Kültür-Sanat

Cem Adrian: İnsanların cebinde, aplikasyonda yaşamak istiyorum

"Dövmelerimden biri Berkin Elvan'ın kaşları"

25 Eylül 2016 11:36

Ünlü müzisyen Cem Adrian, kendisiyle ilgili konserlerden ve albümlerden haber veren bir aplikasyon yaptırdığını açıklayarak "Cem Adrian Aplikasyonu. Bu aslında benim tamamen bağımsızlık bildirgem. Yavaş yavaş sosyal medyadan da kopuşum. İnsanları sadece oraya taşıyacağım. Gelmek isteyen gelecek. Biz orada çok garip bir koloni kuruyoruz" dedi. "Aplikasyon çıkalı birkaç hafta oldu. Şu anda 50 bin kullanıcıyı geçtik" diyen Adrian "Bence 200 bin kök dinleyicim var. Onlar bunu indirdikten sonra zaten başka insanlara ihtiyacımız yok" diye konuştu.

Ensesindeki 'Kayıp' yazan dövmeyi anlatırken "Beni ifade ediyor" diyen Adrian, diğer dövmelerini göstererek, "Kör alfabesiyle aşk anlamına geliyor, bu de Berkin Elvan’ın kaşları. Unutmak istemediğim şeyleri her gün hatırlamak için yazdırıyorum" dedi. 

Cem Adrian'ın Hürriyet'ten Ayşe Arman'a verdiği söyleşi şöyle:

Cem Adrian. Sen, nevi şahsına münhasır birisin! Hem ortadasın, sürekli konserler veriyorsun ama hem de yoksun. Televizyona, radyoya çıkmıyorsun. Kimseye eyvallahın yok, ihtiyacın da yok. Sen bu duruma nasıl geldin?

- Estağfurullah bir yere geldiğim yok. En değerli şeyim, özgürlüğüm. O yüzden hiçbir şekilde, hiç kimseye bağımlı olarak yaşamak istemiyorum. Yaptığım işin gerekliliği gibi görünen medya yalakalığı ve medyayla alakalı durumlar, yakın durma gayreti filan da bende hiçbir zaman olmadı. Bir dönem Okan Bayülgen’in programlarına çıkardım, bunun dışında en son Enver Aysever’in programına çıktım, o da üç sene önce filandı. Sonra da medyanın hali beni tiksindirdi. Sosyal medyada etkin olayım gibi bir amacım yoktu ama dinleyicilerime oradan seslenince, onlarla oradan bir muhabbete girince ister istemez etkin oldum.

Çok az insan bu durumda.

- Ben, beni bu noktaya getiren şeyin de kölesi olmak istemiyorum! Hiçbir şekilde, hiç kimseye bağımlı olmak istemiyorum. Sosyal medyaya bile bağımlı olmak istemiyorum, bu yüzden başka yollar deniyorum. İçgüdüsel olarak enteresan bir şekilde hiç profesyonel olmayan şeyler yapıyorum. Mesela radyolarda şarkılarımın çalınmasını istemiyorum çünkü ben, her şeyi bir bütün olarak görüyorum. Yaptığım müziği çok sevdiğim için, sahte şeylerle yan yana sunulmasını bile istemiyorum. Müzik marketlerde de olmak istemiyorum, zaten bu son albümden sonra tamamen buna son veriyorum. Diyebilirsin ki, “Bu yaptığın hiç profesyonel değil!” Evet, değil. Ama zaten benim profesyonel olayım diye bir derdim de yok. İsteyen dinlesin, istemeyen dinlemesin...

Ama konserlerin ful...

- Evet çünkü insanların bence samimiyete ihtiyacı var. Tüm bu riyakâr müzik dünyası ve müzik sektöründen nefret eden, samimi bir şeyler dinlemek isteyen insanlar da var. Onların bir kısmının tercihi de ben oluyorum. Bunun için teşekkür ederim ama ben bunu tasarlayarak yapmadım. Ben sadece kendim olmayı seçtim.

"Hayattaki en büyük zavallılık para!"

Konserlerini dolduran insanların birbirine hiç benzememesi, her yaştan, her etnik gruptan olması seni şaşırtmıyor mu?

