Gündem

'Aramızdan bazıları hızla zenginleşirken oldu olanlar...'

Fatma Barbarosoğlu: Tam sorumluluk sahibi süje olarak, şehrin içinde varlık kazanmaya başlamıştık ki, her şeyin çokluk ile ölçüldüğü bir zamanın içine düşüverdik

20 Ekim 2014 16:34

Yeni Şafak gazetesi yazarı Fatma Barbarosoğlu, şehirlerde özellikle de İstanbul’da belediyecilik faaliyetlerinin geliştiğine, diğer yandan da halkın taleplerinin arttığına dikkat çekerek, “Talep etmeyi öğrendikçe mahallemizde nasıl yaşayacağımızı nelere ihtiyacımızın olduğunun listesini çıkarmaya çalıştık. Şehre aidiyetimizi perçinlemeye çalışıyorduk. 'Beyaz Masa'ya inandık. Önümüze konulan şikayet ve dilek kutularını ciddiye aldık. Sonra ne oldu? Aramızdan bazıları hızla zenginleşirken oldu olanlar. Hızla zenginleşenler; dünü, geldikleri yeri unutmak ve dahi unutturmak için öznelerin doğal sesleri ile söyledikleri cümlelerin yoluna barikatlar kurmaya başladı” dedi.

Fatma Barbarosoğlu’nun Yeni Şafak’ta “Muazzam başlangıçların yaralı sonuçları olarak tarihe geçmemek için” başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2014) yazısı şöyle:

 

Muazzam başlangıçların yaralı sonuçları olarak tarihe geçmemek için

 

16 Ekim Perşembe günü, Haliç Kongre merkezinde Türkiye'nin dört biryanından gelen belediye başkanları, İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı, İstanbul'un ilçe belediye başkanları, İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülhamit Gül, Kültür Bakanı Ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in katılımı ile kültürel sorunlarımıza dair bir çalıştay gerçekleştirildi.

Açılış konuşmalarında AK Parti İstanbul İl Başkanı sayın Aziz Babuşçu ve Kültür Bakanı sayın Ömer Çelik kültürel sorunlar hakkında konunun bütün veçhelerinden haberdar olduklarını ifade eden konuşmalar yaptılar.

Çalıştayın üzerine bina edildiği zemin, kültür ve sporun bir sorun olarak orta yerde durduğu idi.

Kültür Bakanı, kültürün salonlarda değil esas sokakta yaşayacağını ifade etti.

Meselenin kalbi tam da burada ritmini kaybedip çarpıntıya dönüşüyor.

İslami kesimin söylemine dikkat edildiğinde yazarların kültürden ziyade medeniyeti tercih ettiği, içinde yaşanmakta olan zamana dair cümle kurmaktan kaçınarak ya geçmişe ya uzak yarına dikkat kesildiği görülür.

Gündelik hayata dair yazmak en hafif ifade ile romantik en ağır ifade ile bayağı bulunur.

Neden böyle?

Kültürün endüstriyel veçhesini bir yana bıraktığımızda, kültür üzerine konuşmaktan bizi alıkoyan nedir?

Kültür gündelik hayata nasıl dahil olduğumuzdur.

Dikkat ediniz gündelik hayata nasıl dahil olunduğuna dair ortaya atılan bütün cümleler, kadınların giyim kuşamına, kadınların tüketim alışkanlıklarına dair.

Konfeksiyon usulü söylemlere göre, her şeyin tek sorumlusu kadınlar bilhassa da başörtülü kadınlar.

Modern hayat işbölümünü dayatıyor olabilir, ancak ahlak anlayışımızda, vazife taksiminde böyle bir işbölümü yok.

Önce nasıl yaşadığımızı idrak etmemiz gerekiyor. Kabul edelim, idrak etmeden, akıntının içinde, rastgele yaşıyoruz.

İmkanlara sahip olmadığımızda 'başka hayat'ları ölesiye eleştiriyor, o imkanlara kavuşunca 'İslam'ı en iyi şekilde temsil ediyor' olmanın kibrine bulanarak şimdiye kadar reddettiğimiz ne varsa yanında, önünde, arkasında aşk ile saf tutuyoruz.

Mümini mümin yapan zaman ve mekan idrakindeki teslimiyettir. Bu teslimiyet her anı idrak eden ama bir taraftan da bu dünyada fani oluşu asla unutmayan bilince aittir.

Oysa biz, hepimiz rastgele yaşıyoruz.

Rasgele!

Modern hayatın içinde maruz kaldıklarımıza teslim ola ola!

