Gündem

Avukatlar açıkladı: Ahmet Şık kararında AYM kararını bağlayıcı bulan Yargıtay üyesi, Can Atalay için nasıl fikir değiştirdi!

"Bir Yargıtay üyesinin, benzer nitelikteki suçlamalarla yargılanan iki kişiden birine tam zıt yönde bir karara imza atmasındaki bariz çelişkiyi, kamuoyunun dikkatine sunuyoruz"

18 Temmuz 2023 21:47

İstanbul Barosu önünde basın açıklaması yapan TİP Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay’ın meslektaşları ve arkadaşları, benzer suçlamalarla aynı hukuki süreci yaşamış olan TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının bağlayıcı bulunduğunu hatırlatarak, aynı karar ile içtihadın birkaç ay içinde neden Atalay'a uygulanmadığını sordu.

İki karar arasındaki çelişkiyi vurgulayan avukatlar, “Bir Yargıtay üyesinin, benzer nitelikteki suçlamalarla yargılanan ve aynı partiden milletvekili seçilmiş iki kişiden birinin yargılamasında, ‘kanunun ve anayasanın gereği böyledir’ derken, aradan birkaç ay geçtikten sonra diğerinin yargılamasında ise ‘hayır böyle değildir, şöyledir’ diyerek tam zıt yönde bir karara imza atmasındaki izahı kabil olmayan bariz çelişkiyi kamuoyunun dikkatine ve değerlendirmesine sunuyoruz" diyerek, Yargıtay hâkimine dikkati çekti.

Avukatların açıklamasında adı verilmeyen, Şık ile Atalay davalarında farklı görüşler savunan Yargıtay üyesinin Muhammed Yavuz olduğu öğrenildi.

TIKLAYIN | Yargıtay Üyesi’nden Can Atalay kararına şerh: Tahliye edilmeli, ölçüsüz müdahaleler seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önler

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi davasında hapse mahkum edilen ve 14 Mayıs’ta TİP'ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliyesi için yapılan başvuruyu reddetmişti. Atalay’ın avukatlarının bu karara karşı yaptığı itiraz da Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından reddedilmişti. 4’e karşı 1 oy çokluğuyla alınan kararda, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararının yerinde olduğu öne sürüldü.

T24'ün bugün yayınladığı habere göre, karara muhalif kalan ve tahliye yönünde oy kullanan Daire Üyesi Özgür Cevahir, "Ölçüsüz müdahaleler seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önler, Anayasa'nın 14. maddesinin kapsamı yargı organlarının yorumlarıyla belirlenemez” diyerek, Atalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini savundu.

TIKLAYIN | Yargıtay AYM'yi dinlemedi, TİP Milletvekili Can Atalay’ın tahliye talebini reddetti: “Aksi takdirde kanlı terör eylemlerini yapanlar vekil olur”

Atalay’ın meslektaşları ve arkadaşları, Adalet için Hukukçular’ın çağrısıyla bugün İstanbul Barosu önünde bir araya geldi. Baro önünde oturma eylemi gerçekleştirerek basın açıklaması yapan avukatlar ve arkadaşları, Atalay’ın tutukluluğunun devamı yönündeki kararları protesto etti. Açıklamaya, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ile CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Turan Aydoğan ve Mahmut Tanal katıldı.

"Gezi yargılamasının tarafsızlıktan uzak olduğunun adeta ispatı"

Basın açıklamasını Atalay'ın meslektaşları ve arkadaşları adına Adalet için Hukukçular yaptı. Açıklamada, Yargıtay Ceza Dairesi'nin son kararının, "Gezi davasına dair yargılama sürecinin dürüstlük, tarafsızlık, tutarlılık ve adalette eşitlik gibi temel ilkelere nasıl aykırı yürütüldüğünün adeta ispatı niteliğinde olduğu" belirtilerek, şöyle denildi:

“İtiraz mercii olan Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Yargıtay kurumunu toplum nezdinde büyük bir töhmet altında bırakan bu durumu düzeltme fırsatını bugün verdiği ret kararıyla ne yazık ki geri çevirmiştir. Yargıtay’ın her iki ceza dairesinin ısrarla sürdürdüğü bu hukuksuzluğu gidermek, yine Anayasa Mahkemesi'ne bırakılmıştır. Böylece, güya hukuki görünüme büründürülerek tümüyle siyasi saiklerle verilmiş bir kararla, Can Atalay’ın 3-5 ay daha hapiste tutulması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu aynı zamanda Yargıtay eliyle topluma verilen 'hukuk güvenliğiniz yoktur' mesajıdır."

