Gündem

Cengiz Çandar: Eğer Türkiye'nin imzasının şerefini koruyorsanız; Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’yı serbest bırakacaksınız, Cumartesi Anneleri’ne zulmetmekten vazgeçeceksiniz!

04 Ekim 2023 16:00

Yeşiller ve Sol Gelecek (Yeşil Sol) Partisi Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda, AKP iktidarına; “Ya Türkiye'nin altına imza koyduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne bağlı kalacaksınız ya Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesini uygulayacaksınız ya da hukuku ve insan haklarını ihlal edeceksiniz, Anayasa'yı ihlal edeceksiniz, kural tanımayacaksınız. Eğer Türkiye'nin imzasının şerefini koruyorsanız, eğer Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sına uyacaksanız, o takdirde; Edirne'de yedi yıldır haksız, hukuksuz biçimde özgürlüğünü gasp ettiğiniz, bu Meclisin uzun yıllar üyesi bulunmuş Selahattin Demirtaş'ı ve hukuku ayaklar altına alarak Silivri'de hayatının altı yılını çaldığınız Osman Kavala'yı serbest bırakacaksınız yani AİHM kararlarını, dolayısıyla Anayasa'nın 90'ıncı maddesini uygulayacaksınız” dedi.

Kayyım uygulamasının tarihe gömülmesi gerektiğini ifade eden Çandar, “Yeni bir anayasa vurgusu yapanların yürürlükte olan Anayasa'ya -üstelik kendi iktidar dönemlerinde- eklenen bir hükmü yerine getirmemeleri ibret verici bir hâldir. AİHM kararlarını uygulamaktan egemenlik mülahazasıyla kaçınmanın hiçbir geçerliliği yoktur” diye konuştu.

 Çandar’ın konuşmasından satırbaşları:

 ‘Kayyum uygulaması bir daha geri gelmemek üzere tarihe gömülmelidir’

Başta temsil etmekten onur duyduğum Diyarbakır olmak üzere; millî iradenin çiğnenerek keyfî kayyum idaresine teslim edilmiş olan yurdumuzun her köşesinde, halk iradesinin yeniden hâkim kılınmasında 28. Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerine büyük görev düşmektedir. TBMM’nin bu görevi yerine getirmesi, arkamızda yazılı "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ibaresinin gerçekten vücut bulması elzemdir. Diyarbakır dâhil, bu ilkenin ihlalinden çekmekte olan tüm il ve ilçelerimizin büyük beklentisidir. Kayyum uygulaması bir daha geri gelmemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Döneminde tarihe gömülmelidir.

"Türkiye olarak altmış yıldır kapısında bekletildiğimiz Avrupa Birliğinden herhangi bir beklentimiz yok. Eğer, artık iyice lafta kalan tam üyelik sürecini sonlandırmak gibi bir niyetleri varsa kendileri bilir." Cumhurbaşkanının ağzından çıkan cümleler bunlar. Bu cümleler, şayet bir diplomatik pazarlık yapmak düşüncesiyle sarf edilmediyse; Türkiye'nin on yıllardır stratejik hedefini değiştirmeye yönelik, Avrupa Birliğiyle köprüleri atmaya hazırlık niteliğinde, tehlikelerle dolu bir geleceği işaret olarak algılanmaya müsaittir. Nitekim Cumhurbaşkanı "Biz demokrasi, adalet ve özgürlükler noktasında Kopenhag Kriterleri'ni gerekirse Ankara Kriterleri yapar yine yolumuza devam ederiz." demiştir. Bu "Bizi Avrupa Birliğine bağlayan kriterleri terk edip başına buyruk biçimde demokrasi ve insan hakları ihlallerinde serbest kalırız." demekten başka bir anlam taşımaz; Ankara kriterlerinin başka bir anlamı yoktur, başka bir yorumu yoktur, başka bir tercümesi yoktur. 

 Cumhurbaşkanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini hedef alan şu sözlere konuşmasında yer vermiştir: "Bazı ülkelerin etkisi altında kalarak yetkilerini aşan, Türkiye'nin egemenlik haklarını hiçe sayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi… bizim de terör örgütleriyle aynı hizada sıralanan kurumların -yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin- kararlarına saygı duymamız ne de onların dediklerine kulak asmamız mümkün değildir." Bu cümleler tarihî niteliktedir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini "Terör örgütleriyle aynı hizada sıralanan." diye niteleyen dünyadaki tek devlet başkanı Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olmuştur.

