19 Nisan 2020

100 yıl yaşamak ister miydiniz?

İsteriz de, nasıl isteriz? Akıl ve beden sağlığımız yerinde olsun isteriz. Başkalarına muhtaç olmamak isteriz. Hatta şu dünyaya, hele de bu zor zamanlarda, bir faydamız dokunsun isteriz. Bir süre önce tanıştığım, sizi de tanıştırmak istediğim inşaat mühendisi Tom Moore, öyle biri...

Tom Moore bir savaş kahramanı. İkinci Dünya Savaşı'nda ülkesine hizmet etmiş bir asker. Madalyalarını gururla göğsünde taşıyor. Ama bugünlerde başka bir eylemiyle ikinci kez kahraman oldu. Moore, Nisan sonunda 100 yaşında olacak. Kızı Hannah onun için muhteşem bir doğum günü partisi planlamış ama heyhat! Covid-19 salgını buna izin vermiyor. Moore, hiç de öyle "ne yapalım bu sene de böyle olsun" deyip, kızının sosyal mesafeyi koruyarak ona uzatacağı pastanın mumlarını üfleyecek biri değil. O doğum günü partisini tüm Britanya ile kutlamaya karar verdi. Hem de karşılığında 22 milyon poundluk bir hediyeyle…

Size hiç 22 milyon poundluk doğum günü hediyesi verildi mi?

Bazen bir yardım kampanyası için küçük bir ateşe ihtiyacımız olur. Tom Moore o ateşi yaktı ve Ulusal Sağlık Sistemi NHS (National Health Service) için evinin bahçesinde bir tur başlattı. Hedefi doğum gününe kadar, tekerlekli sandalyesiyle 100 tur atmak. Tom bugün itibarıyla hedefini aştı bile.

BBC Sabah haberlerinde izlediğim Tom Moore, 100 yaşında bile üretken olabileceğimizi, başkalarına faydalı olmak için bir kibrit çakabileceğimizi gösteriyor bize.

Gerçekten her saniyesine tanık olmak bana yaşama mutluluğu veriyor. Tarihe tanık oluyoruz.

Aslında Tom'un sağlık görevlileri için başlattığı kampanya fikri çok sıradışı değil. Ama sonuç onun bile hayal edemeyeceği bir boyuta ulaştı.

Tom Moore'un kampanyasına JustGiving adlı derneğin altyapısıyla bağışı çok kolay yapabiliyorsunuz. JustGiving ile dünyanın her yerinden toplanan bu bağışlar çok hızlı bir şekilde NHS'e aktarabiliyor.

Henüz bağış kampanyasının ortasındayız.

Projeye başlarken Tom'un hedefi 1000 pound idi. Proje için açılan sayfadaki online olarak görülen rakam 22 milyon pounda ulaştı.

Peki ne oldu da bu kampanya bu kadar başarılı oldu?

İletişimci gözüyle şunu söyleyebilirim: Samimiyet! 100 yaşında bir insanın mücadelesine destek olmak, bize insan olduğumuzu hissettirdi.

Hayatta bizi biz yapan değerleri sorguladığımız bir dönemde, paylaşmanın verdiği birleştirici, kaynaştırıcı gücü hatırladık ve tekrar sevdik.

Yani insan olmayı sevdik. Hayatlarını riske atarak görevlerini yapan insanları sadece alkışlamak değil, onlara desteğimizi maddi olarak da göstermek istedik.

Tom ve kızı Hannah'ın düzenlediği kampanya da bizim zaten istediğimiz ve düşündüğümüz şeyleri eyleme dökmemizi sağladı.

Hazırlanan altyapı gayet pratik. Bağış rakamları da her bütçeye uygun olarak çeşitlendirilmiş.

Burada televizyon kanalları dönem itibariyle daha pozitif haberler yapıp moralleri yüksek tutmaya özen gösteriyorlar.

Bu tip projeleri desteklemek ve birlik ve beraberlik mesajlarını çoğaltmak, hiç olmadığı kadar önemli.

BBC sabah haberlerinin gücü

BBC, sabah haberlerine Tom ve kızı Hannah'ı konuk alıp projeyi anlattıktan sonra sosyal medyanın da katkısıyla proje hızla duyuldu.

Piers Morgan'ın ITV kanalında yaptığı sabah haberinde projenin duyurulması kampanyaya olan ilgiyi daha da çok arttırdı.

"Good Morning Britain"in sunucusu Piers Morgan da kampanyaya 10 bin pound'la katılınca, destek çığ gibi arttı.

Sonuçta herkes birbiri için tetikleyici güç oldu ve #tomorrowwillbeagoodday "yarın daha iyi bir gün" hashtag'iyle açılan kampanyada toplanan para 22 milyon poundu geçti.

Virüsten daha hızlı yayılan sevgi seli

Olayın kahramanı Tom da medyanın ve halkın sevgilisi oluverdi. Başbakan Boris Johnson'dan, Prens William'a tebrik yağmuruna tutuldu.

Ünlü sporcuların hem bağış olarak hem de sosyal medyada yayılmasını sağlamak olayın her geçen gün daha da çok duyulup yayılmasını hızlandırıyor. Ben bu yazıyı yazdığım sırada bağış rakamı 22 milyon pound civarındaydı bakalım ay sonuna kadar nereye ulaşacak?

Ayrıca dipnot olarak sunu belirtmeliyim ki bağış toplamayı başlatmak kadar bu bağışın doğru yere aktarılacağını bilmemiz yani sisteme güven duyup sorgulamamız da bir o kadar önemli.

Merak edenlerin özellikle Justgiving.com sitesini incelemelerini tavsiye ederim.

#tomorrowwillbeagoodday, "Yarın daha iyi bir gün".


Şehir mimarisi ve yaşam şekilleri değişir mi?

