Gündem

ABD, Zarrab’a karşı: Türkiye'de merakla beklenen davanın kronolojisi

20 ayı aşkın süredir bir federal mahkeme salonunun içinde ve dışında yaşananların öyküsü

27 Kasım 2017 03:00

Reza Zarrab 20 ayı aşkın süredir cezaevinde. İddialara göre Zarrab, Amerikan ambargosunun en yoğun olarak uygulandığı dönemde İran’ı uluslararası finans sistemine bağlayan kilit oyunculardan biri. Zarrab’ı İran ambargosunu delmek, kara para aklamak ve dolandırıcılıkla suçlayan eski Federal Başsavcı Preet Bharara, kendi imzasını taşıyan ilk iddianamede İranlı işadamının Tahran hükümeti adına yüzlerce milyon dolarlık finansal işlem yaptığını yazmıştı. Şu anda Zarrab’ın alabileceği en yüksek hapis cezası bir asrı aşıyor. 

“Amerika Birleşik Devletleri Reza Zarrab ve diğerlerine karşı” adı verilen dava yalnızca ABD’de değil, İran ve Türkiye’de de yakından takip ediliyor. Dördüncü ve son iddianameye ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan ve eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan da sanık olarak dahil edildi. Ayrıca, New York Güney Bölge Başsavcılığı mahkemeye sunduğu belgelerde “17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından” bahsetti. Türkiye’de 2013 yılında yürütülen soruşturmanın özetindeki telefon dinlemelerinde üç sanık dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmaktan söz ediyordu. Hükümet, bu kayıtların montajlandığını ve kanun dışı yollarla elde edildiğini belirtiyor. 

Erdoğan, Biden’dan Zarrab’ın salıverilmesini istedi”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Eylül 2016 günü zamanın ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşmüştü. Washington Post yazarı David Ignatius görüşmenin ardından kaleme aldığı, isimsiz devlet yetkililerine dayandırdığı makalesinde, Erdoğan’ın Biden’dan Zarrab’ın salıverilmesini ve Başsavcı Bharara’nın kovulmasını talep ettiğini yazmıştı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dönüşünde uçağında gazetecilere konuşan Erdoğan da Biden’a Zarrab meselesinden bahsettiğini doğrulayarak, “Mahkemede adımızın geçirilmeye çalışılması art niyet olduğunu ortaya koyuyor,” diye eklemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yorumlarından bir sene sonra, Reza Zarrab bir federal mahkeme salonunda dikkatle yanında oturan çevirmeni dinliyordu. Zarrab’ın yüzünde zaman zaman şaşkın bir ifade beliriyordu. Amerikan hukuk sistemine aşina olmamasına ve dil sorununa rağmen aslında Zarrab mahkemeye veya cezaevine hiç de yabancı değil. 17 Aralık 2013’te eski Ekonomi Bakanı Çağlayan’ın da aralarında olduğu üç bakanın oğulları ve şu anda ABD’deki davada kendisi gibi sanık olan eski Halkbank Genel Müdürü Aslan ile birlikte tutuklanmıştı. Türk savcılar Zarrab’ı rüşvet vermek ve suç işlemek amacıyla örgüt kurmakla suçluyordu. 

Burada geçen örgüt kelimesinden kasıt, Zarrab’ın ABD ambargosunu delmek amacıyla, altın karşılığında İran petrol ve doğalgazının satılabilmesi için Türkiye’de oluşturduğu ağ.  İran’ın petrol ve doğalgaz satışından elde ettiği gelir bir devlet bankası olan Halkbank’ta tutuluyordu. ABD mahkemesine sunulan dava belgelerine göre Zarrab, bu gelirle altın satın alıp Dubai’ye ihraç ediyordu. Halbuki ABD ambargosunu ihlal etmemek için altın ihracatının doğrudan İran’a yapılması gerekiyordu.

ABD’nin yaptırımları ağırlaştırması, Zarrab’ı ‘daha yaratıcı’ olmaya yönlendirdi

New York Güney Bölge Başsavcılığı, Zarrab’ın altınları Dubai’de bozdurup Türkiye’deki hesaplarına havale ettiğini yazıyor. Dolar cinsinden yapılan bu para transferleri ABD bankaları aracılığıyla Türkiye’ye ulaşıyor; ardından da farklı ülkelerde kurulan şirketler üzerinden, ambargolu İran şirketlerine ulaştırılıyordu. ABD’deki mahkemeye sunulan son iddianameye göre, Washington’ın Şubat 2013’te İran’a yapılan altın ihracatını yasaklaması, Zarrab’ı daha yaratıcı yollar aramaya teşvik etti.