Cumhurbaşkanı bu sözleriyle "Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayacağız." demiş oluyor ama bu bir Anayasa ihlali niteliğindedir. Yeni bir anayasa vurgusu yapanların yürürlükte olan Anayasa'ya -üstelik kendi iktidar dönemlerinde- eklenen bir hükmü yerine getirmemeleri ibret verici bir hâldir. AİHM kararlarını uygulamaktan egemenlik mülahazasıyla kaçınmanın hiçbir geçerliliği yoktur. 

 Bir karar vermek zorundasınız: Ya Türkiye'nin altına imza koyduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne bağlı kalacaksınız ya Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesini uygulayacaksınız ya da hukuku ve insan haklarını ihlal edeceksiniz, Anayasa'yı ihlal edeceksiniz, kural tanımayacaksınız.

Eğer Türkiye'nin imzasının şerefini koruyorsanız, eğer Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sına uyacaksanız, o takdirde; Edirne'de yedi yıldır haksız, hukuksuz biçimde özgürlüğünü gasp ettiğiniz, bu Meclisin uzun yıllar üyesi bulunmuş Selahattin Demirtaş'ı ve hukuku ayaklar altına alarak Silivri'de hayatının altı yılını çaldığınız Osman Kavala'yı serbest bırakacaksınız yani AİHM kararlarını, dolayısıyla Anayasa'nın 90'ıncı maddesini uygulayacaksınız. Tam 966 haftadır İstanbul'da yakınlarının cenazelerinin bulunmasından gayrı hiçbir çabası ve amacı olmayan Cumartesi Annelerinin, Anayasa'nın öngördüğü toplantı ve gösteri hakkını kullanmasına engel olarak, ayrıca bu konuda verilmiş olan Anayasa Mahkemesinin kararını tanımayarak her hafta onlara zulmetmekten vazgeçeceksiniz.

AİHM kararlarını uyguladığınız, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı gösterdiğiniz, Türkiye'yi hukukun üstünlüğü ilkesinin hüküm sürdüğü bir ülke hâline getirmek için yükümlülük altına girdiğiniz takdirde, işte o zaman temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacak yeni bir anayasa önerisiyle bu Meclisin önüne gelmeye hakkınız olur. 

 Yeni Anayasa tartışması: Bunlar yapılmadığı takdirde kimseyi inandıramazsınız

Cumhurbaşkanı bugün bir kez daha bir konuşmasında yeni anayasa konusuna değindi, şöyle dedi: "Yeni anayasa talebine siyaset kurumu başta olmak üzere kimsenin kulak tıkama lüksü yoktur. Yeni dönemde milletimize verilecek asıl müjdenin Türkiye'yi sivil, kuşatıcı, özgürlükçü bir anayasayla buluşturmak olduğu anlaşılıyor." Böyle dedi, bugün dedi. Öyleyse Türkiye'nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerin gereğini yapması gerekir, attığı imzanın şerefini yerine getirmesi gerekir, uluslararası sözleşmelere uyması gerekir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni uygulaması gerekir, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyması, onları uygulaması gerekir, basın özgürlüğünü yerine getirmesi gerekir, halk iradesini kayyım uygulamalarıyla gasp etmemesi gerekir, "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." şeklindeki Türkiye Büyük Millet Meclisinin düsturuna saygı göstermesi gerekir. Bunlar yapılmadığı takdirde, aksi hâlde, kimseyi inandıramazsınız, Türkiye'yi de yüz yıllık yolundan, özgürlük ve demokrasi arayışından da ne yapsanız geri çeviremezsiniz. 

 "Sizlere bir adalet haykırışını aktarmak istiyorum"

“Sözlerime son vermeden önce sizlere bir adalet haykırışını aktarmak istiyorum” diyen Çandar, Genel Kurul kürsüsünde, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararıyla Gezi Parkı Davası’nda on sekiz yıllık cezası geçtiğimiz hafta onanan Çiğdem Mater’in yazdığı mektubu okuyarak; “Bu haykırışa Türkiye'nin her köşesinden gelen benzer haykırışlara kulak verin, kulaklarınızı tıkamayın sayın milletvekilleri” diye konuştu.