23 Şubat 2015 15:59
Türkiye Pazar sabahına (22 Şubat 2015) Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), IŞİD tarafından kuşatıldığı iddia edilen Türkiye sınırları dışındaki tek Türk toprağı Suriye içindeki Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi’ne 39 tank, 57 zırhlı araç olmak üzere 100 araç ve 572 personelle düzenlediği bir operasyonla uyandı. Kutsal emanetler ve 40 askerin Türkiye’ye getirildiği, Süleyman Şah Türbesi’nin de Suriye’nin Eşme köyüne taşındığı Şah Fırat operasyonu, Türkiye’de gündeme otururken dünya medyası da son dakika gelişmesi olarak gördü.
Hürriyet’ten Taha Akyol, Fatih Çekirge, Ahmet Hakan, Şükrü Küçükşahin; Radikal’den Oral Çalışlar, Murat Yetkin; Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş, Tunca Bengin, Serpil Çevikcan, Kadri Gürsel, Mehmet Tezkan; Sabah’tan Mehmet Barlas, Haşmet Babaoğlu; Vatan’dan Okay Gönensin, İbrahim Kiras, Hüseyin Yayman; Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı, Çiğdem Toker, Aydın Engin, Özgür Mumcu, Orhan Can; Habertürk’ten Murat Bardakçı, Umur Talu, Ruşen Çakır; Yeni Şafak’tan Abdulkadir Selvi, Yusuf Ziya Cömert, Yasin Aktay; Star’dan Nasuhi Güngör, Sevil Nuriyeva, Medaim Yanık, Özay Şendir; Türkiye’den Rahim Er; Bugün’den Yavuz Baydar, Orhan Kemal Cengiz, Adem Yavuz Arslan; Birgün’den Nazlı Alpman; Millet’ten Murat Aksoy, Bengüç Özerdem; Evrensel’den Yusuf Karataş, Mustafa Yalçıner; Ortadoğu’dan Orhan Karataş; Sözcü’den Necati Doğru, Enis Berberoğlu; Akit’ten Ali Karahasanoğlu, Hasan Karakaya; Süleyman Şah Türbesi'nin tahliye edilme operasyonunu kaleme aldı.
17 gazeteden 45 yazarın operasyon hakkındaki yorumlarının bir kısmı şöyle:
Taha Akyol – Hürriyet
Şah Fırat...
Süleyman Şah'ın bir simge olarak bugünkü Türkiye için taşıdığı büyük manevi önemi görmek gerekir.
Türbenin hangi Süleyman Şah'a ait olduğu kesin olmamakla birlikte milli kimliğimizin teşekkülündeki rolü önemlidir. Bu konuda 'teknik hakikat' ayrı bir konudur, Anadolu tarihinde Selçuklu-Osmanlı devamlılığını yansıtan olgular, simgeler ve tasavvurlar ayrı bir konudur. Milli hafızada Süleyman Şah türbesi bu devamlılığın bir simgesi olarak büyük değere sahiptir.
Genelde Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu Süleyman Şah olarak kabul edilir. Tarihçilerin hocası Mükrimin (MÜKREMİN DEĞİL, MÜKRİMİN) Halil Yinanç'a göre, 1075 yılında bu topraklarda ilk devletimizi kuran Kutalmış Oğlu Süleyman Şah, tarihen "Türklere bir vatan yaratan kurucu" şahsiyettir.
Abdülhamid 1889 yılında Halep Valisi Cemil Paşa'ya emir vererek türbeyi yeniden yaptırdı ve türbedar tayin etti. Abdülhamid'in tavrı elbette bir 'imar' çalışması değil, bir bilinç davranışıydı.
Yazının devamı için tıklayınız
Fatih Çekirge – Hürriyet
Türkiye savaşa girer mi?
BU sorunun cevabı için önce şu gerçekleri tespit etmeliyiz:
Süleyman Şah Türbesi'ni koruyan askerlerimizi kurtarmak için bir operasyon yapıldı. Türkiye kuşatma altındaki evlatlarını bir gecede oradan aldı. Neresinden bakılırsa bakılsın, çok yerinde alınmış siyasi bir karar ve başarılı bir operasyondur bu.
Suriye'nin mecburi itirazlarının ve tehditlerinin de hiçbir değeri yoktur.
Türkiye ne yapacaktı?
İç çatışma halinde olan ve devlet otoritesi kalmamış olan topraklarda askerlerini terörün kuşatması altında mı bırakacaktı?
Elbette hayır. Devlet olmak neyi gerektiriyorsa o yapılmıştır.
Dünya da bu operasyonu haklı bulmuştur. Şimdi gelelim asıl soruya...
Yazının devamı için tıklayınız
Ahmet Hakan - Hürriyet
Neden ağızlarda kekremsi bir tat var?
BİR iktidar...
-Eğer "Süleyman Şah'a el uzatan karşılığını görür" diye efelenmişse...
-Eğer taraftarlarına fetih rüyaları gördürmeye başlamışsa...
-Eğer "Üç günde Şam'a gireriz" havası atmışsa...
-Eğer dış politikada babalanma dönemini başlatmışsa...
-Eğer "Bakın Obama'ya bile laf çakıyoruz" diye gaza gelmişse...
-Eğer "rasyonel" olmaktan uzaklaşmışsa...
-Eğer Ortadoğu'ya "abi" olma hayaline dalmışsa...
-Eğer "Buralarda raconu biz keseriz" edası takınmışsa...
-Eğer bir kez olsun "Toprak kutsal değil, insan hayatı kutsal" dememişse...
-Eğer "Reklam arası bitti" diye yukarıdan yukarıdan konuşmaya başlamışsa...
-Eğer "Ecdat, ecdat" diye inlemişse...
-Eğer ağzını her açışta "Kimse gücümüzü test etmesin" diye meydan okumuşsa...
O iktidardan...
Söylemine uygun bir eylem beklenir.
*
Yani...
İrrasyonel bir şahlanış, bir atak beklenir.
Rasyonel bir geri çekilme planı beklenemez.
*
Süleyman Şah operasyonunun iktidara yakın ağızlarda bile bıraktığı kekremsi tadın nedeni budur.
İlahi hükümet!
-ASKERLER IŞİD'e rehin düşmesin diye...
-Türbe zarar görmesin diye...
-Çatışma çıkmasın diye...
-Savaş olmasın diye...
Rasyonel bir plan uygulandı.
*
Hükümet şimdi soruyor:
-Neden bu konuda iktidar-muhalefet aynı duygunun içinde değil?
-Neden bu rasyonel politikaya herkes destek vermiyor?
-Neden sınır ötesi bir operasyona herkes sahip çıkmıyor?
-Neden devlet ile millet tam olarak kaynaşamıyor?
*
İlahi hükümet!
-Bütün politikanı "yüzde 50'ye karşı yüzde 50" üzerinden kurgulamışsın.
-Ortada "duygudaşlık" diye bir şey bırakmamışsın.
-Azıcık muhalefet edene şeytan muamelesi çekmişsin.
-Diyalog kanallarının tümünü kapatmışsın.
Ve şimdi de tutmuş...
Milli birlik ve beraberlik bekliyorsun.
Yazının devamı için tıklayınız
Şükrü Küçükşahin - Hürriyet
Başarılı geri çekilme operasyonu
IŞİD, 11 Haziran 2014'te Türkiye toprağı sayılan Musul Başkonsolosluğu'na girdi, bayrağı indirdi, 49 diplomatı rehin aldı.
Üç ay sonra vatan toprağı kurtarılmadı, ama başarılı bir takas operasyonu ile 49 rehine sağ salim Türkiye'ye getirildi, iktidar da bununla övündü. İşte o rehin alınan kadronun başındaki Başkonsolos Öztürk Yılmaz'ın, savcılık ifadesini cumartesi Milliyet'te okuduk.
Ne rastlantı ki Süleyman Şah operasyonunun yapıldığı gün yayınlanan o ifadesinde Başkonsolos şunları söyledi:
"IŞİD, bütün personeli silahla tarayacak şekilde bir alanda topladı, dizüstü çöktürdü. Gözlerimiz bağlandı ve prangaya vurulduk. Silahın namlusunu alnıma vururcasına dayadılar."
Kazanç yok, kayıp çok
İktidar sözcülerinin ifadesi ile 'Dünya lideri Türkiye'nin' diplomatları böylesi bir vahim tablo yaşamıştı ve bu, 90 yıllık Cumhuriyet için bir ilkti.
