“Çevirmenlik benim için bir meslek değil, bir uğraş...”

Bu yıl ilk kez verilen Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’ne değer görülen Siren İdemen: Çevirmenlik benim için bir meslek değil, bir uğraş, bir iğneyle kuyu kazma uğraşı...

17 Aralık 2015 13:00

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl ilk kez verilen Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’ne Georges Perec’in Karanlık Dükkân: 124 Rüya adlı romanını Türkçeye kazandıran Siren İdemen değer görüldü. “Perec gibi dilini ustalıkla kullanan bir yazarın çetrefilli metnini, yazarınkine eşdeğer bir yazınsal estetik düzeyinde, kendi dilinde üretmeyi başardığı” gerekçesiyle bu ödülü almaya hak kazanan Siren İdemen’in çevirileri arasında Haneke, Haneke’yi Anlatıyor, Uluslar ve Milliyetçilikler, Kürtaj, Kirli Savaş adlı yetişkin kitaplarının yanı sıra  Genç Kız Olmakla Nasıl Baş Etsem?Öğrenmenin Yaşı Yok 2: Meraklısına Evren adlı çocuk kitapları da bulunuyor. Siren İdemen’le Talât Sait Halman Ödülü’nü, çevirmenlik mesleğini, Georges Perec’in dilini Türkçede yeniden kurmanın zorluklarını konuştuk.

Talat Sait Halman adına verilen bir ödülü almış olmak size ne hissettiriyor?

Sanat, edebiyat, kültür hayatımıza çok değerli katkıları olan Talât Sait Halman adına her yıl böyle bir ödülün verilecek olmasına çok memnun oldum. Bu ödül hem Talât Halman’ın ardında bıraktığı devasa külliyatı gündemde tutacaktır hem de çevirmenlerin ve çevirinin meselelerini gündeme getirecek, tartışmaya açacaktır. İlk ödülü almak benim adıma elbette gurur vericiydi, sevindim.

Çevirmenlik genelde kadri bilinmeyen bir meslek,” dediniz ödül törenindeki konuşmanızda. Biraz bu sorun hakkında konuşmak isterim...

Öncelikle, çevirmenlik benim için bir meslek değil, bir uğraş, bir iğneyle kuyu kazma uğraşı. Ve yolun sonunda, son noktayı koyduğunuzda hem tatmin hem de mutlaka tatminsizlik hissi yaşadığınız, zevkli bir uğraş. Çeviri ne kadar iyi olursa olsun özgün metnin “aynısı” olamaz, siz ona mümkün olduğunca yaklaşmaya çalışırsınız. Bence çevirmenin okuyucuyla yazarın arasına girmediği, kendisini unutturduğu çeviri iyi çeviridir. Yazarla yarışan, sürekli kendini hissettiren çeviri tarzı bana makbul gelmiyor. Can Yücel çevirilerini kastetmiyorum. Can Yücel’inkiler çok güzel, çok düşündürücü, okuması çok zevkli “yeniden yazım”lar. Onun tavrını bir çeviri yöntemi olarak kabul edip taklit etmeye kalkmak ise kötü sonuçlar veriyor.

Peki, bu tür ödüllerin verilmesi sizce çeviri dünyası açısından değişiklik yaratır mı?

Bu tür ödüller, konunun gündeme gelmesine ve tartışılmasına vesile olabilir.

Görünürlük meselesinin yanında bir de çevirmenliğin maddi tarafı var. Edebiyat çevirmenleri emeklerinin karşılığını alabiliyorlar mı?

Çevirmenlerin emeklerinin karşılığını aldığını söylemek mümkün değil. Çok satan, çok baskı yapan bir kitabı çevirmişseniz emeğinizin karşılığını aldığınızı düşünebilirsiniz. Ama, bin, iki bin adet basılan kitaplar için, hele de zor metinlerse, aldığınız telif ücreti emeğinizin karşılığıyla kıyaslanmayacak derecede düşüktür.

Doğan Hızlan ödül töreninde başta ödül aldığınız çevirinin yayıncısı Metis olmak üzere bütün yayınevlerine çağrıda bulundu ve kitap kapağında çevirmenin adının bulunmasını, ayrıca içinde de çevirmenin biyografisine yer verilmesini istedi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili? Yayımlanan diğer çevirilerinizde buna dikkat eden yayıncılar olmuş muydu?

Çevirmenin adının kitabın dış kapağında yer alması bana açıkçası gerekli gelmediği gibi, fazla da geliyor. Çevirmenin adının içeride görünür bir yerde ve görünür bir puntoyla yazılması yeterli. Türkiye dışında da pek çok önemli yayınevi çevirmenin adını içeride veriyor. Metis’e bu konuda sitemde bulunmak büyük haksızlık olur, benim gördüğüm, çevirmene en saygılı, çevirmenin yaptığı işe kendisi de büyük emek veren az sayıdaki yayınevinden biri Metis.

