Gündem

Çiller: Zana ve arkadaşlarının yaka paça götürülmesi beni de çok üzdü

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na Çiller, Ağar ve Büyükanıt’ın kapalı kapılar ardındaki konuşmaları tutanaklara yansıdı

17 Kasım 2012 01:18

 

Hülya Karabağlı

 

ANKARA

 

Eski Başbakan Tansu Çiller, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na, 1994 yılında DEP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çiller aradan geçen 18 yılın ardından, “Zana ve diğer arkadaşlarımızın yaka paça alınarak götürülmesi beni de çok üzdü” dedi. “Dokunulmazlıklarının kaldırılmasını isteyendim, doğru. Çünkü gelen istihbarat öyle değildi. Yani siyaset için değildi onlar” deyince BDP’li Sırrı Süreyya Önder, “Neydi o nedenler” diye sordu.  Çiller, “PKK uzantısı olarak gözüküyordu” yanıtını verdi.

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na geçtiğimiz hafta basına kapalı görüştükleri üç isim  Refahyol hükümetinin ortağı  DYP Genel Başkanı Tansu Çiller,  Başbakan Tayyip Erdoğan’la   Dolmabahçe görüşmesinin ismi Orgeneral  Yaşar Büyükanıt ve Mehmet Ağar’ın bilgileri  tutanaklara şöyle yansıdı:  

 

'Genelkurmay'a JİTEM'i sordum'

 

"Kürt aydınları meselesi var, kontrgerilla meselesi var. Ben de Başbakan olduğum zaman bunu sordum, JİTEM’i sordum. “Nedir bu? Yani birtakım şeyler söyleniyor. Nedir bu, neyin nesidir bu?” Genelkurmay'a sordum, Teoman Koman’a sordum doğrudan doğruya 3. Jandarmanın başında olduğu için ona sordum, Sayın Cumhurbaşkanına sordum, “Yok böyle bir şeyler.” dedi. Yani ben, netice itibarıyla bir ekonomi profesörüydüm ve çok idealist giriyorum olayın içine. Birtakım şeyleri öğreneceksiniz yani. Nereden öğreneceksiniz? Buradan öğreneceksiniz, başka nereden öğreneceksiniz. Dolayısıyla, ne var ne yok… Ne vardı? Bugün hâlen davalarda bence yani bizim tek başına bunu çözememiş olmamızın bir büyük eksiklik olarak görülmesi de doğru değil. Çünkü hâlâ, bakın, onca davada hâlâ çözemedik neyin tam olarak ne olduğunu."

ATİLA KAYA: Hâlen JİTEM için “Yok.” diyorlar resmî olarak.

 

‘Örtülü ödeneği milletim, ülkem için kullandım’

 

TANSU ÇİLLER: Yani var mı, ne derecede yok, hangi kapsamda, ne zaman kuruldu? Çok evvelden kurulduğu ifade ediliyor. Ne zaman kuruldu, kim kurdu, ne yaptı; hâlen biliyor muyuz? Bunca iktidar, bunca siyasi irade… Dolayısıyla “Çiller niye çözemedi?” “Tecrübesizdi, şuydu, buydu.” Doğru olan tarafları var. Ben bunları bilerek girmedim siyasete; doğru ama soracağım yerlere de sorduk bunları ama hâlâ da çözemedik. Yalım Erez, kurulmasında da rol oynadı, gitmesinde de rol oynadı. Ben, örtülü ödenek, gayrimenkul ilişkileri vesaire…

 

‘Ödeneği en az kullanan başbakanlardan biriyim’

 

"Her başbakan nasıl kullandıysa örtülü ödeneği ben de öyle kullandım, milletim için kullandım, ülkem için kullandım. Ve anladığım kadarıyla en az kullananlardan biri de benim yani eğer çıkan rakamlar ortalarda, doğruysa. Bunun gayrimenkullerle hiçbir ilişkisinin olması mümkün değil. Ben gayrimenkuller konusunda hesabımı defalarca ama defalarca da…"

 

‘Ben bu yalıdan çıkarak siyasete girdim’

 

