Politika

CHP'li Abdüllatif Şener: Brunson memleketine gitti diye krizin aşılacağını gösteren bir mekanizma yok

“Şu yaşadığımız en kötüsü değil, daha dibe varmadık, en kötüsüne ulaşmadı Türkiye”

14 Ekim 2018 01:34

CHP Konya Milletvekili, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Abdüllatif Şener, İzmir’de 'FETÖ ve PKK adına suç işlediği', casusluk yaptığı iddiasıyla yaklaşık 2 yıl cezaevinde kalmasının ardından ev hapsine alınan ve 12 Ekim'de çıkarıldığı mahkemece yurt dışı çıkış yasağı ve ev hapsi kararı kaldırılarak serbest bırakılan rahip Andrew Craig Brunson'ın ülkesine dönmesiyle ekonomi de bir düzelme, normalleşme sürecine geçebilme ihtimalini görmediğini söyledi.

“Niteliği itibariyle bunun cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik kriz olduğunu” savunan Şener, “Rahip Brunson memleketine gitti diye krizin aşılacağını gösteren hiçbir mekanizme yok” diye konuştu. Özellikle son 10 yılda ekonominin kötü yönetilmiş olmasının krizin sebebi olduğunu ifade eden Şener, “Bu ekonomik krizin sorumlusu başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak son 10 yıldaki yanlış ekonomi yönetiminde Sayın Erdoğan var, bir numaralı sorumlu O’dur” dedi.

“Ekonomiyi düzgün yapılandırmış olsa iktidar, yapısal sorunlar olmasa, kurun bu kadar yükselince Türkiye’de ihracat patlaması yaşanması lazım” diyen Şener, ithalat ve ihracatın azaldığını bunun  ekonominin küçüldüğü anlamına geldiğini belirtti.  CHP’li vekil, “Tabloda iflaslar var, iş yerleri kapanıyor, işsizlik korkunç bir şekilde artıyor, ama şunu söyleyelim ki; şu yaşadığımız an işin en kötüsü değil, daha dibe varmadık, en kötüsüne ulaşmadı Türkiye. Çünkü borçların vadesi geldikçe iflaslar sürekli devam edecek” değerlendirmesini yaptı.

 Böyle bir süreçte fiyat artışlarının tüketiciyi vuracağını anlatan Şener, “Asgari ücretliler, işçiler emekliler gerçekten Türkiye’nin düşük gurupları bu fiyat artışı karşısında gelirlerinin eridiğini görecekler doğal ihtiyaçlarını karşılayamayacaklardır. Yetersiz beslenmeye dayalı sağlık soruları bile yaygınlaşabilir” dedi.

“Hükümet ve Cumhurbaşkanı açık bir itirafta bulunmuyor”

 Rahip Brunson’un serbest bırakılmasının ekonomiye olası etkilerini değerlendiren Abdüllatif Şener T24’e şunları söyledi:

Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına hükümettir. Söylediği her sözün bir hükümet beyanı olduğunu düşünmek lazım. Daha önce yapmış olduğu açıklamalarda ekonomik krizin sorumlusu olarak  Amerika Birleşik Devletleri’ni göstermişti. Kriz kelimesini bazen telaffuz ediyor bazen etmiyor. Aynı konuşması içerisinde kriz vardır da diyor, yoktur da diyor. Krizin varlığı ya da yokluğu konusunda karışık duygular içerisinde olduğunu görüyoruz bu duygular konuşmalarına yansıyor.  Dış kaynaklı olduğunu bunun ABD’nin bize yönelik bir ekonomik savaşı olduğunu hatta bir cuma hutbesinde bütün Türkiye’deki camilerde okunan hutbelerde konu ekonomik savaştı. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bozulup da işin ekonomik savaşa gitmesinden önemli kritik noktanın Rahip Brunson’un  salıverilmemesi, tutuklu ve daha sonra da ev hapsinde Türkiye’de  tutulması olarak göründüğünü hükümet olarak Sayın Cumhurbaşkanı ifade etmişti.

