31 Ekim 2016

Eğer Bu Bir Film Olsaydı: Bosna savaşı üzerine küçük bir deneme

Irkçılığın korkunçluğu ve yıkımı üzerine bir daha düşünmek için izlenmeye değer elbette

1992 Bosna savaşı… Yugoslavya’nın dağılmasından sonra çıkan etnik ve dini sürtüşmelerin bir bölgeyi esir alması, dünyanın seyirci kalması, Birleşmiş Milletler’in işlevsiz bir kuklaya dönüşmesi, Holiday Inn oteli, keskin nişancılar tarafından pazara giderken resmen avlanan insanlar, gencecik insan mezarları…Yanıbaşımızda çok yakın geçmişte yaşanan bu korkunç insanlık dramı hala hafızalarımızda çok üzücü fotoğraflarla kazılıdır…

İstanbul Devlet Tiyatroları, Boşnak yazar Almir İmşireviç’in “Eğer Bu bir Film Olsaydı” adlı oyununu sahneye taşımış.  Oyun, 1992-95 arasında, Bosna Savaşı’nın ilk günlerinden bitişine, savaşın tam göbeğinde hayatta kalmaya çalışan bir aileye odaklanıyor. Tek merakı fotoğraf çekmek ve trenler olan babanın (Burak Şentürk) karanlık odasını tasviye edip içine kapanmasını, spiritüel teyze İndira’nın (Gönen Aykaç) Hindistan’a gitme düşleriyle bir kaçış aramasını, küçük oğulun (Burak Altay) her şeye rağmen gitarıyla ve müzik grubuyla, eve tşıdığı sular ve yakacakla hayata tutunma çabasını, annenin (Mine Tüfekçioğlu) ise, memleketi paramparça olurken ailesinin akıl sağlığını bir arada tutma çabasını izliyoruz.

 Bir evin salonunda geçen ve dışarıda yaşananların o yılın popüler olaylarıyla birlikte anlatıcı büyük oğul Aleaddin (Emre Yeşilöz) tarafından aktarıldığı oyun, savaşın daha çok manevi yıkıcılığını onun içinde yaşayan bir ailenin perspektifinden gösteriyor.

Bosna savaşı çok acımasız ve çok inanılmazdı, komşunun komşuya kıymasını, büyük devletlerin hiçbir şey yapmamasını insanlık dehşetle izlemişti. Dolayısıyla bu büyük insanlık utancı üzerine çok oyun, film yapıldı, çok yazıldı, çizildi. “Eğer Bu Bir Film Olsaydı” bu konu üzerine yapılmış en etkileyici, en başarılı, en iyi iş değil. Öyle bir iddiası da yok, kendi halinde bir ailenin hikayesini bu trajediden cımbızla çekmiş, kendi halinde anlatıyor. Metin düz, çok şahane diyaloglar, bulunmaz espriler içermiyor. Bu küçük oyun, yönetmen Bilge Emin tarafından derli toplu taşınmış sahneye. Sade ve işlevsel dekor tasarımı (Nurettin Özkönü) ve yine sade, detaya önem veren kostüm tasarımı (Nalan Alaylı) başarılı. Oyunun genel temposu biraz durağan, bunun yönetmenin bir tercihi mi olduğunu, metinden ya da benim izlediğim gün oyuncuların enerjisinden mi kaynaklandığını kestirmek zor.

Bazen bir oyuncu çıkar ve bir oyunun lokomotifi olur. Baba’yı canlandıran Burak Şentürk’ün oyunculuğu böyle; oyunun sarkan temposunun tersine, oyunculuğunun kıvraklığı ve karakteriyle bütünleşmesi oyunu daha izlenir kılıyor.  Bosna Savaşı’na bir ailenin gözünden tanık olmak ve o günleri hatırlamak isteyenler için izlenilesi ama çıktıktan sonra akla kazınmayan, çok büyük dertleri olmayan, ama yine de derli toplu bir oyun “Eğer Bu Bir Film Olsaydı”.  Bosna savaşı üzerine yazılmış en başarılı, en unutulmayacak iş olmadığı kesin ama savaşın, içsavaşın, ırkçılığın korkunçluğu ve yıkımı üzerine bir daha düşünmek için izlenmeye değer elbette.


Künye:

Yazan: Almir İmsireviç

Çeviren-Yöneten: Bilge Emin

Dekor: Nurettin Özkönü

Kostüm: Nalan Altaylı

Işık: Serhat Akın

Oyuncular: Burak Şentürk, Mine Tüfekçioğlu, Burak Altay, Gönen Aykaç, Barış Bağcı, Berk Sezenler, Emre Yeşilöz

Tarihler için: www.istdt.gov.tr

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sessiz sedasız II. Mehmet: Opera sahneye nasıl düzgün bir şekilde konur?

Ege’de bir ada, Venedikli şövalyeler, Fatih Sultan Mehmet ve ordusu, güzel, soylu bir kadın ve imkânsız aşk(lar)ı, işgal, fetih, harem, rahibeler ve dua koroları, fedakarlık, bağışlama ve ölüm…

Muzlu karanlıktan ejderhalı aydınlığa…

Sanatla ilişki kurarken 35 cent’ten sırf bir sanatçı duvara yapıştırdı diye 6.2 milyon dolara satılan ve onu satan 74 yaşındaki Bangladeşli göçmeni ağlatan bir muz yüzünden üzülmeye değil, iki başlı gökkuşağı ejderinin uçuşuyla güzel hayaller kurmaya ihtiyacım var; bence tüm dünyanın ve insanlığın da…

III. Richard: Bir kral olsam, zulmedip dursam

Ostermeier’in III. Richard’ı, dünyanın birbirinden çılgın adamlar tarafından yönetildiği/yönetileceği günümüz politik karanlığına çok güzel bir ayna tutuyor

"
"