Ancak o gün, rehinelerin sağ salim kurtarılması haklı başarı olarak kutlanırken ne IŞİD'e anladığı dilden yanıt verildi (belki şimdiden sonra) ne de yanlışlar için tek özeleştiri yapıldı.
Oysa, Suriye diktatörü Esad ile gereksiz ve ölçüsüz yakınlık kurulduktan sonra ansızın, yine gereksiz ve ölçüsüz bir kanlı kavgaya girilmiş, baş çekilmişti.
Çünkü savaşın çok kısa süreceği yanılgısı ile hareket edildi.
Suriye'yi sokak sokak bildiğini anlatan o günün Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun ifadesi ile birkaç haftaya Esad düşecekti; üzerinden 120 hafta geçti.
Başbakan Erdoğan'ın, '1-2 aya kadar Şam'da şükür namazı kılma' öngörüsünün akıbeti de aynı oldu.
Bugünse konsolosluğu işgal edilmiş; Erdoğan'ın açıklamalarına göre 5 milyar dolar harcanmış olsa da 2 milyon Suriyeliyi topraklarında, hem de perişan bir konuklamaya tabi tutan; sınırı delik deşik, sanki Peşaver'e dönmüş bir Türkiye'de yaşamamıza rağmen hâlâ mazeret üretilip duruluyor.
Neymiş; "Batı ve ABD, askeri müdahale yapmayarak bizi yalnız bıraktı"!
İyi de, ABD'nin Irak ve Libya müdahalelerinin acı sonuçları nasıl görülmedi, Suriye'nin de aynı şekilde kan gölüne dönüşeceği hiç mi düşünülemedi?
İtibar kaybı
Kim ne derse desin, gelinen noktada Türkiye'nin, Suriye ve Ortadoğu politikasında henüz tek bir kazanç yok, kayıpsa çok fazla.
Yazının devamı için tıklayınız
Oral Çalışlar – Radikal
Ne yani! Savaşmak daha mı iyiydi?
Süleyman Şah Türbesi'nin yerinin değiştirilmesinin de bir toplumsal kamplaşma meselesi haline geleceğini, doğrusu düşünemezdim.
Türkiye bu, şimdi Süleyman Şah üzerinden de bölünmüş bulunuyoruz.
Tabii, bu soru, "Türkiye'deki dönme Ermenileri saptama uzmanı, MHP'li Yusuf Halaçoğlu'dan da mı beklemezdin?" şeklinde formüle edilseydi; biraz duraklardım ve "bekleyebilirim" diyebilirdim. Halaçoğlu, "Getirdiğiniz sandukaların içinde bedenler olmaz ki, bedenler toprağa gömülüdür" diye, nakil konusunun anlamsız olduğu gibi bir iddiayla ortaya çıkmış. Nakli "komedi" diye yorumlamış.
MHP'nin konuyu bir milli mesele haline, "milliyetçilerin meselesi" haline getirmek istemesini, bir şekilde anlayabiliriz. Burada anlaşılması güç olansa, CHP'nin tutumu. Bir siyasetçi olarak önemsediğim isimlerden birisi olan Gürsel Tekin, ondan beklemediğim bir açıklama yaptı.
Türbenin nakline tepki gösteren Tekin, "Hükümet mat oldu" dedi: "Gelin Süleyman Şah Türbesi'ne hep beraber gidelim dedim. Sorun yok dediler. Ne yazık ki çok üzücü bir olay ile Türkiye karşı karşıya. 'Şah' değil 'Mat' operasyonu olmuştur. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk defa savaşmadan topraklarımızı kaybediyoruz, bu kabul edilebilecek bir durum değildir."
Muhalefetin, hükümeti denetlemesi, siyaseten hatalarını ortaya çıkarması, onun görevi. Eleştiri ihtiyacı büyük. Sonuç olarak, 13 yıldır Meclis'te çoğunluğu elinde tutan bir hükümetten söz ediyoruz.
Yazının devamı için tıklayınız
Murat Yetkin – Radikal
IŞİD baskısıyla mevzi değiştirmek siyasi zafer midir?
Süleyman Şah türbesi saldırı endişesiyle Suriye'deki IŞİD kontrolündeki bölgeden PYD kontrolündeki bölgeye nakledilmiştir. Hamasetten arındırınca geriye kalan budur.
Askeri açıdan büyük bir başarı olabilir, bilemem.
Genelkurmay’ın harekât planı üzerinde uzun süre titizlikle çalıştığı, plana göre uyguladığı, hükümetin kendisine verdiği görevi yerine getirdiği anlaşılıyor.
Ama Süleyman Şah Türbesi ve onu koruyan askeri karakolun yerini mecburiyetten değiştirmek zorunda kalmayı siyasi bir başarı olarak kimse anlatmaya kalkmasın.
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terörist örgütün baskısıyla Türkiye’nin son altı ay içinde terk etmek zorunda kaldığı ikinci mevzidir bu.
Yazının devamı için tıklayınız
Aslı Aydıntaşbaş – Milliyet
PYD: Türkiye ile anlaşma var
IŞİD kontrolündeki bölgede ufacık bir adacık gibi kalan Süleyman Şah türbesinin askeri bir operasyonla boşaltılması, doğru karardır. Kimse “Neden vatan toprağını bıraktık” dememeli. Türbe yeniden yapılır, içindeki emanetler başka formüllerle muhafaza edilir; ancak sekiz aydır adeta orada mahsul kalan o 40 askerin hayatı, her şeyden daha değerlidir.....
Daha çarpıcı ifade edeyim: Hiçbirimiz o askerlerden birini günün birinde turuncu tulumlarla IŞİD’in elinde görmeye tahammül edemezdik. Tahliye, doğru karardır.
‘Jeopolitik’ gerçekler
Ayrıca bu operasyon, Kobani’de oluşan yepyeni bir “jeopolitik” gerçeğin de habercisidir. Kısaca özetleyelim:
1. Ankara bu operasyonu, IŞİD’e rağmen ve Kobani’deki YPG güçlerine “haber vererek” yapmıştır.
2. Operasyonu askeri açıdan kolaylaştıran, YPG güçlerinin son haftalarda Kobani’nin Batı’sındaki köyleri bir bir geri alarak Süleyman Şah’a yaklaşması olmuştur. PYD’ye bağlı Kürt güçleri, Süleyman Şah’a 2 km kadar yaklaştığı için, TSK 30 değil 2 km’lik IŞİD bölgesini yararak türbeye ulaşmıştır.
3. Operasyonun Ankara’nın IŞİD’e karşı ”Eğit-Donat” anlaşması imzalamasının hemen arkasında olması tesadüf değildir. Zira bu anlaşma, IŞİD karşıtı muhaliflerin eğitilmesini amaçlar. Bu yüzden de Türkiye’yi ”IŞİD karşıtı” cepheye bir adım daha yaklaştırmış, Süleyman Şah’ı IŞİD açısından daha açık bir hedef haline getirmiştir.
4. Operasyonun PYD’denKobani kantonu başbakanı Enver Müslim’in resmi temaslar için Ankara’da olduğu bir zamana denk gelmiş olması da tesadüf değildir.
5. Türbenin yeniden yerleştirildiği Eşme köyü ise YPG/YPJ isimli Kürt güçlerinin kontrolündedir. Bu yüzden de TSK ve ”PKK’nın Suriye kolu” diye anılan YPG artık ister istemez ”koordineli” olmak durumundadır.Bu sayede, siyaseten kullanışlı olsa da gerçekte ”PYD/YPG terör örgütüdür” söylemi, sahada anlamlı olmaktan çıkmıştır.
6. Haliyle Türkiye, Kobani’deki stratejik hatadan dönmüş, o dönem yapamadığını şimdi yaparak IŞİD’e bir adım daha mesafe koymuş, kabul etse de, etmese de PYD/YPG’ye bir adım yaklaşmıştır. Bu, çözüm sürecinin kritik aşamasında ”güven arttırıcı” bir durumdur.
Yazının devamı içi tıklayınız
Tunca Bengin – Milliyet
Asıl sorgulanması gereken
Kobani’den püskürtülen IŞİD’in yeni hedefinin Türkiye olduğuna ilişkin gelişmeler, Türkiye’nin bir saldırı durumunda bunu savaş nedeni sayacağını açıkladığı Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun kuşatma altında olduğu bilgileriyle tehlikeli bir boyut kazanmıştı.Yani IŞİD’in olası bir saldırısı durumunda savaş riski vardı. İşte bu gerekçeye dayanarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı bir operasyonla aylardır tartışma konusu olan o topraklar boşaltıldı. Ve dün sabahtan itibaren Türkiye, operasyonun detaylarıyla birlikte doğruluğu, zamanlamasını da tartışmaya başladı. Çünkü iktidarın büyük bir başarı olarak açıkladığı operasyona dönük olarak muhalefetten tepkiler geldi. Örneğin CHP’li Gürsel Tekin ve MHP’li Sinan Oğan ülke sınırları dışındaki tek Türk toprağından vazgeçildiğini belirterek, bunu bir kaçış olarak değerlendirdi...
