Yeşiller Partisi’nin eski federal milletvekillerinden hukukçu Mehmet Kılıç, Avrupa Adalet Divanı‘nın Almanya’ya aile birleşimi yoluyla göç etmenin önüne koyulan 'dil şartı'nı kaldırmasının ardından, Alman hükümetinin kararı uygulamak istememesine ilişkin, “Almanya bunu yaparsa hem Anayasa‘yı hem de insan haklarını çiğnemiş olur“ dedi.
Kılıç, kararın Türkiye’nin Ortaklık Konseyi Anlaşması’ndaki Türk vatandaşlarının durumunu kolaylaştıracağını savundu.
WDR Funkhaus Europa Köln Radyosu’na konuşan Mehmet Kılıç’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
- Muhafazakarlar bu kararın ardından sert tepki gösterdiler. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi Genel Sekreteri Adalet Divanı‘nn kararını eleştirdi ve 'gerekirse yasaları değiştiririz 'dedi. Bunun geri dönüşü varmı?
Bunun geri dönüşü yoktur ama Almanya bir çok Avrupa Adalet Divanı kararını uygulamama konusunda ciddi direnç gösteren bir ülke olmuştur. Bu son karar dahi bunu göstermektedir. Çünkü 2000 yılındaki Savaş Kararı, 2003 yılındaki Abatay Kararı, 2009 Soysal Kararı, 2011 Toprak Kararı bunların hepsi şunu gösteriyor; Adalet Divanı diyor ki, Türk vatandaşlarının yerleşim ve serbest dolaşım haklarını sınırlayamazsın ve kötüleştiremezsin, çünkü 1963’de imzalanan ortaklık konseyi anlaşması ve ona ek protokolden kaynaklanan bir hak kötüleştirme yasağı vardır. Bu uluslararası bir sözleşmedir, bu sözleşme olduğu sürece sen bunu basit yasalar yoluyla değiştiremezsin, ancak Almanya bunu pratikte engellemek için elinden geleni yapacaktır.
- Almanya eğer bu kararı uygulamamakta diretirse bu toplumsal huzursuzluk yaratmaz mı?
Almanya bunu yapmaz ise toplum içerisinde hukuka güven, devlete güven sarsılır. Kaldı ki, hatırlatayım bu yasayı zamanında 2007’nin 31 Ağustosu‘nda yürürlüğe koyan bugünkü gibi Büyük Koalisyon idi. Bizim memlekette bir söz vardır ‚‘iti öldürene sürdürtürler‘‘ diye. Bu iti öldüren bu Büyük Koalisyon idi, bunun temizliği de onlara aittir. Bu yasayı ortadan kaldırmak, aslında bütün üçüncü ülke vatandaşları için ortadan kaldırmak, boyunlarının borcudur. Bir ailenin birleşimini, bir kişinin dil bilgisi, yeteneği veya dil öğrenme yetisine veya eğitim düzeyine bağlı kılmak , Anayasa’ya da aykırıdır İnsan Hakları Sözleşmelerine de aykırıdır . Buraya geldiğinde kişiye öyle bir zorunluluk koyabilirsiniz, ancak önce değil. Avrupa Birliği’nin aile birleşimine ilişkin bir yönergesi var orda bu ön görülmüştür. Büyük Koalisyon şimdi yasal düzenlemeye giderek yabancılar dairelerinin dil şartı koymasını engelleyecek. Bu boyunlarının borcudur, bunu yapmaz iseler tarih önündeki sorumluklarını devam ettirirler
- Aile birleşimi konusunda vatandaşların yapabileceği ne var bundan sonra?
Çok şey var . Aslında bundan sıonra vatandaşa çok iş düşüyor. Çünkü Berlin İdare Mahkemesi istisnaen bu bu davayı Adalet Divanına taşıdı. Başka kararları götürmemişti mesela. Bu haktan yararlanmak lazım. Şimdi Soysal Kararı‘nda yani tır şoförleri kararında ne yaptı Almanya? Tır şoförleri 2009 yılında böyle bir dava kazandılar. Almanya‘nın o zamanki içişleri bakanı dedi ki, bu sadece o davayı kazanan soferleri ilgilendirir onlar vizesiz girebilir Almanya’ya. Bu inanması güç bir yorum hatasıydı. Kazanılan hakkı vermemek için bunu bilinçli olarak yaptılar. Daha sonra zorlanınca sırf bu tır soferlerini ilgilendirmiyor, diğer şoförler de yararlanabilir dediler. Sonra bu da tutmayınca, hem siyasi baskı hem de halkın baskısı üzerine sonra dendi ki, ‚‘evet hizmetin serbest dolaşımından hizmeti sunanlar yararlanabilir‘‘ O zaman da pratikte şöyle bir sorun yaşattılar ; vizesiz giriş iznini alabilmek için gerekli olan belgeleri, vize almak için gerekli belgeleri iki katına çıkardılar, yani insanlara dediler ki, ‚‘bu daha zor sen en iyisi vize al gel‘‘ Benim vatandaşlara tavsiyem, kesinlike yabancılar dairelerinin ya da başka makamların sizi yanıltmalarına izin vermeyiniz. Avrupa Adalet Divanı‘nın kararları, Avrupa Topluluğu hukukunu yorumlamaya en yetikili ve en üst makamdır ve diğer makamları bağlar. Almanya‘yı da bağlar eğer Almanya bir hukuk devleti ise. Bu yüzden şimdi iş vatandaşa düşüyor. Bu kanunun bu kararını eline alacak ve yerel mahkeme, idari mahkemeler, üst idari mahkemelerde haklarını arayacak, davalar açacak. Bunu yapmazsa bu hak hayata geçmez.