Bu açıklamalardan baktığımızda sadece kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir süreci yaşadığımızı görürsünüz. Hükümet ve hükümet olarak Cumhurbaşkanı açık bir itirafta bulunmuyor. Ekonomik krizin sebebi, özellikle son 10 yılda ekonomiyi kötü yönetmiş olmasındandır.  Ekonomiyi yönetemedik, yanlış yönettik, kötü bir performans gösterdik onun için şu anda ekonomi kriz içerisindedir, Türkiye de bir kiriz vardır diyemiyor. Net bir şekilde kendi sorumluluğunu ve ekonomi yönetimindeki beceriksizliğini itiraf etmiyor. Bu ekonomik krizin sorumlusu başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak son 10 yıldaki yanlış ekonomi yönetiminde Sayın Erdoğan var, bir numaralı sorumlu o’dur.

“Brunson işi halledildiğine göre, ekonomi de düzelme sürecine geçebilir miyiz? Böyle bir ihtimal görmüyorum”

Peki, böyle bir noktada Rahip Brunson’un bırakılması, ABD’nin bazı küçük yaptırımları Türkiye’de ekonomik krizin sebebi olabilir mi? Brunson işi halledildiğine göre, ekonomi de düzelme, normalleşme sürecine geçebilir miyiz. Böyle bir ihtimal görmüyorum,  çok net söylediğim şey, ekonominin kötü yönetilmiş olmasıdır, ekonominin dolara bağlanmasıdır, dolarkolik hale gelmiş olmasıdır, bu faktörler varken, dış açığa sahipken yani döviz gelirleri, döviz giderlerini ve diğer döviz  yükümlülüklerini karşılayacak  düzeyde olmadığı sürece bu ekonomik kriz atlatılamaz.

Zaten,  krizin sebebi budur, şurası burası ve dış güçler gibi olmaktan öte krizin sebebi Türkiye’nin dış dünyaya olan döviz yükümlülüklerini ve döviz giderlerini karşılayacak bir döviz gelirini karşılayacak bir döviz gelirine sahip olmamasıdır. Bu da yıllardır iktidarda olan Erdoğan’ın ekonomiyi doğru yapılandırmadığı,  yapısal reformları yapmadığı, bu döviz kıskacından kurtulmak için çaba harcamadığını gösterir. Ama bunun da ötesinde tablonun ağırlaşmasına yol açan pek çok karar almıştır. Örneğin, 2009 yılında bir kararname ile döviz geliri olmayan firmaların döviz borçlanması yasakken bunu serbest hale getirmiştir. Bazı yandaş firmaların döviz kredisi alması ihtiyacını karşılamak maksadıyla böyle bir serbesti sağlamıştır bu ise Türkiye’de özel sektörün piyasanın son derece yüksek döviz borçluluğu içerisine girmesine neden olmuştur.

“Bu 6 lira civarındaki kur zaten kriz demektir, kriz kuru demektir”

467 milyar dolar dış borcumunuz var bunun büyük bir kısmı piyasanın yani firmaların borcu. Hatta firmaların dış borçlarına ilave olarak iç borçlarını da sayarsanız piyasanın döviz cinsinden 360 milyar dolar civarında borcu var. Banka kredilerinin yüzde 35’i döviz kredisi, buna dış borçları da  eklediğinizde ortaya korkunç bir borçluluk rakamı çıkıyor. Firmalar 2 lirayken kredi almışlar,   sene başında dolar kuru 3.77 iken bugün gelmiş 6 lira civarında. Bu 6 lira civarındaki kur zaten kriz demektir,  kriz kuru demektir. Ülkeyi bu noktaya taşıyan, yapısal reformları yapmayan üstelik de ekonomiyi yaptığı değişikliklerle dolara bağımlı olan iktidar sorumlusudur.

