07 Şubat 2021

Clubhouse: İletişim dünyasının yeni oyuncağı

Bu platform iş amaçlı mı, sosyal amaçlı mı olacak, yoksa ikisini de mi içerecek ve nasıl şekillenecek zamanla göreceğiz

Stanford Üniversitesi mezunları Paul Davidson ve Rohan Seth'in girişimi olan uygulamaya 2020'nin Mayıs ayında, henüz 1500 kullanıcısı varken, 100 milyon dolarlık değer biçiliyordu. O günlerde uygulamanın bir web sitesi bile yoktu.

Ben Clubhouse'a bir arkadaşımın davetiyle (ancak davetle girebiliyorsunuz) geçen hafta girdim.

İlk iş, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bana uygulamadan bahseden arkadaşım İdil, gece yarısı heyecanlı bir sesle; "Tam sana göre, ay çok heyecanlı dünden beri dinliyorum. Odalar var, insanlar değişik konular hakkında konuşuyor. Hadi gel hemen" dedi ve telaşlı bir şekilde telefonu kapadı.

O ara başka şeylerle meşguldüm. İki gün sonra uygulamayı indirdim ve kurcalamaya başladım. Aman tanrım nasıl bir çılgınlık.

İlk bir iki saatim uygulamayı anlamakla geçti.

İlgimi çeken odaları belirledikten sonra odaları takibe başladım. Eğer bildirimlerinizi açarsanız uygulama size bu konulardaki konuşmaları pop-up olarak ekranınıza getiriyor.

Mesela 'teknoloji'yi ya da 'sanat'ı seçtiyseniz, o anda ya da daha öncesinde bildirim alıyorsunuz.

Ben tesadüfen ilk defa Getir'in konuk olduğu bir odaya girdim.

Harika bir platformdu. Çalışma mantığı kısaca şöyle; odada moderatör ve konuşmacılar oluyor, bir de dinleyiciler. Dinleyiciler isterse konuşmacı olarak da katılabiliyor ya da soru sorabiliyor. Bunun için uygulamada olan el kaldırma işaretine basmanız yeterli.

Moderatör size söz hakkı verince sorunuzu sorup çekiliyorsunuz.

Sıklıkla süreyi iyi kullanma konusunda uyarı veriliyor.

Covid döneminde alıştığımız zoom toplantıları ve webinar'lar zaten bu uygulamaları daha iyi kullanabilme yeteneğimizi geliştirmişti. O yüzden burada da çoğumuz zorluk çekmedik sanıyorum.

Ben hem yurt dışından hem Türkiye'den odaları takip etmeye çalıştım.

Bu platform iş amaçlı mı, sosyal amaçlı mı olacak, yoksa ikisini de mi içerecek ve nasıl şekillenecek zamanla göreceğiz.

Eğer iyi kullanırsanız kişisel gelişiminiz için müthiş bir platform.

Ama bence pazarlamacıların ve kendi markasını iyi yönetmek isteyenlerin mutlaka takip etmesi gereken yeni bir platform.

Mesela Getir'in konuk olduğu oda çok popülerdi. Türkiye'den bir şirketin bu dönemde yurt dışından yatırım alıp Londra'ya gelmesi ve Türkiye'deki başarısını global dünyaya taşıması herkesin ilgisini çekmişti.

Sahipleri şirketi anlatırken şunu düşündüm:

Eskiden şirket sahipleri kendilerini sadece basın aracılığıyla anlatırlardı, oysa bugün artık kendilerini doğrudan ifade edebilecekleri bir kanal var. Yüzlerce kişi onları orada dinlemenin yanı sıra, soru da sorabiliyor.

Şirketlerin kendilerini ve markalarını aracısız anlatabilmeleri harika bir fırsat.

Sonra Los Angeles'tan başka bir odaya girdim. O odaya Mark Zuckerberg konuşmacı olarak geldi. İnsanlar 'Zuckerberg gelecek' diye çok heyecanlandılar. Çünkü bir sürü start-up şirketinin bulunduğu bir odaydı burası. Facebook'un kurucusu olarak böyle bir platforma katılıyor olması çok büyük bir övgüyle karşılandı.

Dünyanın öbür tarafında açılmış bir platforma girip o platformdaki insanların bilgilerinden faydalanmak harika bir şey. CV-tanıtım bölümleri de network için harika. Kendinle ilgili biyografi koyabiliyorsun. Eğer bir konuşmacıyı beğendiysen onu bulup danışman olarak çalışabilirsin.

Ya da bir start-up şirketinin fikrine yatırım yapabilirsin.

Böylece dünyanın herhangi bir yerinden biriyle iş yapabilecek bir ağa da dahil olmuş oluyorsun.

