Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan kötü muamele gördüğü iddiasıyla yaptığı başvuruyu oy birliğiyle reddetti.
AİHM, Abdullah Öcalan'ın avukatlarının kötü muamele ve işkence iddialarıyla yaptığı başvuruyu değerlendirerek karara bağladı.
Sputnik'te yer alan ahabere göre, AİHM'den yapılan açıklamada, avukatları tarafından 2010 yılında yapılan başvuruda, İmralı Cezaevi'nde 2008 yılındaki koğuş araması sırasında Öcalan'a gardiyanlar tarafından kötü muamele ve işkence uygulandığı iddialarının ele alındığı ve iddiaların temelsiz bulunarak başvurunun oy birliğiyle reddedildiği belirtildi.
Açıklamada, kötü muamele iddialarıyla ilgili delil bulunmadığı, Öcalan'ın cezaevinde arama yapılan gün ve daha sonraki günlerde doktor kontrolünden geçirildiği, herhangi bir fiziki ve psikolojik soruna rastlanmadığı kaydedildi. Açıklamada ayrıca Öcalan'ın kendisinin de doktorlara bir şikayette bulunmadığı, iddialara dair bir hukuki girişimin de söz konusu olmadığı bildirildi.
Avukatlarının yaptığı başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS), yaşama hakkını, işkence ve kötü muamelenin yasaklanmasını, adil yargılanma hakkını, etkili başvuru hakkını ve ayrımcılığın yasaklanmasını düzenleyen 2, 3, 6, 13 ve 14. maddelerinin Türkiye tarafından ihlal edildiği öne sürülmüştü.
Asrın Hukuk Bürosu, müvekkilleri Öcalan için yaptıkları başvurunun AİHM tarafından reddedilmesiyle ilgili yazılı açıklama yaptı.
Asrın Hukuk Bürosu'nun "işkence ve kötü muamele meşruiyet kazanacak" değerlendirmesinde bulunduğu AİHM kararına ilişkin yaptığı açıklama şöyle:
"7 Ekim 2008 tarihinde müvekkil Sn. Abdullah Öcalan’a karşı gerçekleşen fiziki saldırı, tehdit ve muamelelere karşı 2 Mart 2010 tarihinde AİHM’e yapılan başvuru, 8 yıl aradan sonra “açıkça dayanaktan yoksun” olduğu iddiasıyla reddedilmiştir. AİHM’i açıkça dayanaktan yoksun kanaatine götüren kararda açıklanan argümanları, insan haklarını koruma ve denetleme mekanizması olarak görevinden uzaklaştıran ve güvenilmez hale getiren değerlendirmeler olmuştur.
"İmralı Tecrit Sistemini görmezden gelen bir karar"
AİHM, kararında özellikle müvekkilin olayların olduğu gün ve takip eden günlerde birkaç doktor tarafından muayene edildiğini, herhangi bir fiziksel yaralanma ya da zihinsel sıkıntı belirtisi tespit edilemediğini, kendisinin de böylesi bir durumdan bahsetmediğini, ayrıca cezaevi idaresine veya cezaevinden sorumlu savcıya bizzat bir şikayette bulunmadığını ileri sürerek kabul edilemezlik kararı vermiştir.
Devletlerin argümanlarını sorgusuz kabul eden AİHM, Sn. Öcalan’ın 1999 tarihinden bu yana içerisinde tutulduğu İmralı Tecrit Sistemini görmezden gelen bir karar vermiştir. 2010 yılında yapılan başvuru, 8 yıl sonra basit ve trajikomik gerekçelerle kabul edilmez bularak reddetmiştir. Bu gerekçelerle reddedilmesi AİHM’in de davalı devlet gibi etkili bir mekanizma olmadığını ortaya koymuştur.
"Hükümetin beyanlar esas alınmış"
AİHM’in kararına dayanak yaptığı gerekçeler hükümetin savunmalarından alıntılanmıştır. Şikayetçi pozisyonunda bulunan müvekkilin ve hukuki temsilcilerinin argümanlarını yok sayarak Hükümet tarafından ortaya konulan tek taraflı beyanlar esas alınmıştır. Mahkeme, müvekkilimizin 1999’dan beri içinde tutulduğu tecrit ve izolasyon koşullarını yok sayarak istediği zaman avukatlarına, bağımsız doktorlara, tarafsız savcı ve yargı mercilerine ulaşma imkanı varmış da kendisi bu imkanlardan yararlanmamış gibi bir ön kabulle hareket etmiştir. Müvekkilin esas yargılaması ile ilgili verilen 2003 AİHM kararında, özellikle hükümetin argümanlarına karşılık başvurucunun açıkça bir feragatinin olmaması sebebiyle yetkili temsilcileri olan avukatların şikayetlerinin görmezden gelinemeyeceğine hükmetmiştir. Bu meyanda Sn. Öcalan’ın böylesi bir durumun yaşanmadığı ya da açıkça şikayetçi olmadığı konusunda herhangi bir beyanı söz konusu olmamıştır.
Müvekkilimizin fiziki saldırıya maruz kaldığı dönemde devam eden görüşme süreçlerine zarar gelmemesi için yaptığı sağ duyulu açıklamalara, sanki fiziki müdahale olayı hiç yaşanmamış, müvekkil bu olaydan şikayetçi olmamış gibi bir anlam yükleyen Hükümetin argümanlarını AİHM aynen kabul etmiştir. Oysa müvekkilimiz biz avukatlarından defalarca bu olayın aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması için gerekenin yapılmasını talep etmiştir.
"Öcalan dinlenmedi ve şikayetlerine başvurulmadı"
Fiziki müdahale, tehdit ve kötü muameleye karşı yapılan şikayet başvurularında ve soruşturmalarda, soruşturma yetkilileri bizzat Sn. Öcalan’ı dinlememiş ve şikayetlerine başvurmamıştır. 2009 yılında gardiyanların değiştirildiği, İmralı Sisteminin yenilendiği, aynı şekilde şikayet konusu olaya dair İmralı Hapishanesinde gerçeği açığa çıkaracak kamere görüntülerine soruşturma yetkilileri tarafından başvurulmadığı AİHM tarafından hiçbir şekilde sorgulanmamıştır. Türkiye’de işkence uygulamaları AİHM kararlarında da yıllardır görüleceği üzere süregelen bir ihlal gerekçesi iken AİHM’in bugün müvekkilin görüşlerine başvurulmadığını görmezden gelmesi etkili soruşturma yükümlülüğünü ortadan kaldırması, ispat yükünü zor şartlar altında olan başvurucu ve avukatlarına yüklemesi kabul edilemezdir. İnsan hakları ve koruma mekanizmalarının devletlerin tekelinde olan bireysel başvuru sistemlerinin gerçeği açığa çıkarma açısından yetersiz olduğu ve devletler lehine bir yorum mekanizması ürettiği bu kararla tescillenmiş durumdadır.
"Doktor raporlarının gerekçeye esas alınması bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini sakatlar"
Dosyaya sunulan doktor raporlarının gerekçeye esas alınması bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini sakatlar bir nitelik arz etmektedir. Bahse konu raporlar pratisyen hekimler tarafından günlük olarak düzenlenen rutin kontroller kapsamında hazırlanmıştır. CPT’nin daha önceki raporlarında pratisyen hekimler tarafından düzenlenen rutin kontrollerin gerçek bir fayda sağlamayacağı yönündeki görüşleri kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Bahse konu fiziki saldırının yaşandığı dönemde bağımsız doktor heyetinin gidişi için başvurular yapılmış, bu kapsamda TTB’nin ziyaret ve kontrol talebine müsaade edilmemiştir. Bu durumu şüpheli bulup sorgulamak yerine, AİHM referans kabul ettiği CPT’nin faydalı bulmadığı doktor ziyaretlerini esas almıştır.
"İmralı Tecrit Sisteminin Avrupa, AİHM ve CPT’den bağımsız inşa edilip sürdürülmediğini kanıtladı"
CPT bu olaydan sonra ve bu olay nedeniyle İmralı’ya herhangi bir ziyaret gerçekleştirmemiştir. Bu olaydan çok sonra, olayın etkilerinin sona erdiği, artık unutulduğu 2010 yılında İmralı’ya bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretin gerçekleştiği tarihte gündem artık tamamen farklıdır. Bundan dolayı iki yıl sonra Sn. Öcalan’dan bu konuda şikayette bulunmasını beklemek hukuken açıkça dayanaktan yoksundur. Kaldı ki Sn. Öcalan’ın hukuki temsilcilerinin olayın yaşanmasıyla beraber CPT’ye şikayet ve çağrıları söz konusu olmuştur. Buna rağmen CPT’nin bahse konu zaman aralığında şikayetçi olan müvekkili ziyaret etmek yerine davalı hükümet yetkililerinden bilgi almakla yetinmesi bu kararın zemin aldığı kurguyu anlaşılır kılmaktadır. Kararın kendisi, bugün İmralı’da süren, tarihin en ağır tecrit koşullarının ve İmralı Tecrit Sisteminin Avrupa, AİHM ve CPT’den bağımsız inşa edilip sürdürülmediğini de kanıtlamaktadır.
"İşkence ve kötü muamele yönelimlerine meşruiyet kazandıracak"
Bugün AİHM yeni ve tehlikeli bir argüman üretmeye çalışmaktadır. İmralı gerçeğini görmeden “tartışmalı olmayan”, “şikayetin olmayışı” gibi yeni argümanlar üretilerek etkili soruşturma yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir karardır. Buna göre davalı devletlerin etkili soruşturma yükümlülüklerini zayıflatan hatta hükümeti bu sorumluluktan kurtaran yaklaşım sergilenmektedir. Söz konusu olan insan haklarının en önemli savunucusu rolündeki avukatların varlığını, misyonunu ortadan kaldırmaya dönük bir karardır. Verilen karara göre yaklaşık 20 yıldır İmralı Tecrit Sistemi altında tutulan müvekkilden beklenenler İmralı Tecrit Sistemini görmezden gelmek anlamına geldiği gibi meşrulaştırıldığı da gözlemlenmektedir.
Bu karar ile başta yoğun hak ihlallerinin yaşandığı Türkiye olmak üzere Mahkeme’nin yetkisi kapsamında bulunan ülkelerin işkence ve kötü muamele yönelimlerine meşruiyet kazandıracağı hukuksal ön kabul mahiyetindedir. Bu kararın yalnızca Sn. Öcalan ile ilgili olmadığı bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı görülmelidir