Yeni bir dil oluşturma gerekliliği

Seni Dolaba Kim Koydu?/ Gizlenen Cinsellikler

Seni Dolaba Kim Koydu?/ Gizlenen Cinsellikler

GÖKÇEN EZBER

Aylak Kitap

Seni Dolaba Kim Koydu, LGBTİ hareketi, sosyolojik ve psikolojik çözümlemeleri ve yapısı itibariyle bazı “sorunlu” parçalar barındırıyor.

KÜLTİGİN KAĞAN AKBULUT

Türkiye'de LGBTİ sosyolojisi ve politikası üzerine kitaplara baktığımızda büyük bir birikimle karşılaşmıyoruz. Çok geriye gitmeye gerek yok, 2000'li yıllara kadar popüler dille yazılmış "Eşcinselliğin tarihi", "Ünlü eşcinseller" ya da cinsel bir merakla yazılmış "Osmanlı'da eşcinsellik" tarzı kitaplar dışında referans olabilecek kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Çeşitli yayınevlerince yayımlanan çeviri eserler de LGBTİ içerikleri öne çıkarılmadan piyasaya sürüldü. 2000'li yıllardan sonra hareketin gelişimiyle birlikte bu alandaki eksiklik hızla doldurulmaya çalışılıyor. Sel Yayınları başta olmak üzere birçok yayınevi bu alanı kapsayacak yayın politikası geliştirmeye başladı. Ancak yine de bu coğrafyaya özgü ve Türkçe üretilmiş eser sayısı olması gerekenin çok altında. Burada üretilen LGBTİ literatürü dernek raporları ve dergiler dışında alan bulamıyor. Gökçen Ezber'in Seni Dolaba Kim Koydu?/ Gizlenen Cinsellikler kitabı bu alanda yazılmış ender telif eserlerden biri.

Gökçen Ezber, uzun zamandır queer literatür hakkında yazılar kaleme alıyor. Birçok mecrada Türkçede yayımlanan kurmaca ve kurmaca dışı kitaplar hakkında eleştiri yazılarını okuduk. Yazılarını topladığı blogu Kurmacakent meraklıların yararlanabileceği önemli bir kaynak oluşturdu. Böyle bir verimden sonra okur olarak Ezber'den alanında temel oluşturacak bir kitap bekliyorduk. Ancak Seni Dolaba Kim Koydu vadettiğini vermemesi bir tarafa, LGBTİ hareketi, sosyolojik ve psikolojik çözümlemeleri ve yapısı itibariyle bazı “sorunlu” parçalar barındırıyor.

Öncelikle tanımla başlayalım. Nedir dolap? "İngilizce'de 'closeted' ya da 'in the closet' sözcükleri ile deyimleşmiş bir ifade olan 'dolapta olmak', 'dolapta yaşamak', bireyin cinsel davranışlarını, yönelimini ve cinsel kimliğini topluma açıklamamasını işaret eder. Ailenin ve toplumun baskıları nedeniyle, cinsel kimliğini gizlemeyi seçen, ya da farkında bile olmadan gizleyen LGBTİ bireyler, dolapta yaşayan bireylerdir," diyerek standart bir tanımla başlıyor yazar. Ve kitabın hedefini de "bireyin işte bu gizlenme edimi üzerine kurulmuş olanaksız ikili yaşam kurgusunun bir çözümlemesini sunmayı amaçlar" diye belirtiyor.

Seni Dolaba Kim Koydu?, dolapta olmanın farklı biçimlerine odaklanan yedi bölümden oluşuyor. İlk bölüm "Dolabın Tarihi" farklı cinselliklere yönelik korkunun geçmişine odaklanıyor ve eşcinsellik kavramının doğuşuna kadar geliyor. İkinci bölüm "Dolaba Girmek" ve üçüncü bölüm "Dolaptaki Güveler" dolapta olmanın ontolojik bir incelemesini sunuyor. "Cam Dolaplar" başlıklı bölümse göz önünde olduğu halde gizlenmek durumunda kalan iş adamlarının ve sanatçıların dolapta olma pratiklerine bakıyor. Benim en çok merak ettiğim "Dijital Dolaplar" başlıklı beşinci bölümse çevrimiçi dünyanın dolapta olmaya olan etkilerini inceliyor. Devamındaki "Dolabın Neşesi" ve "Dolapta Sanat" bölümleri de direniş pratiklerine bakıyor.

Seni Dolaba Kim Koydu?, potansiyeli olan bir kitap. Bir yandan farklı cinselliklere, toplumun ikiyüzlülüğüne, açılma pratiklerine ve günümüz LGBTİ hareketinin olanaklarına kapı aralayabilecek bir zemine sahip. Ancak Ezber'in kitabı sosyolojik ve politik çözümlemeleri, dili ve kitabın yapısı gibi nedenlerle tam tersine sorunlu bir kitaba dönüşüyor. Açalım… Yazarın kitabın amacında belirttiği ifadeyle başlayalım. "Bireyin işte bu gizlenme edimi üzerine kurulmuş olanaksız ikili yaşam kurgusunun..." Çok basit bir soruyla başlayalım. Niçin olanaksız? Yazar kitabında "Oysa insanın cinsel arzusu akışkandır ve taşıdığı cinsel organlara atfedilmiş işlevlerin ötesinde arzu ve haz olanakları olasıdır" diyor. Aynı şekilde toplumsal olarak belirlenmiş yaşam kurgularının "asıl" olduğu ve geri kalanların olanaksıza düştüğünü nasıl iddia edebiliriz? İnsanlık tarihinin başından bu yana varoluşunu sürdüren bir topluluğun yaşam kurgusunu toplumsal normlara göre değerlendirip sonuca ulaşmak farklı cinsel pratikleri mahkum eden toplumsal kurgunun bir parçası değil mi zaten? "Eşcinsellik hastalıktır" demekle "toplum eşcinsellere baskı uygular, o nedenle eşcinseller çeşitli sorunlara sahiptir" demek arasındaki pamuk ipliğinin görülmesi gerek.

Bu noktada belli şerhleri düşmek gerek tabii ki. Evet, LGBTİ'ler halen toplumsal baskı altında, eşitliğin sağlanmaya çalışıldığı toplumlarda dahi LGBTİ'ler arasında depresyon ve intihar oranları yüksek, dolapta olmak halen tercih edilir bir durum. Ancak bunun analizin nasıl bir perspektifle yapıldığı asıl kritik noktayı oluşturuyor. Ezber'in kitabındaki sorunlara değinmek için ele alabileceğimiz en kritik bölüm merakla okuduğum ve yeni sözler beklediğim "Dijital Dolaplar" bölümü. Ancak bu bölüm kitabın sorunlarını en yalın haliyle açık ediyor. O nedenle buraya ayrıntılı bakalım:

"Dijital, sanal ortamlarda, farklı cinselliklere sahip kişiler, ötekileştirilmekten kurtulmuş, özgürleşmiş bireylere dönüşebilir mi? Yoksa ilişki kurmanın kolaylığına kapılıp, derinleşen insani bağların yokluğu tuzağına düşüp, farklılıkların gizlenmesi mi pekiştiriliyor bu mecralarda? Sosyal medya platformlarında, kendisi gibi yüzlerce "arkadaş" edinebilen farklı cinselliklere sahip bireyler, kendilerini keşfedecekleri ve tanıyacakları gerçek, derin insani bağlar kurabiliyorlar mı?"

Gökçen Ezber bölüme bu soruları ortaya koyarak başlıyor. Cevabı tabii ki olumsuz. Ancak bu kanıya nasıl vardığının bir incelemesini yapalım. Öncelikle en son beş yıl önce duyduğum "sanal" kelimesiyle tekrar karşılaşmak tuhaf bir nostalji hissi uyandırdı. Ancak devamındaki tartışmalar yazarın sadece nostaljik bir yerden yaklaşmadığını, günümüz internetinin doğasını da kavrayamadığını gösteriyor. "İnternet ortamlarının sunduğu 'anonimlik' kavramı, çoklukla yanlış okunan önemli kavramlardan biri. “Anonimlik, farklı cinsel yönelimlere sahip bireyler için, başka bireylerle bir araya gelip bağ kurma olanağını sağlaması yanında, bazı tehlikeleri içinde barındırıyor. Bu mecraların sunduğu anonim olabilme olanaklarını sonuna dek kuran birçok birey, takma adlarla, sanal kimliklerle, kafalarında kurdukları personalarla gerçekte 'gizlenme' edimini daha da pekiştirerek sürdürüyorlar" diyor yazar. Ve böylece günümüz dijital dünyasındaki bütün tartışmaları da bir kenara atmış oluyor. Günümüzün tekelleşen ve her izimizin takip edildiği dijital dünyasında anonim kalmanın imkânsızlığına hiç değinmiyor.