"Ben buradan çıkarak siyasete girdim, başka bir yerden çıkmadım. Benim bu yalıyı dahi siyasetten sonra aldığım söylendi. Bunların aslında altını çizen iki olay vardır, bunu da ben çok açık biçimde söyleyeyim: Biri, Amerika’daki otellerin, mal varlığının olmasıdır. Ben Amerika’da 9 yıl kaldım, zaten evimiz vardı orada. Bunu biliyor, herkes bilerek girdim zaten siyasete. Mal varlığımın hesabını verdim, girerek girdim. O mal varlığının üstünde nasıl arttığının hesabını verdim, defalarca, defalarca, defalarca… Yetmedi, beni IRS’e şikayet ettiler. IRS dünyanın en katı kurumlarından biridir; en katı yani bulmaması mümkün değil. Hani kara paraydı, ak paraydı, bilmem neydi, şuydu, buydu… IRS’e gittiniz mi bitti olay. IRS’in denetiminden geçirdiler beni; sağ olsun Mesut Yılmaz. Ben siyasete gittiğimden, daha uzun, o döneme rağmen daha zor dönemde siyasetten çıktım."

 

‘Allaha şükür tabanımın başını eğecek bir şey  yapmadım’

 

"Hiç kimse benim kendi iş adamlarımı bulduğum veya kendi iş adamlarımı yarattığım konusunda bir şey söyleyememiştir; yapmadım çünkü. Hiç kimse, benim çocuklarımın şu işi kurduğunu, bu işi kurduğunu söyleyememiştir; yapmadım çünkü. Dolayısıyla, son derece rahatım. Ben, tabanımın başını öne eğecek hiçbir şey yapmadım Allah’a şükür.

Şimdi, gelelim “Hangi özelleştirmeden pay istediler?” Bu “beşli çete” ile Çörekçi Paşa konuşmuş, Karadayı ile vesaire. Yalnız şunu biliyorum: Ben “beşli çete” ne yaptı, ne etti, onların arasındaki ilişkiyi bilemem. Ama şunu biliyorum: Bu 28 Şubat Kararları’ndan sonra o “beşli çete” denen, bütün hepsi çıktılar ve “Bunu onaylıyoruz.” dediler. Yani “Bunun karşısında demokrasi adına duruyoruz.” diyen bir refleks vardı, o çıkmadı ortaya yani o kesin. Bunun dışında bu arada…"

 

‘Başörtüsü yasaklarına şiddetle karşı çıktım’

 

TANSU ÇİLLER: Evet, irtica konusuna her zaman biz mesafeli olduk, yani irtica bir iç tehdit midir? Doğru Yol Partisi geleneğinde… Biz muhafazakâr bir tabandan geliyoruz. Mesela ben şunu size çok açıkça söyleyeyim: Şu anda söylüyorum, siyaset öncesi olduğu için söylüyorum. Yani siyasette hani birtakım çıkarlar oluyor, birtakım laflar edebilir siyasetçi, bunu da zaman zaman görüyoruz: Bu işin bir mantığı da vardır ama ben Boğaziçi Üniversitesinde ekonomi bölümü başkanıyken, o sırada başörtüsü yasakları geldi. Ben başörtüsü yasaklarına çok şiddetle karşı çıktım. Dedim ki: “Benim girecek talebemin başının örtülü olması değil, başının üstünde ne olduğu değil başında içinde ne olduğu önemlidir benim için.” Dolayısıyla, bu konuda bizim bir sıkıntımız yoktu yani parti olarak da olsun, bireysel olarak da bir sıkıntımız yoktu.

 

‘Kanlı mı olacak, kansız mı olacak iz bırakmıştır’

 

"Ancak belli bir korku zaman zaman üste çıkıyordu. Şöyle, işte, acaba hakikaten kanlı bir şey mi olur? Yani gelirler, hepimizin bütün özlük hakları elimizden gider mi? Zaman zaman böyle bir hava yaratılıyordu, özellikle o kelimenin sihri neyse, o “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” meselesi iz bırakmıştır, bu doğru. Ama ben irticayı hiçbir zaman bir iç tehdit olarak gerçek anlamda görmedim, asıl mesele dış tehdit olacak PKK’dır. Böyle tanımlamam lazım. Bizim partinin tabanının refleksleri de bu doğrultudadır zaten, yani o bir gerçek."

