Dünya

Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

Alman basınında Barack Obama'nın Suriye'ye yönelik açıklamaları, İngiliz basınında ise Suriye'yi bekleyen zorlu dönemle ilgili haberler ön plana çıkıyor

22 Ağustos 2012 12:41

Bugünkü Alman basınında, ABD Başkanı Barack Obama'nın Suriye'ye yönelik açıklamaları, Rostock olaylarının yıldönümü ve enerji ihtiyacına yönelik değerlendirmeler öne çıkıyor.

ABD Başkanı Barack Obama, ABD'nin Suriye'ye olası askerî müdahale konusundaki düşüncesinin, bu ülkede kimyasal ya da biyolojik silahların kullanılması halinde değişebileceği uyarısında bulundu. Frankfurter Allgemeine Zeitung, Obama'nın açıklamaları hakkında şu yorumu yapıyor:

“Suriye'ye yönelik Amerikan politikası, hükümet her ne kadar gittikçe daha fazla isyancılardan yana olsa da hiç kuşkusuz şu ana dek bir çekimserlik içeriyordu. İşte Cumhuriyetçiler tarafından eleştirilen bu çekimserlik, ABD Başkanı Obama'nın son açıklamalarının müdahale tehdidi gibi algılanmasına yol açtı. Obama, büyük miktarlarda kimyasal ya da biyolojik silah kullanımı halinde ‘kırmızı çizginin' aşılmış olacağını söyledi. ABD Başkanı, eğer Beşar Esad sahip olduğunu kabul ettiği kimyasal silahları isyancılara karşı kullanırsa, bunun çatışmanın şüphesiz yeni ve korkunç bir niteliğe ulaşması anlamına geleceğini kaydetti. Obama'ya göre, kitle imha silahları ‘yanlış ellere' geçtiği takdirde de ortaya çıkacak durum bundan farklı olmayacak. Bu ifadeyle Şii Hizbullah ya da İran'ın yanı sıra Cihatçılar da kast edilmiş olabilir.”

Münchner Merkur de aynı konuya yer veriyor yorum sütunlarında:

“Obama, Esad'a karşı kırmızı bir çizgi çekti. Ancak aynı zamanda zehirli maddelerin ‘yanlış ellere' geçmesine izin verilmeyeceğini de söyledi. Bu tanımlama, teröristleri ve asileri de içeriyor. Tehditte bulundu ve bunu yapması da gerekiyordu. Ancak Obama, tek taraflı bir askerî müdahaleyle dolaylı olarak Rusları, sayısız Müslümanı ve Suriye halkını da karşısına almış olur. Ayrıca bu savaş kazanılamaz.”

1992 yılının ağustos ayında Almanya'nın Rostock kenti, yabancılara düzenlenen saldırılar nedeniyle adeta bir savaş alanına dönmüştü. Mitteldeustche Zeitung, konuyla ilgili bir değerlendirmede bulunuyor:

“Rostock-Lichtenhagen'daki olayların yıldönümü, devletin güvenlik yapılanmasının yeni bir biçimi üzerine kafa yormak için fırsat sunuyor. Ancak, devletin sağcı tehdide yönelik başarısızlığına öfkelenmekle yetinilmemeli. Resmî kurumların açık bir pozisyon alması talebi, sivil toplumda her türlü ırkçılık söylemlerine karşı yüksek bir farkındalık yaratılmasıyla el ele ilerlemeli. Irkçılığın yasadışı kılınmasının yanı sıra bu tarz gruplardan ayrılmayı planlayanlar için makul destek programlarına ihtiyaç var. Toplum, kendisini kabul etmeyen ancak bunun farkına varan kişilere fırsatlar sunmalı.”