- Hayır, çünkü 11 yılda her şey yavaş yavaş oldu. O kadar sindire sindire yaşandı ki bu süreç, şaşkınlık filan duymuyorum. Ama incelenmesi gereken bir vaka olduğunu düşünüyorum. Televizyona çıkmayan, gazetelere röportaj vermeyen, radyolarda şarkıları çalmayan birinin konseri nasıl bu kadar tıklım tıklım olabilir? Özellikle de Doğu’da biletler iki ay önceden bitiyor. Neden bu kadar çok insanın bana sahip çıktığı bence incelenmeli.

Sence neden?

- Samimiyet diyorum ben. Çünkü insanlara, kendilerine porselen dişlerle gülümseyen ve güneş gözlükleriyle bakanlardan böğ gelmiş durumda. Samimi bir şey arıyorlar...

Hayattaki en büyük zavallılık ne?

- Para. Yüzde yüz.

Bir erkekte olması gereken en değerli özellik ne?

- Erkek ve kadın diye niye ayıralım ki? Her insanda olması gereken en değerli özellik: Onur. Şahane sanatçısın ama onursuzsun, kaç yazar? Benim için bir şey ifade etmez.

İlham ne zaman geliyor? Duştayken, yürürken, uçarken, uyurken...

- Ben 24 saat ilham içindeyim. Hatta kendimi durduramıyorum. Sürekli bir şey kaydediyorum, yazıp çiziyorum.

"Dövmelerimden biri Berkin Elvan'ın kaşları"

Ensende neden ‘kayıp’ yazıyor?

- ‘Kayıp’ beni ifade eden bir kelime. Öyle hissediyorum. Kolumda da Şeker Prens ve Tuz Kral yazıyor. Bir albümümün adı. Güzel bir masaldı.

Başka dövmeler?

- Var... Bak, bu kör alfabesiyle aşk anlamına geliyor, bu de Berkin Elvan’ın kaşları. Unutmak istemediğim şeyleri her gün hatırlamak için yazdırıyorum.

"Fazıl Say'la karşılaşıncaya kadar Etiler'de fal bakıyordum"

Fazıl Say olmasa, sen bu adam olur muydun?

-Bu adam olurdum ama burada olmazdım!

 Nasıl yani?

- Yine aynı ben olurdum ama yolum farklı olurdu. Fazıl Say benim için tabii çok büyük bir ışık oldu, üzerime spot tuttu, insanlara beni gösterdi ve her şey kolaylaştı. Ne kadar yetenekli olursanız olun, insanların güvendiği biri, bir tür otorite sizi ittirirse, “Bu adam çok yetenekli!” derse, o zaman işte kapılar açılıyor. Saçma ama öyle. Bir referans gerekiyor.

Bu hikâyeyi yüz bin kere anlatmışsındır ama bize de anlatsana, yolun Fazıl Say’la nasıl kesişti?

- Para kazanmak için fal bakıyordum, Etiler’de bir barda.

"Mesele ses tellerimdeki genetik farklılık"

İyi fal bakar mısın peki?

- Fal bakmak ilginç bir şey aslında. Karşındakiyle konuşurken onu az çok tanıyorsun, hayatta neyin peşinde olduğunu anlıyorsun ve onu iyi hissettirmeye çalışıyorsun. Fal demek işte bu, iyi hissettirmeye çalışmak, güzel enerji vermeye uğraşmak... Ben de bunu Allah için iyi yapıyordum. İstanbul’daydım, hiç param yoktu ve para kazanmak zorundaydım. Bulabildiğim tek iş de buydu. O sırada Demet Sağıroğlu geldi. Ona dedim ki, “Demet ben aslında faldan hiç anlamıyorum. Müzisyenim, burada da para kazanmak için çalışıyorum. Sana birkaç demo vereyim, bunları dinler misin?” “Tamam” dedi. Dinlemiş, beğenmiş, bir de gitmiş Fazıl Say’a dinletmiş. Fazıl Say aradı beni...

Bu arada bilmeyenler olabilir. Senin içinden bir sürü farklı ses çıkıyor. Ben ilk dinlediğimde şoke oldum, bu sesler bu adamdan mı çıkıyor diye! Korkutmaz mı bu durum insanı?

- Yok canım. Mesele, ses tellerimdeki genetik farklılık. Bence harika sesler çıkarmak önemli değil. Önemli olan harika sözler söylemek. Ben daha fazla edebi içerikle ilgileniyorum, sesle ilgilenmiyorum. O bir tür cambazlık ve ben buna doğuştan yatkınım. Ben daha çok ozan olarak var olabilmeyi istiyorum.

