Dünya

"ABD başkentinde ‘rehine siyaseti' olarak değerlendirilen tutuklamalara karşılık ‘yaptırım siyaseti' ağırlık kazanıyor"

"Washington, Ankara ile ilişkilerde yakın dönemde düzelme beklemiyor"

26 Mayıs 2018 11:54

Yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun görevi devralmasının ardından Münbiç konusunda ortak çözüm arayışında ilk temas cuma günü Ankara’da gerçekleşti. ABD'nin yoğun gündeminin aksine beklemede seyreden Türkiye ile ilişkiler, Suriye’deki durum ve tutuklulukları devam eden Amerikalı vatandaşların akıbetine kilitlenmiş durumda. ABD başkentinde ‘rehine siyaseti’ olarak değerlendirilen tutuklamalara karşılık ‘yaptırım siyaseti’ ağırlık kazandığı ifade ediliyor.

Cumhuriyet'ten Şebnem Arsu'nun haberi şöyle:

Türkiye’deki genel seçimler ise ilişkilerin seyrinde öncelikli bir dönemeç değil. ABD’li uzmanların, kampanya sürecini, ülkedeki demokrasi ve fikir özgürlüğünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından daha ne kadar zorlanabileceği noktasında takip ettiği ifade edilirken;  ABD seçimlerindeki usulsüzlüklerin sorgulandığı döneme denk gelen oylamanın adil olup olmayacağı Amerikalı yetkililer için merak konusu.

Özel Yetkili Savcı Richard Mueller’in ABD başkanlık seçimlerinde Rusya’nın rolünü sorguladığı titiz soruşturma Donald Trump’ın başını ağrıtmaya devam etmekte. ‘Ortadoğu barış sürecine ağır darbe’ olarak nitelendirilen ABD Kudüs Büyükelçiliği hafızalarda onlarca ölü bırakarak açıldı. Kuzey Kore ile göreceli barışın kapısı aralanmışken kapandı, İran’la ilişkilerin normalleşme ihtimali bir gecede yok oldu. ‘Son dakika’larına alışık olduğumuz Türkiye gündemini kıskandıracak hıza erişen Amerikan siyasetinde süratle ağırlığını kaybetmekte olan mesele ise Ankara ile ilişkiler. Trump’ın fevri çıkışları ve bürokrasinin söyleminin çoğu zaman örtüşmediği siyasi atmosferde hemen hemen herkesin hemfikir olduğu, ‘stratejik ortaklığın’ yerini yavaş yavaş ‘mecburi bir birlikteliğe’ bırakıyor olması. “Türkiye hakkındaki konuşmalar, ‘ilişkiler kurtarılabilir mi, yoksa o nokta aşıldı mı’ eksenine oturmuş durumda,” diyor POMED adlı düşünce kuruluşu uzmanlarından Howard Eisenstatt ve devam ediyor: “Senatoda ‘artık çok geç’ görüşü hâkimken, dışişlerinde, halen bir umut olduğuna dair sesler var, ancak oldukça cılız.” PKK’nin Suriye uzantısı olarak kabul edilen PYD-YPG’nin ABD ile dayanışması, göçmen statüsüne sahip Fethullah Gülen’e terör örgütü lideri suçlaması ile başlayan iade sürecinin belirsizliği, Halk Bankası’na İran yaptırımlarını ihlal nedeniyle kesilmesi muhtemel cezaya dair Ankara’nın serzenişlerine karşılık Washington’ın listesi de bir hayli kalabalık.

Öncelikli mesele, güvenlik

Türkiye konusunda en ılımlı demokrat çevreler bile söz konusu Amerika’nın güvenliği olduğunda en şahin Cumhuriyetçi kadar hassas. Yetkililer, Türkiye’nin Rusya’dan satın alacağı S-400 füze savunma sisteminin NATO ve müttefiklerin güvenliğine ciddi bir tehdit oluşturacağını en yüksek perdeden ifade ediyorlar. Bu hassasiyetin önemli bir kısmı, en gelişmiş teknolojilerle ürettikleri askeri ekipmanların Rus yapımı teçhizatla aynı çatı altında kullanılmasının yol açacağı istihbarat zaafiyetinden kaynaklanıyor. Cumhuriyet’e konuşan Amerikalı bir yetkiliye göre, ABD uçaklarını teknolojik bilgi edinmek amacıyla hedef olarak algılayacak Rus radarlarının, Türkiye’nin ABD’den sipariş ettiği Lockheed Martin F-35 savas uçakları ile aynı safta yer alacak olması “prensipte bir çelişki”.

