Durmadan Leyla

Aslı Tohumcu'nun yeni romanı Durmadan Leyla 6 Nisan'da İletişim Yayınları etiketiyle okurları ile buluşuyor ama önce K24'te tadımlık bir bölüm...

02 Nisan 2018 03:00

Başlayacaksa başlar tabii ama daha var...

Ağzına attığı bir avuç patlamış̧ mısırı nasıl çiğnediğini görseniz dudaklarına yapışacağınız Eros, “Biraz daha edebiyat konuşurlarsa, yemin ediyorum, kendimi kendi aşk oklarımla öldüreceğim!” diye isyan etti. “Aaa, yeter artık ama ya, benimki de can yani.”

Haberci, “Az kaldı, sabırlı efendimiz,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştı. “Birazdan konu müziğe dönecek. David Bowie’ye.”

“Ah, en sevdiğim. Bir ara hatırlatın da Hades’ten onunla özel bir görüşme talep edelim, şöyle güzel bir konser versin,” diye iç geçirdi Eros. “Hazır buralara kadar gelmişken...”

“Elbette, efendimiz, ayarlarız mutlaka,” dedi Haberci. “Bowie, Dişi’nin de en sevdiği.”

“Aman iyi, iyi,” dedi Eros onaylamaktan ziyade burun kıvırır bir edayla. Kazana yaklaşırken, “Şöyle iki parmak daha kola doldurun,” diye buyurdu. “Anlamadım ki nasıl aşk bu? Böyle çayır çimen içinde, ellerinde biralar, etraflarında slogan atan insanlar. Arada yanlışlıkla birbirlerine dokunmalar. Türkan Şoray olsa... o bile öpüşmüştü adamla şimdiye kadar. Hanginiz attı bunun okunu?”

“Şey...” dedi Haberci. “Size anlatmaya çalıştığım da bu, efendimiz. Dişi kendinden oklu.”

Eros, “Nasıl yani?” derken yeni yudumladığı kolasını püskürtünce tebaasının bir kısmı yapış yapış oldu.

Haberci, “Öyle işte, efendimiz,” derken görünmeyen omuzlarını hafifçe silkti. “Aynen dediğim gibi: Kendinden oklu. Âşık oluveriyor. Potansiyeli çok yüksek. Âşık olmadan edemiyor. Yaşayamıyor.”

Durmadan Leyla, Aslı Tohumcu, İletişim Yayınları“Ay canımmm, kıyamam,” diyerek önce Haberci’nin sözünü kesti Eros. Sonra, “Neyse ben biraz kestireyim, heyecanlı bir şey olursa beni uyandırırsınız,” diyerek kolasından son bir yudum aldı, mısır kâsesini tebaasından birine vererek ipek yastıklarının arasına gömüldü, saten örtüsünü üzerine çekmesi için tebaasından birine işaret etti.

Zeus günüyle ertesi sabah, Dünya zamanıyla bir hafta sonra Eros uyandığında, yatağının başucunda bekleyen kahvaltı tepsilerinden beğendiği bir tanesini önüne çekti. Haşlanmış yumurtalarını teker teker ağzına atıp çiğnerken, “A-vet, ye- ni biğ ga-lişme oldu mü?” diye sordu.

Haberci’nin iki yardımcısının hemen yaklaştırdıkları bakır kazanda Dişi’yle Mengü’nün öpüştüklerini görünce heyecana kapılarak, “Şunun parlaklık ayarını tutturamadınız gitti,” diye söylendi. “Karanlıktan bir şey seçemiyorum.”

“Kadıköy’de yerin bir kat altında bir bardalar, efendimiz, o yüzden loş,” diye açıkladı Haberci. “Saatlerdir bira içip sohbet ederek, sincaplar gibi öpüşüyorlar.”

“Bira kaç para burada, Zeus aşkına, doğru düzgün bir aydınlatmanın parasını bile çıkaramıyorlarsa dükkânı kapatsınlar,” diye küçümsedi Eros.

“Birazdan Dünya’da sabah olacak ve hava aydınlanacak, efendimiz,” diye müjdeledi Haberci. “Dışarı çıkıp el ele dolmuşa yürüyecekler.” Efendisinden tepki alamayınca, “El ele, göz göze yürüyecekler,” diye tekrarladı.

“Eve gittikleri kısma geçelim o halde,” dedi Eros tebaasından birinin uzattığı bir dilim reçelli ekmeği ağzına atmadan önce.

Haberci, “Hangisinin evine, efendimiz?” diye sordu.