Yazının devamı içi tıklayınız
Serpil Çevikcan – Milliyet
‘Tek kurşun sıkılırsa ağır bedel ödersiniz’
Türkiye, Süleyman Şah Türbesi operasyonunu başlatmadan önce PKK ve IŞID’e, askerlere bir tek kurşun sıkılırsa bunun bedelinin ağır olacağı mesajını iletti. Operasyonun çatışma yaşanmadan yapılmasının ardında bu kararlılık yatıyor
Operasyon için bütün hazırlıklar tamamlandıktan, risk analizleri yapıldıktan sonra bölgede uzun süredir birbirleriyle savaşan, karakola doğru harekete geçen Türk askerine saldırıda bulunma ihtimali olan iki örgüt, PKK ve IŞİD’e mesaj yollanıyor:
“Tek bir kurşun sıkılırsa, ağır bedel ödersiniz.”
Süleyman Şah Türbesi’ne düzenlenen operasyonun çatışma ve sıcak temas olmadan gerçekleşebilmesinin en önemli nedeni bu kararlılık.
Suriye’deki Türk toprağı olan Süleyman Şah Saygı Karakolu ve türbesine yönelik operasyon için düğmeye aslında yeni basılmış değil. Karakolun çevresini kuşatan IŞİD’in Türkiye’ye “Bayrağı indirin yoksa saldırırız” mesajı verdiği Mart 2014’ten bu yana Genelkurmay, olası bir saldırı veya personelin tahliyesi için birden çok planlama yaptı. Bunların bir bölümünü bu köşeden de okudunuz. Peki, uzun beklemeden sonra neden şimdi harekete geçildi, operasyon nasıl gerçekleştirildi? Aldığım bilgileri şöyle sıralayabilirim:
Yazının devamın için tıklayınız
Kadri Gürsel – Milliyet
Seçim öncesi türbe tahliyesi
Suriye’deki Türkiye toprağı Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik IŞİD tehdidi yeni değildi. Bölgede güçlenen ve yayılan IŞİD’in türbenin boşaltılması için Türkiye’yi tehdit ettiği yönündeki iddiaların bundan bir yıl önce duyulduğunu biliyoruz.
Bir yıl öncesi, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin arifesine tekabül eder.
O zamanlar, türbeye yönelik bu IŞİD tehdidini bertaraf etmek gerekçesiyle Suriye’ye bir askeri operasyon düzenlenmesi seçeneğinin konuşulduğunu da biliyoruz. Ve hatta bu operasyonun seçim konjonktüründe bir imkân gibi değerlendirilmesinin akıllara geldiği de malumdur.
Ardından IŞİD, haziran 2014’te Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u işgal ederek bir “terör devleti”ne dönüştü; bölge ve dünya için en büyük güvenlik tehdidi haline geldi. Ankara’nın affedilmez basiretsizliği sonucunda Musul Başkonsolosluğu zamanında tahliye edilmeyince, IŞİD Başkonsolos dâhil burada bulunan 49 personeli rehin aldı. Bunun asıl neticesi, 100 gün süren kriz boyunca Türkiye’nin “IŞİD’in rehinesi” durumuna düşmesi oldu.
Batı İttifakı ve onun yerel müttefikleri IŞİD karşıtı bir askeri-siyasi koalisyon oluşturdular. Türkiye bu koalisyonun üyesi olmayı reddetti.
Tüm bu gelişmeler vuku bulurken Süleyman Şah Türbesi’nin manevi varlığı ile onu koruyan 40 askeri personelin güvenliği IŞİD’in açık tehdidi altında kaldı.
Ve aradan bir yıl geçti.
İşte yine bir seçimin arifesindeyiz.
Yazının devamı için tıklayınız
Mehmet Tezkan – Milliyet
Kahramanlık destanı gibi pazarladılar!..
Yaratılan havaya kapılırsan.. Harekat merkezinde çekilip medyaya verilen Amerikanvari fotoğraflara bakarsan.. Üst üste verilen demeçlere kulak kabartırsan.. Askerlerin bir tepeye bayrak dikme görüntülerini dikkate alırsan.. Hele hele gelişmeleri iktidarcı kanallardan takip edersen..
Zannedersin ki; askerlerimiz Suriye’ye girdi.. Bir bölgeyi IŞİD’den temizledi.. IŞİD’i söktü attı.. Oradaki
insanları kurtardı..
Aslında olan bitenin özeti şu; Süleyman Şah Karakolunu terk ettik.. O bölgeyi IŞİD’e bıraktık..
39 tank, 57 zırhlı araç, 572 personelin katıldığı operasyon geri çekilme operasyonudur..
Tahliye operasyonudur..
*
Peki gerekli miydi?
Olabilir.. Çünkü; Ankara’nın Suriye politikası iflas etti.. O topraklara IŞİD yerleşti.. O topraklar IŞİD’in ülkesi oldu..
Karakoldaki 38 askerimiz aylardır IŞİD çemberindeydi.. Askerlerimiz risk altındaydı.. Tehdit altındaydı.. IŞİD Kobani’ye saldırdığı gibi karakola da saldırabilirdi..
Saldırsa ne olurdu?
Süleyman Şah Türbesi ve karakolunu vatan toprağı ilan eden Ankara cevap vermek zorunda kalacaktı..
Türkiye savaşa sürüklenecekti..
IŞİD’le çatışmaya girecekti..
Tahliyeyle Ankara bu riski ortadan kaldırdı.. .
*
Peki operasyon başarılı mı?
Asker değiliz.. Şöyle olmalıydı böyle olmalıydı diyecek halimiz yok..
Sonuç alındığına göre başarılı..
Aslında iki operasyon yapıldı.. Biri askeri operasyondu.. Öteki algı operasyonuydu..
*
Geri çekilmek, karakolu yerle bir ederek terk etmek büyük bir başarıymış gibi kamuoyuna sunuldu.. 37 kilometre içerdeki bayrağın indirilmesi aynı anda sınırın hemen dibine bayrak dikilerek perdelenmeye çalışıldı..
Ne dedi Başbakan?
‘Suriye’de dalgalanan bayrağımız indirilmemiştir, başka yere taşınmıştır’ dedi..
Bayrak sınırımızın dibine dikildi.. 100 metre ötesinde..
Olsun.. Var mı var..
Algı operasyonu böyle bir şey..
Hükümet Sözcüsü ne dedi..
‘Toprak kaybetmedik bayrağımız dalgalanıyor’ dedi..
Algı operasyonuna devam...
Bayrak var mı var!.. Görüntüsü bile var..
Yazının devamı için tıklayınız
Mehmet Barlas – Sabah
Siyasetçilerin vaatlerine artık inanıyoruz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Karadeniz sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle kahvaltı ederken "Dört yıl içinde fındık borsasını kuramazsam siyaseti bırakacağım" içerikli bir konuşma yapmış... Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı Gürsel Tekin de "İktidar olursak gazetelere el koyacağız" demiş. Kılıçdaroğlu "Benim yönetimimdeki CHP 7 Haziran genel seçimlerinde de bir kez daha hezimete uğrarsa siyaseti bırakacağım" deseydi, bu konuşması siyasi açıdan daha gerçekleşebilir bir vaat içermez miydi?
Acaba siyasetçilerin vaatler konusundaki hedefleri ne kadar ulaşılmaz olabilir ki? Mesela Kılıçdaroğlu "İktidar olsaydık Süleyman Şah türbesindeki askerlerimizi kurtardıktan sonra gidip Şam'ı da fethederdik" diyebilir miydi?
Yazının devamı için tıklayınız
Haşmet Babaoğlu – Sabah
Siz gidin, patronlarınız gelsin!
Geçmişte kamuoyunu istedikleri gibi yönlendirdiklerini düşünüyorlardı.
Rahattılar.
Kamu onlarındı, oy da kolaydı...
Belli ki, kafaları "orada" kalmış!
Ne söyleseler, yutarız sanıyorlar.
Anlamışsınızdır, bizim uslanmaz, arlanmaz "ecnebiler"imizden söz ediyorum...
Halkın onların gerçek yüzünü tanımadığına inanmaları ayrıca acıklı tabii!
Şimdi Süleyman Şah Türbesi operasyonu hakkında ürettikleri tezviratın ve sosyal medyaya kustukları şüphelerin alıcı bulamamasına kızıyorlar. Maskelerinin inmesinden bu yana çok zaman geçtiğini unutuyorlar.
Hele biri eski, diğeri çok yeni iki gazete genel yayın yönetmeni var ki, dünkü sosyal medya mesajlarından bahsetmeden geçemeyeceğim.
Yazının devamı için tıklayınız
Okay Gönensin – Vatan
Operasyon başarılı olmasaydı
Süleyman Şah Türbesi’nin çevresi IŞİD’in kontrolüne geçtiğinden beri, orada görevli askerlerle ilgili ciddi bir güvenlik sorunu olduğu biliniyor.
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemde mesele en üst düzeyde ele alınıyordu. Hatta bu toplantılardan biri malum çevre tarafından dinlenmiş, içeriği açıklanmıştı.
Bu toplantının dinlenmesi amacı herhalde, buradan bir siyasi nema elde etmek, hükümette bir zafiyet ve başarısızlık algısı yaratmaktı.
Beklenen operasyon önceki gün yapıldı ve Süleyman Şah Türbesi daha güvenli bir noktaya taşındı.
Operasyona, bölgeye yakın noktalarda IŞİD’i püskürtmüş olan YPG’nin de lojistik destek sağladığı da ilk gelen bilgiler arasında yer alıyor.
Yazının devamı için tıklayınız
İbrahim Kiras – Vatan
Süleyman Şah operasyonu
Türk askerinin bir gece sessiz sedasız gerçekleştirdiği Süleyman Şah türbesi operasyonu bir tarafıyla yürek burkucu tabii, ama bir tarafıyla da doğru karar. Yürek burkucu, çünkü Osmanlı hanedanının atası olduğuna inanılan Süleyman Şah’ın “Türk toprağı” kabul edilen türbesinin nakledilmek zorunda kalınması mutlu olunacak bir olay değil... Sembolik anlamda bile olsa bir toprak kaybından söz edenler de büsbütün haksız sayılmazlar.
Diğer yandan ise bu doğru bir karar, çünkü bu operasyon gerçekleştirilmeseydi IŞİD tehdidine karşı burayı savunmak için -veya bir saldırı durumunda cevap vermek gerekeceği için- Suriye topraklarına ciddi sayıda asker sokmamız gerekecekti. Bunun anlamı belli: Türkiye’nin 4 yıldır direndiği bir talebi istemeden yerine getirmek zorunda kalması. Yani Suriye’ye tek başına müdahale etmesi… Suriye bataklığına şimdikinden çok daha fazla batması… (Bu bakımdan söz konusu operasyon aynı zamanda bazı çevrelerin bir süredir dolaşımda tuttukları “hükümet Suriye’ye asker sokmak için Süleyman Şah türbesini bombalamayı planlıyor” tezviratını da boşa çıkaran bir hamle.)
Yazının devamın için tıklayınız
Hüseyin Yayman – Vatan
İki ateş arasında kalmıştı!
Süleyman Şah türbesinin operasyondan iki gün önce Shams Al - Shamal militanları ile IŞİD arasındaki çatışmanın ortasında kaldığı ortaya çıktı
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dün Suriye’deki Türk toprağı Süleyman Şah Türbesi’ne yaptığı operasyondan 48 saat öncesinde bölgede devam eden sıcak çatışmaların görüntüleri ortaya çıktı. Görüntüleri paylaşan Shams Al-Shamal örgütünün mevzilerinden çekilen 19 Şubat tarihli görüntülerde Saygı Karakolu’nun iki ateş arasında kaldığı görülüyor. Görüntülerde ağır silahların namlularının Saygı Karakolu’na dönük olması dikkat çekiyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
Büyük Geri Çekiliş: Yeni Osmanlı Projesinin Mezar Taşı
Yani, Suriye politikasının nasıl fosladığını biliyorduk da, bunun bir de “büyük geri çekiliş” ile sona ereceğini düşünmemiştik. Ordumuz kendisine verilen siyasi emrin gereğini bir geceyarısı operasyonuyla yerine getirdi ve Süleyman Şah Türbesi’ni “değerli varlıklarıyla” aldı, arkada kalan binayı da yerle bir etti. Neyse olay bir askerimizin şehit olmasıyla sonuçlandı.
Ne yani, ecdadımızın mezarını IŞİD’lilere mi teslim edecektik... Şimdi mezar daha güvenli ellerde, Kobani ve çevresindeki Kürt hısımlarımızın silahlı kuvvetlerinin güvencesinde...
AKP iktidarının şu mezar taşıma, mezar koruma, mezarlık yardımları, mezar bakımı, ölüleri gömme gibi işlemleri gerçekten çok başarılı bir şekilde yaptığını ve halkın memnuniyetini aldığını biliyoruz. Bu yeteneklerini ecdadın taşınma kararında ve bunun askeri planlanmasında da gösterdiler.
Tebrik ederiz.
İktidarın medyatörleri bu operasyonun başarısını sosyal medyadaki mesajlarıyla kutluyor... Akşam havai fişekler boğazda boy gösterir ve Ankara’dan ve İstanbul’dan artık kaç pare top atışları yapılır, bilmiyoruz.
Yazının devamı için tıklayınız
Çiğdem Toker – Cumhuriyet
Süleyman Şah ve İç Güvenlik Paketi
Şehit sıfatı aldığında, evlatlarının daha az ölmüş olmadığını en iyi anneler bilir.
Onun için ilk söz: İyi ki o çocuklar sağ salim döndü. Keşke onları IŞİD vahşetinden daha önce kurtarsaydınız. Ve keşke, başına “tank kapağı düştü” açıklaması yapılan, 15 gün sonra baba olacak Astsubay Başçavuş Halit Avcı ölmeseydi.
Ama işte bu kadar.
İflas etmiş bir dış politikanın mecbur bıraktığı kurtarma operasyonundan kahramanlık menkıbesi çıkmaz.
Devletin ajansına, devletin bütçesinden milyonlar dökseniz, Genelkurmay karargâhını algı stüdyosuna çevirseniz de mümkün değil, çıkmaz.
Askeri birlikleriniz “ecdat yadigarı” toprağa, “şehadet şerbeti” içmeye gidiyor...
Jilet gibi ütülü kar beyazı gömlekler, pırıl pırıl kol düğmeli manşetler, buğulu bakışlarla izliyorsunuz.
Tanklarınız gece boyu, düne kadar düştü düşecek dediğiniz Kobani’yi savunan, düne kadar “terörist” dediğiniz YPG bayrakları eşliğinde ilerliyor.
Siz kameralar önünde “kimseden yardım almadık” diyorsunuz.
Türbeyi Kobani yönetiminin gösterdiği Aşme köyüne naklediyorsunuz. İçinde Kürt ve kanton kelimesi geçmesin diye medyanıza “Suriye Eşme’si” adını telkin ediyorsunuz.
Pek kullandığınız dilden, servis edilen fotoğraflara dek başarısızlığı maskelemeye dönük “Şark kurnazlığı”yla dolu bu operasyonu ne zaman yapıyorsunuz?
Kobani kalkışmasının bir benzeri yaşanmasın diye hazırlandığı açıklanan İç Güvenlik Paketi’ne HDP’nin de yer aldığı muhalefet partilerinin direnç gösterdiği saatlerde...
Yazının devamı için tıklayınız
Aydın Engin – Cumhuriyet
Bak Cambaza - Bak Türbe’ye
Askeri birlikler “başkomutan”ın buyruğu ile sınır dışına çıktı; “düştü düşecek”ken bir türlü düşmeyen, dahası özgürleşiveren Kobani topraklarından YPG izniyle geçip, Süleyman Şah Türbesi’ne gitti. Türbedeki “kutsal emanetleri” aldı, bayrağı gönderinden indirdi; aylardır IŞİD kuşatmasında ve fiilen kontrolünde olan tür-beyi -eğer doğruysa- havaya uçurup yok etti; kutsal (neden “kutsal” bilmiyorum) emanetleri alıp geri geldi.