 

‘Halim Paşa Yalısı'nı yakmışız?’

 

"İlk kadın başbakanın eşi olmak da kolay bir şey değil, onu söyleyeyim. Yani Özer Bey’i gerçekten tanımak lazım ilk önce. Yani yaratılan imajla kendisi arasında çok büyük fark vardır, çok büyük farklar var. Benim eşimle ilgili yaratılan şey, mafya, çete, bilmem şu ilişkiler, bu ilişkiler… Yani hayretler içinde kalıyoruz gerçekten. Mesela bir tane, Halim Paşa Yalısı. Yakmışız, işte oradaki bütün şeyleri almışız resimleri, o resimleri bilmem nerelerde saklamışız. İlk önce yakmışız orayı yani ve bunu benim eşim yapmış ve bütün bunlardan rant toplamış falan. Yani bunlar günlerce gidiyor. Ondan sonra, işte, bilmem, şey için petrol bilmem nesinde özel bir şey olmuş, Baybaşin’le bilmem ne yapmış. Baybaşin diye çıkarılan şey Özer Bey’in Aydın Doğan’la yaptığı şey, Adalara."

 

‘DEP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını isteyendim’

 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Hayır, hayır. Ben Kürt iş adamlarının listesi ve…

TANSU ÇİLLER: Ona da geleceğim. Yalnız şunu söyleyeyim…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Meclisteki vekillerin yaka paça gözaltına alınması.

TANSU ÇİLLER: Tamam.

Sayın Zana ve diğer arkadaşlarımızın yaka paça alınarak götürülmesi beni de çok üzdü ama dokunulmazlıklarının kaldırılmasını isteyendim, doğru. Çünkü gelen istihbarat öyle değildi yani siyaset için değildi onlar. “Şu, şu, şu, şu, şu nedenleri var.” diye önümüze geliyordu devamlı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Neydi o nedenler Sayın Çiller?

BAŞKAN: Sırrı Bey…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Bilmek zorundayım.

 

‘PKK uzantısı olarak gözüküyordu’

 

TANSU ÇİLLER: PKK’nın uzantısı olarak gözüküyordu. PKK’nın uzantısı olarak gözüküyordu çok net biçimde. Ve meseleyi adalete bırakmaktan başka bir çare yoktu. Siyasetçinin çözeceği bir olay değildi. Artık o meselenin adalette çözülmesi lazımdı ama onların yaka paça götürüldüğü gün ne kadar rahatsız olduğumu ve ne kadar kızdığımı anlatamam. Üslup son derece önemli, son derece önemli ama yapılacak şey adalete teslim etmekti, yaptığımız doğruydu.

Şimdi, bütün bunlara rağmen o bölgeden biz çok büyük oy aldık, onu söylemek istiyorum. O bölgedeki insan o zaman bize defalarca teşekkür etmiştir çocukları yeniden okula başlamıştır.

 

‘Dolmabahçe’nin 27 Nisan’la özdeşleştirilmesi yanlış’

 

"Genelkurmay eski başkan Orgeneral Yaşar Büyükanıt: Silahlı Kuvvetlerin, özellikle laiklik konusundaki hassasiyetini toplumla paylaşma ihtiyacını duydum çünkü bazı konular bizi rahatsız etti. Bunları duyurmak istedik. 27 Nisan bildirisinin temeli budur, başka bir şey değildir. Muhtıra filan kesinlikle değildir.

Bu bildiri sanki Cumhurbaşkanlığı seçimine mani olmak için yapılmış bir bildiri olarak algılandı. Bu kesinlikle doğru değildir.

Cumhurbaşkanı şu olsun, bu olsun, bunu asker karar verecek hâli yok. Bildiride de yer alıyor: “Silahlı Kuvvetler yasaların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde görevini yerine getirir.” diye bildirinin içinde var.

Şimdi 27 Nisan deyince hemen Dolmabahçe görüşmeleriyle özdeşleştiriliyor. Bu bana göre çok yanlış bir yaklaşım.