Komiteden ilk hamle

Perşembe günü ABD Senatosu’nun Silahlı Hizmetler Komitesi’nde F-35’lerin Türkiye’ye satışının engellenmesi yönünde oylanan ve kabul gören yasa taslağının gerekçesinde de bu çelişki yer alıyor. Yasa tasarısını hazırlayanlar, son dönemde milli güvenlik veABD vatandaşlarının hak ihlalleri ekseninde Türkiye’ye yaptırım uygulanması gerektiği yönünde ısrar eden iki senatör. Demokrat Partili Senatör Jeanne Shaheen ve Cumhuriyetçi Senatör Thom Tillis’e verilen güçlü desteğin ardında terör suçlamasıyla tutukluluğu süren ABD’li Pastör Andrew Craig Brunson’ın Ankara tarafından siyasi rehine olarak tutulduğu inancı yatmakta. Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası (NDAA) olarak bilinen ve ABD’nin savunma stratejisinin ana hatlarını belirleyen tasarının yasalaşması yine de uzun ve pazarlıklarla dolu bir süreç olabilir. Dışişleri Sözcüsü Hami Aksoy, cuma günü yaptığı basın toplantısında oylamayı, “Müttefiklik ilişkilerimizin ruhuna aykırıdır” diyerek eleştirdi, ve detaylarına girmemekle birlikte yasalaşması halinde “karşılık vermek zorunda kalırız” uyarsında bulundu. ABD nezdinde S-400’lere dair güvenlik endişlerini siyasi eksende derinleştiren sebep ise, Rusya algısının başkentte Soğuk Savaş dönemini anımsatan ve hatta aratan seviyelerde kötüleşmesi. “Rusya sınır komşularını işgal ederek, hatırı sayılır toprak ilhakı yaptı; uluslararası silah anlaşmaları ihlal etti, Suriye’de bizzat savaşıyor; hem Avrupa hem de Amerika’da siyasete karışmaya çalışıyor. Bugün Rusya imajı Soğuk Savaş döneminden daha vahim” diyor, Washington merkezli Amerikan Kalkınma Merkezi uzmanlarından Max Hoffman. “Türkiye ile olan yakınlığının, imzalanan işbirliği anlaşmalarının, çok daha göze batıp, tepki toplamasını bu çerçevede değerlendirmek gerek.” Suriye meselesi ise, mevcut konjonktürde, Washington’ın yumuşak karnı. ABD kamuoyunda ‘IŞİD’le mücadele başarılı oldu’ kanısı hakimken bölgede dengeleri sarsacak hamleler özellikle Dışişleri ve Pentagon’da kabul görmüyor. Afrin harekâtı, Türkiye’nin, PYD-YPG’nin sınıra yerleşiyor olmasından ne kadar büyük rahatsızlık duyduğu ve konuşulan askeri önlemlerin blöfden ibaret olmadığını kanıtlamış gibi. Olası bir Münbiç operasyonu ise bu bağlamda daha belirgin bir ciddiyetle ele alınıyor. PKK’nin bir terör örgütü olduğu konusunda Türkiye ve ABD tarafları arasında uzun yıllardır bir görüş ayrılığı yok.

Ankara’ya göre problem, örgütün uzantıları konusunda masada ikna olmuş gibi görünen ABD’nin sahada farklı davranıyor olması. Üst düzey yetkiliye göre, gruplar arasında farklılıklara odaklanmak gerek. “Türkiye tarafı, YPG, PYD, Suriye Demokratik Güçleri, Münbiç Askeri Konseyi ve PKK’yi özde aynı şeyin varyasyonları olarak değerlendiriyor” diyor deneyimli diplomat. “ABD ise gruplar arasındaki farkı görüyor ve bu farkı kuramsal zeminden çıkarıp gerçek kılmak için mevcut durumu bir fırsat olarak tanımlıyor.” Bir başka deyişle, PKK’den arındırılmış bir Suriyeli Kürt hareketi, sınırların değiştirilmesini talep etmeyip, kendi yerelinde yönetimine sahip çıktığı sürece ABD yönetimince bir tehdit olarak görülmüyor. Türkiye’nin de zamanında benzer görüşü paylaştığına dair Amerikalı yetkilinin kullandığı referans, 2013 sonlarına kadar PYD’nin Eşbaşkanı Salih Müslim’in Ankara ile yaptığı görüşmeler. Geleceğe dair tartışmalar bir yana, Washingtoniçin PYD-YPG, Suriye’de öncelikli bir mesele değil.

