Gündem

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı: Basın özgürlüğü dışarıdan gelmez

"Çözüm süreci, İlerleme Raporu’nda yer verilen konulardan biriydi, süreç yeniden başlamalı"

09 Aralık 2015 11:38

Ankara’daki Avrupa Birliği Delegasyonu’nun Başkanlık koltuğu yaklaşık bir yıl boş kaldıktan sonra geçtiğimiz eylül ayında göreve atanan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Hansjörg Haber, “Avrupa, mültecilere odaklandı, anlaşılabilir bir durum. Basın özgürlüğü eksiklikleri zirvede iletildi. Ancak basın özgürlüğü dışarıdan ihraç edilemez” dedi.

Hürriyet’ten İpek Yezdani’ye konuşan Haber, mülteci krizi, basın özgürlüğü, çözüm süreci, AB ilerleme raporu üzerine açıklamalarda bulundu.

Haber’in Yezdani’ye verdiği söyleşinin tamamı şöyle:

 

Son dönemde; hem Türkiye’de hem de Avrupa’da, Türkiye’deki demokratik değerler, insan hakları değerleri ve basın özgürlüğünün Avrupa’daki mülteci krizine feda edildiği yönünde gibi bir algı söz konusuydu. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

Bence bu sonbaharda, Avrupa tüm dikkatini mültecilere ve düzensiz göç konusuna odaklamıştı. Konunun genel olarak Avrupa’yı ve özelde de bazı üye devletleri nasıl etkilediğine bakacak olursanız, bence bu anlaşılabilir bir durum. Bu arada ilerleme raporunda insan hakları ve basın özgürlüğü gibi eksiklik olarak değerlendirdiğimiz alanlara da vurgu yapılıyor. Bu hususlar, Brüksel’deki zirve sırasında, tüm muhatapları tarafından Türk dostlarımıza iletildi.

 

İlerleme Raporu’nun zamanlaması konusunda da hayli eleştiri vardı. Önceden öngörüldüğü tarihte yayımlanmadı, Türkiye’deki genel seçimler sonrasına ertelendi…

 

Bu konuda hayli kapsamlı bir tartışma oldu ve kanaatimce eleştirilere elimizden geldiğince yanıt vermeye çalıştık. Bir kez daha açık ve net olarak ifade etmek gerekirse, mülteci ve göç krizi medyayı fazlasıyla tekeline almış bulunuyordu, oysa Türkiye’nin [AB’ye] katılımı özel ilgiyi hak ediyordu. Bu nedenle, ilerleme raporunun açıklanmasını geciktirmek yoluyla iki konudaki tartışmaları birbirinden ayırma kararı alındı. Bence amacımıza da ulaştık, konuların her ikisi de derinlemesine ve son derece kapsamlı bir şekilde görüşülmüş oldu.

 

“Can Dündar’ın mektubu dikkate alındı”

 

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül, geçen hafta tutuklandı. Kendileri tutuldukları hücreden AB’ye bir mektup yazarak şunu dile getirdiler: “Umuyoruz ki mülteci krizine son verme arzusu; Batı dünyasının insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü ve temel değerler konusundaki hassasiyetine bir engel teşkil etmez.” Ancak bu mektup AB tarafından fazla dikkate alınmış görünmüyor?

 

Bence dikkate alındı, son AB-Türkiye zirvesinde AB liderleri tarafından (Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk) genel işbirliğimiz ve diyaloğumuz çerçevesinde, basın özgürlüğünün önemi konusunda son derece net açıklamalar yapıldı. Bizim için de endişe yaratan ve Türk dostlarımız nezdinde de gündeme getirdiğimiz bu konular hakkında gazetecilerin endişelerine kulak vermek amacıyla dün Cumhuriyet’in Ankara bürosunu ziyaret ettim. Ancak bununla birlikte, basın özgürlüğü konusundaki beklentiler Türkiye dışından gerçekleştirilemez. Canlı ve renkli bir medya ortamının önemi konusunda halk nezdinde bir mutabakata ve gazetecileri bu ilke etrafında birleştiren bir dayanışmaya gereksinim var. Zira basın özgürlüğü Türkiye’ye dışarıdan ihraç edilemez. Bu Türk toplumunun gelişiminin bir parçası olmalı.

 

29 Kasım’da yapılan AB-Türkiye zirvesinde AB ve Türkiye, AB’ye katılım sürecini hızlandırmayı; vize serbestisini ve geri kabul anlaşmasını uygulaması karşılığında, Türkiye’ye yönelik 3 milyar euro’luk [bir desteği] de içeren plan üzerinde görüş birliğine vardı. Önümüzdeki aylarda AB ile Türkiye’nin önünde yatan en önemli aşamalar hangileri olacaktır? 