AYM'nin tutuklu vekillerle ilgili kararı bir kez daha hatırlatıldı

Açıklamada, AYM'nin daha önce tutuklu vekillerle ilgili bağlayıcı kararları hatırlatılarak, şu ifadelere yer verildi:

“Bilindiği gibi ülkemizde yapılan muhtelif seçimlerde, milletvekili seçilmiş olup da, seçimlerden önce soruşturulmasına başlanılmış kimi yargılamalar nedeniyle tutuklu olan milletvekilleri hakkında da aynı konuda benzer nitelikte hukuki sorun ve süreçler daha önce de yaşanmıştır. O yargılamalarda tutuklu olan milletvekillerinin işlediği ileri sürülen suçların, ‘Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar’ olarak belirtilen yasama dokunulmazlığının istisnası kapsamında olduğuna ve bu nedenle tutukluluğun devamına dair yerel mahkemeler ile Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar, tutuklu vekillerce bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne taşınmıştır." 

AYM'nin bu başvurular nedeniyle verdiği tüm kararlarda, demokratik bir toplumda yasama dokunulmazlığı ile seçilme hakkının önemine vurgu yaparak hak ihlali kararı verdiği belirtilen açıklamada, "Tutuklu milletvekillerinin salıverilmesi gerektiğini karara bağlamış, tutuklu milletvekilleri de anayasanın açık emri uyarınca uyulması zorunlu bu kararlar neticesinde tahliye edilerek özgürlüğüne kavuşmuş ve yasama görevini fiilen yerine getirme olanağına kavuşmuşlardır” denildi.

Karar "elimizden geldiğince hapiste tutalım" anlamına geliyor

AYM'ye rağmen Yargıtay tarafından verilen kararların "izah edilemeyecek durumda" olduğu kaydedilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Bu konuda nihai karar mercii olan Anayasa mahkemesinin yerleşik içtihadı bu denli açık ve ortada iken, Yargıtay’ın, Can Atalay bakımından anayasa mahkemesinden hak ihlali kararı verilip geri döneceğini bile bile aynı kısır döngüyü tekrar etmesi, sadece kendi görüşünde ısrarlı olmasıyla izah edilebilir bir durum değildir. Çünkü, Yargıtay’ın kuruluş amaçlarından birisi de, ülkedeki hukuk uygulamasında birlik ve bütünlüğü sağlayarak insanların hukuk güvenliğine sahip olmasını temin etmektir.

Yargıtay ilgili ceza dairesi, sadece hukuki saiklerle davranıp, kendi görüşünde ısrar etmek istese idi, bireysel başvuru yoluyla özgürlüğüne kavuşacağı bu konudaki yerleşik kararlarla belli olan bir milletvekilini, ‘elimizden geldiğince hapiste tutalım’ anlamına gelen bir karar vermek yerine, telafisi mümkün olmayan bir zarar doğmasın diyerek salıvermekle birlikte, yargılamaya tutuksuz olarak da devam edebilirdi. Bu nedenle, salıverilme istemini oybirliği ile reddeden kararın arkasında sadece hukuki saikler ve nedenler olmayıp, literatürde ‘düşman ceza hukuku uygulaması’ olarak adlandırılan siyasi amaçlar ve saikler olduğunu değerlendiriyoruz."