Bu “yaratıcı yolları” araştıran Türk savcılar, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin arkasında da olduğu belirtilen Fethullah Gülen’in destekçileri ve cemaatinin üyesi olmakla suçlanmış, görev yerleri değiştirilmişti. İki aydan uzun bir tutukluluğun ardından Zarrab cezaevinden çıkarken, yeni savcılar da dosyayla ilgili takipsizlik kararı vermişti.

2013’te rüşvet iddiası, 2015’te ihracat ödülü

Eski Başsavcı Bharara, New York Güney Bölge Mahkemesi’ne yazdığı bir mektupta şunları kaleme almıştı: “İran ve Türkiye’nin çifte vatandaşı olan sanık, Türk otoritelerinin iddiasına göre malvarlığı ve nüfuzunu kullanarak cezaevinden çıkışını garantiledi.” Zarrab, 2015’te Türkiye’de ihracat şampiyonu oldu. Gerçekleştirdiği altın ihracatı Türkiye’nin cari açığını azaltmasına yardımcı olurken; ödülünü iki kabine üyesi takdim etmişti.

Sonraki yıllarda ödüller alsa da, 2013’te Zarrab için rüzgar tersine dönmeye başlamıştı aslında. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturması dört bakanın işine mal olmuştu. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış rüşvet almakla suçlanmış, rüşvetin bir kısmını Zarrab’ın verdiği iddia edilmişti. Soruşturma dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a kadar uzanmıştı. Zarrab için 17 Aralık soruşturması 2013’ün çarpıcı gelişmelerinden yalnızca biriydi. Bir diğeri İran’da yaşandı.

İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimi
Zarrab’ı zora soktu

15 Haziran 2013’te Hasan Ruhani İran’da cumhurbaşkanı seçildi. 8 yıl süren ve ABD-İran ilişkilerinin gergin olduğu Mahmud Ahmadinejad dönemi böylelikle sona erdi.  İddianameye göre Zarrab’ın ambargo delme planının büyük bölümü Ahmadinejad hükümeti ile birlikte gerçekleştirilmişti. Ruhani ise bambaşka bir uluslararası ilişkiler vizyonuna sahipti. Cumhurbaşkanı seçildikten iki sene sonra İran, ABD dahil altı ülkeyle bir nükleer anlaşma imzaladı. Ruhani, İran’ın nükleer projelerini yabancıların denetimine açmak karşılığında ambargonun kademeli olarak kaldırılmasını kabul etti. 

Nükleer anlaşma, şüpheli yöntemlerle İran’ı uluslararası finans sistemine bağlayan aracılara artık gerek kalmadığını ima ediyordu. 2013 yılı sonunda gözaltına alınan İranlı işadamı Babak Zanjani, devri geçen bu aracıların en önemlilerinden biriydi. Zanjani şirketleri üzerinden İran’a transfer edilmesi gereken milyarlarca dolarlık petrol gelirini zimmetine geçirmek suçundan 6 Mart 2016 günü idama mahkum edildi. İran milletvekili Amir-Abbas Soltani parlamentoda yaptığı bir konuşmada, “Zanjani’nin parasının çoğu Zarrab’da. Bu yüzden onu buraya getirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” dedi. 

Disney World’e gidiyordu, havalimanında gözaltına alındı

Zanjani ölüme mahkum edildikten iki hafta sonra Reza Zarrab eşi Ebru Gündeş ve beş yaşındaki kızıyla birlikte bir Türk Hava Yolları uçağına bindi. Zarrab’ın WhatsApp mesajları, ailenin Florida’da bulunan Disney World eğlence parkına seyahat ettiğine işaret ediyor. TK 77 sayılı uçak Florida’nın Miami şehrine indikten kısa bir süre sonra Zarrab sorgu için özel bir odaya götürüldü, iki gün sonra da tutuklandı. 

Zarrab neredeyse dört hafta boyunca Miami’deki federal cezaevinde yattıktan sonra onu New York’a götürecek otobüs yolculuğuna başladı.  27 Nisan 2016 günü Manhattan’da bulunan bir mahkemede hakkındaki suçlamaları reddetti.