Sabrı taşmaya başlayan Eros, “Hangisinin evine gittilerse onun evine,” dedi tebaasının tüyleri olsa diken diken edecek sakinlikte bir ses tonuyla.

“Şey, herkes kendi evine gitti, yüce efendimiz. Adam dolmuş daha hareket etmeden bütün Kadıköy’ü inlete inlete horlamaya başladı çünkü,” diye açıkladı Haberci, görünmeyen ağzını üzüntüyle büzerek. “Adam uyuduğundan...”

Eros peynirini batırdığı gümüş bıçağı sallayarak, “Kes!” diye bağırdı. “Daha şimdiden herkes sıkıldı bu hikâyeden. Ya daha heyecanlı bir yere geç ya da... ya da Atlas’a bir süreliğine yerine geçmeye talip birini bulduğumu müjdelerim...”

Haberci korku ve telaşla, “Direniş sırasında yaptıkları yazışmalar var, efendimiz,” diye atıldı. “Direnmek ikisini de nasıl güzelleştirdi bir bilseniz, görmek istersiniz belki.” Eros’un suratını buruşturduğunu görünce devam etti. “Ayrıca direnişin son günü, yani Taksim’i polisten geri aldıkları geceki buluşmaları da var. Böyle birbirlerini merak edip tek parça olarak gördüklerine gizli gizli sevindikleri o gece. Benzer dünya görüşüne sahip olmanın verdiği...”

“Geç!” diye terslendi Eros, tartışmaya yer bırakmayan bir ses tonuyla. “Ben de babamla aynı dünya görüşüne sahibim ama aşk yaşamıyoruz.”

“Öyle dünya görüşü değil, efendimiz,” dedi Haberci. “Aman iyi!” diye kestirip attı yine de Eros. “Başka?” “Sevişmenin ucundan döndükleri gece var,” diye atıldı bu defa da Haberci.

Eros elini öyle zarif bir hareketle alnına götürüp şaklattı ki arkalardaki birkaçı hariç, tebaasının hepsi zevkten düşüp oracıkta bayılıverdi. “Neden ucundan döndüklerini sorabilir miyim acaba Haberci?”

“Dişi utandığı için,” dedi Haberci, hemen panikle. “Yirmi yıl boyunca aynı adamla seviştikten sonra başkasıyla sevişmeye utandı. Gün ağarıyordu, oda fazla aydınlıktı. Biraz özgüvensiz hissetti, kendini Mengü’ye çıplak göstermeye çekindi, ayrıca beceremem sandı efendimiz.”

“Demek öyleeee,” dedi Eros uzata uzata. “Çatlatmasana tanrını, sonra neler oldu? Konuştular mı? Dişi itiraf etti mi neden beceremediğini?”

Haberci görünmeyen teni pembeden koyu kırmızıya dönerken terlemeye başlayarak, “Konuştular efendimiz, konuştular da...” deyip sustu. Eros’un “Ee?” dercesine baktığını görünce bombayı patlattı. “Ancak kısa ve tek taraflı bir konuşma oldu. Dişi konuşacak bir şey olmadığını, onun dostluğunun kendisi için her şeyden önemli olduğunu söyledi. Mengü de yazık, bir şey diyemedi, ne düşündüğünü biz de öğrenemedik haliyle.”

Eros, “Neeağğğğ?” diye böğürünce bayılan tebaa anında ayılarak ayaklandı. “Nedennnn Haberci?”

“Dişi neden sevişemediğini söylemeye utandığı için,” dedi Haberci bir daha. “O günden sonra da adam konuyu kapatmış görünüyor, Dişi’nin beceriksiz girişimleri de sonuçsuz kalıyor.”

“Hak etmiş salak,” diye patladı Eros.

“Ama Dişi pek üzülüyor efendimiz,” dedi Haberci ağlamaklı bir sesle. “Biz de çok üzülüyoruz duruma. Dişi’ye o kadar yakışıyor ki âşık olmak, hele Mengü’ye âşık olmak, kavuşsunlar istiyoruz, çok istiyoruz hem de.”

Tam o anda tebaası da derin derin ve hisli hisli iç geçirince Eros kıvama geldi ve “Bana bir aşk hikâyesi vaat etmiştin Haberci, meğer havuz problemiymiş. Ama benim adım Eros’sa, ben de bu ikisini aynı havuza sokup aynı anda boşaltmasını bilirim,” diyerek noktayı koydu kendinden emin bir şekilde.