Gündem

'İki halk birlikte mutlu değilse ayrılır, 'bölünmekten' niye korkuyoruz?'

'Ulusalcılarımız ve şimdi de muhafazakârlarımız 'eşitliğin ülkeyi böleceğine' inanıyor, bence 'eşitsizlik' bu ülkeyi bölecek'

07 Haziran 2012 10:54

Ahmet Altan
(Taraf, 7 Haziran 2012)

 

Kürtler

 

Aslında ümitli bir olay.

Ana muhalefet lideri Kürt meselesiyle ilgili çözümler öneriyor, Başbakan randevu verip bu önerileri görüşüyor.

En azından işin ciddiyetinin farkındalar.

CHP’nin meseleyi “MHP’nin katkısına bağlaması” çözüm ihtimalini pek güçlendirmiyor ama Başbakan’ın ve AKP’nin “MHP’siz de olur” demesi olumlu bir gelişme.

Neticede Ankara’da hâlâ “nabız atığını” görmek bu şehrin öldüğünü düşünenlere bir nebze ümit veriyor.

Ama Kürt meselesinin bütün bu “iyi niyetli” görüşmelerle çözülmeyeceğini de biliyoruz artık.

Kürt meselesinin otuz yıllık savaştan sonra tek bir çözümü var.

Eşitlik.

Kürtlerin, vatandaşı oldukları ülkenin Türk vatandaşlarıyla her alanda eşit haklara sahip olması.

Bundan daha azına razı olmazlar.

Neden “ikinci sınıf” vatandaş olmayı kabul etsinler?

Aynı ülkenin vatandaşlarıysak eşit haklara sahip olacağız.

Kürt vatandaşlarla “Türk” devletinin olayları algılama hızı aynı değil.

Acıyı çeken Kürtler daha hızlı algılayıp daha hızlı yürüyorlar, devlet daha yavaş ilerliyor ve devlet bir noktaya geldiğinde Kürtler daha ileride bir noktaya ulaşmış oluyor.

1980’de Kürtlerin dillerini konuşması bile yasaktı.

Kürtler dillerini konuşmak istiyorlardı.

Devlet, bu saçma yasağı kaldırdığında artık bununla yetinmeyecek Kürt vatandaşlarıyla karşılaştı.

Kürtlerin hakları hep gecikerek verildi.

Ve, sorun hiçbir zaman çözümlenmedi.

Uludere’deki büyük kırılmadan sonra bence çözüm daha da zor.

Kürtler, sadece devletin değil Türk siyasetçilerin ve Türk vatandaşların da kendi dertlerine, acılarına aldırmadığını düşünüyorlar artık.

“Birlikte yaşamayı” sorguluyorlar.

Sonunda devlet “eşitliği” de kabul edecektir ama sanırım bunu süratle yapmazsa, “eşitlik” de meseleyi çözmeyecek ve “bağımsızlık” talebi kökleşmiş olacak.

AKP, Kürt meselesini çözebilmek için Cumhuriyet tarihinin en önemli adımlarını attı, Avrupa Birliği kriterlerinin ışığında bu meseleyi çözebilmek istedi ama Türk tarafından da Kürt tarafından da istediği ölçüde destek bulamayınca geri çekildi.

Geri çekilişi öylesine plansız oldu ki ilk bulunduğu noktanın da gerisine gitti.

Kürt meselesini sadece “silah ve şiddet” meselesi olarak görmeye başladı.

PKK’yı yenerse her şeyi halledebileceğini düşündü.

PKK’yı yenemezsiniz.

PKK Kandil Dağı’yla birlikte buharlaşıp yok olsa, yenisi bir ayda yeniden kurulur.

Uludere’de insanları öldürüp özür bile dilemezseniz, “silah olmazsa bunlar bizi hem öldürür, hem aşağılar” inancı da derinleşir.

Kürtleri ölümle korkutamazsınız.

Kürt gençlerini görmüyor musunuz, akın akın dağlara gidiyorlar, ölümü göze alarak gidiyorlar.

Aşağılanmak ölümden beterdir, Kürtler bunu yaşayarak biliyorlar.

“Ben seninle eşit olmayacağım, ben senden üstünüm” dediğinde insanları aşağılıyorsun, “öldürüp” özür bile dilemeyince insanları aşağılıyorsun, onlardan “Kürt kökenli vatandaşlar” diye söz edince aşağılıyorsun, anadillerinde eğitimi reddedince aşağılıyorsun, “eşitlik” isteyen insana “sana hastane yaptım ya” dediğinde aşağılıyorsun.

Türkler “Kürtleri aşağılamaktan” vazgeçmediği sürece bu sorun sürer.

Başbakan Erdoğan, Davos Konferansı’nda harika bir konuşma yaptı, başka hiçbir şeye ihtiyaç yok, Erdoğan her olayda kendi konuşmasındaki reçeteleri uygulasın, Türkiye kısa zamanda barışa da huzura da kavuşur.

Davos Konferansı’nda o konuşmayı yapıp, Uludere için özür dilemediğinde ise sorun büyür.

Erdoğan ne yapılması gerektiğini biliyor, eski konuşmaları zaten neler yapılması gerektiğini gösteriyor ama o kendi konuşmalarına uymuyor.

Zaman, “birlikte yaşamanın” aleyhine çalışıyor.

Zaman uzadıkça birlikte yaşamak Kürtler için daha tahammül edilmez bir hâl alıyor.

Türk devleti de, “Türk kökenli vatandaş” da bu gerçeği görmek istemiyor bence.

Bedelinin bunca ağır olmasına, bunca insanın ölümüne rağmen Türklerin neden Kürtleri aşağılamaktan, onları eşit görmemekten vazgeçemediğini anlayamıyorum.

Niye eşit olamıyoruz?

Neden bizim sahip olduğumuz haklara Kürtler de sahip olamıyor?

Bunun mantıklı bir cevabı yok.

“Daha kalabalık olan, daha az olanı ezme hakkına sahiptir” inancından vazgeçmedikçe bizim barışa ulaşmamız çok zor.

“Kürtlerle Türkler eşittir” diyeceğiz, Türklerin sahip olduğu her hakka Kürtlerin de sahip olması gerektiğini söyleyeceğiz.

Ulusalcılarımız ve şimdi de muhafazakârlarımız “eşitliğin ülkeyi böleceğine” inanıyor, bence “eşitsizlik” bu ülkeyi bölecek.

Hem “bölünmekten” niye bu kadar korkuyoruz, iki halk birlikte mutlu yaşayamıyorsa, huzuru, eşitliği, barışı beraberce bulamıyorsa ayrılır.

“Ayrılmak” istemeyen Kürtlerle Türkler varsa, “birlikte yaşamanın” ayrı yaşamaktan daha büyük mutluluk, zenginlik ve huzur yaratacağını göstermek zorundalar.

Ama bunu “Uludere” ile gösteremezsiniz.

Ankara, sorunu çözmek istiyorsa acele etmeli, hayat Ankara’dan daha hızlı ilerliyor çünkü.

Kürtler çok fazla acı biriktiriyor.

Böyle giderse sonunda hiçbir çözüm o acıya teselli olmaya yetmeyecek.