Politika

Akit yazarı: Menderes Maliye Bakanı ile örtülü ödenekten bize bir bavul para gönderdi!

Menderes'ten Erbakan'a: Sizin gibi vatan severler bakanlıklarda yorulamaz Maliye Bakanı'nı ayağınıza göndereceğim

26 Şubat 2016 15:49

Necmettin Erbakan'ın kurucusu olduğu Refah Partisi'nde 1995  ve 1997 yıllarında milletvekilliği yapan Akit yazarı Mehmet Şevki Yılmaz, 1956 yılında Erbakan ile dönemin Başbakanı Adnan Menderes arasında geçen bir hikâyeyi anlattı. Yılmaz, Erbakan'ın kurdukları motor fabrikası için yardım istediğini, Menderes'in de "Sizin gibi vatan severler bakanlıklarda yorulamaz Maliye Bakanı'nı ayağınıza göndereceğim" diyerek bir bavulla örtülü ödenekten 500 bin lira para gönderdiğini söyledi.

Menderes'in Erbakan'a "Bu yardım devam edecek” dediğini belirten Yılmaz, "O parayla üretime devam ettiklerini, ancak 60 yılında Türkiye'nin 28 Şubat gibi karıştığını ve fabrika ve hükümetin kapandığını” anlattı.

Milat gazetesinden İsmail Zelvi'nin sorularını yanıtlayan (26 Şubat 2016) Yılmaz'ın açıklamaları şöyle:

 

-Siyasete nasıl başladınız? Siyasi hayatınız anlatabilir misiniz?

- Siyasete talip olmak Müslümanın şiarı değildir, görev istenmez verilir. Bu prensip doğrultusunda bizi Rize’ye gönderdiler. İlk önce 1987 milletvekilliği seçimlerinde. 87, 89, 91 yine milletvekilliği seçimleri arkasından 94 yılında Rize’de, Rizeli Başbakan Mesut Yılmaz’a rağmen Allah’ın lütfu ile belediye başkanlığını bize teslim ettiler. Bunun üzerine mahkemelerimiz başladı. Daha önce yapılan siyasi konuşmalardan dolayı ceza aldık. Aldığımız ceza sebebiyle başkanlığı bırakmak zorunda kaldık. Rize’den 1,5 sene sonra milletvekili olduk. 20. Dönem parlamentoya girdik orda da bildiğiniz gibi Refahyol hükümetiyle başarılı çalışmalar yaptık. Bugünkü gibi  iktidarla uğraşanlar o gün de, bizimle uğraştılar.  Refah Partisi’ne sebepsiz, hukuksuz, kanunsuz  dava açıldı. Ondan sonra da parti kapatıldı. Kapatıldıktan sonra yasaklılar arasına girme şerefi  bize nail oldu. Erbakan hocam ve arkadaşlarının yasak yediği dönemde onlardan biri de bu kardeşinizdi.

- Erbakan Hoca ile nasıl tanıştınız?

- Siyasi harekete biz 15 yaşında başladık. Millî Nizam Partisi’nin İzmit’te genç hatibiydik. Camilerde ve ev sohbetlerinde destek verdik. Gençlik faaliyetleri çerçevesinde hocamızı 1970 yılından beri tanıyoruz. 1973-74 MSP-CHP koalisyon hükümetinde Adalet Bakanı Şevket Kazan kardeşimizin yanında  özel kalemde göreve başladım. Dolayısıyla Erbakan hocamızı daha yakinen tanıma fırsatını 1970’li yıllardan sonra  bulduk. Bilhassa Avrupa’daki görevimiz sırasında bir aile olduk.

- Kısaca okuyucularımıza Erbakan’ı tanıtabilir misiniz?

- Erbakan hoca kalben ve ruhen de sevdiğim, saydığım, örnek aldığım bu milletin bağrından yetişmiş  maddi ve manevi güzellikleri olan sağlam bir liderdir.