ABD ve Hindistan’daki kuraklığın gıda krizine yol açmasından endişe ediliyor. Frankfurter Rundschau gazetesi gıda krizi beklentisi ile enerji masraflarının artması arasındaki ilişkiye şu yorumu getiriyor:

“Enerji piyasasına yönelik ne kadar gıda maddesi üretilirse, gelecekte yaşanacak tedarik ve açlık krizleri de o kadar ağır olacak. Bitkisel kaynaklara başvurarak bir yandan hareketlilik, elektrik ve ısınma için gerekli enerjinin sağlanması sorunu hafifletilmiş oluyor. Ama aynı zamanda dünya için gerekli gıda maddesi teminini güvence altına almak da zorlaşıyor. Ucuz enerji bizi daha zengin ve hayatı da belirgin bir şekilde daha konforlu yapıyor. Ama ucuz gıda maddesi de temel bir ihtiyaç. Öyleyse hangisi daha önemli? Her kim biyoenerji üretiminden söz ederse, bu soruya alay edercesine bir yanıt vermiş olur.” (Deutsche Welle Türkçe)


İngiliz basını


Guardian gazetesi, başyazısında "Bazı savaşlar bitmez" diyor ve Suriye'yi zorlu bir dönemin beklediğini vurguluyor.

Yazıda özetle şöyle deniyor:

"Çarlık, Bolşevik dönem ve Sovyet sonrası dönemde Rus güçleri Kuzey Kafkasya'da üç asrın büyük bölümünde savaştı ama kriz bitmedi. Eski anlaşmazlıkların, tarihi husumetlerin ayırdığı Suriye'de iç savaşın sona ermesi, Esad'ın gitmesi, özgür seçimlere bağlı bir hükümetin işbaşına gelmesi, uzlaşmanın ve yeniden inşa sürecinin başlaması ne kadar mümkün? Şu anda çok değil."

"Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'in savaşın kaderini elinde tuttuğuna inanılıyor. Kentin batısı rejimin doğusu Özgür Suriye Ordusu'nun elinde. Rejim sadece bir cepheye asker tahsis etti, ama diğer bölgelere piyade yollamak yerine hava bombardımanını tercih ediyor. Birliklerin subaylardan ayrılması halinde orduda büyük kopmalar yaşanabileceği söyleniyor. Ama teoride iyi donanımlı bir ordunun 4 bin isyancının elindeki bölgeleri geri alması kolay olmalı."

İsyancılar açısından da durumun parlak olmadığına dikkat çeken gazete şöyle devam ediyor:

"Şehrin nüfusunun büyük bölümü isyancıların buradaki varlığına karşı çıkıyor. Onları kurtarıcı olarak değil, yaşanacak kötü şeylerin habercisi olarak görüyorlar. Bazı üst düzey subayların saf değiştirmesine ve geçen ayki bombalı saldırıda dört güvenlik yetkilisinin ölümüne karşın Esad'ın ordusu hala yerinde ve seçenekleri tükenmiş değil. Bunlardan biri Suriye'yi Lübnan'a dönüştürmek.


'Esad Türkiye'yi müdahaleye kışkırtıyor'


"Esad Kürt bölgelerindeki güçlerini çekti. Türkiye, Esad'ın buraya PKK'yı çağırdığını iddia ediyor. Türkiye (Gaziantep'te) bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda PKK ve Suriye istihbaratını suçluyor. Türkiye sınırı yakınlarındaki Azaz kasabasındaki bombardımanda 40 sivil öldü. Esad, Türkiye'yi müdahaleye kışkırtmak için elinden geleni yapıyor."

Guardian'ın başyazısından aktardık. İranlı yazar Amir Taheri, Times gazetesindeki yazısında dinsel bölünmenin Arap Baharı'nı yıkacağını belirterek "Amerika Birleşik Devletleri Rusya ve İran'ı engellemek için harekete geçmezse demokrasi umutları boşa çıkacak" diyor.

Yazar şöyle diyor:

"Dinsel hizipte üç kamp var. Bunlardan biri birkaç ülkede özellikle de Mısır'da iktidara ortak olan geleneksel Sünni Müslümanlar. Diğeri halifeliği canlandırma düşü kuran Selefiler. Üçüncü kampta ise Sünni rejimleri devirip nüfuzlarını Asya, Afrika ve Latin Amerika'ya yaymak isteyen Şii militanlar var. Bazı ülkelerde, özellikle de Afganistan, Pakistan, Irak, Yemen ve Bahreyn'de mezhep ayrılığı teröre ve savaşa neden oldu.


