Gündem

"Cemaat, 17-25’ten sonra da kazanan taraf olmuş"

"Mağdur edilen subay ve astsubayların sayısını ölçebilecek durumda değiliz"

22 Eylül 2017 11:53

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, "Gülen cemaatinin, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında da Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) sisteminde kendi kadrolarını yukarı taşıyabildiğini" belirterek "AK Parti iktidarı Gülencilerin devlet kademelerindeki hayat alanını daralttığını zannederken, TSK içinde cemaatin işleri bundan hiç etkilenmemiş, örgüt hâkimiyet alanını daha da genişletmiş" ifadesini kullandı.

Sedat Ergin'in "Cemaat, 17-25’ten sonra da kazanan taraf olmuş" başlığıyla yayımlanan (22 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Fetullahçı gizli örgütün Hava Kuvvetleri Komutanlığı içindeki yükselişi kendisini tekrarlayan bir kalıp izliyor.

Dünkü yazımızda örgütün yükselişini Yüksek Askeri Şûra’nın (YAŞ) 2012 yılı toplantısını örnek vaka olarak inceleyerek göstermeye çalışmıştık. Bu şûrada kurmay albay rütbesinden tuğgeneralliğe terfi eden 9 subaydan 7’si, 4 yıl sonra darbe girişiminde yer aldığı, FETÖ/PDY bağlantılı görüldüğü için ya KHK ile atılmış ya da emekli edilerek sistem dışına çıkarılmıştı.

15 Temmuz sonrasındaki ihraç/emeklilik tasarruflarını bir ölçüt olarak alıp, geçmişteki YAŞ kararlarını bu ölçüt üzerinden değerlendirdiğimizde, yani “Hangilerinin adı sonradan FETÖ/PDY’ye, darbeye karıştı” sorusuna yanıt aradığımızda karşımıza şöyle bir yöneliş çıkıyor:

2008 yılı YAŞ sonuçlarına göre, yalnızca 1 general bu kategoriye giriyor. 2009 YAŞ’ında bu durumdaki generallerin sayısı 2’ye çıkıyor. 2010 yılı YAŞ’ında tuğgeneral kadrosuna terfi eden 9 askerden 3’ü, sonradan 15 Temmuz darbesine karışacak olan isimler. Üçü de bugün tutuklu.

2010 YAŞ’ının özelliği o yıl terfi eden üç generalin Balyoz ve casusluk davalarıyla daha sonra cemaat tarafından tasfiye edilmiş olmasıdır. Bu şûranın bir diğer önemli yönü, 2010’dan itibaren bu tür kumpas davalarına dahil edilen generalliğe terfi sırası gelmiş havacı kurmay albayların dosyalarının artık şûrada değerlendirmeye alınmamasıdır. Örneğin Mehmet Erkorkmaz, Çetin Can,İsmet Çıngı gibi sonradan bu davalardan hapse de girecek kurmay albayların dosyaları şûrada terfi değerlendirmesinin dışında tutulmaya başlanmıştır. Bu durum sonraki yıllarda da şûrada eşit rekabet koşullarını ortadan kaldırarak, Gülencilerin önünü daha da açan bir sonuç doğurmuştur.

2011, FETÖ/PDY bağlantılı görülen isimlerin Hava Kuvvetleri’ndeki yükselişinde bir kırılma yılıdır. Çünkü bu şûrada tuğgeneralliğe 10 kurmay subay terfi etmiştir ve bunlardan 8’i, 15 Temmuz sonrası itibarıyla bugün tutuklu bulunmaktadır.

2012 yılındaki “9’da 7” oranından sonra 2013 yılında oran “9’da 8” olmuştur. Bu oran 2014 yılında “10’da 8”dir. 2015 YAŞ’ında ise oran “9’da 7”dir. Bu şûrada tuğgeneral olan 9 kurmay subaydan 5’i bugün tutukludur. Biri tutuksuz yargılanmakta olup, diğeri süren bir soruşturmada şüpheli durumundadır. Bu devreden bugün görevde olan yalnızca iki general var.

*

2014 ve 2015 YAŞ toplantılarının önemi, bir üst rütbede tuğgeneralden tümgeneral kadrolarına geçişin tümüyle FETÖ/PDY bağlantılı görülen isimlerden oluşmasıdır. 2014’te “tüm” olan 5 generalin hepsi (İdris Aksoy, Atilla Darendeli, Mehmet Cahit Bakır, İsmail Yalçın, Fethi Alpay) ve yine 2015’te bu rütbeye terfi eden 4 generalin hepsi (Murat Semiz, Şaban Umut, Serdar Gülbaşve Ahmet Cural) bugün demir parmaklıklar arkasındadır.