Eskiden kendimizi geliştirmek ve networking için fuarlara gider, kartvizit alıp verirdik... Mesela; Austin, Teksas'da SXSW diye bir fuar vardı, orada geleceğin teknolojileri konuşulurdu. Dinleyici olarak katılır, gördüğüm yeni fikirlerle dolu, heyecanlı bir şekilde çalışma masama dönerdim. Şimdi bu bilgilere bu platformlarla seyahat etmeye gerek duymadan, real-time yani gerçek zamanlı, sadece bir tuşla, istediğin an ulaşabiliyorsun.

İstersen İstanbul'da bir odada konuşulanı, istediğin anda da LA'de bir odayı dinleyebilirsin. Ne büyük bir lüks ve tasarruf aslında.

Bazı şirketler için ise her türlü araştırma ve gözlemin bedava yapılabileceği Research Center.

Merak ettiğiniz bir konuyu gündem yapıp istediğiniz yani nomine edeceğiniz birileriyle tartıştırıp sizin için gerekli inside'ları alabilirsiniz.

Ürün mü çıkaracaksın, getir bu platforma, at fikri ortaya, tartışsın insanlar... Dinle, öğren, dön işine tekrar, geliştir fikrini.

Kim bilir bu platform daha nerelere evrilir…

Buradan nasıl para kazanılır?

Konuşmacılar ve 'influencer'lar bence yakın gelecekte buna şekil verecek. Şirketler odalara belki para ödeyecek. Belki MasterClass gibi odalar olacak. O konuşmacıları dinlemek için para verilecek. Bilmiyorum. Benimkiler şimdilik tahmin.

Zamanı iyi değerlendirmek mühim, sadece 24 saat var. Gereksiz odalarda vakit kaybetmek çok kolay.

Hem markaların, hem kanaat önderi kişilerin yeni dönemde Clubhouse'u çok aktif kullanacağını düşünüyorum. Zülfü Livaneli'yi dinledim bir odada konuklar arasında, Boğaziçi'nde olan olaylarla ilgili görüşlerini bildirdi. Gülben Ergen'in, Cüneyt Özdemir'in sıklıkla bu platforma katıldıklarını görüyorum...

Herkes için oldukça enteresan bir platform olsa da, özellikle benim mesleğimi yapan insanların kısa süre içinde bu platformları ve nasıl kullanacaklarını keşfetmeleri gerek.

Sadece fikir mi icra edecekler, yoksa para kazanacakları bir mecraya mı dönüştürecekler?... İlgiyle izliyor olacağım...

Yarın çok güzel olacak!

Tom Moore, hayatını kaybetti.

O, tarih kitaplarına geçecek bir yaşam öyküsüyle bize veda etti.

İnsan tanımadığı birinin arkasından da meğer çok üzülebiliyormuş.

Ben büyükbaba konusunda çok şanslı bir çocuk değildim. Yaşıtlarımın dedeleriyle geçirdiği zamana hep özenirdim. Bir gün televizyonda Kaptan Moore'u dinlediğimde, kendime bir büyükbaba bulmuş kadar sevindim.

Onu sadece örnek bir insan olduğu için değil, bana o özlemini duyduğum ''dede'' hissini verdiği için de çok sevmiştim.

O günden sonra, onunla ilgili her habere biraz daha fazla duyarlı oldum.

Maalesef geçen hafta, 100 yaşında yakalandığı Covid'e yenik düşüp bize veda etti.

Kaptan Moore, Covid döneminde NHS (Ulusal Sağlık Hizmeti) için topladığı 33 milyon pound ile bir halk kahramanı olmuştu.

Evinin bahçesinde yürüteci ile her gün tur atarak başlattığı kampanya, kısa sürede tüm dünyanın ilgisini çekmişti.

Sempatik kişiliği ve örnek davranışıyla tüm yayın kuruluşlarının ilgi odağı oldu.

Dünyanın her yerinden Kaptan Moore'un kampanyasına gelen bağışlar, Covid salgının yarattığı depresif dönemde hepimize iyi gelmişti.

Sağlık çalışanlarının özverili çalışmalarına destek amacıyla başlayan bu kampanya, sadece İngilizleri değil, tüm dünyayı pozitif bir amaç uğruna bir araya getirmişti. Dünyanın her yerinde benzer sosyal dayanışma programlarına da Moore örnek olmuştu.

Moore'un Kraliçe Elizabeth'ten şövalye ünvanı aldığı günkü fotoğrafını unutamıyorum. Yüzündeki mutluluk hepimize iyi gelmişti.

 

O yaşta "Yarın güzel bir gün olacak" deyişiyle yeni bir güne umutla bakmamızı sağlıyordu. Kaptan Moore hiç tanımadığı Zuhal'e de ne olursa olsun hayata tutkuyla bağlı olmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıp gitti. Teşekkürler Kaptan…

Yazılarıma kısa bir süre ara veriyorum. Kalın sağlıcakla...

Yazarın Diğer Yazıları

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

Yeni yıldan ne istiyorum?

"Bak bu benim manifesto listem, seninki nerede?"

Shavasana

Kendinle yalnız kalmak ve o derin sessizliğin içinde ne istediğini bulmaya çalışmak çok zor ama bir o kadar da çekici…