'Türkiye ringin içinde'

"Suriye'de Suudilerin Sünnilere, İran'ın da Nusayrilere yardım için devreye girmesi isyana mezhep boyutunu da ekledi. Şiilerin öncüsü İran ile Sünni rakibi zaten Pakistan, Irak ve Lübnan üzerinden savaşıyordu. Geçen yıl Pakistan'da mezhep çatışmalarında beş bin kişi öldü. Yeni Osmanlıcıların liderliği altındaki Türkiye de ring kenarında durmaktan vazgeçip Libya ve Suriye'de kavgaya dahil oldu. Türkiye Mısır'da da alıştırma yapıyor.

Yazar şöyle devam ediyor:

"İran'ın öncülüğündeki kamp, Obama'nın geride durmasının yarattığı boşluğu doldurmayı uman fırsatçı güçler Rusya ve Çin tarafından destekleniyor. Ama müdahale ile hiçbir şey yapmamak dışında da seçenekler olmalı. ABD ve Batılı müttefikleri Arap Baharı'na yardım edebilir. Rusya ve İran Amerika'nın kararsızlığını seziyor. Arap Baharı demokrasi için gerçek umutlar yarattı. Mezhep ayrımının, İran maceracılığının ve Rus fırsatçılığının bu umutları boşa çıkarmasına izin vermemeliyiz."


'ABD'ye sadakat'


Guardian yazarı Seumas Milne, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'na ait binlerce gizli belgeyi yayımlayan Wikileaks sitesinin kurucusu Julian Assange'la ilgili yazısında diplomatik krizin ancak Ekvador'un önerisiyle aşılabileceğini savunuyor.

Tecavüz suçlamasıyla İsveç'e edilmesi kararlaştırılan Assange, buradan Amerika'ya gönderilebileceğini söyleyerek iki ay önce Ekvador'un Londra Büyükelçiliği'ne sığınmıştı. Ekvador geçen hafta Assange'ın sığınma talebini kabul etti. Ama İngiltere, Assange'ı İsveç'e iade etmeye kararlı olduğunu söylüyor ve İngiliz polisi elçilik önünde bekliyor.

Seumus Milne kriz için şöyle diyor:

"Çözüm belli. Yani Ekvador'un önerdiği İngiltere ve İsveç'in direndiği formül. Eğer İsveç Wikileaks'le bağlantılı bir suçtan dolayı Assange'ın ABD'ye iade edilmesine izin vermezse ve İngiltere İsveç'teki tecavüz soruşturmasından sonra Assange'ın üçüncü bir ülkeye iadesini engellerse o zaman adalet sağlanır. Ama işin ucunda ABD'ye sadakat olduğu için Assange Ekvador elçiliğinde uzun süre kalmayı beklememeli.

Financial Times gazetesi, Yunanistan'da kamu harcamalarında yapılacak kesintilerin düşünülenden daha ağır olduğunu belirterek iktidardaki koalisyonun geleceğinin zorlu bir sınavdan geçeceğini vurguluyor. Haberde şöyle deniyor:

"Eleştirilere ve öfkeye rağmen birçok uzman hükümetin yeni kemer sıkma önlemleri paketini parlamentodan geçirebileceğini düşünüyor. Bu uzmanlara göre bunun alternatifi kredinin yeni dilimimin serbest bırakılmaması, ekonominin kaynaksız kalması ve Yunanistan'ı Euro'yu terk etmesi ki hiçbir siyasetçi bunun sorumluluğunu almak istemiyor."

"Bununla birlikte Başbakan Antonis Samaras ve bazı bakanlar, ek süre istemeden önce, programa bağlı olduklarını Avrupa Birliği'ne kanıtlamak zorunda olduklarını biliyorlar. Bazı uzmanlar Yunanistan'a ek süre verilmese bile hükümetin düşmeyeceğine inanıyor."

Times gazetesi manşetinde,vergi gelirlerinin düşük çıkması ve borçlanmanın artması nedeniyle İngiltere'yi yeni bir kemer sıkma döneminin beklediğini aktarıyor. (BBC Türkçe)