2014 ve 2015 YAŞ toplantılarının altını özellikle çizmek istiyoruz. Çünkü 15 Temmuz 2016 darbe girişimi öncesi gerçekleşen bu iki şûra, Fetullahçı örgütün 17-25 Aralık 2013 hamlesinden sonra AK Parti hükümetiyle kanlı bıçaklı olmasına rağmen YAŞ sisteminde kendi kadrolarını bu çatışmadan hiç etkilenmeden yukarı doğru taşıyabildiğini gösteriyor. Bir başka anlatımla, AK Parti iktidarı Gülencilerin devlet kademelerindeki hayat alanını daralttığını zannederken, TSK içinde cemaatin işleri bundan hiç etkilenmemiş, örgüt hâkimiyet alanını daha da genişletmiştir. Üstelik, bütün bu YAŞ kararlarının altında AK Parti şahsiyetlerinin imzaları vardır ve terfi alan ve sonradan darbeci çıkan isimlerin hepsine MİT’ten temiz raporu çıkmıştır.

Ayrıca unutmayalım ki, buradaki sorun sadece Hava Kuvvetleri ile de sınırlı değildir. 2014 YAŞ’ında Kara Kuvvetleri’nde de Semih Terzi’nin birinci sıradan tuğgeneralliğe terfi ettiğini hatırlatmakla yetinelim.

*

Generallerle ilgili durum Hava Kuvvetleri’nde buzdağının sadece suyun üstünde görünen kısmıdır. Aşağıya doğru indiğimizde, Fetullahçı örgütün hâkimiyetinin çok daha derinlere indiğini söylemek mümkün. Özellikle 2002 sonundan itibaren cemaatin bir tehdit olarak görülmekten kurtulup iktidarla kurduğu ittifaktan da yararlanarak ordudaki yayılma faaliyetini tırmandırdığını söyleyebiliriz.

Burada Fetullahçıların özellikle ordunun gelecekteki yönetimine hâkim olmak açısından kurmay kadrolara ağırlık verdikleri anlaşılıyor. Bu durumu 15 Temmuz sonrasında Hava Kuvvetleri’nden ihraç edilen kurmay subayların rakamları üzerinden de okuyabiliriz. 15 Temmuz itibarıyla Hava Kuvvetleri’nde görevli kurmay albayların toplamı 153’tü. Bu toplamdan 84’ü KHK ile ihraç edilmiştir. Keza toplamı 89 olan kurmay yarbayların 49’u yine KHK yoluyla ordudan atılmıştır. Bu rakam kurmay binbaşılarda 193 toplamı içinde 109’dur. Keza 15 Temmuz’da toplam 93 kurmay yüzbaşıdan 56’sı ihraç edilmiştir. Sonuçta toplam 528 kurmay subaydan 298’i ihraç edilmiştir. Emekliye sevk edilenlerle birlikte sistem dışına çıkarılanların sayısı daha da büyümektedir.

Sistemin dışına çıkarılan kurmay subayların yüzde 85 dolayında bir bölümünün pilot olduğunu varsayabiliriz. Bu durumda 15 Temmuz sonrasında 250 kadar kurmay pilotun ihraç edildiği sonucuna varıyoruz. Üstelik bu sayı, muhtemelen bir bu kadar olan kurmay sınıfı dışındaki pilotları kapsamıyor. Bütün bu tasfiyeler sonuçta halen giderilememiş olan büyük bir pilot açığına yol açmıştır.

*

Buraya kadar anlattıklarımız rakamlarla ifade edebildiğimiz veriler. Bir de bu şekilde kesinlik içinde ölçemediğimiz problemli alanlar var. Gülenci organizasyonun uzun yıllardır Hava Kuvvetleri içinde Hava Harp Okulu’ndan başlayarak sağlık kurulları, sınav kurulları ve disiplin prosedürlerini işleterek kendisinden olmayan, potansiyel tehdit gördüğü kadrolar üzerinde yaptığı tasfiye bu alana giriyor. Mobbing yoluyla istifaya zorlananlar da bu gruba dahil edilebilir.

Bu şekilde mağdur edilen subay ve astsubayların sayısını ölçebilecek durumda değiliz. Özellikle 2011 sonrasında hakkında disiplin işlemi başlatılan subay/astsubayların sayısının bir ara 700’ün üstüne çıktığı biliniyor. Buna karşılık bu yoldan atılan personelin sayısının yılda genellikle 40-50’yi aşmadığı ve son yıllarda bu yöndeki girişimlerin belli ölçülerde frenlendiği anlaşılıyor.

Sonuçta Hava Kuvvetleri üzerinde yapılan tahribat açısından buzdağının suyun altında kalan gövdesinin zannettiğimizden çok daha büyük olduğunu söylemek hatalı olmaz.