 Bir dönem Bilkent’te okudun Fazıl Say sayesinde. Ne dedi, “Eğitimli olman gerekiyor” mu dedi?

- Hayır. Dedi ki, “Sen çok iyisin. Ama bunu da denemelisin!” Akademik olarak ne yapabileceğimi, oraya uyum sağlayıp sağlayamayacağımı anlamamı istedi. Beni özel statüyle okula aldılar. Denedim ama uyum sağlayamadım.

Cem Filiz’i, neden Cem Adrian yaptın?

- Annemin kızlık soyadında Adrian diye bir durum var, Yugoslav göçmeni annemler. Babamla alakalı kişisel nedenlerden dolayı Adrian’ı kullanıyorum. E bir de Edirneliyim, Edirne’nin de eski adı Adrianapolis.

"Ne dünyaya açılması? Ben hayatımı küçültmeye çalışıyorum!"

Fazıl Say, senin için “Sesi yedi oktav!” diyor, sen hayır diyorsun, gerekçe ne?

- Hani baba, sekiz gol atan oğlu için, “10 gol attı!” der ya, gurur duyduğu için, yaptığı şeyin önemini vurgulamak için... Onunki de öyle bir şey. Büyük bir konuşma yaptı. “Sesine baktım, şu kadar oktav!” dedi. Ve birden bana sahip çıktığını göstermek için “Yedi oktav” dedi. 16 dese 16 yazarlardı. Şu anda benim sesim 5.5 buçuk oktav.

Peki bu sesle dünyaya açılmak filan.

- Yok ya ne dünyası, ben hayatımı küçültmeye çalışıyorum! Daha fazla Ankara’ya kapanmak istiyorum. Neden biliyor musun? Bir tane hayatımız var bizim. Ben şimdi bile çok meşgulüm. Daha fazla meşgul olmak istemiyorum. O zaman hiç hayatım kalmayacak. Kazanacağım hiçbir şey de, beni şu anda kazanabileceğim boş vakitten daha mutlu edemez! Benim hayalim, köpeğim biraz büyüyecek, yeni bir tane dişi geliyor, onların bebekleri olacak ve ben onlara bakacağım. Yoksa hayalim stadyumda konser vermek değil. Çünkü buna ne maddi anlamda ne de egosal anlamda ihtiyacım var. Beni anlaması gerekenler anlıyor zaten. Yurtdışına bir albüm yapacağız. Dört seneden beri kaydediyorum. O tamam. Ama orada da  tanınayım gibi bir hevesim yok. Allah aşkına Rihanna ne zaman yaşıyor sence? Ne zaman normal bir hayatı olabiliyor, ne zaman sevgilisiyle buluşuyor, sinemaya gidiyor, ne zaman yeni insanlarla tanışıyor? Ben normal bir hayat yaşamak istiyorum.

"Artistlik yapmıyorum"

Ben artistlik yapmıyorum kimseye. Mikrofonu alıp, “Şimdi Kral TV’desiniz, az sonra klibimiz yayınlanacak!” Ay böyle yalakalıklar bana o kadar sahte geliyor ki.

Beni öldürsen de bunu asla yaptıramazsın!

"İnsanların cebindeki aplikasyonda yaşamak istiyorum!"

Bir aplikasyon yaptım: Cem Adrian Aplikasyonu. Bu aslında benim tamamen bağımsızlık bildirgem. Yavaş yavaş sosyal medyadan da kopuşum. İnsanları sadece oraya taşıyacağım. Gelmek isteyen gelecek. Biz orada çok garip bir koloni kuruyoruz. İlerleyen zamanlarda gerçekten her şeyle iletişimimi kesip, insanların cep telefonundaki aplikasyonda yaşamak istiyorum. Beni oradan takip etsinler. Konserlerimi zaten veriyorum, sıkıntı yok. Medyayla ilişkim yok. Muhtemelen bu röportajdan sonra hiçbir röportaj da vermeyeceğim. İstemiyorum çünkü. Televizyona çıkmıyorum, annemin kafasına silah dayamaları filan lazım. İstemiyorum yani. Aplikasyon çıkalı birkaç hafta oldu. Şu anda 50 bin kullanıcıyı geçtik. 50 bin kişi indirdi telefonuna. Bence 200 bin kök dinleyicim var. Onlar bunu indirdikten sonra zaten başka insanlara ihtiyacımız yok.


Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız