Kültür-Sanat

"1923 gibi kadın; Nahit Hanım"

"Bir boğaz vapurunda Nahit Hanım’la tanışan Orhan Veli..."

13 Kasım 2016 18:51

C. Hakkı Zariç*

Ben de ondan-bundan değil. Nahit Hanım’la Orhan Veli’den
Başladım şiire ve sevişmeye
Sırf Orhan’ın başlattığı o Aşk Resmi Geçit’i
Yarım kalmasın diye…
Can Yücel

Bir boğaz vapurunda Nahit Hanım’la tanışan Orhan Veli kısa süre sonra iki defter emanet etti ona, el yazısıyla yazılmış şiirleri vardı defterde. “Ölürsem bunları bastırır mısın Nahit Hanım?” diyerek teslim etti şiirlerini. Nahit Hanım’ın ilk eşi Halil Vedat Fıratlı, Orhan Veli’nin hocasıydı.

Orhan Veli kayıplara karışınca izini nerede sürmek gerekir? Uzaklara mı çekilmiştir, Balık Pazarı’ndaki meyhanelerin loşluğunda şiir mi karalamaktadır? Sabahattin Eyüboğlu’na danışalım; Mahmut Dikerdem’e yazdığı mektuba yüz sürelim iyisi mi?

“Orhan’ı şimdi İstanbul’da arayıp da bulamamak mümkün mü Mahmut? Sahiden hiçbir yerde bulunmaz mı dersin? Lambo’da? Balık Pazarı’nda? Öyleyse Sarıyer’e gitmiştir… Yahut Edirne’ye, Nahit Hanım’a…”

“Keşan” adlı şiirinde “Karnım tok,/ Sırtım pek; / Ver elini Edirne şehri” dememiş miydi, Orhan Veli? Ankara Kız Lisesi ve Haydarpaşa Erkek Lisesi’nin ardından Edirne Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapıyordu Nahit Hanım. Orhan Veli de arada kirişi kırıp Edirne’ye gidiyordu “Söz olurmuş,/ Olsun;/ Dostum değil misin?”

Kendisini bilen bilir, anlatmak için “Nahit Hanım” demek yeterlidir nice kaynakta. Samet Ağaoğlu onun için “Rönesans gibi kadın” demiştir. Cemal Süreya elbet başka bir güzellikle hakkını verdi Nahit Hanım’ı nitelerken: “Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın da diyebiliriz. Ya da Cumhuriyet gibi kadın.”

Bir yıllar Acılı Kuşak şairlerinden Arif Damar ile evlendi Nahit Hanım. Nişantaşı’nda, Dilber Mağazası’nın arka sokağında yaşadılar hayli zaman. Kapıları yazarlara, çizerlere, şairlere açıktı daima. Geleneksel buluşma akşamları cumartesiydi bu evde. Sofra öğleden hazırlanmış olurdu. Tiyatrocusundan sinemacısına, şairinden yazarına, ressamından heykeltıraşına…Cumartesi akşamları bir araya gelinir, yazı ve şiir üzerine konuşulurdu Nahit Hanım’ın evinde. Kimi zaman forum havasında geçerdi sohbet. Sabahattin Eyüboğlu da gelmişse tartışmaların odak noktası Anadolu uygarlıkları ve halk kültürü üzerine dönerdi.

Evveliyatı elbette Ankara’dır Nahit Hanım’ın. 1940’lı yıllarda evinde ağırlar şairleri. Ağırlamakla kalmaz, şiir yazmaları için elindeki olanakları da kullanır. Cahit Külebi’nin “O bizim koruyucu meleğimizdi,” demişliği vardır. Cümleyi yeniden kuracak olursak çağdaş bir “sanatkâr hamiliği” söz konusudur, Nahit Hanım’ın. O’nun evini bu nedenle bir sanat albümüne benzetir Cemal Süreya.  Özellikle Orhan Veli ile olan yakın ilişkisi, onu koruyup kollaması, Yaprak dergisi için maddi ve manevi desteği ayrıca önemli ayrıntılardan birisidir.

1930’lardan 2000’lere uzanan bir hikâyenin baş kişisidir Nahit Hanım. “Mekândan Taşan Edebiyat” kitabında Turgay Anar’dan alalım sözü:

“Mustafa Şerif Onaran, 1996 yılında gittiği evde, geçmiş yıllardaki kadar çok sayıda misafir olmasa da birkaç kişinin hâlâ bulunduğunu yazmasından yola çıkarak, en azından İstanbul’daki mahfilin 40 yıl kadar aralıklarla da olsa devam etmiş olduğunu söylememiz mümkündür.”

Orhan Veli ile yakın ilişkisini bilen Zeynep Oral, evinde ziyaret etmiştir Nahit Hanım’ı. M. Şeref Özsoy, “Kanık’sadığım Biri Orhan Veli” adlı kitabında bu ziyaretten ayrıntıları aktarır. İkili bir yandan konuşurken bir yandan da Orhan Veli’den kalma iki deftere göz atılır, sayfalar arasında tarih ve şiirle yüzleşilir. Anılara gidilir arada. Orhan Veli’nin armağan ettiği bir avuç bilyeden şairin çocuk yanına değinir, birlikte uzun yürüyüşlere çıktıklarını anlatır uzaklara dalarak. At yarışına giderler beraber, kaybettiklerinde de huzur ve mutlulukları yerindedir, hiçbir şey engellemez gülmelerini hayata.

Orhan Veli’nin şiir yazmasına etkisi olup olmadığını sorar Nahit Hanım’a sohbetin bir yerinde Zeynep Oral. Yanıt kesindir: “Hayır, benim etkim, metkim olmadı… Ben olmasam başkası olurdu. Şiir yazacağı vardı ve yazdı. Hayatta en çok istediği şey şiir yazmaktı, yazdı. Benim hiçbir etkim, rolüm falan olmadı.”

Azra Erhat ile A. Kadir’in İlyada ve Odysseia çevirisinin kimi bölümlerinin, Nahit Hanım’ın Nişantaşı’ndaki evinde, Ahmet Oktay tarafından okunduğunu da not düşelim buraya. Gizli Çekmece’sine konuk olup sözü Ahmet Oktay’a verelim:

"Şimdi kapısını açıp girsem, her şeyi olduğu gibi bulacağım sanki: sofra kurulmuştur, Orhan Veli’nin büstü sehpanın üstünde duruyordur, el yazısı şiiri, duvarda çerçevesindedir; Nahit Hanım tüm yüreğiyle, yeni okuduğu bir şiirin tadını konuklarıyla bölüşmeye çalışıyordur.”

Nahit Hanım’ın evi zamanla yeni konuklarına açtı kapılarını. Katılımcıların ve konuların profili değişti zamanla. Nahit Hanım sağlığı bozulup acilen hastaneye kaldırıldığı 2000’li yıllara kadar şairleri, yazarları, sanatçıları ağırlamaya devam etti evinde. Orhan Veli yaşamaya devam etti Nahit Hanım’ın biriktirdiği her ayrıntıda. Şiir de nasiplendi bundan.


Bu yazı Evrensel'den alınmıştır