İnternet 90'lı ya da 2000'li yıllardaki biçiminden çok farklı bir noktada artık. Azınlık gruplarının kendilerine ifade olanağı bulmasından, online personaların dönüştüğü biçime kadar çok derin tartışmalar yer alıyor literatürde. Toplum, insanların sosyalleşebilmesi için kısıtlı olanaklar sunuyor, hatta kendi şablonlarını yaratıyor. Dijital dünya ise toplumun belirlediği sosyalleşme şematiğini kıran bir yapıda. Farklı sınıftan, kimlikten, mekandan ve dünya görüşünden insanlar dijital dünyanın demokratikleştirici formundan yararlanarak bir araya gelebiliyor. Heteroseksüel cinsel pratikleri seçmiş bireylerin toplumsal fanuslarda yaşadığı bir gerçekken dijital dünyanın kapsayıcı gücünü görmüyor yazar. Böyle bir sosyalleşme ortamı hakkında "sanal" gibi arkaikleşmiş bir terminoloji kullanmak en hafif tabirle abes kaçıyor.

Bir kitabı değerlendirmek için en başta sorduğum sorular "Bu kitap kim için ve kim tarafından yazılmış" olur. Kitabın yapısı, ele aldığı konuyu analiz şekli ve çıkarımlarının gerçekliği bu sorular etrafında şekillenir. Ezber, devamında LGBTİ'lerin tanışma uygulamalarına yer ayırıyor. "Bu gibi sosyal ağlarda, bireysel bağların inşası ve besleyiciliği önemsizleştirilmiş, cinsel hazzın doyumu birincil amaç haline gelmek durumunda kalmıştır. Bunun sonucunda da, sosyal ilişkilerin bireylere sunabileceği daha derin kendini gerçekleştirme olanakları zayıflamıştır" sonucunu çıkarıyor. Yazarın ahlakçılığını bir kenara bırakıyorum... Peki, bu sonuçlar nasıl bir araştırma sonucunda ortaya çıkmış? Kaç LGBTİ birey dijital platformalar sayesinde cinselliğini yaşayabilecek olanaklara sahip olmuş? Kaç kişi dijitalde tanıştığı insanla yazarın tanımına göre "mutlu" ilişkiler yaşayabilmiş? Böyle bir çıkarım yapmak için "şöyle bir bakmak" dışında yazarın kapsamlı alan araştırmalarına ve sağlam argümanlara ihtiyacı var. Toptancı argümanların homofobi doğurmak dışında bir sonuca olanak vermediğini görmek gerekir.

Yazar özetle "Dijital bağlar, insani bağların yitip gittiği 'dijital dolaplara' dönüşmüştür" diyor. Dijital dünyanın dönüştürücü potansiyelini görmemek 2017 yılında yazılmış bir kitap için kabul edilmesi güç bir durum. Kitabın sorunlu dilini ortaya koyan cümleyi de son olarak ekleyeyim: "Bu nedenle internet aracılığıyla yaşanan tensel ve duyusal ilişkiler trafiği bireyi bir yere götürmez. Uzun soluklu, yıllar içinde eşlerin yüreklerinde kök salan ilişkiler kolay kurulmaz." Modern psikolojiye giriş niteliğindeki bir söylemi sahiplenmek doğrudan kitabı anti-queer bir pozisyona savuruyor.

Gökçen Ezber, Bilge Karasu'nun Öteki Metinler kitabından referansla "toplumun bireye dayattığı ötekileştirme ediminin acılarından kurtulmak, hatta bu ötekileştirmeyi bertaraf edip bunun ötesine geçmek için yeni bir dil oluşturmak gerektiğinden söz eder" diyerek çalışmasını noktalıyor. Bu kitabın ihtiyacı olan şey tam da bu.