Gündem

CHP'li Kart: İsmail Kahraman, ısrar ve heyecanla Türkiye'nin kurtuluşunun başkanlıkta olduğunu anlatmıştı

İsmail Kahraman, AKP'nin TBMM başkan adayı

20 Kasım 2015 01:16

CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda görev yapan eski milletvekili Atilla Kart, pazar günü yapılacak seçimlerde TBMM’nin 27. Başkanı koltuğuna oturmaya hazırlanan AKP İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman’ın o dönem Birlik Vakfı olarak geldikleri komisyonda kendilerine heyecan ve ısrarla Türkiye’nin kurtuluşunun başkanlıkta olduğunu anlattığını söyledi.

“İsmail Kahraman başkanlık sisteminin erdemlerini anlattı biz de dinledik” diyen Kart, sunulan öneriyle ilgili, “Bırakın kuvvetler ayrılığını esas alması Türk Tipi Başkanlık da denemez. Doğrudan Tayyip Erdoğan’ın mutlak iktidarını, tek adam yönetimini esas alan bir yönetim anlayışı aslında” dedi. Kart, Başkanlık modelini hararetle savunan bir ismin bugün TBMM Başkanlığı’na getirilecek olmasını manidar olarak nitelendirdi.

 

Yeni Anayasa önerisinde neler var?

 

Birlik Vakfı Başkanlığı’nda dönemin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunulan yeni Anayasa önerisinde güçlü başkan modeli dikkat çekiyor. ‘Allah’ ifadesinin Anayasa'da yer almasını öneriyor. Vakfın komisyonu sunduğu  anayasa taslağından bazı bölümler şöyle:

"Hazırladığımız anayasa; insanı önceleyen, insan hak ve hürriyetlerini, adaleti, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi hedefleyen, milli iradeyi egemen kılan, gerçek manada kuvvetler ayrılığını esas alan ve en önemlisi Başkanlık Sistemi’ni öngören bir tekliftir.

Başkanlık sistemini esas aldığımız içindir ki, bu anayasa ile koalisyon dönemleri kapanmış olacak ve istikrar kurumsallaşacaktır. 

Başkanlık sistemini esas aldığımız içindir ki, artık güçlü bir yasama, güçlü bir yürütme ve güçlü bir yargı, başka bir ifadeyle gerçek manada kuvvetler ayrılığı söz konusu olacaktır. 

 

"Devlet Başkanın TBMM’nin güvenoyuna ihtiyacı yoktur"

 

Devlet Başkanı halk tarafından beş yıllığına seçildiği, yürütme yetkisini tek başına elinde bulundurduğu için hızlı karar alma avantajına sahiptir. Devlet Başkanın TBMM’nin güvenoyuna ihtiyacı yoktur. TBMM’si Devlet Başkanı düşüremez. Ancak Devlet Başkanı TBMM’nin sürekli denetimi altındadır. 

Devlet Başkanı TBMM’nin çalışmalarına katılamaz, kanun teklif edemez. Devlet Başkanın atadığı üst düzey yöneticiler TBMM’nin onayına tabidir. Devlet Başkanı sadece TBMM’nin kabul ettiği bütçeyi kullanabilir. Devlet Başkanı TBMM ‘ni feshedemez. Ancak Devlet Başkanın kanunları veto yetkisi vardır. 

Sert kuvvetler ayrılığı sebebiyle Devlet Başkanlığı ile TBMM’si birbirini denetleyen iki kurumdur.

TBMM’si daraltılmış bölge ve önseçim yoluyla seçilen milletvekillerinden oluşacaktır. Böylece milletvekilleri daha güçlü, daha özgür ve milli iradeyi göz önünde bulunduran milletin vekilleri olacaktır. Bu, aynı zamanda yasama organının daha güçlü olmasını demektir.

 

"Mevcut parlamenter sistem ülkeyi kaosa götürüyor"

 

Hazırladığımız anayasada başkanlık sistemini Türkiye’nin üniter yapısını göz önünde bulundurarak hazırladık. Günümüzde tartışılan; resmi dil, eğitim dili, diyanet, askeri yargı gibi konularda da kamuoyunun kabul edeceği orta yolu bulduğumuza inanıyoruz

Çok partili sisteme geçtiğimiz günden bu yana tatbik edilen parlamenter sistem, sürekli sorun üreten, istikrarı temin edemeyen, kuvvetler ayrılığını değil, kuvvetler birliğini öngören, güçlü siyasi liderlerin bulunmadığı dönemlerde ülkeyi kaosa götüren ve müdahalelere açık hale getiren bir sistemdir.

Çok partili sisteme geçtiğimiz günden bu yana geride bıraktığımız 62 yılın sadece 32 yılında ülkemiz güçlü liderler sayesinde istikrarı yakalamış ve ülkenin kalkınma adına attığı bütün adımlar bu dönemde yani sistemin gücüyle değil liderlerin gücüyle atılmıştır. Maalesef sistem bu güçlü liderleri de sürekli frenlemiştir. 