 

"Menderes, Gümüş Motor için
Erbakan’a yardım etti"

 

- Erbakan siyasete girmeden önce de üretmeyi, mücadeleyi seven bir liderdi. Gümüş Motor’la ilgili Erbakan hocamızın, merhum Başbakan Adnan Menderes ile ilgili size anlattıklarını okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?

- Hapisten yeni çıkmıştık, Erbakan hocam Almanya’ya geldi. Cami cami beraber dolaşıyoruz. Menderesle ilgili bir hatırasını anlatmasını istedim, Erbakan hocam şunları anlattı: “1956’da Gümüş Motor Fabrikası’nı kurduk.  Motorların tanesini 500 liraya piyasaya sürdük. Tarlaya su basan motor. Koç ailesi bizi batırmak için General Motors’ları 250 TL’ye piyasaya sürdü. Kara kara düşünüyoruz, fabrikayı nasıl kurtaracağız diye. Sabah namazı vakti gazete okurken zil çaldı. Hocam fabrikaya Adnan Menderes geldi demez mi, koştum fabrikayı dolaştık, alnımdan öptü. “Derdin ne” diye sordu, “derdim Yahudi” dedim. Menderes, biz varken kapanmaz gel Ankara’ya dedi. Ankara’ya gittim. Ulus’ta iki katlı otelde istirahat ederken, aradım Menderes’i, “ne emrediyorsun” dedi. “Sizin gibi vatan severler bakanlıklarda yorulamaz maliye bakanını ayağınıza göndereceğim”. İki saat sonra maliye bakanı bir bavul parayla geldi, örtülü ödenekten. “Bu yardım devam edecek” dedi. Bir açtım 500 bin TL, onunla üretime deva ettik ama, 60 yılında Türkiye aynı 28 Şubat gibi karıştı. Fabrika da kapandı, hükümet de” dedi.

 

"Erbakan Hoca iki partiyle gidilmesini istedi"

 

-Erbakan, AK Parti’ye nasıl bakıyordu? Son yıllarda AK Parti hareketi kendisini epey yıprattı galiba?

-AK Parti’yle ilgili bir hatıramı anlatmak isterim. Daha parti kurulmamış, Recai Kutan ağabeyimiz ve Abdullah Gül kardeşimiz karşılıklı kongrede aday oldular. Seçimi Recai abi kazandı o kongreden sonra Erbakan hocam Köln’e geldi. Köln’de baş başa kalınca, “Hocam bir sorum var” dedim, “Çile zamanınızda, sıkıntı zamanınızda darlık zamanınızda yanınızda olanlar ganimette, varlıkta niçin sizden uzaklaşıyorlar?”,  “anlamadım” dedi. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları 12 Eylül’de sizin yanınızda yer aldı. Ayrılsa idiler her biri Anavatan Partisi’nden bakan olurdu. Şimdi Millî Görüş’ün önü açıldı. Neden bunlar böyle bir rahat ortamda ayrılmak istesinler ki, ganimetten kim kaçar dedim.  “Niçin soruyorsun” dedi. Daha AK Parti kurulmamış, siz bölmeye oynuyorsunuz. Çünkü  isteseniz bu hareketi böldürmezseniz. Öyle liderlik özelliğiniz var, herkes size seviyor ve itibar ediyor. Ama parti kapatmanın bakkal kapatmaktan kolay olduğu Türkiye’de siz iki parti ile hareket etmek istiyorsunuz. Sizin yerinizde olsam aynısını yapardım  dedim. Kendisinin tatlı bir gülüşü vardı. Mesajı aldım. Ne demesi lazımdı, ne  demek öyle şey mi olur falan demedi, ne evet dedi de hayır? “Hayırlı olsun” dedi. “Onlar da bizim kardeşimiz, Bazı hastalıklar var Allah şifa versin onlara” dedi. O zaman anladım ki, hocam Türkiye’de siyasi hareketi iki koldan yürütmek istiyordu.