“Burada sorun Türkiye’nin anlaşılmıyor olması değil, ABD’nin önceliklerinin anlaşılmaması,” diyor Amerikalı yetkili ve ekliyor: “IŞİD sorunu çözümlendi, Münbiç'e odaklanalım’ ABD tarafı için problemli bir yaklaşım.” IŞİD Suriye’de üç bölgede hakimiyetini sürdürüyor, ve lideri Ebu Bekir El-Bağdadi’nin halen aktif olduğu konuşuluyorken Washington’da farklı bir görüşe rastlanmıyor. “Suriye’de İŞİD’le mücadelenin tamamlanması gerek. Münbiç'deki durum ve Suriye’de istikrarsızlığa yol açan unsurlara dair yapılması gerekenler bu çabayı kesinlikle engellememeli.” ABD’nin Münbiç konusunda sergilediği belirsizliğin ilgisizlikle karıştırılmaması gerektiğinin de altı çiziliyor. Lakin, dışişlerinde Rex Tillerson’ın mart ayında görevden alınması sonrası geçiş dönemi tahmin edilenden uzun sürdü. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Tillerson arasında şubat ayında gerçekleşen görüşmeler sonrasında, Münbiç meselesi ve diğer konuları ele almak üzere kurulan iki çalışma grubu yalnızca bir toplantı yapabilmişti. Yeni bakan Mike Pompeo’nun göreve başlamasının ardından Münbiç  grubunun ikinci teması cuma günü Ankara’da gerçekleşti.

“Pompeo, Türkiye’nin içinde bulunduğu ikilemin farkında” diyor yetkili. “Suriye’de -ki Münbiç de bu konunun ayrılmaz bir parçası- her iki tarafın da kabul edeceği bir çözüme ulaşmanın gerekli olduğunda hemfikir.” Ancak, bu ortalamada uyumlu havayı bozabilecek ani kararlara dair endişeler var. Türkiye’nin ikinci bir askeri operasyon gerçekleştireceği algısı seçimlerde oy kazandırırken, ilişkilerde daha derin çatlaklara yol açabilir vurgusu yapılıyor. “Kamuoyu tabii ki hükümetin performansına bakarak oy verecektir ancak Suriye’de karşılıklı iyi niyet ve ortak bir çözüme ulaşma inancı galip gelmeli,” diyor yetkili. Mecburi birliktelik Yeni bir operasyon ihtimali üzerine sarf ettiği sözler kapalı bir uyarı niteliğinde; “Seçim takvimini baz alarak sabrını kaybetmesiTürkiye için son derece sıkıntılı olacaktır.” YPG-PYD’nin Münbiç'den çekileceğine dair ABD’den alınacak bir taahhüt de seçimlerde operasyon kadar etkili olabilir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Washington’a bu ay sonunda yapması beklenen ziyaretini bu çerçevede değerlendirenler çoğunlukta. “Bu ziyarette Münbiç konusunda bir anlaşma sağlanırsa, ‘söke söke aldık’, “2. Münbiç zaferi’ manşetleri atılacaktır” diyor, ‘Yeni Sultan’ kitabının yazarı ve aynı zamanda Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü TürkiyeAraştırmaları Program Direktörü Soner Çağaptay. “Böylesi bir gelişme seçim kazandırabilir.” Öngörülen çözüm arayışları arasında, teknik anlamda aylar alacak olsa da, PYD-YPG’nin Münbiç'den tamamiyle çekilmesi ve ortak-devriye gücü gibi güven arttırıcı önlemler bulunuyor. İki ülke arasında, Suriye ve Irak özelinde süren istihbarat paylaşımının başarısı ise ilişkilerde normalleşmeyi savunanların elini kuvvetlendirmekte.

IŞİD’e mensup olduğu iddia edilen 5 üst düzey militanın geçen hafta Sakarya ilinde yakalanması önemli bir örnek, ancak sorunlar yumağı arasında kaybolup gidiyor. ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasının ardından Ankara tepkisiniWashington elçisini istişarelerde bulunmak üzere geri çağırarak göstermişti. Elçinin dönüş tarihi henüz belli değil.