Gündem

Adalet Yürüyüşü’nün yarısını oruçla kateden CHP'li Ömer Fethi Gürer 17 günde 17 kilo verdi

"Kilometrelerce insan olacak. Sanırım İstanbul’da 1 milyonun üzerinde bir kalabalık bizi bekliyor"

03 Temmuz 2017 20:47

Ankara-İstanbul Karayolu

CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun ‘casusluk’ iddiasıyla 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmasının ardından başlatılan Adalet Yürüyüşü’nde bugüne kadar 300 kilometreden fazla yol geride bırakıldı.

Katedilen mesafenin artmasıyla ‘bitiş çizgisine’ yaklaşılırken aynı zamanda düzenli ‘egzersizin’ etkisiyle çok sayıda yürüyüşçü pantolon kemerini bir delik geriden takmaya başladı. “Bu yürüyüş işine iyi alıştık, eve dönünce de duramayıp kendimizi yollara vuracağız galiba” espirisi sıklıkla dillendirilirken, adalet yürüyüşçüleri arasında en çok kilo kaybeden isim CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer oldu. 

Ankara Güvenpark’tan yola koyulduğunda 147 kilo olan Gürer, yürüyüşün 17. gününde basın otobüsünün arkasındaki bölümde yaptığımız görüşmede 130 kiloya kadar düştüğünü söyledi. Yürüyüşün ‘gediklileri’ tarafından çoğu zaman ‘pehlivan vekil’ olarak da anılan Gürer, adalet yürüyüşçülerinin en çok kilo vereni olmasının yanı sıra, aynı zamanda şu anda tatilde bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de en çok yazılı ve sözlü önerge sunan milletvekili. 

Artan sıcaklar ve uzayan molalarla birlikte özellikle öğle aralarında çok sayıda gazeteciye ev sahipliği yapan, ancak katılımcılar eşliğinde kortejle hareket eden araçların da artması sebebiyle mola alanından birkaç yüz metre uzakta yer bulabilen basın otobüsünün penceresinden ter içerisideki kafasını uzattığında da aynı sorgulayan, iş takip eden ama yine de neşeli tavrını sürdürüyor: “Benimle konuşacaktın Gonca. Mola verince sizin otobüsü gördüm, koştum geldim.

“Oruçluyken zaman zaman zor oluyor tabii ama…”

Yürüyüşe ilk gününden beri katılan ve sadece tek gün, hem Enis Berberoğlu’nu ziyaret etmek hem de sınava giren oğlunun yanında olmak için İstanbul’a giden Gürer için Adalet Yürüyüşü'nün bayramdan önceki bölümünün özellikle zorlu olduğuna dikkat çekmek gerekiyor.  Ayakkabınızı bağlamak için bile eğildiğinizde, güleç yüzü ve Orta Anadolu’ya has şivesiyle ‘Düştün mü sen’ diye gelip sizi kaldırıverecekmiş hissi veren babacanlığıyla Gürer, Ramazan ayı boyunca yürüyüşe oruçlu olarak devam etti. 

Kahramankazan’dan başlayarak Bolu Dağı’na kadar yer yer katılımcıları canından bezdiren, yer yer de serinleme imkânı veren yağmurun yavaşça yürüyüş rotasından el ayak çektiği günlerin hemen ardından 40 derecenin üzerine çıkan sıcaklarda yapılan “Aman kendinize dikkat edin, sıvı tüketmeyi ihmal etmeyin” uyarısı Gürer için bir süre yürürlüğe giremedi. Sıvı tüketme tavsiyelerine“Ben bir de oruçluyum ya, zaman zaman zor oluyor tabii ama iftardan sonra telafi ediyorum” diye cevap veren Gürer, açın halinden ‘anlarken’ kuş sütünün bile eksik olmadığı sofralarda da orucunu açanlar diyarında ibadetini kendisine saklayanlardan.

