Kusursuz fotoğraflar, strateji ve Rilke

Marilyn Monroe ve Lady Gaga: Her ikisi de her kıyafette, her pozda, her karede Matruşka bebekler gibi kendilerinden farklı boyutlarda, başka ruhlardan kadınlar çıkarmakta becerikli...

05 Ocak 2017 14:48

Mahallenin bir köşesinde Kıymet Bakkal, diğer köşesinde vesikalık çeken Kıymet Foto. Her iki dükkâna verdikleri ‘Kıymet’ adı da ailenin rahmetli babaannesinin adı. Vaktiyle iki dükkân alıp birini bakkal, birini fotoğrafçı yapmışlar. Maksat oğlanın bir işi olsun. Sonra bakkallar marketlere yeniliyor, fotoğrafçıların tabelaları değişiyor. Ortaya bir yerlere, ‘Dijital’, yanına ‘HD Çekim’ yerleşiyor. Vesikalık fotoğraf çektirmenin süresi kısalıyor. Hayat hepimizi bir adaya yerleşip yarışan ünlüler ve gönüllüler gibi daha fotoğrafçının girişinde ayırıyor: Vesikalığı cama konulanlar, bir poşetin içinde 12 tane vesikalığı alıp gidenler. Peki ya Marilyn Monroe’yla Lady Gaga’nın vesikalığı duruyor mudur bir Amerikan fotoğrafçısında? İlki evet, ikincisinden emin değilim. Zaten Google da ‘Lady Gaga vesikalık’ sorusuna ‘Bahçeşehir Avcılar Senfoni sanatçısından keman piyano şan dersi’ cevabıyla gelirken, Marilyn Monroe için Norma Jeane Baker ismine kayıtlı pasaport fotoğrafıyla geliyor. Belli ki hayatlarında hiç CV yazmamış insanların vesikalıkları da arama motorlarına düşmüyor.

CV’siz iki insan, ortak özellikleri ne sapsarı saçları, ne kırmızı rujlarını bir manifesto gibi taşımaları, ne şaşaalı kıyafetleri, ne de ikisinin de (Lady Gaga’nınki kesin de Monroe’nunki kesin değil) solak olduğu. Birisi çok güzel, ötekinde de iç güzelliğine bakacağız. Lakin ortak yönleri ne kadar süreceğini bilmedikleri bir oyunu doğru hamlelerle, doğru vücut diliyle, hangi kameraya bakacaklarını çok iyi bilerek oynamaları. Nihayetinde kamerayla göz göze gelmeden önce, geldikten sonra ne yapacağını bilmek bol keseden herkese dağıtılmış bir yetenek değil. Biri doğuştan biliyor, diğeri bütünüyle profesyonel ama niyet etmiş niyet eylemiş poz vermeye, yavaş yavaş öğrense de öğrendiğini bir daha hiç unutmayacak bir kadın. Her ikisi de her kıyafette, her pozda, her karede Matruşka bebekler gibi kendilerinden farklı boyutlarda, başka ruhlardan kadınlar çıkarmakta becerikli.

Kitlelere hitap ederken yolları ayrılıyor. Biri erkeklerin arzu, kadınların kıskançlık nesnesi. Monroe için bile “Baksana basenlerine, çenesi de estetikliymiş” dedirten cinsten bir kıskançlık hâli bu. Lady Gaga’nın hedeflediği kitle karmakarışık, rengârenk, cinsiyeti yok gibi ya da cinsiyetlerüstü. Türkiye’de yasaklanan eşcinsel yürüyüşüne kalkıp başka kıtadan tepki vermesi de bir ülkenin değil, bir tercihin rengârenk bayrağına olan bağlılığından. İç güzelliği böyle anlarda devreye giriyor.

Söyleşilerde kendilerine yöneltilen “Sizce güzellik nedir” sorusuna Monroe belli ki taşıdığı bu yükten yorgun bir cevap veriyor: “Güzellik uğruna Hollywood’un verdiği binlerce dolar umurum değil, ruh güzelliğine beş sent verseler razıyım.” Gaga ise “Güzellik bir formülse bu formülün içinde bir algoritma olarak bile yerim yok” diyecek kadar rahat yaklaşıyor kendine. Glamour dergisine “Ich bin keine Schönheit”  diyerek kestirmeden gidiyor, meali “Çok zorlamayın, benden güzellik çıkmaz!” Lady Gaga’yı Marilyn Monroe’yla karşılaştırıp, “Sanki artık daha az Gaga ama daha çok Lady” denildiğinde böyle laflara, benzetmelere cephe almıyor. Muhtemelen içinden “Çok da fifi” diyor.

Ama çok da uzun uzun o büyük resme bakınca, biraz şaşı bak şaşır durumu hasıl oluyor bende: Birinin arkasında büyük kreatif ekipler, kostümcüler, makyözler varken, diğerinin tek bir makyözü varmış, soranlara gece gündüz Marilyn Monroe’yu beklediğini anlatıyor, şikâyet gibi değil, işi bu.

Paşa gönülleri nasıl isterse öyle yaşayan iki kadın gibi dursalar da bu kadar felsefeye, şiire, şaire sarmaları da besbelli sınırsız, sonsuz depresyondan. Misal Gaga Slavoj Žižek’in kankası, kollarında şair Rainer Maria Rilke’nin satırları. Žižek, Gaga hakkında kendi websitesine yazdığı yazıda “Kostümlerinde, kliplerinde hatta müziğinde bile kesinlikle bir felsefe var” diye bahsedip, onun etten elbisesinin aslında kadın vücudunu et gibi gören ataerkil baskıyı anlattığını öne sürüyordu. Ve o sırada New York’ta bir kasap camına “Lady Gaga filetosu geldi” yazıyordu, kimin umurunda ataerkil baskı. Amerika’nın iki ürünü, ister tut ister yolla, ister vur ister okşa!

Kolaj: Metin Yener