Çevre

'Avlanma yasağına rağmen Büyükada'daki dalyan üç kat nasıl büyüdü?'

Defne Koryürek: Büyükada’nın Dil Burnu’nda benim de 20 yılına şahit olduğum dalyan, 2014 yazı geldiğinde bir de baktık ki üç katına çıkarılmış!

17 Ağustos 2014 18:26

Taraf gazetesi yazarı Defne Koryürek, 2012 yılında Adalar bölgesinin rezerv alan ilan edilmesine rağmen Büyükada’daki Dil Burnu’nda yer alan dalyanın 2014 yılında üç kart artmasını sordu. Koryürek olayda, “Dalyan ağlarını kuran Mustafa isimli şahıs Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen eski emekli müsteşar Maksut Mete sayesinde bu dalyanı ve tabiat parkına kaçak olarak kurulan barınağı idare ettiriyor” iddiasına da yer verdi.

Defne Koryürek’in Taraf’ta yer alan (17.08.2014) ‘Nereye kadar’ başlıklı yazısı şöyle:

Boğaz’ın bereketine şımarmış balıkçılar ve şuursuz tüketicilerin at koşturduğu İstanbul denklemine, balığa ve denize dair yasaların güncellenmemişliği, eksik de olsa varolan yasalara uyum hususlarında denetimin eksikliği, uymayanların muhatap olması beklenen cezaların caydırıcılıktan fersah fersah uzak oluşu ve elbette her gün daralan ekonomik koşullar binince... Bazı konular var, yaz yaz bitmiyor. Balık onlardan biri. Zira bitiyor. Zira yokoluşta.

Şimdi... Hatırlayacaksınız, 2012 yılında lüferde avlanma boyunun 14 cm’den 20 cm’e çıkartılmasına ek olarak avlanma derinliğinin 11 m’den en az 24 m’ye çıkartılması ve Adalar bölgesinin rezerv alan ilan edilişini, GTH Bakanlığı’nın İstanbul Boğazı’nın canlılığını, sürdürülebilirliğini korumak yönünde attığı önemli adımlar olarak değerlendirmiştik.

Gelgelelim, yönetmelikler ve yasalar, onların uygulamasını takip eden, kontrol eden olduğu takdirde çıkartılmalılar. Aksi takdirde yasa koyucu konumundaki devlet, en hafif koşullarda, koyduğu yasayı uygulayamamak gibi muazzam onur kırıcı bir lekeyi taşımak zorunda kalır. Hatta, zaman gelir tavşana kaç, tazıya tut demekle itham edilir.

2012 istişaresinde rezerv alan ilan edilen Adalar bölgesinin göbeğinde kurulan dalyanı paylaşmak istiyorum ilginize, bugün.

Büyükadalı değilim, evlilikle adaya gelin geldim. Dil Burnu’na bakan bir evden 22 yıldır denizi seyretme imkânım oldu. Tüm bu süre boyunca tabiat parkından ulaşılan, dik yamaçların dibinde, küçük koyların önünde boyutları alçakgönüllü bir dalyan olduğunun şahidiyim.

Zaman geçti, ben denizime daha hassas bir İstanbulluya dönüştüm. Slow Food’un lüfere dair kampanyası dâhilinde biraz daha piştim ve kavrayışım da gelişti hâliyle. Adalar bölgesinin nasıl bir mera olduğunu, balıkların bu merada konakladığını, yuvaladığını, kışladığını öğrendiğim gibi; yasadışı avcılık yapan troller kadar yasal gırgırların da dipleri tarayan ağları ile deniz yatağına nasıl zarar verdiklerini, Adalar bölgesine dalanların tek bir yosun dahi bulamadıkları bir çölle karşılaştıklarını öğrendim. Benim Emirgan’da “gene mi lüfer” dediğim yıllarda Büyükada’da da “gene mi ıstakoz” dendiğini duyduğumda içim parçalandı.

Hâliyle 2012 istişare toplantısı ertesi Adalar bölgesi rezerv alan ilan edildiğinde, heyecanlanmak, mutlu olmak bir yana kaybettiklerimizi yerine koyma ihtimali karşısında çok umutlandım.

Gelin görün ki 2012 yılından bu yana bir gün geçmedi ki İstanbul’un balıkçıları yasadışı avcılık hikâyelerini paylaşmasınlar bizlerle. Bir toplantı geçmedi ki gırgır reisleri “orayı bize yasakladılar, bak troller rahat avlanıyorlar şimdi” diye takaza etmesinler bize. Devlet kaale alınmadı, balıkçı tarafından. Yasak var, kural var, denetim olmadı istenildiği gibi.

Yetmedi. Yasa ancak taneyle satılabilecek boyuna izin verdiği hâlde İstanbul Su Ürünleri Hali’nde “dökme lüfer” adıyla yavru boy satışı yapıldığını gözlemledik. İstanbul Büyükşehir Belediyesi denetçileri de kaale almadılar yani, devleti. Sorumlusu oldukları Hal’de yavru lüferin satışına göz yumdular.

Buraya kadar devlet madara oldu demek mümkün. Kahredici, evet. Ancak dahası var:

Büyükada’nın Dil Burnu’nda benim de 20 yılına şahit olduğum dalyan, 2014 yazı geldiğinde bir de baktık ki üç katına çıkarılmış! Tam sorarken GTH Bakanlığı’nın avcılık yapılamaz ilan ettiği bir bölgeyi Milli Emlak nasıl dalyana kiralar diye, Adalar Postası bu iznin nasıl alındığına dair haberinde şöyle bir vurgu yaptı:

“İddiaya göre dalyan ağlarını kuran Mustafa isimli şahıs Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen eski emekli müsteşar Maksut Mete sayesinde bu dalyanı ve tabiat parkına kaçak olarak kurulan barınağı idare ettiriyor.”

Evet. Tavşana kaç, tazıya tut dendiği aşikâr. Sormak şart oldu hâliyle, nereye kadar? Bu deniz, bu balık bize emanet. Yarın da neticede hepimizin çocuklarının birlikte varacakları durak..

Hepimizin.