Teslim oluşu şikayet ile peçelemeye çalışarak.

Bu bakımdan AK Parti'nin kültürel gündemi açısından 16 Ekim'de yapılan çalıştayı başlangıç olarak önemli. İlk toplantıyı sorunlara toplu bakış olarak ele alacak olursak bundan sonrası için bir yol haritası oluşturmamız gerekiyor.

Tartışacağımız bütün meseleleri zaman ve mekan duyarlılığı paydasında toplayarak ele almamız mümkün.

AK Parti belediyeciliğini kültürel başarı açısından değerlendirmeye kalktığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?

AK Parti belediyelerinin kültürel performansını iyi analiz edebilmek için Refah Partisi'nin 1994 yerel seçimlerini Recep Tayyip Erdoğan ile kazandığı günlerden başlamak gerekiyor.

Muazzam başlangıçların yaralı sonuçları olarak tarihe geçmeden önce, nasıl başlıyor nasıl bitiriyoruz sorusuna cevap aramak durumundayız.

Fevkalade başlıyoruz. Özveri, ihtimam, gayret, rıza.

Başlarken bütün tarihi tecrübeyi arkamıza alıyor, yanımıza yoldaş eyliyoruz.

Evveli olmayan işlerde kısa sürede bir üslup inşa ediyoruz. Evet ediyoruz. Bakınız Kanal 7.

Kanal 7 raiting belasına bulaşmadan önce, Türkiye'nin en özgün kanallarından bir idi. Orada kalsa idi, bugün kültürel alanda yaşanan pek çok sıkıntı önemli ölçüde aşılmış olacaktı.

O dönemde çekilmiş TV filmleri, sohbet programları hala zihinlerimizde kayıtlı. Bendeniz o vakit İbrahim Sadri'nin sunmakta olduğu 'Ramazan Konağı'nda misafir sunucu olarak gençleri ağırlamıştım. O gençler büyüdü çoluk çocuk sahibi oldular. Ama bugün hala karşılaştığımızda o gün konuştuklarımızı hatırlıyorlar.

Bunu niçin söyleme ihtiyacı hissediyorum? Çünkü o dönem hepimiz hasbi olarak iş yapıyor, sözlü kültürün gücünü dijital kültür kodları üzerinden güncelliyor olmanın heyecanını hissediyorduk.

Sonra ne oldu?

Evet soru bu.

Sonra ne oldu?

Refah Partisi Cumhuriyet tarihinin en önemli değişimlerinden birini gerçekleştirdi. Çöp yığınları ile devralınan İstanbul kısa bir süre içinde ışıl ışıl bir yüze kavuştu.

Uluslararası konferanslar ile küresel dünyanın başkenti olmayı hak eden performans gösterdi.

AK Parti ilk yıllarını kazanılmış ilk heyecanın ivmesi ile geçirdi.

Bahçeler, parklar, caddeler, köprüler, metrolar, 'hizmette sınır yoktur'.

Yönetenler 'hizmette sınır yoktur' dedikçe talep etmeyi öğrendik.

Talep etmeyi öğrendikçe mahallemizde nasıl yaşayacağımızı nelere ihtiyacımızın olduğunun listesini çıkarmaya çalıştık. Şehre aidiyetimizi perçinlemeye çalışıyorduk.

'Beyaz Masa'ya inandık. Önümüze konulan şikayet ve dilek kutularını ciddiye aldık.

Sonra ne oldu?

Aramızdan bazıları hızla zenginleşirken oldu olanlar.

Hızla zenginleşenler; dünü, geldikleri yeri unutmak ve dahi unutturmak için öznelerin doğal sesleri ile söyledikleri cümlelerin yoluna barikatlar kurmaya başladı.

Tam sorumluluk sahibi süje olarak, şehrin içinde varlık kazanmaya başlamıştık ki, her şeyin çokluk ile ölçüldüğü bir zamanın içine düşüverdik.

Şimdi vermekte olduğumuz imtihan çokluğun imtihanıdır. Daha daha temposuna neleri kaptırdığımızın imtihanıdır.

Ve ey okuyucu su sadece bir partinin imtihanı değildir. Hepimizin imtihanıdır.

Başlarken bütün meseleleri zaman ve mekan duyarlılığı paydasında toplamak mümkün diye başlamıştım. Otuz yıl önce dilimizde malayani işlerden uzak durmak diye bir şey vardı.

Şimdi bütün malayani işler 'kişisel gelişim programı' oldu.

Bilmem anlatabildim mi?