New York’ta hakim karşısına çıktığı ilk gün Hakim Richard Berman, Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman’a dönerek yeni iddianameyi incelemeye fırsatı olup olmadığını sordu. Brafman ve müvekkili incelemişlerdi. İddianame, Zarrab’ın imzası için hazırlanmış bir mektuptan bölümler içeriyordu. Mektup 2011’in sonlarına doğru, dönemin İran Merkez Bankası Başkanı’na hitaben kaleme alınmıştı:

“(…) Zarrab ailesi (…) ambargoyu delmeye yönelik para ve döviz politikalarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunma niyetini sizlerle paylaşmayı ulusal ve ahlaki bir görev kabul eder.” 

Kefalet talebi reddedildi

Sanığın kefalet duruşmasına kadar bir aydan fazla zaman geçti. Bu sırada, savunma avukatı Brafman, müvekkili için bir kefalet paketi hazırladı. Brafman’ın mahkemeye sunduğu teklif 50 milyon dolarlık kefaleti, sanığın tüm pasaportlarını mahkemeye teslim etmesini ve GPS sistemi ile sürekli takip edilmesini içeriyordu. Savunma avukatı müvekkili bir Manhattan gökdeleninin 15. katında otururken parası yine müvekkili tarafından ödenecek özel güvenlik görevlilerinin Zarrab’ın tutukluluğunu temin edeceğini söylüyordu. 16 Haziran 2016’da Hakim Berman Zarrab’ın kefalet başvurusunu reddetti. Gerekçeli kararında sanığın kaçma riskini, ulusal güvenlik sorunu teşkil ettiğini ve özel güvenliğin güvenilir olmadığını vurguladı.

Kararın üzerinden bir ay geçti. Reza Zarrab’ın avukat takımı iddianamenin reddedilmesi için mahkemeye başvurdu. Savunma makamının ana tezi iddianamede yer alan ambargo ile ilgili suçlamaların ABD yargısının yetki alanına girmediğiydi. Sanık Amerikan vatandaşı değildi ve iddianamede yer alan tüm ticari faaliyetleri Amerika sınırları dışında gerçekleşmişti.

Para transferlerinin ABD bankalarının aracılığıyla yapılmış olması ABD’de yargılanmak için yeterli”

17 Ekim 2016 günü Hakim Berman bu başvuruyu reddetti. New York Üniversitesi (NYU) bünyesinde faaliyet gösteren Hukuk ve Güvenlik Merkezi’nin yöneticisi Zachary Goldman yetki alanı tartışmasını şöyle yorumluyor: “Para transferlerinin ABD bankalarının aracılığıyla yapılmış olması ABD’de yargılanmak için yeterli.” Goldman, NYU’ya katılmadan önce ABD Hazine Bakanlığı’nda İran ambargo politikalarının geliştirilmesi üzerine çalışmıştı.

New York’taki hukuk mücadelesi devam ederken Türkiye başarısız bir darbe girişiminin açtığı yaraları sarıyordu. 15 Temmuz 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bazı birimleri hükümete el koymaya çalışmış, çıkan olaylar 240’tan fazla kişinin hayatına mâl olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolü yeniden ele geçirmesi yaklaşık 24 saat sürdü.

Cumhurbaşkanı darbe girişiminden Fethullah Gulen’i sorumlu tuttu. 2010 yılından itibaren, Gülen-Erdoğan ittifakı bir güç mücadelesine dönüşmeye başlamıştı. Üç sene sonra Gülen Cemaati üyelerinin Erdoğan hükümetini sarsan ve Reza Zarrab’ı Türkiye’de tutuklatan soruşturmaların ardında olduğu da iddia edilecekti.

ABD’li hukukçuların FETÖ’yle bağlantılı oldukları iddiası

15 Temmuz’dan bir hafta sonra polis, Istanbul’da bulunan bir hukuk bürosuna baskın düzenledi. Mahkemeye savunma makamının sunduğu bir mektuba göre, hukuk bürosunun kurucu ortakları Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) üye olmakla suçlanıyordu. Büronun adı Yüksel Karkın Küçük’tü.

Reza Zarrab’ın New York’taki ilk duruşmasında Hakim Berman, Türkiye’de bir hukuk sempozyumuna katıldığını anlatmıştı. Yüksel Karkın Küçük isimli hukuk bürosu sempozyumun sponsorlarından biriydi. Bu, savunma makamı için eşsiz bir fırsattı. Dava belgelerine göre, Berman’ın Istanbul’daki seyahat masraflarını karşılayan hukuk firmasının Gülen Cemaati’nin bir uzantısı olduğuna işaret ediliyordu.

