Kentsel yıkıma dair kişisel bir hafıza

Özden Demir'in Muhafaza sergisi, "Kişisel hafızamız mekânları nasıl hatırlar", "Mekânla kurduğumuz kişisel bağın, toplumsal yansımalarının izleğini nasıl takip edilebiliriz" gibi sorular soruyor

18 Haziran 2018 15:22

Sanatçı ve mimar Özden Demir’in ilk kişisel sergisi Muhafaza, 5 Haziran’da Adahan’da açıldı. Sergi, kentte yok olan mekânların geride bıraktığı silik anılara ve bu mekânların hafızada nasıl korunduğuna odaklanıyor. Şüphesiz ki hafıza ve muhafaza arasındaki fonetik bağ, sergide gördüğümüz tüm eserlerde kendini açık ediyor. “Kişisel hafızamız mekânları nasıl hatırlar”, “Mekânla kurduğumuz kişisel bağın, toplumsal yansımalarının izleğini nasıl takip edilebiliriz” gibi sorular, çeşitli araçlarla hazırlanan işlerde, farklı görselliklerle kendini açık ediyor. Adahan’daki sergi, bu noktadan bakıldığında, sergi mekânıyla serginin konu edindiği mekânlar arasındaki tezat, “muhafaza” kavramına dair bir kat daha sunuyor.

Sergideki işlerin içsel iletişimini sağlayan ve kavramsal diyalektiğini açık eden Otoportre, Diğer Portreler ve Şeyler isimli video, 17 dakikalık bir tarihsellik anlatısı sunuyor. Videoda, Demir’in çocukluğunu geçirdiği evin karşı binasının biten tarihine bir yolculuk yapılıyor. Kentsel mimarinin gökyüzüne yaklaştığı zamanlardan kalan, uzayan kentsel silüetin eski örneklerinden olan bu bina, çocuklukta kurulan arkadaşlıklar aracılığıyla ilk olarak yeni bir mekân tanımaya dair bir anlatı sunuyor. Ardından binanın yıkılması ile Demir’in kişisel tarihinden, ailesine odaklanan daha yakın tarihli başka bir anlatıyı dile getirirken, binanın yıkılması esnasında yıkıma dair daha geniş çaplı analojiler kurarken, politik ve kişiselin kesin olarak birbirinden yalıtılamayacağı üzerine bir söylem geliştiriyor. Kişisel ve günümüz politikası arasında gidip gelen, bireysel acıyı ve toplumsal yıkımı bedensel hastalık ve sahip olduğumuz belleğin üzerinden açıklayarak, artık tamamen iç içe geçmiş özel–politik sarmalını öne çıkarıyor.

Videodaki kişisel tarihe dair anlatılardan biri olan, sanatçının annesinin geçirdiği kalp rahatsızlıklarından esinlenen Kalbimiz işi ise, sadece tematik bir belirlenim değil, aynı zamanda imgenin ve serginin görselliği açısından da etkilenimler sunuyor. Tıkanmış damarları, kentin nefessizliğine dair bir gönderme olarak kullanıyor. Pencere isimli yerleştirmede, röntgen filmleri üzerine yerleştirilen, sanatçının büyüdüğü evin penceresinden yıkılan binanın farklı zamanlarda çekilmiş fotoğraflarını görüyoruz. Serginin 2018’de üretilen diğer tüm işlerinin aksine, 2000 ile 2009 arasında üretilen bu fotoğraflar, sergi fikrinin uzun bir düşünsel sürecin sonucunda ortaya çıktığına ilişkin ipuçları veriyor. Farklı araçlarla aynı imgenin yeniden işlenmesi, serginin üst üste binen imgesel aktarımını açık ediyor. Fotoğrafların farklı zamanlarda çekilmiş olması, tesadüfî bir kronoloji, planlanmamış bir tarihsellik aktarımında bulunuyor.

Eşik adlı yerleştirme ise tüm bu toplumsal-kişisel yıkım anlatısı içerisinde geriye kalan ve mekânından koparıldığında işlevselliğini yitirip bir anı olarak anımsanabilecek nesneleri yeniden kurguluyor. Sanatçının büyüdüğü evden çıkan iki kapı, birbirlerine paralel ve kapıları açık olarak, buluntu bir halının üzerine yerleştirilmiş. Eşiğe dair pratik eylemleri sorgulatırken, eşikten geçildiğinde karşılaşılacakların muğlaklığı üzerine kavramsal bir soruyu mimarî bir görsellikle pekiştiriyor.

Sergideki sürpriz ise bir süredir sanatsal yayın alanında deneysel çalışmalar yürüten Fail Books’la sanatçının iş birliği kapsamında çıkan Dönem Ödevi adlı şiir kitabı. Kitabı “şiir denemeleri” olarak niteleyen Demir’in kırmızı kaplı eseri, işlerini tüm serginin kaynağı olan çocukluk döneminde, ortaokulda yaptığı dönem ödevlerinden alıyor. Dönem Ödevi, serginin görsel çeşitliliğini, yazınsal bir üretimle sonlandırarak, tüm temalara son bir bakış imkânı sunuyor.