz ki; Hükümetin, bu konuda çözüm üretebilecek aktörleri devre dışı bırakma çabasına karşın, kapatılan örgütlerin üyesi pek çok kadın aktivist, hala çocukların cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalmaması için mücadelelerine devam etmekte, çok önemli görüşlerle sürece katkı sunmaktadır.

Türkiye’de OHAL gerekçesiyle 54 kadın merkezi, 1 çocuk hakları örgütü kapatılmıştır. Yıllarca yaptıkları çalışmalarla bu konuda deneyim ve bilgi biriktirmiş aktörleri devre dışı bırakmak, düzenlemeyi istismara açık haliyle yasalaştırma riskini de barındırmaktadır. Sürecin asıl ilgililer devre dışında bırakılarak sürdürülmesi, esas olarak ne siyasi partilere, ne de TBMM’ye zarar vermektedir; asıl zararı çocuklar ve yakınları görmektedir.

Öte yandan, konuyla ilgili olarak AKP tarafından HDP dışındaki partilerle ön görüşme yapılmış olması, Partimizin ise düzenlemeden ancak Tasarının Komisyona iletilmesi ile haberdar olabilmiş olması, AKP’nin “çocukların istismarı konusunun siyaset üstü bir mesele olduğu” iddiasını geçersiz kılmaktadır.

İronik olan, Hükümet ortağı MHP’nin dahi görüşlerinin dikkate alınmamış olmasıdır. Komisyona MHP adına katılım gösteren Sayın Deniz Depboylu’nun Komisyon toplantısındaki ifadeleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır Depboylu, “Kanun tasarısıyla ilgili olarak, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısının öncesinde öneri vegörüşlerimizi Sayın Bakanımıza iletmiştik, değerli Komisyon üyelerine ve nihayetinde tabii ki de son bir toplantı da gerçekleştirildi, orada da kendilerine sunduk. Önemli bulduğumuz bir iki eksiklik var, bunu dile getirdik ama izninizle tekrar dile getirmek istiyorum”

Özetle, AKP Hükümeti adeta kendine parti tüzüğü hazırlar gibi bir yasal düzenleme sürecine girmiştir.

Tasarının ilgili tarafların görüşü alınmadan hazırlanmış olması, kamuoyunda yükselen tepkinin bir an önce bastırılmaya çalışıldığı izlenimini uyandırmaktadır. Komisyonun ortak görüşü ile belirlenecek ilgili aktörler sürece bir an önce dâhil edilmelidir.

 Çocuk istismarı politikaları cinsiyet eşitliği politikalarının bir parçası olarak, bu tür düzenlemelerle eş zamanlı olarak uygulanmalıdır

 Tasarıya çocukların cinsel istismardan korunmasına yönelik düzenlemeler eklenmelidir. Özellikle çocuk yaşta ve zorla evlendirmeleri önleyecek düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

 Çocuğun istismara maruz kaldığını fark edip bildirimde bulunmak ve çocuğu desteklemek isteyen ebeveyni, öğretmeni vs. destekleyecek mekanizmalar oluşturulmalıdır.

 Cezaların aşırı derecede artırılması, mahkûmiyet hükümlerini azaltıcı bir etki gösterecektir. Aşırı artırılan cezalar, birçok durumda idam cezası niteliği taşır; koğuş ve sokak linçlerini besler. Islah edici niteliği zayıftır.

Tasarıda, mevcut yasalarda zaten var olan iki düzenleme yeni bir şey getirilmiş gibi sunulmaktadır.

Çocuk Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılarak sosyal hizmetlere atıf yapılan kısımlar ASPB olarak değiştiriliyor (m 6) Esasen böyle bir değişikliğe gerek yoktur, çünkü ASPB’nin kurulmasına ilişkin 633 sayılı KHK m.35 uyarınca zaten Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na yapılmış atıflar Bakanlığa yapılmış sayılır.

Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi hâkim onayı ile desteklenmelidir

Onun yerine ÇKK bakımından yapılması gereken değişiklikler yapılmalıdır.

DMK m.48 (kasten işlenen bir suçtan dolayı hapis cezasına çarptırılan kişi), TCK m.103, 675 sayılı Kanun m.125 (memuriyet sıfatıyla bağdaşmayan yüz kızartıcı hareketlerde bulunmak) uyarınca zaten devlet memurlarının cinsel istismar suçu işlemesi durumunda memuriyetten çıkarılması öngörülmüştür.

Çocuk Hakları Bakanlığı kurulmalı. Komisyon’unda ziyarette bulunduğu Norveç’teki Çocuk ve Eşitlik Bakanlığı gibi örnekler derlenmelidir.

 Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunda da önerilen çocuk fonu kurulmalıdır.

 İstismar ile ilgili düzenlemeler ve siyasilerin bu doğrultuda gerçekleştirdiği açıklamalar 5395 sayılı kanunla çelişmemelidir.

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu Madde 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında; a) Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi; bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir.

İstanbul Sözleşmesi’ne uygun olarak okullarda cinsiyet eşitliği dersi verilmeli. Dersin içeriği ve eğitmenleri Türkiye’deki feminist ve kadın örgütlerinin katılımları ile ortak olarak belirlenmeli.

Cinsel istismar mağduru çocuklarla ilgili yapılan haber ve yayınlarda yayınların kısıtlanması veya engellenmesine yönelik tedbir kararı getirilmesi düzenlemesinin suçu işleyen nüfuzlu kişilerin korunmasına yönelik bir sonuca yol açması, halkın istismar ile ilgili bilgilenme hakkını kısıtlayıcı bir etki doğurması muhtemeldir. Yapılacak kısıtlamanın içeriği ve niteliği belirsizdir. Olayla ilgili bilgilerin topluma yanlış yönlendirmelerle yayılması riskini barındırmaktadır. Ayrıca, yayınların kısıtlanmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi hâkim onayı ile desteklenmelidir.

 Üniversiteler bünyesinde kurulan çocuk koruma merkezlerinde veya kadın araştırma merkezlerinde de bu hizmetin verilmesi düşünülüyorsa, bu merkezlere ilişkin yönetmeliğin ilgili stk’lar ve uzmanlar dâhil edilerek bu yönüyle yeniden değerlendirmeye alınması gerekir.

 Yürürlükte olan TCK’da cinsel istismar suçunun tanımı sorunludur (m.103). Tanıma göre 12 yaşından küçük çocuğa penetrasyon olmadan yapılan cinsel istismar eylemleri 8-15 yıl arasında, penetrasyon olması halinde verilecek cezanın alt sınırı 30 yıldır. Mevcut düzenlemede suçun şekline ilişkin tanımlamada bir değişiklik yapılmamıştır.

 Kanunun gerekçesinde belirtildiği gibi “çocukların ister fail ister mağdur olsun, suç vb tüm sosyal risklerden korunmaları” gerekir. Devletin çocuğu koruma yükümlülüğü çocuğun suç işlemesi halinde de devam eden bir yükümlülüktür. 2015 verilerine göre cinsel dokunulmazlık suçlarından yargılanan her altı kişiden biri çocuktur. Bu nedenle suçun failinin çocuk olmasına ilişkin bir düzenleme getirilmelidir. Failin çocuk olması halinde, eylem; fiil, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir şekilde gerçekleştirilmemişse, failin cezalandırılması yerine onarıcı adalet ilkeleri uygulanmalıdır

İki çocuğun “akran” kabul edilebilmesi için aralarındaki yaş farkı üçten fazla olmamalıdır.

 Tasarıdaki cezalar artırılırken, çocuk faillerin dikkate alınmaması akran cinselliğinin suçtan ayırt edilmesini engelleyen bir etki doğurabilecek, çocuklar açısından orantısız cezalara yol açacaktır. Örneğin 15 yaşında bir çocuk 14 yaşında bir çocukla zorlama olmadan öpüştüğünde ve bu eylem istismar olarak tanımlandığında 8 ila 10 yıl hapis cezası öngörülmektedir. Mevcut yasadaki bu eksiklik giderilmelidir.

 Diğer suçlara verilecek cezalarda artış öngörülürken, çocukların fuhuşta kullanılması suçunda sadece para cezasının alt sınırı artırılmıştır. Hiç değilse öngörülen hapis cezasının üst sınırı 10 yılın üzerine çıkarılmalıdır.

 ÇİM’lerin tüm cinsel suçları kapsayacak şekilde genişletilmesinin doğuracağı riskler bulunmaktadır. Hali hazırdaki kadrosu ile merkezlerin iş yükü artacak, sorunların çözümünde nitelik kaybı sorunu yaşanacaktır. Bunun yerine devlet İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan Tecavüz Kriz Merkezleri, Cinsel Şiddet Başvuru Merkezleri modelini geliştirmeli ve hayata geçirmelidir.

 Mağdurun beyanının alınması sırasında ifadesinin sesli ve görüntülü şekilde kaydedilmesinde rızasının aranması, adil yargılanma ilkeleri uyarınca mağdurun kovuşturma aşamasında dinlenmesini zorunlu hale getirecektir."