Politika

AKP kurucularından Böhürler: Koalisyon görüşmeleri yapan ekiplerde neden bir kadın yok?

'Bir de liderler biraz gülümseseler'

04 Temmuz 2015 15:05

AKP kurucularından ve Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, koalisyon görüşmelerine ilişkin olarak, "Koalisyon görüşmeleri yapan ekiplerin içinde neden bir kadın siyasetçi yok, doğrusu merak ettim" dedi.

"Bir de liderler biraz gülümseseler" diyen Böhürler, "Anladık pazarlık çetin, konu çetrefilli, herkes bin kat maske takmış, saf içinde saflar oluşmuş… Yine de gülümsemek kimseye bir şey kaybettirmez" ifadesini kullandı.

Böhürler'in Yeni Şafak'ta "Bir öğleden sonra iki ülke kurmaya karar verdim…" başlığıyla yayımlanan (4 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

Oradaydım

Churchill'in şöyle dediği anlatılır:
-“Ürdün fikri kafamda ilk kez ilkbaharda, bir öğleden sonra saat dört buçuk sularında oluştu…” 1921 Mart ayında sadece üç gün içinde sömürgeler bakanı Churchill'in kırk danışmanıyla birlikte icat ettiği yeni Ortadoğu haritasının çatırdamasını izliyoruz bugünlerde. Elbette bu çatırdama kendiliğinden, toplumların sosyolojisi, halkların istekleri falan şeklinde gerçekleşmiyor.
“Churchill ve danışmanları 1921'de üç gün içinde iki ülke yarattılar, ismi verdiler, hükümdarların belirlediler, sınırlarını da parmaklarıyla kumun üzerine çizdiler. Dicle ve Fırat nehirleri tarafından kucaklanan topraklara 'Irak' dediler. Filistin'den koparttıkları yerin adı da 'Ürdün' oldu… Fransa, Lübnan'ı icat ederken Churchill de boşta gezen Prens Faysal'a Irak'ın Krallık tacını taktı. Ve güvenliği tartışılır bir referandumda %96'lık bir kararla onaylandı. Kardeşi Prens Abdullah ise Ürdün kralı oldu. Her iki hükümdar da Arabistanlı Lawrence'ın tavsiyesiyle giderleri Britanya bütçesinden karşılanan bir aileye mensuptular. Yeni ülkenin yaratıcıları iki ülkenin doğum evraklarını Kahire'de Semiramis Oteli'nde imzaladılar“ (Aynalar / Eduardo Galeano)

Ortadoğu'da bu yüzyıl başında icat edilen ülkelerin kuruluş amaçları, neye hizmet ettikleri ve neye hizmet etmedikleri, ne zaman savaşa sürüklenip parçalandıkları iyi analiz edilmeli. Bunu yaparken de bu coğrafyalarda enerjinin ve paranın izini takip etmek gerekiyor.

Yüzyıllık tarih bize her hamlemizin sonuçlarına ilişkin dikkatli olmak gerektiğini söylüyor. Bu ortamda “hemen savaşa girelim” demek hiç de kolay bir karar değil. Hele de kazananların hep yabancı kaybedenlerin ise yerli halklar olduğu bir coğrafyada “coğrafyanın kaderi” bize iltimas geçer mi bilinmez.

Irak, Libya, Suriye'den geriye kalanlara bakarak savaşa girme kararı verilmeli. Bir de kime karşı savaşacağız? Bu cephede ne düşman ne de dost belli. Amerika (yanlışlıkla) sivilleri bombalıyor, bombardımandan kaçan 24.000 kişi Türkiye'ye sığınıyor. Işid giriyor, kenti yakıp yıkıyor ardından da PYD-YPG güçleri kurtarıyor. PYD'nin kontrol ettiği sınır şu anda 400 km.
Gaz vermeden önce bir durup düşünmekte fayda var.

NÜFUS DENGELERİ DEĞİŞİYOR

Diğer taraftan bölgede yoğun göçlerle yeni bir nüfus değişimi de ortaya çıkıyor. Bu aynı zamanda toplumların kültür ve sosyolojilerini değiştirecek, uzun vadeli sonuçlar ortaya çıkaracak bir politikayı da kapsıyor. Irak savaşı sonrasında milyonlarca Iraklı Suriye'ye sığınmak zorunda kalmıştı. O zaman bölgeye gittiğimde Suriyeliler, göçle birlikte toplumun nüfus yapısının, kültürünün değiştiğini söylüyorlardı. Aynı şey Türkiye için geçerli. Savaş sınırları değiştiriyor, göç ise ülkelerin demografik yapısını yeniden karıp karıştırıyor. Yeni bir nüfus dengesi ortaya çıkıyor. Bu uzun vadeli stratejinin olası sonuçlarını öngörerek hareket etmekte fayda var.

AK PARTİ VE GENÇLİK

Bu seçim sonuçları ortaya koydu ki Ak Parti'nin seçmen kitlesi içinde gençlerle arasındaki mesafe giderek açılıyor. Ak Parti'nin söylemi dinamizmini kaybedip, tekrara düştükçe, dünya görüşü kendini revize edemedikçe gençlerden uzaklaşıyor. “Dava”, “medeniyet inşası”, “tarihin aktörü olma” gibi birçok kavram gençler açısından bir şey ifade etmiyor. Bunlar bizim ve bizden önceki neslin gençliğinin kilit kavramlarıydı. İdeolojiler kimliklerdi. Mefkure'leri vardı. Ve de bunun içini dolduracak binlerce kelimeleri. Şimdi bu kelimelerin içi boşaldı. Söylendiğinde onlarda karşılık bulan yeni kelimeler bulmak ve farklı bir dil geliştirmek gerekiyor. Mizaha açık olmak. Eleştirileri dinlemek gibi… Politik kurtarıcılık yapmak istemeyen ya da bizim çizgimizde bunu yapmak istemeyen gençlere de söyleyecek sözümüz olmalı.
...
Tam “ideolojiler çağı bitti” derken bir kitap ilişti gözüme. “Lenin'den Öpücükler”. Genç nesil Çinli bir yazar Yan Lianke'ye ait. Mizahi bir dille, Lenin'in na'şını köylerine getirerek, köylerini turistik bir merkeze dönüştürmek ve para kazanmak isteyen köy halkının hikayesini anlatıyor. Ciddiyetinden ve ağırlığından yıkılan Lenin kitaplarını okumayı vazife sayan nesilden gelen birisi olarak, kitabın özetini okurken bile çok güldüm. Gençlerle aramızdaki fark açısından iyi bir örnek teşkil edebileceğini düşünüyorum.

LOCADAN

- “Türk bürokrasisi buğday başakları gibidir, hangi iktidar gelirse onun önünde eğilir” İsmet İnönü'ye atfedilen bu söz bugünlerde Ankara'da çok dile geliyor. Bazı bürokratların şimdiden bıyıklarını, sakallarını kesmeye başladıkları söyleniyor.

Koalisyon görüşmeleri yapan ekiplerin içinde neden bir kadın siyasetçi yok, doğrusu merak ettim. Bir de liderler biraz gülümseseler. Anladık pazarlık çetin, konu çetrefilli, herkes bin kat maske takmış, saf içinde saflar oluşmuş… Yine de gülümsemek kimseye bir şey kaybettirmez.