 

"Parlamenter sistemlerde vesayet rejimi rahatlıkla hareket etme imkânı bulur"

 

Geri kalan 30 yıl parlamenter sistemin sonucu olarak koalisyonlarla geçmiş ve istikrar dönemlerindeki kazanımlar kaybedildiği gibi ülke her defasında askeri müdahalelere maruz kalarak sürekli güç kaybetmiştir. Bu zafiyet neticesi olarak devletimiz itibar kaybetmiş ve daha kötüsü dışa bağımlı hale gelmiştir.

Parlamenter sistemlerde vesayet rejimi kendisine rahatlıkla hareket etme imkânı bulur. Bu nedenle vesayete karşı direnmede yürütme, yasama ve Cumhurbaşkanı arasında dayanışma kültürü geliştirilememiş bu durum vesayete manevra alanları sağlamıştır. Böylelikle sistem zayıf hükümetler ve istikrarsız bir ortamın doğmasına ve sürdürülmesine zemin oluşturmuştur.

Bir kez daha vurgulayalım ki; siyasi istikrar ekonomik istikrarı sağlar.

Siyasi istikrarsızlığın beraberinde gelen ekonomik istikrarsızlık yüzünden, planlama dönemleri hem düşük hedefli olmuş hem de bu hedeflere ulaşılmada zorlanılmış, fakirlik ve zaruret içerisinde uzun yıllar geçirilmiştir. Sonuçta parlamenter sistem, milli iradenin önünde bir engel, bir etkisizleştirmenin sebebi haline gelmiştir. Seçim dönemleri hemen her zaman normal süreleri içinde tamamlanmamış, erken seçimler nedeniyle güç ve zaman kaybedilmiştir.

 

"Parlamenterler sistemin en zayıf yönü koalisyonlara açık olmasıdır"

 

Cumhuriyet tarihimiz içinde 61 hükümet kurulduğuna göre hükümetlerin ortalama ömrü ancak 1,5 yıllık süre olmuştur. Kaldı ki bunların içinde birkaç aylık hükümetler dâhi bulunmaktadır. Türkiye’mizin geçirdiği koalisyon dönemleri aynı zamanda yolsuzluk ve yoksulluğun hat safhaya ulaştığı dönemlerdir.

Parlamenterler sistemin belki de en zayıf yönü koalisyonlara, dolayısıyla zayıf iktidarlara açık olmasıdır.

Başkanlık sistemi düzenli aralıklarla ve mutlak çoğunluğa dayalı bir yapı getirdiğinden koalisyon riskini ortadan kaldırmaktadır. Türkiye’mizin geçirdiği ekonomik ve siyasi istikrarsızlık hastalığına tekrar dönmemek için başkanlık sistemi gereklidir.

Yılların alışkanlığı veya sistemin tam olarak incelenmemiş olması dolayısıyla başkanlık sistemini uygun görmeyen iyi niyetli bir yaklaşım mevcut olduğu gibi, bunun yanında başkanlık sistemini istemeyen; marjinal kesimler, vesayet rejiminden yana olanlar, toplum mühendisleri, milli iradeyi kabul etmeyenler, statükonun devamını kendileri için faydalı görenler ve elbet Türkiye’nin güçlü ve lider bir konumda olmasını istemeyen dış güçler de bulunmaktadır.

Netice olarak bu ve benzeri sebepler dolayısıyla ağır tecrübeler yaşamış Türkiye’miz için başkanlık sisteminin parlamenter sistemden çok daha fazla artılarının olduğu, eksikliklerinin ise çok daha az olduğu bir gerçektir. İstikrarı şahıslara bağlılıktan kurtarıp kurumsallaştırabilmek için hem mevcut sistemi objektif olarak ciddi biçimde değerlendirmenin hem de alternatif sistem önermenin yeni anayasa sürecinde faydalı olacağını düşünmekteyiz

 

"Başkanlık sistemine geçmek ülkemiz menfaatine olacaktır"

 

Yeni anayasa sürecinde istikrarı kurumsallaştırmak için parlamenter sistemden “Başkanlık Sistemi”ne geçilmesinin daha faydalı olacağı kanaatiyle hazırladığımız anayasa teklifinde “Başkanlık Sistemi”ni esas aldık.

2007 halk oylamasıyla cumhurbaşkanını halkın seçmesi ilkesi milletimiz tarafından kabul edilmiştir. 

Dolayısıyla 2014 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile ülkemiz fiilen yarı başkanlık sistemine geçmiş olacaktır.

Yarı başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde hükümet ile halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı arasında sıkıntılar çıktığı görülmektedir.

Bu bakımdan anayasa değişirken, bu hususta konsensüs varken, hem yürütmeyi, hem yasamayı, hem de yargıyı güçlendirecek olan başkanlık sistemine geçmek ülkemiz menfaatine olacaktır.