Londra'da güneşi biraz görüp mutlu olmuşken buz gibi soğuklar geri döndü.
Günlerdir AstraZeneca aşısının kan pıhtılaşmasına (blood clot) neden olup olmadığı tartışılırken, sonunda hükümet ve bilim dünyasından peş peşe iç rahatlatıcı açıklamalar geldi. Ben de AstraZeneca aşısı olduğum için haberi can kulağıyla dinledim. Kanaatim şu ki; konu Avrupa ve İngiltere arasındaki siyasi rüzgarlardan etkilenmiş görünüyor. Bilim dünyasına şu aralar güvenmemek sanırım çılgınlık olur. AstraZeneca aşısının ikinci dozunu pek yakında olacağım. Her ne kadar bu tip olumsuz haberleri görmezden gelmeye çalışsam da, insan ister istemez etkileniyor. Keşke hükümetler insan sağlığını ilgilendiren konularda biraz daha duyarlı olabilseler. Durduk yere içimize bir şüphe bırakmış oldular.
İngiliz hükümeti ortalığı biraz rahatlatmak adına, 30 yaş altı insanlara başka firmaların aşılarını opsiyon olarak getirdi. Sanırım zaten ellerinde AstraZeneca aşısı da kalmadı. İngiltere, Covid ile mücadeleyi son dönemde gayet iyi yönetiyor.
Sayılar hızla düşmeye başladı, 32 milyon kişi en az bir defa aşılandı.
Şimdi en güncel konulardan birisi ise aşı pasaportu. Hükümet aşı olanların normal hayata daha çabuk dönebilmeleri için bu pasaport uygulamasını gerekli görürken, muhalefet partilerinden ve bazı gruplardan itirazlar geliyor.
Covid pasaportunun genel olarak ülkeyi bir bütün olmaktan çıkarıp ikiye böleceğini düşünenler var. Başta elbette muhalefet partisi.
Gerekçe olarak da bunun bir ötekileştirmeye yol açacağını gösteriyorlar.
Hamile kadınları ve aşı karşıtı insanları normal hayattan uzaklaştırmanın bir çözüm olmadığını, bunun ancak toplumsal kutuplaşma (discriminations) yaratacağını düşünüyorlar.
Hükümetin görüşü ise ülkeyi bir an önce normal hayata çevirip, ekonomiyi eskisi gibi döndürebilmek ve insanların psikolojisini düzeltebilmelerini çabuklaştırmak.
Hükümet, pasaport işini yaygınlaştırabilirse bunun teşvik edici olacağına ve Korona'nın yayılımını bir şekilde durdurabileceklerine inanıyor. Karne sahibi kişilerin kapalı alanda düzenlenecek konserlere, tiyatrolara, spor aktivitelerine, gece kulüplerine dönmesi daha kolay olabilecek. Bakalım konu nereye bağlanacak... Bu arada Avrupa'da Danimarka ve İsveç aşı pasaportu kararını aldı.
Christmas döneminde kapanan hayat, dört ay gibi uzun bir süreden sonra bu Pazartesi (12 Nisan) kısmen açılmaya başlayacak.
Açık hava kısımları olan restoranlar hazırlıklara geçen haftadan beri devam ediyor.
Lokal belediyeler daha önce sokaklara asla masa sandalye koydurmazken, şu anda ticaretin dönmesini sağlamak ve piyasalara beklenen canlılığı getirebilmek için her türlü izne esnek bakmaya başladılar.
Londra'da bazı caddeleri trafiğe kapatacaklar. Özellikle Soho, Covent Garden, Portobello Road üzerindeki restoranlar hazırlıklara hızla devam ediyor. Hava koşulları nedeniyle dışarıda oturmaya pek alışık olmayan İngiliz halkı şimdiden bir Paris havasına girdi bile.
Pubların açılması burada büyük olay. İngilizler için sosyalleşme yerleri olan publar en çok özlenen yer oldu bu dönemde.