-Vatandaşlar girişimlerinde diretsinler ve Almanya‘ya Adalet Divanı‘nın bu kararını hatırlatsınlar, üzerinde dursunlar diyorsunuz yani?
Çok güzel özetlediniz öyle diyorum. Şunu da söylemek gerekir; bakın bu yasa tasarısıyken henüz, 2007 yılında ben Federal Meclis İçişleri Komisyonu‘na bilir kişi olarak davet edildim. Orada biz kötüleştirme yasağı var, bunu en azından Türk vatandaşlarına uygulayamazsın diye uyarmıştık. AGİT'de eylül 2007 de toplantı oldu orada da söyledik. Dedik ki, siz bunun sözleşmelere aykırı olduğunu biliyorsunuz ama bile bile böyle bir yasa yapıyorsunuz, çünkü şunu umut ediyorsunuz; beş altı yıl bunu uygularsak insanların gözü korkar hedefimize ulaşırız. Hollanda da bçyle yapmıştı. Hollanda’dan gelen istatistikler var. Aile birleşimleri, dil şartı konunca üç de iki oranında azalmıştı beş yıl içerisinde. Dediğim gibi, bu noktada şimdi görev vatandaşlara düşüyor. Bakın elinizde en yüksek mahkemenin verdiği karar var, hakkınızı arayacaksınız.
- Bu karar Türkiye vatandaşları açısından aile bileşimini pratikte nasıl kolaylaştıracak?
Şöyle kolaylaştırır. Hatta karar öyle güzel yazılmış k, açık bir kapı bile bırakılmamış. Almanya şunu yapmaya kalkardı mesela; derdi ki, burada Niederlaşsungsfreiheit yani yerleşim hakkı özgürlüğü aslında serbest meslek sahiplerini ilgilendiren bir konudur. Çünkü davayı açanın eşi serbest meslek sahibi. Ancak karar incelendiğinde görülüyor ki, burdaki işçilerin de aynı haktan yararlanabilmesine imkan tanınıyor. Eğer geçmişte başvurulmuş da dil bilmiyorsunuz diye aile birleşimi reddedilmiş olanlar var ise, olay henüz mahkeme veya itiraz aşamasında ise hatta dava kapanmış ise yeniden başvuracaklar, yeni bir dilekçe verecekler Konsolosluğa ve diyecekler ki, benden dil bilgisi istenemez. Çünkü bu bir hak kötüleştirmesi anlamına gelir, benim eşim Almanya‘da yerleşik bir kişidir o bu haktan yararlanır.
Ancak Alman vatandaşı olanların haklarını kötüleştirebilir. Bu karar, Almanya’daki eş sadece Alman pasaportu taşıyorsa, bakın bu sizi çok şaşırtacak. O zaman Almanya diyebilir ki, hayır ortaklık konseyi anlaşması sadece Almanya‘da çalışan Türk vatandaşı ve onun eşi için geçerlidir, Alman vatandaşı için geçerli değildi; burada Alman vatandaşı olanlar görece bir hak sahibidirler. Biz bu durumda da diyoruz ki, bu kendi vatandaşına uygulanan bir ayrımcılıktır. Yani Almanya, Alman vatandaşını, bir üçüncü ülke vatandaşınından daha kötü duruma sokamaz, bu hukukun temel ilkelerine aykırıdır, bunu da iddia etsinler, yine haklarını arasınlar.
- İlginç bir nokta daha var. Malum Adalet Divanı‘nın kararı geriye doğru işlemeyecek. Şu an dil öğrenme sürecinin tam ortasında olanların durumu ne olacak?
Şunu söyleyelim; dil öğrenmenin kimseye bir zararı görülmemiş bu güne kadar, dili öğrenmekte çok büyük yarar var. Buraya geldikten sonra da devam etsinler dil çğrenmeye. Bir doktora tercüman aracılığıyla gitmek iyi bir durum değil hele on yıl sonra gitmek hiç iyi bir durum değil. Bence dil sınavlarına da girsinler Ha buna rağmen, yok sınavda kaldınız, yok bize bu dil seviyesi yeterli değil derlerse karşı çıksınlar. Desinler ki, ‚‘ benim zaten dil bilgisini kanıtlamaya ihtiyacım yok ortaklık konseyi anlaşmasının katma protokolünün 41. maddesi buna engel. Bana bu koşulu öne süremezsiniz. Aksi halde Berlin idare mahkemesi ya da yer ihtibari ile yetkili mahkemeye başvururum. Bir kez daha hatırlatalım artık ipler vatandaşın elinde.