30 Ağustos 2016 günü Zarrab’ın avukat takımı reddi hakim talebinde bulundu. Bu talepten birkaç hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan şu yorumu yaptı:

“[ABD] Adalet Bakanlığı Sarraf’ı (Zarrab’ı) tutup orada FETÖ’nün yedirip içirdiği isimlere teslim ediyor.”

Cumhurbaşkanı Başsavcı Bharara ve Hakim Berman’dan bahsediyordu. ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve gelmesinin ardından 11 Mart 2017’de kovduğu ve şu anda Türkiye’de hakkında soruşturma yürütülen Bharara, Gülen ile herhangi bir bağlantısının bulunmadığını belirtti.

Reddi hâkim talebi de reddedildi

Savunmanın reddi hakim talebinden bir ay sonra Berman son sözü söyledi. İlk duruşmada avukat Brafman hakimin Istanbul gezisi hakkındaki açıklamasına karşı çıkmamıştı. Berman gerekçeli kararında bunu ve davanın New York’ta aylardır görüldüğünü vurgulayarak talebi geri çevirdiğini yazdı. Mahkemenin kefalet ve iddianamenin reddedilmesi ile ilgili kararlarıyla birlikte bu, Reza Zarrab’ın üçüncü hayal kırıklığıydı.

27 Mart 2017 önemli bir gelişmeyi beraberinde getirdi. Bu tarihe kadar gizli tutulan bir sanık, New York’taki John F. Kennedy Havalimanı’nda tutuklandı. Mehmet Hakan Atilla (47), o dönemde Halkbank’ın uluslararası bankacılıktan sorumlu genel müdür yardımcısıydı. Başsavcılık Atilla’yı Zarrab’ın ambargo delmeye yönelik planlarına yardımcı olmakla suçluyor.

Ortadan kaybolan Zarrab işbirliğine mi gitti?

25 Eylül, Atilla ve Zarrab’ın son kez birlikte hakim karşısına çıktığı gündü. O duruşmadan bir ay sonra Zarrab’ın avukatları istenilen belgeleri mahkemeye teslim etmemeye başladı. Atilla’nın avukatı, müvekkilinin jürili duruşmaya katılan tek sanık olabileceğini söyledi. Zarrab veya herhangi bir avukatı jüri karşısına çıkmadan önceki son duruşmasına katılmadı.

Zarrab cezasının hafifletilmesi için suçunu kabul etmiş olabilir. Ayrıca Başsavcılık ile anlaşıp sanık sandalyesinden tanık sandalyesine oturması da ihtimaller dahilinde. Eğer Zarrab itirafçı olduysa Başsavcılık’ın elinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresine karşı kullanılabilecek kuvvetli bir koz var demektir.

Zarrab hem ekonomik hem de politik bir depreme sebep olabilir

Dahası eğer Zarrab ifadesiyle Türk bankalarını suçlarsa bu bankaların milyarlarca dolar ceza ödemesi ve uluslararası işlemlerden men edilmesi söz konusu olacaktır. Fitch Ratings’in finans kurumları direktörü Lindsey Liddell, Reuters’a yaptığı açıklamada davanın Türk bankacılık sisteminde yol açabileceği itibar kaybı ve yüksek para cezalarının “negatif kredi derecelendirme baskısına yol açabileceğini” söyledi. Bunun son iki ayda yaklaşık yüzde 13 değer kaybetmiş olan kırılgan Türk Lirası üzerinde hiç de iyi bir etkisi olmayacaktır. 2019 seçimleri yaklaşırken Reza Zarrab hem ekonomik hem de politik bir depreme sebep olabilir.

Zarrab ile veya Zarrabsız, dava 27 Kasım’daki jüri seçimini takiben esastan görülecek. Mehmet Hakan Atilla hala tutuklu ve son iddianamede yedi sanık daha var. Savcılar jürili duruşmaların üç-dört hafta sürmesini bekliyor.

“Amerika Birleşik Devletleri Reza Zarrab ve diğerlerine karşı” isimli dava ile bir taşla üç kuş vurulacak. ABD’nin bakış açısıyla, İran’a yönelik ambargoyu delen kilit isimler yargılanacak. Türkiye için, 17-25 Aralık defteri yeniden açılacak. İran’ın perspektifinden ise Ahmadinejad dönemi politikaları masaya yatırılmış olacak. 34 yaşındaki altın tüccarı kızını Disney World’e götürmek için o uçağa binerken acaba küresel öneminin farkında mıydı?