Sizi tanıyalım biraz da. Çeviri ne zaman girdi hayatınıza?

Daha lise yıllarında ansiklopedi maddesi derleyip çevirerek girdi hayatıma çeviri. Sonra, 35 sene kadar önce, Arjantinli yazar Ricardo Güiraldes’in Bozkırdaki Gölgeler adlı romanını çevirdim. Ve belli aralıklarla siyasetten, çocuk ve gençlik kitaplarına, çizgi romandan biyografiye çeşitli türlerde çeviriler yaptım. Çok uzun yıllar Express, Roll ve Bir+Bir dergileri için makale ve söyleşi çevirdim.

Georges Perec’in metnine dönelim... Hayatı boyunca kelimelerle, harflerle oynayan bir yazardan bahsediyoruz. Karanlık Dükkân: 124 Rüya adlı eserde yazar, uykuda görülen rüyaların uyanık iken kâğıda aktarımı üzerine kurmuş hikâyeyi. Dilin bütün imkânlarını zorladığı bu rüyalar kitabını Türkçeye çevirmenin zorlukları nelerdi? Bu noktada metinde ne tür kelime ve zihin oyunlarıyla karşılaştınız?

Perec Karanlık Dükkân’ın girişinde şöyle söylüyor: “Herkes rüya görür. Ama, sadece bazıları hatırlar rüyalarını, hatırlayanların çok azı anlatır, kâğıda dökenlerse daha da azdır. İhanet edeceğini bile bile (ve bunu yaparken mutlaka kendinize de ihanet edersiniz) insan niye rüyalarını yazmaya kalkar ki?” Evet, rüyada “ne” gördüğümüzü iyi kötü hepimiz anlatırız, ama rüyanın kendisini, kendi akışı içinde anlatmaya gelince iş değişiyor. Rüya aleminde bir kişi birden çok kişi olabiliyor, aynı anda hem orada hem burada bulunabiliyorsunuz. Perec görsel düşüncenin kelimelerle seyrini aktarmak için çeşitli çözümler icat etmiş. Bu çözümlerin kimi sese, kimi kelimelerin farklı dizilişine, harflerin grafiğine dayanıyor. Bunları Türkçeye aktarmanın bir zorluğu vardı tabii, ama aynı zamanda üzerine kafa yormanın zevkli olduğu oyuncaklı problemler bunlar.

Perec’in kelime oyunlarını ya da Fransızcaya özgü çetrefilli kelimeleri çözümlerken siz de kelime türetmek zorunda kaldınız mı? 

Yoktan kelime türetmem gerekmedi.

Perec’in bu kitabında önceki eserlerine ve kendi hayatına göndermeler var. Bunlarla nasıl başa çıktınız?

Metnin bir başka zorluğu Perec’in hayatına, önceki yazdıklarına göndermelerle dolu olmasıydı; bunları atlamamak özen ve dikkat istiyordu. Ama bu çeviriye has bir sorun değil ki. Bir Fransız okuyucu için bu metin ne kadar kapalıysa, Türkiyeli bir okur için de o kadar kapalı. Diğer kitaplarını okumuş olanlar, hayatını bilenler o göndermeleri yakalar, göndermeleri fark etmeyenler içinse okuma zevkini ortadan kaldıran bir durum değil bu.

Metinde zaman sıçramalarına da rastlıyoruz. Türkçedeki zamanlarla Fransızcadaki zamanları karşılaştırınca bu konuda nasıl bir yol izlediniz?

Ben böyle bir sorunla karşılaşmadım.  

Editörünüzle nasıl bir çalışma yaptınız? Metin üzerinde birlikte çalıştığınız zamanlar oldu mu?

Böyle bir ortak çalışma gerekmedi.

Çevirilerinizde “çevirmenin notu”na yer verir misiniz? Dipnotlar konusundaki kriteriniz nedir?

Çevirmenin zorunlu haller dışında araya girmesi bana iyi gelmiyor; ama bunu zorunlu kılan durumlar da oluyor tabii.

Şu ara Siren İdemen'in çalışma masasında neler var?

Biri bugünlerde, diğeri de önümüzdeki ay çıkacak biri siyasi deneme, diğeri roman iki kitap çevirisi var, ama yayıncılardan önce kitap ismi vermem doğru olmaz.

 

Georges Perec’in Karanlık Dükkân: 124 Rüya adlı kitabıyla ilgili Seçil Epik'in  K24'te yayınlanan yazısını okumak için tıklayın.