Şu an Kobani yöresinde birkaç gün önce YPG’nin askeri güçlerince IŞİD’den kurtarılan Eşme köyünde yeni bir karakol inşaatı için iş makineleri çalışmakta. Resmi açıklamaya göre oraya bir Türk bayrağı dikildi. Yanında da YPG’nin Kürt bayrakları dalgalanmakta. Yeni karakol ve yeni türbe inşaatı henüz bitmediğine göre kutsal emanetler şu anda nerede bilemiyoruz. Başkomutan’ına çıkladığına göre “nakl-i kubur” yapılacakmış. (“Mezar nakli yapılacak” denseydi çok sıradan bir cümle olurdu. Başkomutan ve Sultan’a öyle sıradan sözcükler yakışmaz. O yüzden: Nakl-i kubur).
Yazının devamı için tıklayınız
Özgür Mumcu – Cumhuriyet
İktidarın Çırpınışı
Elbette bir zafer kazanmış gibi anlatacaklar. Bu işlerin tabiatı böyledir. Bir geri çekilmeyi bir fetih gibi pazarlamayacak kabiliyeti olmayanın zaten o koltuklarda işi ne?
Süleyman Şah Türbesi ateş hattındaydı. Orada bulunan kırk civarı askerin de hayatı tehlikedeydi. Tahliye zorunluydu. Türbenin naklinden hemen sonra IŞİD ve YPG arasında türbeye sadece 600 metre mesafede çatışmalar yaşanması da bunu gösteriyor.
Kobane’deki IŞİD saldırısı sürerken IŞİD ile YPG’yi aynı gören açıklamaları vardı Erdoğan’ın. IŞİD saldırısı püskürtüldükten sonra Süleyman Şah’a Kobane’den geçilerek gidilebildi.
Türbenin taşındığı Suriye Eşme’si de YPG denetiminde bir köy. YPG sözcüsünün sosyal medyada yaptığı açıklamalar ve HDP milletvekili Hasip Kaplan’ın söyledikleri de bu operasyonda Türkiye ve YPG’nin şu ya da bu şekilde beraber hareket ettiğini gösteriyor.
Düştü düşecek denen Kobane düşseydi, Süleyman Şah Türbesi nasıl tahliye edilecekti acaba? Kobane ve çevresi IŞİD’in eline geçseydi türbe nereye nakledilecekti?
Yazının devamı için tıklayınız
Orhan Can – Cumhuriyet
Geri Çekilme
Tren Eskişehir’e yaklaşıyordu...
Makinist “Abi” ağır gidiyordu!
Haberler yağmur gibiydi...
Ben, hem haberleri hem de Beşiktaş’ı düşünüyordum!
Ordu “Ricat” ediyordu...
Beşiktaş deplasmandaydı...
Ben ise hâlâ eski maçları düşünüyordum...
Beşiktaş’ın geri çekildiği anlardı...
“Ne oluyor” diye sordu Bilic!
“Geri çekildiler” dedi yardımcıları...
“Olmaz” dedi Bilic “Pasha”...
Futbolda “Ricat” olmazdı...
Ricat yapan takım golü yerdi...
Hücum sınırlarında sorun varsa, bunu gidermenin tek yolu sınırları genişletmekti!
Bu da tam saha mücadeleydi....
***
Saati sordu...;
“Hava karardı” dediler...
“Ne yapıyoruz” dedi..
“Geri çekiliyoruz” dedi Pashalar...
Tas tarak toplanmıştı...
Geri çekildiler...
Ricat gerçekleşti...
Süleyman Şah Türbesi böyle terk edildi...
“Vatan toprağını yakına aldık” dediler...
Bence Kıbrıs’ı da Erzincan’a almak lazım...
Ne olur ne olmaz, ana yurdun tam ortasına alınsın ki emniyette kalsın(!)
“Biz Kıbrıs’a gidemedik Kıbrıs bize geldi” derlerdi!
Suudi İmam gibi...
Dünya dönmüyordu!
Dönseydi Çin bize gelirdi(!)
Yazının devamı için tıklayınız
Murat Bardakçı – Habertürk
Mecburî naklin ayrıntıları
Bundan asırlar önce vefat eden Süleyman Şah’ın cenazesi, önceki gece üçüncü defa mecburî bir yolculuğa çıktı.
Türbe ile ilgili pek bilinmeyen konuları ve son nakli gerekli kılan sebepleri maddeler halinde sıralayayım:
-Türbede yatan Süleyman Şah’ın kim olduğu konusunda aslında kesin bir bilgi yoktur ve ortada iki görüş mevcuttur: Süleyman Şah ya Türkiye Selçukluları’nın kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Bey’dir, yahut Osman Gazi’nin Süleyman ismini taşıyan dedelerinden biridir. Osmanoğulları’nın büyük dedesinin isminin Süleyman olduğu görüşünün kaynağı, Orhan Gazi’nin oğullarından olan ve Rumeli’yi fetheden kişinin Süleyman ismini taşımasıdır. Osmanlı döneminde “Çocuğa dedesinin isminin verilmesi” şeklindeki eski Türk geleneğine uyulduğu dolayısı ile Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın bu gelenekten yola çıkılarak “Süleyman” ismini taşıdığı görüşünden hareket edilmiş ve Caber Kalesi’ndeki türbede hanedanın büyük ceddinin yattığı görüşü 19. asırdan itibaren ağırlık kazanmıştır. Ama tekrar söyleyeyim: Caber’deki türbede yatan kişinin kim olduğu hakkında hiçbir zaman kesin bir bilgi elde edilememiştir.
Kayıtlar yetersiz!
-Fransa ile 1921’de imzalanan ve 1923’te Lozan’ın metnine de aynen giren Ankara İtilâfnâmesi ile Türk toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’nin cumhuriyetin ilk senelerindeki vaziyeti ile ilgili olarak da elimizde çok az kayıt vardır. Hattâ, Caber Kalesi’nin Türk toprağı olarak kalması düşüncesinin Ankara İtilâfnamesi’nin metnine dahil edilmesi fikrinin kimden çıktığı da hâlâ bulunamamıştır.
Yazının devamı için tıklayınız
Umur Talu – Habertürk
Fantastik!
Biraz “gerçeküstü” günler işte.
“Sürreel”, bilim kurgu yahut sadece kurgu gibi!
Masal gibi.
Anide bir operasyon…
Sınır ötesi…
3 aydır planlanmış.
Mutlaka başarılıdır operasyon.
Zaten nadir görülür bir operasyon olmalı:
“Yurtdışındaki tek vatan toprağı”nı alıp başka yere taşıyorsun!
Ertuğrul Gazi ile Osman Bey, türbenin böyle nakli konusunda ne düşünürdü, onu bilmemiz mümkün değil.
Belki hoş görürlerdi.
Çünkü nihayetinde göçerek, akın ederek, başka toprakları fethederek kurulmuş, büyümüş bir imparatorluğun atası.
21’inci Yüzyıl’dayız. Bu seferki imparatorluk daha değişik.
Seferle başkasının toprağı fethedilmiyor; başkasının toprağının içindeki tek vatan toprağı, başkasının eline geçmesin diye, başkasının toprakları içinde başka bir yere naklediliyor.
Ve türbe içindeki naaşlar ile epeyce yadigâr da yurtdışındaki tek vatan toprağından yurtiçindeki vatan topraklarına getiriliyor.
Bir de şey:
“Düştü düşecek” denen Kobane tarikiyle ve “terörist” denen YPG ile işbirliğiyle!
Yazının devamı için tıklayınız
Ruşen Çakır – Habertürk
Ya Kobani düşmüş olsaydı…
Sahi ne olurdu? Şöyle bir akıl yürütebiliriz: Eğer (IŞ)İD, Ankara başta olmak üzere birçok başkentte düşünüldüğü gibi Kobani’yi kolaylıkla işgal edebilmiş olsa, Erdoğan’ın da söylemiş olduğu gibi, muhakkak Afrin ve Cizire kantonlarına da yönelecekti. Buraların da düşmesi halinde Türkiye’nin tüm Suriye sınırı (IŞ)İD tarafından kontrol edilmiş olacaktı. Şu haliyle bile Türkiye’ye yönelik eylem hazırlığı içinde bulunduğu haberlerinin dolaşımda olduğunu akılda tutarsak, örgütün PYD/YPG’yi de dize getirmiş olması durumunda ne derece ciddi bir tehdit olabileceğini tasavvur edebiliriz.
Her şey bir yana, eğer Kobani düşmüş olsaydı cumartesi günü yapılan Şah Fırat Operasyonu gerçekleştirilebilir miydi? Süleyman Şah Türbesi’nin durumu ne olurdu? Musul Başkonsolosluğu olayında olduğu gibi (IŞ)İD ile doğrudan ya da dolaylı pazarlıklarla türbeyi korumak mümkün olabilir miydi? Sanıyorum, sırf türbe nedeniyle bile Türkiye (IŞ)İD ile savaşmak durumunda kalabilirdi.