“Eğer insan yaşamı devam edecekse…”

Aynı tarzı, Türkiye’nin güncel durumuna dair istatistikleri sıraladığı esnada da görmek mümkün. Doğduğu ve milletvekili seçildiği Niğde ile senelerce hem sendikacı hem de siyasetçi olarak aktif çalışma gerçekleştirdiği Adana’yı harmanladığı şivesiyle Gürer, adalet talebinin bugün neden her zamankinden daha yakıcı olduğunu anlatmaya başlarken CHP’nin uzunca bir süre eleştirildiği ‘halktan uzak’ söylemden oldukça farklı bir tarza sahip. Gündelik örneklerle başladığı ve dinleyen herkesi içine çeken konuşması, bir süre sonra içerik olarak gayet dolu verilerle devam ediyor: 

Ülkemiz gerçekten sorunlu bir dönemde. Fuhuş, kumar, uyuşturucu, iş cinayetleri artmış; sorunlar her gün ağırlaşıyor. İşsizlik almış başını gitmiş. Çocuk işçilik resmi kayıtlarda 100 bin görünüyor, bunlar okullarda olması gereken çocuklar. PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) değerlerine bakıyorsunuz; başarı oranı düşmüş, OECD ülkelerinde sonuncu sıradayız.

Çiftçi ürününü değerine satamıyor, esnaf siftahsız dükkân kapatıyor, kadın cinayetleri en yüksek noktaya çıktı. 16 Nisan’da terörü bitireceğiz diye söz vermişlerdi; şehit haberleri gelmeye ve yüreğimizi yakmaya devam ediyor. Toplumun silkelenmesi gerekiyordu. 'N'oluyor bu ülkede' diye vurgulatmak gerekiyordu. Bu yürüyüş herkesi adalet kelimesi etrafında toplayarak, belki de bu ülkede ne olduğunun farkına varmalarını sağlıyor. Eğer insan yaşamı devam edecekse, hava ne kadar önemliyse, su ne kadar önemliyse, aş ne kadar önemliyse, iş ne kadar önemliyse adalet de o kadar önemli. Adaletin olmadığı hiçbir yerde yaşam devam etmez.

“Protesto edenlere bakıyorsun, yoksul insanlar”

Konuşurken, sıklıkla çiftçinin ve işçilerin sorunlarına vurgu yapan Gürer’in bu konulara eğilmesi şaşırtıcı değil. Senelerce sendikacılık ve işçi komitesi başkanlığı yapan Gürer, Çukobirlik'te sendikayı örgütleyenlerden ve aynı zamanda da tekstil iş kolundaki en kapsamlı sözleşmenin altındaki imzalardan birinin de sahibi. Bu nedenle de iş ve aş kadar önemli gördüğü adalet talebini protesto edenleri değerlendirirken, benzer bir bakış açısından yararlanarak yoksulluğa dikkat çekiyor:

Yürüyüşü protesto eden birkaç tane hemşehrimiz vardı, altlarındaki arabalara bakıyorsun çok eski araçlar; Renault, Murat, yani kullanımını, devri bitmiş araçlar. Bunlar yoksul insanlar. Herhalde protesto ederken fotoğraflarını çekip götürüp birilerine veriyorlar ‘Bak ben ne yaptım’ diye, verilen sosyal yardımlardan yararlanıyorlar. İnsanlar çaresiz.

“Geçtiğimiz yerlerdeki doğa manzaralarını unutmuştuk, muhteşemdi”

Türkiye’nin ‘sömürge’ ülkelere döndüğünü savunan ve bunun için toplumsal bir çıkış gerektiğini ifade eden Niğde Milletvekili Gürer, yürüyüş kararının alınışını ve sonrasında yol alırken hissettiklerini şöyle anlatıyor:

Önce milletvekili arkadaşlar biz bir toplandık. Hepimiz bir şey yapılması konusunda çok heyecanlıydık, bir çıkış arıyorduk, genel merkeze gittik, hiçbirimiz konuşmadan Genel Başkanımız dedi ki, ‘Arkadaşlar ben İstanbul’a yürüyorum.’ O günden beri de yürüyoruz. Yağmurunu gördük, güneşini gördük, rüzgârını gördük ama ondan öte muhteşem bir ülkede yaşıyoruz. Doğayı gördük, geçtiğimiz yerlerdeki doğa manzaralarını unutmuştuk. Muhteşemdi, hepsini yaşaya yaşaya, geze geze geldik. Çok mutlu bir yürüyüş oluyor, gidiyoruz.