“Şu yaşadığımız an işin en kötüsü değil, daha dibe varmadık, en kötüsüne ulaşmadı Türkiye”

Böyle bir tabloda düşük kurdan borçlanmış olan firmaların iç piyasada bunu telafi edecek bir kar marjına ulaşmaları mümkün değil yani borçlarını ödeyebilmeleri mümkün değil. Yani borçluluk sadece büyük firmalarla ilgili de değil. Esnafa kadar yayılan bir borçluluk var. Bu borçlar ikiye katlandığı zaman bir de ödemesi gereken faiz var ödenemiyor, ödenemeyince iktidar bunu çözebilecek ciddi bir program ortaya henüz koymadı. 4-5 kez paket açıkladık, program açıkladık diyor, hiç birinin dövizden çıkmayı sağlayabilecek bir niteliği de ciddiyeti de yok. Ciddi bir hükümet düzgün bir program ilan eder ve onu uygular. Ciddiyetsizlik sık sık yeni paket ilan etmelerinden kaynaklanıyor.  Tabloda iflaslar var, iş yerleri kapanıyor, işsizlik korkunç bir şekilde artıyor, ama şunu söyleyelim ki; şu yaşadığımız an işin en kötüsü değil, daha dibe varmadık, en kötüsüne ulaşmadı Türkiye. Çünkü borçların vadesi geldikçe iflaslar sürekli devam edecek. 

“Toptan eşya fiyatlarındaki artış yüzde 46, tefe-tüfe arasında 21 puanlık fark var”

Daha önceki krizlerdeki gibi bir niteliğe sahip değil, cumhuriyet tarihinin yaşadığı en ağır ekonomik kriz bu. Görünen tablo şu, işyerleri batıyor, işsizlik artıyor. Batmayan iş yerlerinde bile işten çıkarmalar var. Personeli azaltıyor masraflarını azaltıyor ki; ayakta kalabilmenin mücadelesini veriyor. Enflasyon korkunç düzeylere çıktı. Toptan eşya fiyatlarındaki artış yüzde 46. Ama hükümet enflasyonla mücadele ediyorum diye esnafı kovalamaya başladı. Tüfe ile tüfe arasında 21 puan fark var, Esnaf aslında sattığı malları sattığı fiyattan tezgahına koyamıyor. Makas çok açık, bu makası karşılayabilmesi için iki yol var ya borçlanacak, borçlanma imkanları yok artık esnafın ve girişimcilerin. İkincisi esnaf kefalet kooperatifleri vardır ancak son üç aydır kimseye borç vermiyor. İleri de vereceğine dair de bir bilgi yok bir belirsizlik var. Sermayeden yiyecek demektir ama esnaf ilave sermaye koyacak kapasite de değildir Türkiye’deki yapıya baktığınızda. Sonun da onlarda kepenk kapatıp dükkanlarını, ekmek teknelerini kaybettiklerini ilan edecekler demektir.

“Durgunluk bir krizdir zaten ama piyasada aynı zamanda enflasyon var”

Ekonomiyi düzgün yapılandırmış olsa iktidar, yapısal sorunlar olmasa, kurun bu kadar yükselince Türkiye’de ihracat patlaması yaşanması lazım böyle bir şey yaşanmadığı gibi ihracatta da tıkanma var azalma var. Hem ithalat azalıyor hem de ihracatta azalma var. Ekonomi küçülüyor demektir, milli gelir küçülüyor demektir aynı zamanda piyasada durgunluk var demektir. Durgunluk bir krizdir zaten ama piyasada aynı zamanda enflasyon var. Yetersiz üretim, ondan sonra fiyat artışları, sürekli devam edeceği anlamına geliyor, iki dengesizliği birden görüyorsunuz.  Önümüzdeki süreçlerde olayın stagflasyon mudur yoksa üretim yetersizliğine dayalı bir kriz midir isim verme noktasına geleceğiz.

“Yetersiz beslenmeye dayalı sağlık soruları bile yaygınlaşabilir”

Böyle bir noktada fiyat artışları tüketiciyi vuracak. Asgari ücretliler, işçiler emekliler gerçekten Türkiye’nin düşük gurupları bu fiyat artışı karşısında gelirlerinin eridiğini görecekler doğal ihtiyaçlarını  karşılayamayacaklardır. Yetersiz beslenmeye dayalı sağlık soruları bile yaygınlaşabilir. Bu bir kriz.  Rahip Brunson memleketine gitti diye krizin aşılacağını gösteren hiçbir mekanizma yok.