 

Üye Devletler ve Avrupa Parlamentosu’nun vize serbestisi konusundaki kararlarını 2016 sonbaharına kadar vermelerini sağlamak amacıyla, orijinal takvimi sıkıştırmaya çalıştık. Ancak bu, her iki taraf için de çok yoğun bir çalışma anlamına geliyor; Türk tarafının mevzuat alanında birçok adımı atması gerekiyor. Örneğin Türkiye’nin biyometrik pasaporta geçmesi gerekecek; böylelikle bu tür pasaport sahipleri vizesiz seyahat edebilecek. Bunun yanında sınır yönetimi alanında eşgüdümün iyileştirilmesine de ihtiyaç var. Orijinal vize serbestisi yol haritasında yer alan 72 koşulun tümünün karşılanmış olması gerekiyor. Bir diğer önemli adım da AB-Türkiye ortak göç eylem planının uygulanması. Bu plan, 3 milyar Euro’luk ilk fon gibi AB tarafından harekete geçirilecek olan yeni fonları da kapsıyor. Türkiye ile üzerinde anlaştığımız felsefe, insanlara düzenli süreçleri izleyerek Avrupa’ya yerleşmeleri için bir şans vermek, Akdeniz’de meydana gelen korkunç görüntülü düzensiz göçü, düzenli göç haline dönüştürebilmek. Böylelikle insan kaçakçılarının üzerine bastıkları halı ayaklarının altından çekilebilir ve Ege denizindeki ölümler bir son bulabilir. 

 

 

“Türkiye, vize muafiyeti için 72 şartı yerine getirmeli”

 

 

O halde Ekim 2016 Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vizesiz seyahat etmeye başlayacakları tarihtir, diyebilir miyiz? 

 

Yol haritasının uygulanmasına ilişkin iki rapora daha ihtiyacımız var. Bunlardan biri, önümüzdeki yıl ilkbahar başlarında; diğeri ise eylül veya ekim ayında sunulacak. Bu raporlar temelinde, Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndan Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahat etmeden önce vize almalarını gerekli kılan AB mevzuatını değiştirilmesini karara bağlamaları istenecek. Dolayısıyla, 2016 sonbaharı, yol haritasında yer alan 72 koşulun tamamının karşılanmış olması şartıyla, vize zorunluluğunun kaldırılabileceği en erken tarihtir.

 

AB-Türkiye zirvesinden sonra Hollanda Başbakanı gibi bazı Avrupalı liderler, Türkiye’nin AB üyeliğinin yakın bir gelecekte gerçekleşmeyeceğini ifade ettiler. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz? 

 

Önemli olan, hukukun üstünlüğü ve temel haklar, eğitim-kültür, enerji veya kamu alımları, rekabet veya sosyal politika gibi fasıllarda görüşmelere başlayarak katılım sürecinin yeniden canlandırılması. Süreç yeniden başlatılmazsa, asla sonuçlanamaz. 

 

"Çözüm süreci yeniden başlatılmalı"

 

1990’lı yıllarda Almanya’nın Ankara Büyükelçiliğinde görev yaptınız. O günkü Türkiye ile bugün arasında ne tür farklılıklar görüyorsunuz?

 

Çok daha ilerlemiş, çok daha dinamik bir Türkiye görüyorum. O dönemden  tatsız bir anı var; bölgedeki güvenlik durumundan dolayı kimsenin güneydoğuya seyahat etmesi mümkün değildi. Umarım görev sürem boyunca koşullar bu bölgeyi tekrar ziyaret etmem için elverişli olur.

Çözüm süreci, İlerleme Raporu’nda yer verilen konulardan biriydi. Güvenlik güçleriyle PKK arasındaki çatışmalar, son aylarda hız kazandı ve son olarak da Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi bir çatışmada öldürüldü. AB sürecinde, Türkiye’nin barış sürecine geri dönmesi ne kadar önemli?

Barış sürecinin devam ettirilmesi için tüm siyasi liderlerin çabalarını iki katına çıkartması çok önemli. İki yıldır önemli ilerlemeler kaydedildi; bu bir yana atılmamalı. Taraflar süreci yeniden başlatmalı ve sürekli bir ateşkese geri dönülmeli. Fazlasıyla cana mâl olmuş bir anlaşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için, süreç bir kuşaklık süre içinde elde edilmiş en önemli fırsat olma özelliğini sürdürmektedir. AB, süreci destekleme kararlılığını korumaktadır. Elçi’yle ilgili soruşturmanın güvenilirliği hiçbir şüpheye yer vermemelidir. Dikkatle takip edeceğiz.