Tarifsiz bir mutluluk, bir kere onu söyleyeyim. Ben yürürken keyif alarak yürüyorum; duygularımla yürüyorum, gençlik yıllarımı düşünüyorum, -sizlere göre bizler çok farklıydık, bizler hem düşüncemizi açıklıyorduk hem mücadele içindeydik, yeni kuşaklar bunları hiç yaşamadı.

Anneden limon tavsiyesi

Kılıçdaroğlu’nun kararının ardından hiç tereddüt etmeden İstanbul’a kadar yürümeye başlayan Gürer, yola çıkarken irade göstermek ve annesinin tavsiyelerine uymak dışında çok da kapsamlı önlemler almamış: 

Ben arkadaşlarımın çoğuna ‘Annem söyledi, ayaklarımıza limon sürecekmişiz’ dediğim zaman espri yaptığımı düşündüler, kullanmadılar, onların ayağı bizimkinden çok daha kötü durumda. Bir öğretim üyesi arkadaş limonun faydalı olduğunu söyleyince vekillerin bir kısmı hızla limona döndü, duymayanlar hâlâ limondan mahrum. Ben yalnızca limon sürerek geldim buraya kadar, başka hiçbir şey sürmedim.

“Türkiye artık eskisi gibi olmayacak”

Yürüyüş kararıyla birlikte Türkiye’de bir şeylerin değişmeye başladığını kaydeden Gürer’in bir hafta sonra Maltepe’de gerçekleştirilecek miting için beklentileri yüksek olsa da, İstanbul sınırlarında kortejin düzeni ve güvenliğini sağlamak konusunda bazı endişeleri var:

İstanbul’a doğru düzen biraz daha zorlanmaya başladı. Kurallara uymak zorlaşıyor, insanlarda heyecan var. Artık kalabalık o kadar fazla ki, zaptetmek güçleşiyor. İstabul’a doğru düzen kısmını biraz daha toparlarsak, kuyruk daha da uzayacak, kilometrelerce insan olacak. Sanırım İstanbul’da da 1 milyonun üzerinde bir kalabalık bizi bekliyor.

“Gelsinler bir bölüm yürüsünler…”

Gürer’in yürüyüşe yönelik dışarıdan gelen tepkiler ve yorumlarla ilgili olarak şöyle bir notu var:

Yollarda çok güzel, olumlu tepkiler var; MHP’den, AKP’den insanların el salladıklarını, ‘Ben AKP’liyim ama yürüyüşü destekliyorum’ dediğini duyuyoruz. 'Adalet herkese lazım' diyorlar, biz de adaletten yanayız, diyoruz. Adaletli bir toplum olmanın yolu da böyle bir seslendirmeden geçiyor. İlk gün itibariyle ben birçok şeyin değiştiğini görüyorum. Türkiye artık eskisi gibi olmayacak. Korkuya dayalı olarak insanların bir sinmişliği vardı, o değişti. Hemen hemen bütün illerden insanlar geliyor, yüzlerinde gülümseme. 88 yaşında bir amca var, bir insan o yaştan sonra neden yürüsün? 

Gençlerin dışında ağırlıklı olarak 60 ve üstü gibi kortejdeki yaş durumu. Bu sıcakta kolay bir iş değil. Dışarıdan bunun farkına varmayan insanlar gelsinler bir bölüm yürüsünler, ne kadar zor bir iş olduğunu, nasıl bir gönül işi yapıldığını görmüş olurlar…

Afrikalılar der ki; güneş, sırf küçük diye unutmazmış bir köyü.
O kadar unutmadı ki, sıcaklık 50 dereceyi zorluyor.
Adalet Yürüyüşü sürüyor...