Yazının devamı için tıklayınız
Abdulkadir Selvi – Yeni Şafak
Operasyon kararı Sağır Oda'da alındı
Türkiye, IŞİD’in elindeki 49 rehineyi burunları kanamadan kurtardıktan sonra bu kez Süleyman Şah Türbesine yönelik, ”Şah Fırat” operasyonunu dünyaya parmak ısırtacak bir ustalıkla gerçekleştirdi.
Türkiye’nin, Suriye topraklarında gerçekleştirdiği operasyon, bölgesel dengeler ve dış dünya açısından çok önemli mesajlar taşıyor.
Köşe yazısının sınırlarını dikkate almak suretiyle bu mesajlar üzerinde değil, operasyonun gerçekleştirildiği geceye ve perde arkasına dair kulisleri paylaşmak istiyorum.
Gizlilik içerisinde yürütülen operasyonun kararı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki ”Sağır Oda”da alınıyor. Her türlü sızmaya karşı önlem olarak müthiş bir gizlilik içerisinde yürütülüyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Yusuf Ziya Cömert – Yeni Şafak
Dün de bugün de ‘casus belli’
Süleyman Şah Türbesi, Fırat’ın kenarında, asude bir mevkiydi. Ne zaman gitmiştik oraya? Günü gününe hatırlayamam. Ama, Suriye’yle aramızın iyi olduğu yıllardı. Demek ki üç yıldan eski.
Herkes bilir, türbenin ilk yeri daha içerilerde, Caber Kalesi’ndeydi. (1938’de kabir yine Caber’de yeni yapılan türbeye taşındı.)
1975’te türbe, Tabka Barajı'nın suları altında kalacak diye, Fırat kıyısında, sınıra daha yakın, Karakozak Köyü yakınlarına nakledildi.
“Suriye’dedir. Türkiye sınırlarının dışındaki tek Türk toprağıdır. Orada bizim bayrağımız çekilidir, bizim askerlerimiz nöbet bekler.”
Yazının devamı için tıklayınız
Yasin Aktay – Yeni Şafak
Süleyman Şah sadece bir türbe adı değil
Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’nin sınırları dışındaki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu yere son derece başarılı bir operasyon yaparak hem orada 8 aydır görev yapmakta olan askerlerimizin tahliyesini sağladı hem de Süleyman Şah’ın naaşını alarak Suriye Eşmesine nakletti. Hiç kuşkusuz TSK ve MİT bu operasyonun kahramanları, ancak bu operasyonun yapılması gereğini değerlendiren ve bunun siyasi riskini üstlene bir siyasi irade söz konusudur.
Süleyman Şah Türkiye için, hatta bütün İslam alemi için, manevi ve sembolik anlam ve önemi son derece yüksek bir tarihi şahsiyet. Neticede 624 yıl boyunca Alemi İslam’ın bayraktarlığını yapmış olan Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi. Paramparça İslam dünyası için bugün onun anlamını bütüncül düzeyde takdir etmek zor olsa da, Türkiye’nin mevcut varlığının tarihsel ve manevi şeceresinde zirve isimlerden biridir.
Yazının devamı için tıklayınız
Nasuhi Güngör – Star
Kendimizi nasıl anlatmalıyız
Önceki gece Süleyman Şah Saygı Karakolu için düzenlenen operasyonla ilgili gelen tepkilerin bir bölümü, Türkiye’nin tarihsel anlamda geriye gittiği ve mevzi kaybettiği yönünde. Bu da bir değerlendirmedir elbette. Ancak gerçekle ilgisi hayli kuşkulu bir değerlendirme.
Türkiye’nin bu operasyonla ilgili yapıp ettiklerinin listesine daha soğukkanlı bir gözle bakmak ve bölgesel anlamda kiminle işbirliği yapacağı yönündeki duruşunu daha açık hale getirmek, çok daha stratejik bir yaklaşım olsa gerek.
Operasyonun haklılığı ve doğruluğu bir yana, üreteceği sonuçların anlatılabilmesi yönünde daha fazla gayrete ihtiyacımız var.
Yazının devamı için tıklayınız
Sevil Nuriyeva – Star
Şah Fırat Operasyonuyla Süleyman Şah güvende..
Türkiye Devleti’nin; Libya’da ve Irak’ta gerçekleştirdiği kurtarma operasyonları çerçevesinde bakılarak, Süleyman Şah’ın naaşının güvenli bölgeye götürülme operasyonu değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin, devlet kapasitesinin giderek daha da etkili olduğunu anlamak için bu olayları doğru okumak yeterlidir.
Şah Fırat operasyonuyla; aslında devlet, ister bölgede, isterse de içerideki, seçim öncesi dizayn edilmeye gayret edilen yeni oyunları bozmuş oldu.
Türkiye’yi, Suriye’nin içine savaşa sokmak isteyen çabaların, sadece uluslararası çaba olmaması daha da acıdır. Bu gayretlere, içeriden bu derece hevesle destek verilmesi ise Türkiye üzerindeki oyunların boyutunu anlatmış oluyor.
Kimseye hesap vermeden, kimseden yardım almadan, operasyonu başarıyla neticelendiren Türkiye, sadece içerideki taşeronlara değil, aslında dışarıdaki üst akla ciddi de mesaj verdi. Bu mesajlara bakacak olursak;
1. Türkiye ciddi bir devlettir ve kendi devletinin menfaatleri doğrultusunda gerekeni sonuna kadar yapacak kapasitedeyim.
2. Birilerinin değil, kendimin dizayn ettiği senaryoları yazar ve uygularım.
3. İstihbarat ve askeri gücüm değil, yanı başımda gerekirse bana ta ötelerden uzatılan parmakları kıracak kadar millidir...
4. Ben kendi hinterlandımda sadece kendi vatandaşlarımın değil, gözlerini benim geleceğim yollara diken dindaş kardeş ve akrabalarımın beklentilerinden de sorumluyum ve tavrımı ona göre de belirlerim.
5. Sadece bir karış vatan toprağını değil, kaderini benimle birlikte belirleyen tüm coğrafyanın “bir karış toprağını bile buradaki halkların rızası olmadan kimseyle paylaşılmasına izin vermem” demiştir...
Giderek artan devlet gücünü ve daha da emin adımlarla yürümesi ise, ayrıca bir başarı öyküsüdür.
Yazının devamı için tıklayınız
Medaim Yanık – Star
Türkiye’nin devlet kapasitesi artıyor!
Şah Fırat Operasyonu, Türkiye devletinin ulaştığı “devlet kapasitesi” düzeyinin yeni bir göstergesi oldu. Daha önce Musul Konsolosluğundaki çalışanlarımızı kurtarma operasyonunda da benzer bir durum açığa çıkmıştı.
Operasyonda stratejik zeka ürünü dört unsur var. Bunlar; türbe yerini taşımak, taşırken dini tören yapmak, türbe yerini Suriye sınırı içinde bırakmak ve kalan türbe yapısını imha etmek şeklinde. Şimdi neden bu operasyonun arkasında ve yapılış biçiminde stratejik zeka olduğunu tek tek tartışayım.
Türbeyi taşımak proaktif tutum örneği
Süleyman Şah Türbesi Suriye’de IŞID’in kontrol ettiği bölgede kalmıştı. IŞID ister kendi dinamikleri ile ister başka uluslararası istihbarat güçlerinin etkisi ile türbeye saldırabilirdi. Bir anda kendimizi bir savaşın içinde bulabilirdik. Türbenin işgal edilmiş veya askerlerimizin esir alınmış olduğu bir durumda savaşa girmekten kaçınamazdık. Bunu bölgedeki tüm aktörler biliyordu. Türbeyi taşımak bizi istemediğimiz bir savaşa sokulmamızı engellemiş oldu. Süreç bizim kontrolümüze girdi. Bu duruma yönetim bilimlerinde “proaktif tutum” veya “ön alma” deniyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Özay Şendir – Star
Şah Fırat operasyonu
Yapılmasa ne olurdu sorusuyla başlamak gerek galiba. Yani, IŞİD, Süleyman Şah Türbesi’ne saldırsa, Türkiye müdahale edinceye kadar zayiat versek ve en kötü senaryo türbe ve karakol IŞİD’in eline geçse ne olurdu? Çok net, Türkiye, Suriye savaşının bir parçası olmak durumunda kalırdı. Pazar sabahı, uyuyan, uyumayan haber kanallarında, canlı yayında, telefon bağlantısında bir sürü yorum dinledim. En önemli, en haklı ve altı çizilen değerlendirme bu oldu. Dolayısıyla Şah Fırat Operasyonu bu açıdan son derece başarılıdır.
Yazının devamı için tıklayınız
Rahim Er – Türkiye
Mehmetçik gitti, aldı ve geldi!^
Mehmetçik, biri Suriye Eşmesinde ve diğeri de Süleyman Şah Türbesinde olmak üzere eş zamanlı iki harekât düzenleyerek aziz ceddimiz Süleyman Şah'ı, mübarek Bayrağımızı, orada nöbet tutan yiğit askerlerimizi ve türbedeki muhterem hatıraları alıp gelmiştir.
Harekâtı sağa-sola çekecek olanlar haksızlık yapmış olurlar. Bölgede iç harp var. Suriye'de devlet kalmamış. Terör örgütleri kol gezmekte. Baas rejimi bizzat DAEŞ'i kullanıyor. Bu örgüt selefi-vehhabi olduğu için türbe ve mezara ve buralara yapılan ziyaretlere karşı. Bunu şirk ve putperestlik saymakta. Hem bu ideolojisinden ve hem de Türkiye'ye besledikleri husumetten dolayı Süleyman Şah Türbesini bir hayli zamandır hedef seçmişlerdi. Tehdit ve tehlike çok artmış olmalı ki devlet bir aydan beri hazırlık içindeymiş. Eğit-Donat anlaşmasına duydukları tepkiyi de hesaba katmak gerekir. Bu harekâtın yapılmasıyla IŞİD ve Esed'in elinden bir tehdit unsuru alındı. Harekât yapılmakla üçüncü devletler ve ajan faaliyetlerinin Türkiye'yi Suriye kargaşasına çekmek için yapabilecekleri bir oyun da bozulmuş oldu.
Harekât, kendi yazılımımız, kendi imalatımız hava araçları ve tanklarla gerçekleştirildi. Artık ortada M 5 piyade tüfeğini bile ithal eden ve bir harpte Mehmetçik hariç her şeyin yabancı malı olduğu bir Türkiye yok. Bu harekât fevkalade bir tatbikat olmuştur.
Yazının devamı için tıklayınız
Yavuz Baydar – Bugün
Askeri tahliye, siyasi ricat
Hayra alamet bir şey olsa da sevinsek. Keşke.
Kevin Spacey ve Robin Wright'ın oynadığı 'House of Cards' dizisi sanki Türkiye dekoru önünde aylardır canlı yayında. İktidar ve mutlak güce dair ne varsa şahsında toplamak uğruna ne lazımda yapan, ahlaken çökmüş, 'insan'dan nefret eden bir siyasinin suç batağına sürüklendikçe örtbas için sınırları daha da, daha da zorlamasını, sonunda ülkeyi savaşa kadar götürmesini anlatır bu dizi.
Gelecek hafta ABD'de Netflix'te yeni sezonu yayına giriyor.
İzleyen korkar. Korkulmayacak gibi de değil.
Kadın cinayetleri, sokaklara dökülen insanlar, yayılan sinir harbi ve Meclis'te meydan muharebesi gibi unsurlarla devam eden bizim canlı yayınımıza ise şimdi Süleyman Şah olayı eklenmiş durumda.
Türkiye'nin sınırları dışındaki tek toprağında uzunca bir süredir Esed ordusu ve DAİŞ gibi farklı unsurların tehdidi altında kalan askerlerin tahliyesi ve türbe kompleksinin imhasıyla sonuçlanan operasyon, bahardan başlayıp kışa, umuttan başlayıp kâbusa dönüşen Arap Uyanışı sürecinin geldiği noktada Türkiye-bölge ilişkilerinde her türlü tehdide açılan bir eşiğin geçilmesini, siyasi mayınlarla dolu bir alana girilmesini ifade etmekte.
Yazının devamı için tıklayınız
Orhan Kemal Cengiz – Bugün
Operasyon neyi temsil ediyor?
Ben şahsen Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılıp, askerlerimizin sağ salim Türkiye’ye dönmelerine çok sevindim.
Milliyetçi hamasetten hoşlanmayan birisi olarak, benim ölçülerime göre, Türkiye topraklarının dışındaki bu türbenin korunması, bir tek askerimizin saçının teline zarar gelmesine bile değmezdi.
* * *
Ama ben aynı zamanda, herkesi kendi ölçüleriyle tartmak gerektiğini düşünürüm. AKP’nin ölçüleriyle bakınca, Süleyman Şah’tan geri çekilmek büyük bir başarısızlığın, gurur kırıcı bir yenilginin sembolik bir ifade biçimine dönüşüyor...
* * *
Kendisini Ortadoğu’nun en büyük oyun kurucusu olarak görürken, beslenip büyümesine çok büyük katkılarda bulunduğu bir canavarın korkusuyla, kendi elleriyle, bir türbeyi yıkıp, bayrağı söküp, pılıyı pırtıyı toplayıp kendisine ait bir toprak parçasını terk ediyor Türkiye...
Yazının devamı için tıklayınız
Adem Yavuz Arslan – Bugün
ABD operasyonun neresinde?
Yurtdışındaki tek Türk toprağı olarak bilinen Süleyman Şah Türbesi artık yok.
Dün sabah Genelkurmay Karargâhı’nda kameraların karşısına geçen Başbakan Davutoğlu, TSK’nın Suriye’ye girerek orada görev yapan askerlerle birlikte Süleyman Şah’ın naaşını Türkiye’ye getirdiğini açıkladı.
Operasyonun sonunda türbenin imha edildiğini de söyledi. Yani Süleyman Şah Türbesi tarih oldu.
Türbeyi boşaltma operasyonu neresinden bakarsanız bakın tarihi bir olay.
Kaçınılmaz olarak uzun süre tartışılacak.
Hükümet cephesi buradan bir kahramanlık çıkarma telaşında. Bunun için de ciddi bir hazırlık yapıldığı gözüküyor.
Çünkü Davutoğlu’ndan AKP kurmaylarına, hükümetin kadrolu yazar, çizer ve yorumcularına kadar herkes ağız birliği etmiş şekilde ‘türbenin daha önce de yer değiştirdiğini’ anlattı. Mealen türbenin boşaltılmasına ‘önemli değil’ vurgusu yapmış oldular.
Yazının devamı için tıklayınız
Nazlı Alpman – Birgün
‘Tesir’li deliler
Pazar gecesi sabaha karşı Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye bir operasyon düzenledi. Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri Türk askerleri tarafından korunan Süleyman Şah Türbesi’ni IŞİD’in elinden kurtardı.
Türkiye bu operasyonu Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun twitter üzerinden yaptığı açıklayıcı mesajlardan öğrendi. Milletimiz yüzünü yıkamak için uyandığında ise Başbakan basın toplantısı yapıyordu.
Doğal olarak bir “zafer kazanılmış” havası basılacaktı!
Gerçi kurtarma operasyonu sırasında türbeyi de yıkmışlardı. Ama bunun kolay bir izahı vardı. IŞİD türbeden istifade etmesin diye böyle yaptık denildi. Olur ya IŞİD’in de bir Süleyman Şah’ı vardır, getirip onu türbeye gömerler ve bir de bayrak dikerler, sonra gel de ayıkla operasyonun taşını!
Yazının devamın için tıklayınız
Murat Aksoy – Millet
Kobani düşmedi Süleyman Şah düştü
Önceki gece Suriye'deki Türkiye toprağı statüsündeki Süleyman Şah Türbesi'nde uzunca bir süredir IŞ(İD) tehditi altında olan askerler kurtarıldı.
Kazayla şehit olan askerimiz dışında askerlerin zarar görmeden kurtarılması kuşkusuz önemlidir.
İnsan topraktan değerlidir
Hayata bakışımın merkezinde daima insanın önemi ve mutluluğu oldu. Bir canı, her zaman bir çakıl taşından daha değerli gördüm.
İnsanın mutlu olmadığı yerde, ne üzerinde yaşadığı toprağın, ne de bayrağın renginin önemi olmadığına inandım.
Tehdit altındaki askerlerin kurtarılması bu açıdan çok önemlidir. Emeği geçenlere teşekkür etmek de borcumuzdur.
Ancak burada sorun, askerlerimizin kurtarılması değil AKP ve Erdoğan'ın Suriye ve Esad politikasında yaşanan onca acıya, insani dramlara ve ölümlere rağmen ısrardır.