 

"Recep Tayyip Erdoğan
İmam Hatip Kararnamesi’ne itiraz etti"

 

- Tayyip Erdoğan ile Erbakan hoca Refah Partisi’nde hiç karşı karşıya gelmediler mi?

- Refahyol Hükümeti zamanında 28 Şubat biliyorsunuz. Askeri cunta, silahlı güç, sermaye gücü ve dış mihraklar hükümete küfür maddelerini dayattılar. İslam’ı yasak edeceksin, imam hatipleri kapatacaksın, başörtüsünü yasaklayacaksın. Her biri küfrü, Allah’a isyanı öngören maddeler. Kesintisiz 8 yılı getiriyoruz Meclis’e. Bakana sorduk, “evet imzaya açtı, açıyor” dedi. Kurul toplantısına girdik, gizli bölüme geçince hoca konuyu açtı. “Evet, hükümeti bozmamak için 8 yıllık kesintisiz eğitimi öngören kanun teklifini Meclis’e sunacağız. Sizden ricam her biriniz birer DYP milletvekilini ikna edin Meclis’te bu kanunu reddettirin” dedi. O ara baktım Erdoğan el kaldırdı söz aldı, “Demek doğru” dedi. Ben bu tehlikeyi gördüm. Büyükşehir belediye başkanlığında yoğun işlerimi bırakarak ilk defa grubunuza katılıyorum. Bu kararnameye imza atarsanız, hocam topu avuta atacaksınız. Ben futbolcuyum, 90’dan girer bu bize” dedi. İşin altında kalırız demek istedi. Bu kararnameye imza attığımız an bitersiniz dedi. Erbakan hoca, “Kabadayılığa gerek yok, DYP’li arkadaşlarınızı ikna edin” dedi.”

 

"8 yıl kesintisiz eğitim kararnamesine imza atmadık"

 

Baktım tabii güvenilmez ki DYP’ye, benden evvel Halil İbrahim Çelik, oturduğu yerden “Tayyip Erdoğan haklı” dedi. Daha sonra ben söz aldım. Muhterem hocam, biz 1973 Af Kanunu’nda haklı olduğumuz halde. 20 sene bunu vatandaşlara anlatamadık. İmam Hatiplerin kapatılması anlamına gelecek bir kararnameyi ben 80 yaşındaki anama anlatamam” dedim. Erbakan hocam, “Şevki Yılmaz kardeşimiz kalbindekini edebinden bize söyleyemiyor. Bize hükümeti bırak git demek istiyor” dedi. Bir daha söz aldım. Hükümet olmaya mecbur değiliz, kaderi ilahinin sınırını zorlamayın, dedim. 158 kişiyle her şeyi  düzeltme gibi bir görevimiz yok. Allah dileseydi 300’ü de nasip ederdi. Bu imam hatip okulları ve kuran kursları aleyhindeki bir imzanız İslam hareketini 50 yıl geri bırakır. Sizi dünyada ve Türkiye’de tanıtan ve sevdiren bir kardeşiniz olarak, bu kararnameye imza attığınızda ben Refah Partisi’nden istifa ederim, dedim. Rizelilere ihanet edemem, Rizelilerden oy alırken ben İmam Hatipleri kapatacağım, demedim. Seçim beyannamesinde, bizi ahirette büyük mahkemeden de kurtaramazsınız, dedik. Bu konuşmayı bekliyormuş, “hııı”, yaptı. Bir ter boşaldı, “arkadaşlar anlaşılmıştır 8 yıllık kararnameye imza atmıyoruz” dedi. Boynuma sarılanlar oldu. Biz hocamızı sevmeseydik uyarmazdık. Kişinin sevdiği uyaranıdır. Zor durumdaydı, Asker baskı yapıyordu ne yapayım diyordu, bizimle rahat nefes aldı.