Gündem

'Ahlakçılık ve dincilik eser inşa etmenin önüne çekilmiş en kaba set'

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu: Sosyal demokratların aksine kendini dindar/İslamcı olarak ifade eden yazarlar, ilerleyen yaşlarında eser vermeye devam edemiyor

04 Mart 2015 19:43

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, ‘sosyal demokrat’ başlığı altında nitelediği sol görüşlü yazar ve düşünürler ile İslamcı/dindar görüşe sahip yazar ve düşünürlerin ilerleyen yaşlarda da eser verebilme kabiliyetlerini kıyaslayarak “ahlakçılık ve dincilik eser inşa etmenin önüne çekilmiş en kaba set” çıkarımında bulundu.

Fatma Barbarosoğlu’nun Yeni Şafak gazetesinde “Saf tutulmuş cenaze namazından geriye kalan sorular...” başlığıyla yayımlanan (4 Mart 2015) yazısı şöyle:

Saf tutulmuş cenaze namazından geriye kalan sorular...

Yaşar Kemal’in cenaze namazından geriye pek çok “sahne” kaldı muhakkak. Ama bir fotoğraf var ki  üzerinde dikkatle durmamız gerekiyor.

Fotoğraf şu: Yaşar Kemal’in cenaze namazında 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş omuz omuza saf tuttu.

Yaşar Kemal üzerinden karşı taraf diye bir cümleye başlayacağım. Lakin başlayamıyorum.

Çünkü küresel dünyada birbirine en uzak noktalar, aynı zamanda en yakın nokta olduğu için “karşı taraf” diye bir şey yok.

O halde karşı taraf demeyelim, üst kimliğini Müslüman olarak tanımlamayanlar için sosyal demokrat ifadesini kullanalım.

Edebi kamudan bahsedeceğim için solcu, sosyalist, Kemalist  zihniyeti  sosyal demokrat paydada bütünlemenin bir sakıncası olmayacaktır diye umut ediyorum.

Yüzleşmemiz gereken sorun alanı şu:

Sosyal demokrat zihniyete sahip olanlar, edebi kamuyu özgürlük ve eleştiri geleneği üzerine bina edip her türlü olumsuz şarta rağmen eser vermeye devam ediyor. Bkz Yaşar Kemal’in son eserini 87  yaşında yayınlamış olması.

Üst kimliğini dindar/Müslüman/İslamcı olarak ifade eden yazarlar, ilerleyen yaşlarında  eser vermeye devam edemiyor.

Neden?

a)  Marifet iltifata tabidir, yeterince itibar görmedikleri için;

b)  Eser vermek eleştirel kimliği muhafaza etmeyi gerektirir, İslami kesimde eleştiri daima “ötekini” kötülemek olarak yürürlüktedir.

c)  Dindar kesim İslam’ın ruhu ile pek de bağdaşmayan bir şekilde, cumhuriyet tarihi boyunca muktedir olmayı eser sahibi olmaya yeğ tuttuğu için. 

Şıkları uzatmak mümkün. Ne demek istediğimi daha net ifade etmek için düşüncemi hikâyeleştirmeye çalışayım.

Attila İlhan ve Kemal Tahir’in romanlarından öğrendiğimize göre, solcuların birlikte oturdukları sofradan kavga etmeden kalktıkları zamanlar pek nadir. Birlikte yemek yemeği başaramayan “sol zihniyet” için eserden alınan haz,  sahibine duyulan hazdan daha öncelikli.

Dindar kesime gelince... Birlikte hacca giderler. Kız alır, kız verirler. Komşuluk ederler. Tık yok. Ama ne zaman içlerinden birisi bir eser verse, nasıl bir eser nefretidir ki okunmayan eserden elde edilen nefret ile sahibi imha edilir. Sağda solda şu ifadeler çıkar karşınıza: “ O var ya o, hiç zannettiğiniz gibi birisi değildir. Kitapları şöyle şöyle diyor ama benim bacanağın kapı komşusu hiç öyle biri değil diyor.”

Velhasıl ahlakçılık ve dincilik eser inşa etmenin önüne çekilmiş en kaba set.