Ben askerler olarak söylüyorum. Bakın, ben korgeneralken Genelkurmay Harekât Başkanıydım asli görevim; Sayın Mesut Yılmaz’ın da güvenlik danışmanıydım. Kendisiyle sık sık görüşüyorum. Hiçbir görüşmeden sonra çıkıp da basına açıklama yapmıyorduk çünkü basına açıklama yapılmayacak konuları da görüşüyorsunuz. Mesut Yılmaz hükûmetinden sonra gene korgeneraldim, bu kez gene Hareket Başkanıydım, bu kez rahmetli Sayın Ecevit’in güvenlik danışmanı görevini verdiler, ikinci görevli olarak. Birçok hassas konuları da görüştük ama benim asli görevim güvenlikti. Siyaset bizim görüşmelerimizde, ne Sayın Mesut Yılmaz’la ne rahmetli Ecevit arasında siyasi hiçbir konuşma yapılmadı, yapılmazdı.

Dolmabahçe görüşmesi de bu görüşmelerden bir tanesidir. Mayıs 2007’de bu görüşme gerçekleştirildi. Tesadüfen ben İstanbul’daydım. Sayın Başbakan da İstanbul’daydı. Telefonla görüştük “Zaman nasıl uygunsa gelin, görüşelim.” dedi. Başbakana benim diyeceğim şey “Geliyorum.” demektir, başka bir cevap verecek hâlim yok. Böyle bir görüşmeydi."

 

'Eşimi karıştırmaları beni çileden çıkartı'

 

"Devlet sırrı mı? Ben açık söyleyeyim, “Devlet sırrıdır.”, “Değildir.” diye bir şey söyleyemem, böyle bir değerlendirme yapamam ama bunun içinde hassas konular görüşülmüştür, bazı şeyleri Sayın Başbakan ifade etmiştir, ben ifade etmişimdir. Bunlar olmuştur, bu gayet doğal. Yani iki saat süreyle başka ne konuşacağız? Biri asker, biri Başbakan. Tabii ki, başta güvenlik konuları olmak üzere bazı şeyleri görüşmüşüzdür ama bunu başka taraflara çekenler oldu. İşin çirkin yanı budur.

Bazı köşe yazarlarıyla mahkemelik oldum. Biz verdik mahkemeye çünkü eşimi de kattılar işin işine…Kalkar da bir köşe yazarı veya X yazarı olarak derseniz ki: “Dolmabahçe’de pazarlık yapıldı, Yaşar Paşa’nın önüne dosya atıldı, eşinin yaptığı harcamalarla ilgili.” Ben de ondan sonra tabiri caizse -amiyane bir tabir affedersiniz- sesimi keşmişim."

 

‘Bir Başbakan, Genelkurmay Başkanı'nı tehdit etmez’

 

"Ama kalkıp da bir Başbakan, Genelkurmay Başkanını tehdit etmez, buna tenezzül de etmez, söyleyeceği varsa söyler, tenkit etmesi gerektiği bir şey varsa onu da söyler. O da onun hakkı. Ama tehdit ve bunun içine eşimi de karıştırmaları beni açıkça çileden çıkardı. Eğer eşimden söz edilmeseydi, benim aklıma gelip de kimseyi mahkemeye vermek aklımın köşesinden bile geçmezdi. Dolayısıyla, Dolmabahçe konuşmaları sırdır, sır değildir; ben bunları kesinlikle kabul etmiyorum."

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Susurluk davası hükümlüsü Mehmet Ağar'ı, Yenipazar K1 Tipi Kapalı Cezaevin'de dinlemişti.

İşte Mehmet Ağar'ın komisyona yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle:

 

‘Sol örgütlerin arkasından KGB yok’ 

 

MEHMET AĞAR: Vallahi, çok net bir şey söyleyeceğim: Ben 12 Eylül döneminde Şube Müdürüyken sol örgütlerin arkasında KGB var zannediyordum. Emniyet Genel Müdürü Emniyet Genel Müdürü olunca öğrendim ki Alman, İngiliz ve Fransız servisleri var, hiçbirinde KGB yok.

