Politika

"ABD Erdoğan'ın zayıf noktasını buldu, şimdi hücum etmeye başladı"

"ABD ile ilişkilerin bu alt seviyelerde sürmesinden Türkiye'nin bir çıkarı olmadığı ortada"

24 Ekim 2017 07:36

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Türkiye ile ABD arasında karşılıklı vizelerin kaldırılmasının ardından bozulan ilişkilerin Türk halkının yararına olmayacağını belirterek iki ülkenin krizin çözümü konusunda neler yapabileceğini yazdı.Yetkin, ABD'nin krizi çözmek yerine tam tersine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedefe koyduğuna dikkat çekerek "Sadece ABD değil, Avrupa hükümetleri de Erdoğan'ın zayıf yanını buldukları inancıyla Türkiye’deki insan hakları, bağımsız yargı, ifade hürriyeti sorunlarının hemen tamamından şahsen Erdoğan’ı sorumlu tutmaya ve şahsen hücum etmeye başladılar" dedi. "Siyasette imkânsız olan hiçbir şey yoktur" diyen Yetkin, Türkiye'nin ve Türk halkının çıkarı neyse, onun yapılmasında fayda olduğunu söyledi.

Murat Yetkin'in "Amerika’yla bir daha eskisi gibi olur muyuz?" başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2017) yazısı şöyle:

Şimdi diyebilirsiniz ki, “Eskiden ne idik ki eskisi gibi olalım?” Siz de haklısınız, ama ABD ile ilişkilerin bu alt seviyelerde sürmesinden Türkiye’nin bir çıkarı olmadığı da ortada. O yüzden, Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarları doğrultusunda neler yapılabileceğine serinkanlı olarak bakmak gerekiyor.

Durumu tahlil ettiğimizde karşımıza çıkan manzara şu:

- İstanbul Başkonsolosluğunun iki Türk çalışanının tutuklanmasına karşı ABD’nin vize başvurularını durdurması orantısız bir karşılık oldu ve hükümetten hükümete ilişkilerin ötesinde, halklar arası ilişkiyi olumsuz etkileyen bir niteliğe büründü. Bu durumun Amerikalıların hem şikâyet ettiği Türkiye’deki anti-Amerikancı eğilimi artıracağı görülebiliyor.

- Vize krizi, Türkiye-ABD ilişkilerinde son birkaç yıldır biriken sorunların üzerine gelmiş, eklenmiş durumda. Dolayısıyla onlardan ayrı, tek başına çözülmesini beklemek fazla iyimserlik olur. Vizelerde bir rahatlamanın sağlanması için dahi ABD’nin Türkiye’den adım bekleyeceği, hatta mahkemenin alacağı tahliye kararını dahi siyasi geri adım sayarak vizelerde rahatlama sağlayacağı anlaşılıyor.

- Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, bir terörle mücadele toplantısı için 22 Ekim’de ABD’ye gitti. Ocak 2015’te, henüz Kara Kuvvetleri Komutanı iken ABD’den “Liyakat Lejyonu” madalyası almış olan Akar’ın, ilişkilerin hiç değilse askerden-askere boyutlarında düzelme sağlanması için katkı sağlayabilir mi?

- Her iki ülke yetkililerinin de İncirlik’teki ortak faaliyete son verilmesini konuştuğu bir ortamda böyle bir ilerlemenin siyasi ilişkilere etkili olması belki başka koşullarda beklenebilir. Ancak mevcut koşullarda siyasi ilişkilerin gelişmesi bir yanıyla Suriye-YPG-PKK gibi askeri ilişkilere dokunurken, diğer yanıyla hukuki alana dokunuyor. Fethullah Gülen hakkındaki iade talebi, Reza Zarrab, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, Amerikalı rahip Andrew Brunson ve ABD’nin iki Türk çalışanının tutukluluğu ve Zafer Çağlayan ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın korumaları aleyhindeki tutuklama kararları bu duruma örnek oluşturuyor.

- Hem Amerikan, hem Türk hükümetleri bu konular açıldığında “Biz bilmeyiz, mahkeme bilir” diyor ve bu durumda tartışma kilitleniyor. Çünkü Batının askeri ittifakı NATO’nun iki önemli ülkesi arasında hükümetler arası güven kalmamış durumda. Her iki taraf da olumlu yönde atacağı bir adımın karşı taraftan yanıtlanmayacağı ve kendisinin taviz verdiğiyle kalacağı kuşkusunu taşıyor.

- Bunların üzerine bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsen hedefe konması var ki, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Sadece ABD değil, Avrupa hükümetleri de Erdoğan'ın zayıf yanını buldukları inancıyla Türkiye’deki insan hakları, bağımsız yargı, ifade hürriyeti sorunlarının hemen tamamından şahsen Erdoğan’ı sorumlu tutmaya ve şahsen hücum etmeye başladılar.

- Erdoğan da bu ataklara sorunun kendisini tartışmak yerine saldırıyı bütün millete yapılmış yaygınlığa getirip savunmaya geçmekle yanıt veriyor. Karşı tarafın yapmak istediği de zaten tam olarak bu; Erdoğan'ı hep savunma konumunda tutmak. Bu da bir kısır döngüye yol açıyor. Oysa Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Olağanüstü Hal koşullarından -güvenlikle doğrudan ilgisi olmayan- bir kısmının dahi rahatlatılması bu saldırıların bir kısmını boşa çıkarabilir.

- ABD ile ilişkilere dönersek, ne vize krizinin ne de diğerlerinin tek başına ele alınması kalıcı bir çözüm getirecektir. ABD ile ilişkilerin bir daha eskisi gibi olması zaten mümkün değil ama zaten eskiden de çok iyi değildi; belki yeni haliyle her iki ülke çıkarına daha uygun olacak yeni bir zemin bulunabilir.

Siyasette imkânsız olan hiçbir şey yoktur. Önemli olan çözmek için niyetin olmasıdır. Eğer bu niyet varsa yapılması gereken belki de yeni bir zeminde, aralarında sorun olan her ülke, her kurum gibi “güven artırıcı önlemler” üzerinde anlaşmaya ve bunları uygulamaya çalışmak olabilir. Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarı neyse, onun yapılmasında, dostlarımızı artırmaktan önce dostlukları tamir etmeye çalışmakta fayda var.