Gündem

Araştırmacı Raif Karadağ'ın 43 yıl önceki ölümüne ilişkin 'Musul cinayeti' iddiası

"Türkiye'nin Musul'daki haklarının gündeme getirilmesi, her dönem bir şekilde engellendi"

25 Ekim 2016 14:03

Star gazetesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Kimsenin sınırlarında gözümüz yok ama dönemin şartları gereği bu sınırlarımızı kendi isteğimizle kabul etmedik" sözleri üzerinden başlayan tartışmaya ilişkin olarak bir iddiayı ortaya attı. Star, 'Musul cinayeti' başlığıyla manşetten verdiği haberinde, araştırmacı Raif Karadağ'ın 43 yıl önce Türkiye’nin Musul’daki haklarına ilişkin belgeleri sunmak için gittiği Ankara’da esrarengiz şekilde ölü bulunduğunu öne sürdü.

Star'da yer alan haber şöyle:

Türkiye-Irak'taki sınırı belirleyen 1926 Ankara Antlaşması ve 1924 Brüksel Sınırı Çizgisi'ne göre, 25 yıldan önce İngiliz Mandasından ayrılan Musul'un 1932'de Türk sınırlarına katılması gerekiyordu. Üstelik, BM'de oy birliği ile kabul edilen rapora göre bölgedeki Türkmen, Arap ve Kürt halkların talebi de buydu. Şeyh Sait ayaklanması gibi dış mihrakların çıkardığı iç karışıklıklarla mücadele eden genç Türkiye Cumhuriyeti, o dönemde bunları savunamadı. 1973 yılında, bu hakları gündeme getiren araştırmacı Raif Karadağ ise, elindeki belgeleri Cumhurbaşkanı ve başbakana sunacakken otel odasında ölü bulundu. Ama bölgede haritaların yeniden çizildiği bugünlerde Türkiye'nin iç güvenliği için 'önleyici doktrin' çerçevesinde bu anlaşmalar hayati öneme sahip, uluslararası belge olarak öne çıktı.

 

Musul, 1932'de Türkiye'ye bağlanmalıydı

 

Ortadoğu uzmanı Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Türkiye-Irak sınırını belirleyen 1926 tarihli Ankara Anlaşması'nın ilk maddesine dikkat çekti. Birinci madde "Türkiye ile Irak arasında sınır, Milletler Cemiyetinin 29 Ekim 1924 günlü oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak, aşağıdaki biçimde kesinlikle belirtilmiştir. (Brüksel Sınır Çizgisi)" ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Prof. Sofuoğlu, bugüne kadar kimsenin Brüksel Sınır Çizgisi'ndeki hakları gündeme getirmemesinin şaşkınlığı içinde olduğunu söyledi. Prof. Sofuoğlu, şu bilgileri verdi: "Ankara anlaşması ve Brüksel Sınır Çizgisi'ne göre, Irak'taki İngiliz manda yönetimi 25 yıldan önce son bulursa Musul ve bölgesinin yönetimi Türkiye'ye bırakılacaktı. Irak'taki manda yönetimi, 25 yıl değil 7 yıl sonra 1932'de son buldu ama Türkiye'ye hakkı verilmedi. Üstelik, Türkiye'nin üye olmadığı için görüşmelerine dahil olmadığı Brüksel Sınır Çizgisi raporu dönemin Birleşmiş Milleti tarafından oy birliği ile kabul edilmişti. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da dediği gibi, Türkiye'nin hiç bir ülkenin toprağında gözü yok. Ancak bugün Türkiye'nin güneyindeki haritalar yeniden şekilleniyor ve Musul-Halep hattında Türkiye'nin uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hakları var. Brüksel Sınır Çizgisi ve Ankara Antlaşmasına göre, Musul'un kaderini belirleyecek masada bugün Türkiye'de olmalı"

 

BM'ye göre Musul Bağdat değil,
Ankara'ya bağlanmalı

 

BM'ye bağlı Macar Başbakanı Kont Paul Teleki, İsveç Bükreş Büyükelçisi De Virsen ve Belçikalı Albay A. Paulis'in hazırladığı 'Brüksel Sınır Çizgisi' ile Türkiye-Irak arasındaki bugünkü sınırın belirlendiği ve buna sadık kalındığını ama anlaşmanın diğer maddelerine bağlı kalınmadığına dikkat çeken Prof. Sofuoğlu, "Bu üç uzmanın hazırladığı rapor, BM tarafından oy birliği ile kabul edildi. Üstelik, heyetin raporuna göre, bölgedeki Türkmen, Arap ve Kürtler olası bir yönetim değişikliğinde Arap idaresi olan Bağdat yerine Türk idaresi olan Ankara'ya bağlanmak istedikleri de ayrıntılarıyla anlatılıyordu."

 

Esrarengiz ölüm

 

Türkiye'nin, Musul'u Misak-ı Milli sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında bir şehir olarak gördüğünü ve Lozan'da bu konuda direndiğine dikkat çeken Prof. Sofuoğlu, "Sonrasında Şeyh Sait ayaklanmaları ile Türkiye'nin kendi iç karışıklıklarıyla meşgul olması sağlandı ve Türkiye Musul'la ilgilenemedi. 1973 yılında, Türkiye'nin Ankara Antlaşması ve Brüksel Sınır Çizgisi anlaşmasından doğan haklarını gündeme getiren araştırmacı Raif Karadağ, konuya ilişkin elindeki belgeleri dönemin Başbakanı Naim Talu ve Fahri Korutürk'e sunmak üzere gittiği Ankara'da otelde esrarengiz bir şekilde ölü bulundu. Kalp krizi dendi ama ölümü hâlâ aydınlatılamadı. Türkiye'nin Musul'daki haklarının gündeme getirilmesi, her dönem bir şekilde engellendi" diye konuştu.