Şimdilik publara girerken aşı pasaportunun istenmeyeceğini Boris Johnson kendi açıkladı. Zaten 17 Mayıs'a kadar da iç mekanlar kapalı kalacak. Eğer vaka sayılarında büyük bir artış görülmezse, açılma kontrollü olarak yavaş yavaş uygulamaya alınacak.
Non essential mağazalar ise Pazartesinden sonra dilerlerse saat 22.00'a kadar açık kalabilecekler. Online alışverişten sıkılanlara gün doğdu...
Bir güncel konu da yaklaşan tatil mevsimi nedeniyle Korona'yı kontrol altına almayı başarmış İngiliz hükümetinin yaz döneminde tatilciler için uygulayacağı Trafik Işığı (Traffic light) kuralı.
Hükümet, vatandaşının ülke dışında tatil yapmasını pek teşvik etmek istemiyor anladığım kadarıyla. Hatta "Staycation" dedikleri -ülkende tatil yap- konseptini özendirmeye, böylece tatilcilerin ülkeye yeni ve mutasyona uğramış bir virüsle dönmesinin önünü kesmeye çalışıyorlar. Yeni bir kapanmayı artık ne ekonomi ne de insanların psikolojisi kaldırabilir.
'Traffic light' olarak adlandırılan seyahat sisteminde üç renk var;
Yeşil: Bu ülkelerden dönecek kişilerin karantinada kalmasına gerek olmayacak. Ama seyahat öncesinde ve sonrasında PCR testi yaptırmaları gerekecek.
Sarı: Bu ülkelerden dönenler 10 gün karantinada kalacaklar, gitmeden önce ve döndükten sonra iki defa PCR testi yaptıracaklar.
Kırmızı: Bu ülkelerden dönmek oldukça masraflı. Hükümetin belirlediği otellerde masraflarınızı kendiniz karşılayarak 10 gün konaklamak zorundasınız. İlave olarak da seyahat öncesi ve döndükten sonra iki defa PCR testi istenecek.
Londra'da PCR testlerini yaptırmak oldukça pahalı. Fiyatlar 100-150 pound arasında değişiyor. Hükümet, özel sektör yetkilileriyle konuşup, test fiyatlarını düşürme isteğini açıklasa da bir aile için tatile gidip dönmek bir hayli masraflı olacak bu yaz. Mesela EasyJet'le gidiş-dönüş bir uçak bileti almanın maliyeti kişi başı 100 pound civarındayken, bir de bunun üstüne ikişer test parası eklenince, uçak biletinden daha fazlasının test için ödemeniz gerekecek. Tek seyahat ediyorsanız belki uygun olabilir ama ortalama bir İngiliz ailesi için bu rakamlar çok yüksek.
Sabah haberlerinde izlediğim EasyJet'in Ceo'su Johan Lundgren, hükümete PCR testinden daha ucuz olan ve ekonomiyi de aksatmayacak Lateral Flow Test'i (Yanal Akış Testi) öneriyordu.
Hem ucuz hem de hızlı sonuç için bu çözümün sektör ve iş dünyasını rahatlatacağını, aynı zamanda da virüs için güvenilir bir sonuç verebilecek iyi bir ara çözüm olduğundan bahsetti.
Bu test halihazırda okullarda kullanılıyor zaten; haftada iki kez öğrenciler bu testi yapıp NHS'e gönderdikleri mesajlarla takip ediliyor.
İngiltere'de şu ana kadar kırmızı listede olan ülke sayısı ise 40 civarında. Bu ülkelere gitmek yasaklanacak. Eğer İngiliz veya İrlandalı iseniz bu ülkelerden vatanınıza dönememek diye bir şey yok. Bu listeye geçen haftalarda Brezilya, Güney Afrika, Birleşik Arap Emirlikleri, Kenya, Pakistan gibi ülkeler eklendi.
Umarım Türkiye kırmızı listede yer almaz. Zira hem Türkiye'nin bu turizm gelirine ihtiyacı var hem de bizlerin memlekete kolayca gidip gelebilmeye.
Şimdilik kalın sağlıcakla. Haftaya buluşmak üzere...