ÖZCAN YENİÇERİ: Peki, onların üzerinden sipariş mi alıyorlar, taşeron mu?

MEHMET AĞAR: Şöyle, yani özellikle mesela, Dev-Sol…

ÖZCAN YENİÇERİ: MOSSAD’ın yeri var mı?

MEHMET AĞAR: Alman servisi koruyordu, Fransız servisi… Dursun Karataş’ı ben Emniyet Genel Müdürüyken Fransız Emniyet Genel Müdürüne gittim, görüştüm dedim “Buraya geliyor bu adam, bunu tut, iade edersiniz.” Tuttular. İadesini alamadık, serbest bıraktılar. Bir ay nezarette kaldı, serbest bıraktılar. Sonra kendi eceliyle öldü Belçika’da.

ÖZCAN YENİÇERİ: Ama her halükârda bir dış servis…

MEHMET AĞAR: Kesin dış servis  yani Türkiye… Alman gizli servisinin 2 numaralı adamının Bekaa’da Apo’yla görüşmesini tespit ettik. Açıklama yapıldı “Bu alçak bilgimiz harici görüşmüştür, görevden alınmıştır.” İmkan var mı öyle bir şeye?

AHMET TOPTAŞ: Peki…

MEHMET AĞAR: Ben 12 Eylül döneminde sol örgütlerin tamamının arkasında KGB var zannediyordum. Tam tersine hepsinin arkasında Batı servisleri var ve farkında değiller tabii hiç birisinin. olunca öğrendim ki Alman, İngiliz ve Fransız servisleri var, hiçbirinde KGB yok.

 

'Derin devlet Musul- Kerkük’tür'

 

BAŞKAN: Onun için Sayın Bakanım, size “derin devlet” diyorlar.

MEHMET AĞAR: Yok canım böyle…  Derin devlet ne biliyor musunuz? Bunu da izah ettim ben. Derin devlet şudur: Türkiye'nin son kaybettiği toprak Musul-Kerkük’tür. Türkiye'nin zihninde Musul-Kerkük’ten sonra bir daha asla bir karış toprak kaybetmeme iradesinin adıdır derin devlet. O iradedir ki bugün Türkiye’yi ayakta tutuyor. Başbakan ne diyor son nutukta? “Bu cumhuriyet namusumuzdur, haysiyetimizdir, şerefimizdir.” diyor. Öyle görmüyorsanız olmaz zaten.

 

‘Teziç’e dandikten suikast teşebbüsüne elim titreyecek’

 

MEHMET AĞAR: Ben Emniyet Müdür Muaviniyken Neve Şalom Sinagogu’na girdim, ilk  patlamada 50 kişinin cesedi duvarlara yapışmıştı kılım kıpırdamaz. Güneydoğu’da avucumun üstünde İstanbul’da şehit çocuklarım öldü gözümden kanlı yaş gelir kolum kıpırdamadı. Benim gördüğüm olayları Türkiye’de gören bir adam mı var ki Erdoğan Teziç’e dandikten suikast teşebbüsüne elim titreyecek?

İDRİS ŞAHİN: Şimdi, onu şu şekilde söylüyor: Biz de o olayın dandikten bir suikast girişimi olduğunu, biz Erdoğan Teziç Bey’i dinlediğimizde…

MEHMET AĞAR: Beni tanıyan herkes ona bilmen neresiyle güler yani. Benim gördüğüm olayları Türkiye’de gören bir adam mı var ya? O alaylar karşısında 1 gram soğukkanlılık kaybetmemişim ben. Bu olayların birçoğunu girmişim yönetmişim. Yeri gelmiş elimizde silah ön cephede çarmışız da kalkacağız bundan, televizyondaki alt yazıdan etkileneceğiz.

 

Tansu Çiller'in TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'ndaki konuşmalarının tam metni
Tansu Çiller

Yaşar Büyükanıt'ın TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'ndaki konuşmalarının tam metni
Yaşar Büyükanıt

Mehmet Ağar'ın TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'ndaki konuşmalarının tam metni
Mehmet Ağar