Yazının devamı için tıklayınız
Bengüç Özerdem – Millet
Söyle seni oraya dikeyim
Adana’da 5 Ocak kutlamaları için Milli Eğitim Müdürlüğü bayrak konulu bir şiirin öğrenciler tarafından okunmasını ister. Lise müdürü bu işle ilgili Arif Nihat Asya’yı görevlendirir. O da öğrencilerinden birkaçına bu vazifeyi verir. Bir iki gün araştırma yapan öğrenciler “bulamadık” diyerek hocanın yanına gelirler. Kendi kendine bu şiiri yazmaya karar verir. Akşam el-ayak ortalıktan çekilince, petrol lambasının yorgun ışığı altında, bayrağımıza sarınarak kalemi eline alır. Şafak sökerken, Bayrak şiiri hazırdır. O gece, şiiri nasıl yazdıysa, öylece kalır. Süleyman Şah Türbesi’nin yeni yerine Türk Bayrağı dikilirken, bu şiiri hatırladım. Orada görev yapan ve şehit olan Mehmetçikler için…e
Yazının devamı için tıklayınız
Yusuf Karataş – Evrensel
Süleyman Şah ve Mat
Türk ordusu, sonunda Süleyman Şah Türbesi’ne operasyon düzenledi. Operasyonun gerekçesi, türbenin bulunduğu bölgede YPG ile IŞİD arasında ciddi çatışmaların yaşanması ihtimaline bağlı “güvenlik sorunu” olarak açıklandı. Başbakan Davutoğlu tarafından yapılan açıklamada aynı zamanda Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun Suriye içinde Türkiye sınırına yakın Suriye Eşmesi köyüne geçici olarak taşındığı belirtiliyor.
Operasyon sonunda yapıldı diye başlamıştık, çünkü hatırlanırsa 30 Mart 2014 seçimleri öncesinde de internete düşen bir ses kaydında Türk askerinin Suriye’ye girmesi için Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı düzenlenmesi senaryosu tartışılıyordu. Bu senaryoyu tartışanlar ise, o gün Dışişleri Bakanı olan Başbakan Davutoğlu, MİT Müsteşarı Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’di.
Yazının devamı için tıklayınız
Mustafa Yalçıner - Evrensel
Süleyman Şah ve Çin füzeleri hamleleri
Aslında Rusya’yla ilişkileri de katmak gerek. Ne ölçüde olduğu belli olmasa da, Erdoğan’la anlaşan Putin, Rusya’dan Türkiye’ye taşınacak doğalgazın Trakya’da kurulacak bir terminal üzerinden Avrupa’ya ihraç edileceğini açıklamıştı. “Türk Akım” adı konmuştu. Ukrayna ile arası bozulunca Rusya böyle bir eğilim içine girmişti. “Ukrayna ile arası bozulmak” tabii ki sadece Ukrayna ile arası bozulmak değildi, ama asıl ABD ile bozuşmaydı ki, Hollande ile Merkel, yanlarına “Amerikancı” Sarkozy’i de alarak, NATO harekatı dayatan Amerikan planları karşısında “Rusya’dan vazgeçemeyiz” demiş ve ABD’yi Rusya karşısında yanlız bırakmışlardı.
Yazının devamı için tıklayınız
Orhan Karataş – Ortadoğu
Toprağımızı da kaybettik
Kayıplarımız artık sıradanlaştı ve her alana yayıldı. İnsanımızı kaybediyoruz, değerlerimizi kaybediyoruz, toprağımızı kaybediyoruz. Aklımızla dalga geçmesinler, Süleyman Şah Türbesi'nin boşaltılması, Cumhuriyet tarihindeki ilk toprak kaybıdır ve bütün kayıplar gibi, bu acı kayıp da AKP'nin siciline eklenmiştir. AKP'nin varlık sebebi işte budur. Artık teslimatlara başlamışlardır. Bebek katiline teslimat yapıyorlar, IŞİD'e teslimat yapıyorlar. Arkası gelecektir. Bu teslimat bölücü ve bu topraklarda hesabı olanlar için bir dönüm noktasıdır. Zaten alt yapıyı hazırladı ve sıraya girdiler. Boşuna mı BOP yolunda büyük bir gayret göstererek bölgeyi bataklığa, sınırlarımızı kevgire çevirdiler? Boşuna mı bebek katiliyle şeref masaları, PYD ve Barzani ile özel dostluklar kurdular? Boşuna mı Ermeni'den özür dilediler? Boşuna mı Kıbrıs'ı vermek için referandum yaptılar ve şimdi de kaderine terk ettiler? Şimdi bebek katili daha ümitlidir. Ermeni daha bir iştahlıdır. Kıbrıs için tehlike daha da büyümüştür. Bütün bunların bir de büyük başarı ve zafermiş gibi gösterilmeye çalışılması sözün bittiği yerdir.
Yazının devamı için tıklayınız
Necati Doğru – Sözcü
Türbe boşaltma harekatı!
Şanlı tarihimize bir yeni kahramanlık sayfası(!) daha ekledik.
IŞİD, höt dedi.
Al sana türbe dedik.
“Türk Ordusu Türbe Boşaltma Harekatı Destanı” yazdı. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı dahil hiçbir millet “Süleyman Şah Türbesi’ni Boşaltma” benzeri bir askeri zafere(!) ulaşma şerefine bugüne kadar erişemedi.
Ankara neyse!
Süleyman Şah Türbesi de o!
İkisi de vatan toprağı.
Böyle söylüyorduk.
Dediğimizi tuttuk.
“Şah Operasyonu” yaptık.
Kendi toprağını bırakıp çekilmekten bir üstün kahramanlık, askeri beceri,
siyasi zafer, diplomatik başarı, Tayyip Erdoğan Efsanesi, Ahmet Davutoğlu destanı çıkarttık.
Yazının devamı için tıklayınız
Enis Berberoğlu – Sözcü
Türbeden Şah kaçırmak
Başlıkta CHP Sözcüsü Haluk Koç’tan ilham aldım.
Haluk Koç, Hakan Fidan’ın Saray’a rağmen istifasını, bu ismin AKP’den adaylığına Başbakan’ın açık desteğini, Osmanlı’da Topkapı’dan kız kaçırmaya benzetti.
Ne kadar doğru söyledi.
Aklına, ağzına sağlık.
Nitekim istifanın üstünden 2 hafta geçmeden, Saray’dan kimin, hangi nedenle kaçtığı anlaşıldı.
Dahası aynı oyunda ikinci perde açıldı, Süleyman Şah da türbesinden kaçırıldı.
* * *
Tarihçilere göre rivayet muhtelif, ama Süleyman Şah yaklaşık bin yıldır, Suriye coğrafyasında yatıyor.
100 yıl kadar önce, Suriye’yi terk ettiğimizden,
Süleyman Şah Türbesi, “yurtdışındaki tek vatan toprağı” sayılıyor, Türk bayrağının dalgalandığı karakolda, sembolik sayıda Mehmetçik nöbet tutuyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Ali Karahasanoğlu – Akit
Türbe naklinin failleri MİT’in TIR’larını durduran hainlerdir!
Musul Başkonsolosluğu’muzdaki 49 personelimiz rehin alınmıştı.
Ne kıyametler koptu.
“IŞİD’in yaklaştığı, iki gün öncesinden ihbar edildi. Buna rağmen niye tedbir alınmadı? Personelin tahliyesi niye sağlanmadı! Ucuz kahramanlık yapıldı!”
Musul’da yaşananlar için “Niçin baskın bilgisi gelir gelmez tahliye yapılmadı? Elçilik binası niye boşaltılmadı? Personelimizin canı niçin tehlikeye atıldı?” diyenler..
Şimdi SüleymanŞah Türbesi’nin yerinin değiştirilmesinde ne diyorlar?
“Niye boşalttınız? Niye terkettiniz orayı? Toprağımızdan niye çıktınız?.”
Ne yapılsaydı?
Yazının devamı için tıklayınız
Hasan Karakaya – Akit
Şah-Fırat Operasyonu ve... Harun Tokak’a yeminleşme çağrısı!
Öncelikle, önceki gece, tereyağından kıl çeker gibi, “başarılı bir operasyon”la Süleyman Şah Türbesi’nin nakledilmesini sağlayan Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Tayyip Erdoğan’ı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve “kuvvet komutanları”nın şahsında askerlerimizi tebrik ediyor, hepsini ayrı ayrı kutluyoruz...
Bu arada, operasyon esnasında “kaza” geçirip şehit olan Astsubay Başçavuş Halit Avcı’ya da Allah’tan rahmet diliyor, ailesine sabırlar niyaz ediyoruz...
Yazının devamı için tıklayınız
© Tüm hakları saklıdır.