The Guardian'da okuduğum bir yazı bana gelecek 5 yılda nasıl bir dünyada yaşayacağımızı düşündürdü.

Tarihte her yaşanan salgın şehir dokusunda önemli değişimler yaratmış.

Amerika'daki blok yaşam şekilleri Avrupa'daki kolera salgınından sonra yaygınlaşmış. Niye derseniz? Kanalizasyon sistemlerini tasarlayabilmek için uzun ve düz caddeler gerekiyormuş.

19. yüzyılda Çin'de yaşanan veba salgını sonrası farelerin binaların içerisine girmesini engellemeye yönelik binalar yapılmış.

Son dönemlerde yapılan binaların tasarımları ise tamamen takımlar arası etkileşimleri arttırmaya yönelik, açık alanların, ortak paylaşım mekânlarının olduğu binalar.

Kıymetli arazilerin yarattığı büyük gökdelenler ve her şeyin binaların içinde çözümlendiği akıllı binalar.

Şimdi hadi birlikte hayal edelim, karantina bitip normalleşmeye çalışacağımız yeni dönemde;

  1. Evlerimiz nasıl olacak? Plaza tipi evlerde yaşamaya devam edebilecek miyiz?
  2. İşyerlerimize nasıl döneceğiz ve mekan olarak beklentimiz ne olacak?
  3. Önümüz yaz. Tatil planı yapabilecek miyiz?
  4. Her şey dahil otellere korkmadan gidebilecek miyiz?
  5. Yan şezlongda yatanla aramızda 2 metre mesafeyi konakladığımız otel bize sunabilecek mi?
  6. Uçak şirketleri o küçücük alanda aynı hava ile bizleri 8- 10 saat nasıl uçuracaklar? Hadi onlar birbirine temas eden koltukları sattı ama biz bu koşulda korkmadan nasıl seyahat edeceğiz? Uçakta da 2 metre kuralı nasıl geçerli olacak?

Ben bu soruları düşünürken mimar arkadaşlarımı arayıp onların da görüşlerini aldım. Bakın CT Mimarlık‘ın kurucusu Çağlayan Tugal neler aktardı…

"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Artık hijyen beklentisi yüksek bir yaşam tarzına hazır olmalıyız. Her şey dahil tatil anlayışına pek şans vermiyor. Toplu taşıma anlayışı mutlak suretle değişecek. Evden de etkin çalışabileceğimizi gördük bu yeni dönemde bazı harcamalımızı azaltıp daha az seyahatle iş yapabileceğimiz yeni bir döneme gireceğiz" diyor.

İnsanlar daha büyük arazili kendilerine ait bahçeli evlerde yaşamaya yönelecekler. Kendi tarımlarını yapıp kendileri tüketecekler.

Gece kulüpleri uzun süre açılamayabilir. Restoranlarda masa arası mesafelerle ilgilide en az 1 metre mesafe koymanın şart olduğunu, ortak paylaşım maslarının talep görmeyeceğini düşünüyor.

Genç mimar Enis Karavil ise insanların yeni dönemde evlerine daha düşkün olacaklarını ve ev içinde yeni alışkanlıklarıyla mutlaka iyi bir çalışma odası yaratacaklarını, buna yönelik bir çalışma masası ve iyi bir sandalye alacaklarını, spor salonlarına gitmek yerine evde spor yapabileceklerini, ilişkilerin ise daha paylaşımı arttıran yeni bir şekle dönüşeceğini belirtiyor.

Bu dönemde evi daha fonksiyonel hale getirebilecek ihtiyaçlar için alışveriş yapacağımızı ve evimizi daha çok seveceğimizi düşünüyor. Evlerde daha çok yemek yapılıp yeneceğini ve tek kişi yaşayanların dahi bu mekanları daha çok kullanmak isteyeceği için mutfaktaki kiler gibi ihtiyaçları çözeceğimiz yeni tasarımlara yöneleceğimizi de ekliyor.

Hatta son dönemde imkân sahibi kişilerin evlerine eskisine göre daha çok sanat eseri aldıklarını söylüyor.

Shalini mimarlık şirketi sahibi Shalini Misra ise evlerinden daha etkin çalışmayı başaran bizler artık seyahat ederken kaybettiğimiz zamanı evlerimizde geçirmeyi isteyeceğiz:

"Home office çalışma alışkanlığımız artacak. İkinci beklentim ise inşaat malzemesi olarak kullanılan tüm malzemeler daha da önem kazanacak ve geri dönüşümlü malzemeleri mimaride daha çok kullanacağız. Wellness yani sağlıklı yaşam taleplerimiz de artacak. Biz mimarlar da bu ihtiyaçları karşılayacak çözümlerle müşterilerimizi memnun edeceğiz."

Ne dersiniz? sizin talepleriniz ne olacak?
Yeni dönemde evinizde ne olsa iyi olur?
Merkezi havalandırma sistemleri sizi korkutuyor mu?
İş yerlerinde ortak paylaşım alanları olmaya devam etmeli mi?
Sinemalara ve konserlere gitmeye devam edecek miyiz?
Kalabalık asansörlere hep birlikte binebilecek miyiz?
Maskesiz gezebilecek miyiz?

Bana yazın lütfen düşüncelerinizi merak ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Frieze Sculpture’un başındaki Türk’ün sanat dünyasına attığı imza!

Frieze Sculpture’ın küratörü bir Türk. Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuduktan sonra Londra’ya gelip Goldsmiths'te sanat eğitimi almış. Şimdi dünyanın dört bir yanından sanatçıları davet edip eserlerini Regent’s Park’a yerleştiren önemli bir isim

Bunca yıl neden gitmemişim diye düşündüm

Karizması olan bir şehirmiş Atina...

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

"
"