Gündem

Ali Bulaç: Diyanet'in çerçevesini çizdiği soyut dindarlıkla iş yapan siyasetçi canavarlaşır!

'Soyut dindarlıkta siyasetçi farkında olmaksızın iktidarı elde tutma mücadelesinde politik hayvana dönüşür'

24 Ağustos 2015 19:42

Zaman yazarı Ali Bulaç, kamusal hayatta, sosyal, iktisat, şehir, çevre, eğitim, bölgesel veya devletler arası politikaların belirlenmesinde dine müracaat edilmeden Diyanet'in çizdiği soyut dindarlık çizgisi etrafında hareket edildiğini savundu. Bulaç, “Soyut dindarlık siyasetçiye büyük avantajlar, başarılar sağlar ama siyasetçi farkında olmaksızın Bizans saray siyasetinin labirentlerinde canavarlaşır, iktidarı elde tutma mücadelesinde politik hayvana dönüşür” dedi.

Ali Bulaç’ın Zaman gazetesinde “Dindar siyasetçinin din dışı siyaseti!” başlığıyla yayımlanan (24 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

***

Mücerret dindarlığın siyaset ve idare üzerindeki etkisi ile sahih ve somut dinin siyaset ve genel toplumsal hayat üzerindeki etkisi mahiyetçe farklıdır. “Soyut dindarlık”, Müslüman'ın dinin nominal varlığına sahip çıkmakla beraber, dünyevi hayatı düzenleyen somut hükümlerini bilmemesi, bilip uygulamaması veya istiyor olmasına rağmen uygulayamamasıdır.

Bilmemek “cehalet”; bilip uygulamamak “zulüm ve fısk”; uygulayamamak “acziyet”tir. Dinin dünyevi hükümlerinin her birinin dinin bütünüyle ilgisi vardır; nasıl tek bir ayeti inkar etmek veya bilerek hükmünü iptal etmek Kur'an'ın bütünlüğünü iptal etmek ise, dinin bir veya birkaç hükmünü ihmal veya iptal etmek de dinin bütünüyle ilgisini koparmaktır. Din bir saat gibidir, ufacık bir aparatını çekip aldığınızda mekanizma zarar görür. Kadisiyye Savaşı'nda askerleri teşci' etmek üzere şiir okuyan komutan içinde içkiyi metheden beyitler okudu diye Sa'd bin Ebi Vakkas tarafından görevden alındı. Bu seçkin sahabeye göre “Allah'ın haram kıldığı bir şeyi medihle kazanılacak zaferde hayır yoktur.”

Cehalet, zulüm/fısk veya acziyetle olsun, ortaya çıkan durum, kendini dinle pozitif olarak ilişkilendiren siyasetçi veya yöneticinin soyut dindarlık durumudur. İkrara, mahza ibadete ve temeli olmayan ritüellere endekslenmiş soyut dindarlık somut dine zarar verir. Türkiye'de Diyanet'in de etkin varlığıyla olan budur. Meseleyi haksız bir suçlamadan çıkarmak için, genel olarak dinin toplumsal hayatta sahiden olumlu fonksiyon görüp görmediğine bakmak lazım. Bunun da yolu, dindar kadroların söz sahibi olduğu toplumda Makasidu'ş şeria'nın beş esası olan canın, dinin, malın, aklın ve neslin sahiden korunup korunmadığına bakmaktan geçer. Bunlar layıkı vechiyle korunuyorsa o toplumda özgürlük, ahlak, adalet ve vahdet var demektir. Türkiye toplumu bu beş değerin ve beslediği ideallerin hiçbirinden sınıfı geçebilecek yeterlilikte değildir.

Soyut dindarlık sadece dine değil, topluma da yıkıcı zararlar verir. Zarar “dindar figür” eliyle gerçekleştiğinden, burada kaynaklarına inmemiz gereken soru, dindar siyasetçi veya yönetici, zarar verirken nasıl olur da meşruiyet krizine düşmüyor?

Benim yaşanan tecrübelerden çıkardığım sonuca göre sebep şudur: Hakikat-i halde siyasette veya kamusal hayatta dinin dikkate değer etkisi veya dahli söz konusu değildir; sosyal, iktisat, şehir, çevre, eğitim, bölgesel veya devletler arası politikaların tespitinde dine müracaat edilmiyor, fakat yoğun bir biçimde genel çerçevesini Diyanet'in çizdiği soyut dindarlık siyasetçi ve yönetici tarafından öne çıkarılıyor. Siyasi rejimin demokrasi veya otokrasi olması fark etmez çünkü din'i değil, soyut diyaneti esas alan siyasetçiye göre her iki rejim de “din dışı”dır ve madem başvuracağı  referanslar dinin somut hükümleri değil, soyut dindarlıktır, o zaman “din dışı alan siyasette ve yönetim”de üstesinden gelebildiği her politik tutumu mümkün görmektedir. Yani Dostyoveski'nin dediği “Tanrı yoksa her şey mubahtır.” sözünü “Din yoksa politik her fiil ve başarıya götürücü tutum mubahtır!”

Bu vahim telakkinin siyaseti belirleyen parametre olmasını kolaylaştıran bir faktör de “dine siyaset yoluyla hizmet olmaz” veya “din ayrı siyaset ayrı” fikrinin Müslüman'ın zihninde yer etmesidir. “Siyasetle dine hizmet olmaz” dindarın dini referans almayan siyasetçiyi yaptıkları haksızlıklardan dolayı sorgulaması tutarsızlıktır; Laikin de öyle!

Siyasetçinin dine müracaat etmeden soyut dindarlıkla iş yapması ona büyük bir güç, avantaj ve lojistik destek sağlar. Tek hesaba katacağı durum a) Yasaları ve anayasayı kendine göre yorumlayıp kullanma becerisi; b) Uluslar arası güçlerle kuracağı ittifaklar, onu ayakta tutacak pazarlıklar yürütme imkanına sahip olması; c) Ve bir şekilde seçim zamanlarında seçmen desteğini arkasına alabilmek üzere türlü çeşitli stratejiler, taktikler yürütmesi. Üç tutuma dindar olmayan/laik siyasetçi de fazlasıyla başvurur.

Soyut dindarlık siyasetçiye büyük avantajlar, başarılar sağlar ama siyasetçi farkında olmaksızın Bizans saray siyasetinin labirentlerinde canavarlaşır, iktidarı elde tutma mücadelesinde politik hayvana dönüşür. Süreç içinde takvasını kaybettiğinden artık Allah'tan değil yasalardan, uluslar arası güçlerden ve seçmenden korkmaya başlar.