'Benzer durumdaki Ahmet Şık hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmişti'

“Bu ret kararının ardında her ne varsa hukukla ve adaletle ilgili olmadığı çok açık ve nettir”  denilen açıklamada, Şık hakkında daha önceden verilen kararlar hatırlatıldı. Şık hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönündeki kararın vurgulandığı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Öyle ki, benzer suçlamalarla aynı hukuki süreci yaşamış olan aynı partinin milletvekili Ahmet Şık hakkında, Yargıtay’ın, ceza dairelerinden verilen kararların itiraz mercii olan Ceza Genel Kurulu daha birkaç ay önce kararında şunları söylemişti: ‘… şeklinde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır. Bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Anayasa'nın 83. maddesinde milletvekili dokunulmazlığının kapsamına istisna getiren ‘seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar’ ifadesinin, milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması için yeterli belirliliğe sahip olmadığına işaret eden Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda yer verilen içtihadı dikkate alınarak, … talebin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sanık Ahmet Şık hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

Şimdi aradan birkaç ay geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi kararlarının ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bu kararının tam aksi yönde bir karara Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi imza atmıştır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay’la ilgili kararında, Anayasa Mahkemesi'nin yanı sıra Ceza Genel Kurulu'nun kararında da vurgulanan içtihatın tam aksine bir uygulamaya hâlâ daha devam etmekte, ısrar etmektedir.”

'Bir Yargıtay üyesi, Şık'tan kararından sonra birkaç içinde 'Hayır böyle değildir’ dedi'

Açıklamada, HSK sitesinde yayınlanan ve hâkim ve savcılar bakımından uyulması istenen Türk Yargı Etiği Bildirgesi'ndeki ilkelerden, “Hâkimler ve Savcılar dürüst ve tutarlıdırlar. Hukuki güvenlik ilkesi gereği uygulamalarında tutarlılığı gözeterek görevlerini yerine getirirler” yönündeki Madde 4.6 da hatırlatıldı. Açıklamada, şöyle denildi:

"Hâkim ve savcıların, hukuki güvenlik ilkesi uyarınca uygulamalarında tutarlı olmasının etik bir ilke ve gereklilik olduğu açıklandığı ve yayınlandığına göre, birkaç ay önce Ceza Genel Kurulu üyesi sıfatıyla imza attığı kararda, ‘anayasa mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır, bu nedenle milletvekili olan Ahmet Şık’ın Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar ifadesine ilişkin anayasa mahkemesinin içtihatı dikkate alınarak talebinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle hükmün bozulmasına’ diyen bir Yargıtay üyesinin, birkaç ay sonra bu defa 3. Ceza Dairesi Üyesi sıfatıyla, imza attığı bu görüşün tam aksi yönde ve o karardaki yorum ve değerlendirmeleri açıktan eleştiren, değersizleştiren bir karara imza atmasını bu etik ilke ile nasıl bağdaştırabilirsiniz.

Bir Yargıtay üyesinin, benzer nitelikteki suçlamalarla yargılanan ve aynı partiden milletvekili seçilmiş iki kişiden birinin yargılamasında, ‘kanunun ve anayasanın gereği böyledir’ derken, aradan birkaç ay geçtikten sonra diğerinin yargılamasında ise ‘hayır böyle değildir, şöyledir’ diyerek tam zıt yönde bir karara imza atmasındaki izahı kabil olmayan bariz çelişkiyi kamuoyunun dikkatine ve değerlendirmesine sunuyoruz.”

'Hatay halkının iradesi, parlamento itibarının ötesine geçti'

Bu etik ihlalin nedenini merak ediyoruz. Konu artık Can Atalay’ın özgürlüğü meselesini çoktan aşmış bulunmaktadır. Konu artık Hatay halkının iradesi, parlamentonun itibarı meselesinin de ötesine geçmiştir. Bunların yanı sıra bu ülkede yaşayan her bireyin hukuk güvenliği, yargının saygınlığı ve otoritesini de doğrudan ilgilendiren boyutlarıyla hepimizin önünde duran bir büyük imtihana dönüşmüştür. Anayasa Mahkemesinin, daha önce aynı konuda verdiği kararlar doğrultusunda ve gecikmeksizin bu haksızlığı bitirecek bir karar vermesini umut ediyoruz.”